Adaletin Günlüğü: Osmanlı’da Günlük Hayat, Kadı Defterleri ve Hikmetli Uygulamalar

Adaletin Günlüğü: Osmanlı’da Günlük Hayat, Kadı Defterleri ve Hikmetli Uygulamalar

Giriş
Tarih sahnesine adaletin temsilcisi olarak çıkmış bir devlet vardı: Osmanlı. Onun en önemli sütunlarından biri, hayatın hemen her alanına dokunan şer‘î adalet idi. Bu adaletin kayıt altına alınmış en nadide izleri ise kadı defterlerinde saklıdır. Bu defterler, sadece davaların değil; bir medeniyetin, bir anlayışın, bir ruhi terbiye sisteminin aynasıdır.

Günlük Hayatın Nabzı: Camiden Pazara, Sokaktan Mahkemeye
Osmanlı toplumunda günlük yaşam; sabah ezanıyla uyanan bir mahallede, abdestini tazelemiş esnafın dükkânını “Besmele”yle açmasıyla başlardı. Cami, sadece ibadet değil; aynı zamanda toplumun bilgi, ahlak ve haber merkeziydi. Çarşı-pazar ise sadece alım-satım değil, aynı zamanda ölçü-tartı adaletinin ve helal kazancın temsiliydi.

Mahallede her birey bir diğerinin aynası gibiydi. Komşuluk sadece sosyal değil, ahlaki bir sorumluluktu. İşte bu toplumsal yapı, bir problem yaşandığında kadı huzuruna taşınırdı. Ve orada “hüküm” verilirdi. Kadı, sadece yasa uygulayıcı değil; aynı zamanda ahlaki bir rehberdi.

Kadı Defterlerinden Örnekler: Hayatın İçinden Adalet Manzaraları
Kadı sicilleri (şer‘iyye sicilleri) Osmanlı’da mahkeme kayıtlarını ihtiva eden defterlerdir. Bu defterlerde:

Bir terzinin kumaşta eksik tartı yapması üzerine halkın şikâyetiyle kadı huzuruna çıkarılması, kendisine uyarı verilmesi ve tekrarında dükkânının mühürleneceği hükmü…

Bir baba, kızını zorla evlendirmek istemiş; kız, kadı huzurunda “rıza göstermediğini” beyan etmiş ve evlilik iptal edilmiştir.

Sokakta bir köpeğe taş atan bir çocuğun ailesine nasihat verilmiş; hayvanlara eziyetin “kul hakkı” kapsamında değerlendirildiği belirtilmiştir.

Bir dul kadının, komşusunun duvarından akan su nedeniyle mağduriyet yaşadığı kaydedilmiş ve komşuya 15 gün süre verilerek onarım yapılmazsa ceza kesileceği kararlaştırılmıştır.

Bu örnekler, Osmanlı’nın “hukuk”u sadece yasa değil, “hikmet ve hakkaniyet” ekseninde değerlendirdiğini gösterir.

Hikmet ve İbret: Adaletin Taşla Ölçüldüğü Bir Medeniyet
Osmanlı adaleti, kuru kuralların değil, yaşanmış hayatların içinden çıkan hikmetin bir yansımasıdır. Bir vakıa aktarılır:

> “Bir adam kadıya gelerek, ‘Komşumun incir ağacı dalları bahçeme taşmış, izinsiz incir düşüyor’ der. Kadı, diğer tarafı dinler ve hükmünü şöyle verir: ‘Ağaç Allah’ın nimeti, dal rüzgârın iradesiyle gelmiş, incir ise rızkındır. Ama rahatsız olduysan, komşun dalı kesmekle mükellef değil; sana izinsiz giren incirleri geri vermekle yükümlüdür!’ Adam gülerek çıkar: ‘Zaten inciri yiyordum, bir de sevap mı alacaktım?’ der.”

Bu tür hükümler, adaletin mizahi değil, merhametli yüzünü gösterir. Zira Osmanlı’da adalet, cezalandırmadan çok “ıslah” ve “insanlık” ekseninde yürürdü.

Sonuç: Günümüze Bırakılan Miras
Kadı defterleri bugün sadece tarihçilerin değil, ahlakçılar ve hukukçuların da başvuru kaynağı olmalı. Çünkü burada sadece olaylar değil; “nasıl yaşanmalı?”, “nasıl davranmalı?” ve “bir toplum nasıl dirlik içinde olur?” sorularının cevabı vardır. Adaletin taşla, teraziyle, dua ile ve bazen bir tebessümle sağlandığı bu medeniyet, bize şunu öğretiyor:

Adalet sadece mahkeme duvarlarında değil, insanın kalbinde başlar.

Loading

No ResponsesMayıs 3rd, 2025