RAHMETİN NÜZULÜNÜN ŞARTLARI
RAHMETİN NÜZULÜNÜN ŞARTLARI
İlahi Himayenin Çekilişi: Ümmetin İmtihanı ve Zafiyetleri
وَعَنْ مُعَاذٍ مَرْفُوعاً: «لَا تَزَالُ يَدُ اللَّهِ مَبْسُوطَةٌ عَلَى هَذِهِ الْأُمَّةِ مَا لَمْ يَرْفُقْ خِيَارُهُمْ بِشِرَارِهِمْ وَيُعَظِّمُ بِرُّهُمْ فَاجِرَهُمْ وَتُعِينُ قُرَّاؤُهُمْ أُمَرَاءَهُمْ عَلَى مَعْصِيَةِ اللَّهِ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ نَزَعَ اللَّهُ يَدَهُ عَنْهُمْ»
İslam tarihi boyunca, ümmetin varlığı ve izzeti daima Allah’ın (Celle Celâluhu) inayeti ve rahmetiyle korunmuştu. Ancak bu koruyucu el, bir şartla üzerimizde kalacaktı: İyilerin kötülere karşı tavrı, adaletin hakimiyeti ve ilmin doğru yolda kullanılması.
Hz. Muaz’dan (radıyallahu anh) rivayet edilen şu derin mânâlı hadis, ümmetin yükseliş ve çöküş sırlarını açıkça ortaya koymaktadır:
> “Allah’ın eli, bu ümmetin üzerinde hep açık bulunur; ta ki onların iyileri kötüleriyle yumuşak davranıp gevşeklik göstermez, onların iyileri kötülerini aziz tutmaz ve onların âlimleri emirlerine Allah’a isyanda yardımcı olmazlar. Ne zaman ki böyle yaparlarsa, Allah onlardan rahmet elini çeker.”
(İbn Hibban, Sahih, 275)
Bu hadis, ümmetin tarih boyunca karşılaştığı felaketlerin ve zayıflamaların arka planını anlamamız için bize bir anahtar sunar. Şimdi bu anahtarla, ümmetin kaderine dair ibretli bir yolculuk yapalım.
Tarihi Gerçeklik: İyilerin Suskunluğu
İslam’ın ilk asırlarında, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve daha nice sahabi, kötülüğe asla müsamaha göstermezdi. Bir yanlış gördüklerinde müdahale ederlerdi. Çünkü bilirlerdi ki kötülüğü görüp susmak, Allah’ın yardımının çekilmesine sebep olur.
Ne zaman ki ümmetin iyileri, makam ve menfaat uğruna kötülere göz yummaya başladı; zalimlere methiyeler dizildi, fâsıklara itibar verildi, işte o zaman ümmetin üzerine karanlık bulutlar çökmeye başladı. Abbasiler, Emeviler ve sonrasında Osmanlı’nın son dönemlerinde bile bu hakikatin acı yansımalarını görmek mümkündür.
Bir toplumda iyiler, kötülere karşı yumuşarsa; kötülük cesaret bulur, iyilik utanır. İyiler susunca kötüler konuşur. Sonunda toplumun tüm dengesi bozulur ve rahmet eli çekilir.
Hikmet: Kim Ne Yapmalı?
Hadis bize üç temel sorumluluk yüklemektedir:
1. İyiler kötülere yumuşaklık göstermemeli: Merhamet, hakkı ayakta tutarken olmalı; zulme, fısk ve fücura karşı gevşeklik ise ihanet olur.
2. Salihler, fâsıkları aziz kılmamalı: Sırf zengin veya güçlü diye bir günahkâra hürmet edilirse, hak-batıl terazisi altüst olur.
3. Âlimler yöneticilere günahlarda yardımcı olmamalı: İlmin izzeti korunmalı; yöneticilere meşruiyet kazandırmak için dinî hükümler eğilip bükülmemelidir.
Bu sorumluluklar sadece alimlere veya büyük şahsiyetlere değil, her mümine aittir. Zira ümmetin kaderi, her ferdin tavrında gizlidir.
İbret: Rahmetin Çekilmesi Ne Demektir?
Allah’ın “eli”nin çekilmesi, mecazi bir ifadedir. Burada Allah’ın koruyucu rahmetinin, inayetinin toplum üzerinden kaldırılması kastedilir. Bu çekilmenin sonuçları ise tarih boyunca şöyle tecelli etmiştir:
Toplumda güven kaybolur.
Fitne, iç savaş ve bölünme başlar.
Dış düşmanlar kolayca galip gelir.
Adalet yerine zulüm hâkim olur.
İlmin yerine cehalet, hikmetin yerine çıkarcılık geçer.
Bu halleri bugün dünyanın birçok köşesinde İslam coğrafyasında gözlemlemek mümkün değil mi?
Düşündürücü Bir Soru: Bugün Neredeyiz?
Bugün kendi halimize bakalım:
Kötülere karşı tavrımız ne kadar net?
Fâsıklar, toplumda itibar kazanıyor mu?
Âlimler, yöneticilere Allah’a isyanda yardımcı oluyor mu?
Eğer bu sorulara yüzümüzü kızartacak cevaplar veriyorsak, o zaman bu hadisin uyarısını ciddiyetle düşünmeliyiz. Belki de üzerimizden Allah’ın rahmet eli çekilmeye başlamıştır. Ancak hâlâ umut var: Tevbe, ıslah ve hakka sarılma kapısı açıktır.
Sonuç: Hangi Tarafı Seçeceğiz?
Hadis, bize iki yoldan birini seçme çağrısı yapıyor:
Ya hakkı ayakta tutacak ve Allah’ın rahmetinin gölgesinde yaşayacağız…
Ya da kötülüklere göz yumup rahmetin çekilişine şahit olacağız.
Seçim bizim. Çünkü ümmetin kaderi, iyilerin duruşunda gizlidir.
**********
HADİSİN TAHLİLİ
Medarik Tefsiri’nde, Fâtır Suresi’nin 2. ayetinin tefsirinde Muaz (r.a.)’dan rivayet edilen ve Allah’ın kudret elinin (himayesinin/korumasının) bu ümmetin üzerinde olmaya devam edeceğine dair bir rivayet bulunmaktadır. İmam Ebu’l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî’nin (v. 710/1310) kaleme aldığı Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl adlı tefsirinde ilgili ayetin tefsirinde bu rivayet şu şekilde zikredilmiştir:
Tefsir Metni ve Rivayet:
İmam Nesefî, Fâtır Suresi 2. ayeti olan
“مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا ۖ وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ”
(Allah, insanlar için rahmetinden her neyi açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, ondan sonra onu salacak yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir)” tefsirinde, ayetin genel manası çerçevesinde çeşitli rivayetlere yer vermiştir. Bu rivayetlerden biri Muaz b. Cebel (r.a.)’e mevkuf (sahabe sözü) veya merfu’ (Peygamber sözü) olarak atfedilen şu rivayettir:
وَعَنْ مُعَاذٍ مَرْفُوعاً: «لَا تَزَالُ يَدُ اللَّهِ مَبْسُوطَةٌ عَلَى هَذِهِ الْأُمَّةِ مَا لَمْ يَرْفُقْ خِيَارُهُمْ بِشِرَارِهِمْ وَيُعَظِّمُ بِرُّهُمْ فَاجِرَهُمْ وَتُعِينُ قُرَّاؤُهُمْ أُمَرَاءَهُمْ عَلَى مَعْصِيَةِ اللَّهِ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ نَزَعَ اللَّهُ يَدَهُ عَنْهُمْ»
Rivayetin Kaynağı ve Tam Metni:
Yukarıda verilen Arapça metin, Medarik Tefsiri’nde yer alan şeklidir. Rivayetin kaynağı konusunda farklılıklar bulunmaktadır. Bazı kaynaklarda Muaz b. Cebel’e atfedilirken, bazılarında Hasan al-Basri’den mürsel (sahabeyi atlayan) olarak rivayet edilmiştir. Rivayetin merfu’ olarak (Peygamber Efendimiz’e nisbetle) zikredilmesi, senedinde bir kopukluk veya zayıflık olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Hadis kaynaklarında bu lafızla veya yakın anlamlarla farklı kanallardan rivayetler bulunmakla birlikte, isnadları üzerinde hadis alimleri tarafından değerlendirmeler yapılmıştır. Bazı rivayetler zayıf kabul edilmiştir.
Örneğin, benzer bir rivayet Abdullah bin el-Mübarek’in “Kitab al-Zühd” adlı eserinde Hasan al-Basri’den mürsel olarak geçmektedir. Ayrıca, bu rivayetin Muaz’ın kendi sözü olma ihtimali de zikredilmiştir. Dolayısıyla, Medarik tefsirinde “merfu’an” ifadesiyle geçse de, hadis ilmi açısından sıhhati tartışmalı olabilir.
İzahı:
Bu rivayet, Allah’ın bu ümmete olan lütuf ve himayesinin devamının belirli şartlara bağlı olduğunu ifade etmektedir. Bu şartlar şunlardır:
* حتى يرفق خيارهم بشرارهم (Hayırlıları şerli olanlarına acımadığı müddetçe): İyilik sahibi müminlerin, günah işleyenlere veya kötülük yapanlara karşı merhametli olmaları, onları dışlamak yerine ıslahları için çaba göstermeleri. Bu, tebliğ, nasihat ve dua gibi yollarla olabilir. Toplumdaki iyilerin, kötülerin durumuna kayıtsız kalmaması gerektiği vurgulanır.
* ويعظم برهم فاجرهم (İyileri facir olanlarına tazim etmediği müddetçe): Dindar ve iyi insanların, fâsık ve günahkâr kişilere, fısklarından dolayı saygı göstermemeleri, onları yüceltmemeleri. Bu, günahı ve günahkârı tasvip etmeme anlamına gelir. Ancak bu, kişiyi tamamen terk etmek değil, fıskını onaylamamaktır.
* وتعين قراؤهم أمراءهم على معصية الله (Kitabı okuyanlar devlet adamlarına masiyete karşı yardım etmediği müddetçe): İlim ehlinin (özellikle Kur’an’ı okuyan ve manasını bilenlerin), yöneticilere veya devlet adamlarına Allah’a karşı gelme hususunda yardımcı olmamaları, onlara bu konuda destek vermemeleri. Bu, alimlerin ve bilgili kişilerin sorumluluğuna işaret eder ki, onlar hakkı söylemeli ve idarecilerin hatalarına veya günahlarına ortak olmamalıdırlar.
Rivayetin devamında ise bu şartlar yerine getirilmediğinde sonucun ne olacağı belirtilir:
فإذا فعلوا ذلك نزع الله يده عنهم (Eğer böyle yaparlarsa, Allah elini onlardan çeker): Yani, eğer bu ümmetin fertleri, özellikle de iyileri ve alimleri bu sayılan olumsuz davranışları sergilerlerse, Allah’ın lütfu, rahmeti ve himayesi onlardan çekilebilir. Bu durum, ümmetin zorluklarla karşılaşmasına, düşmanlarının galebe çalmasına veya genel bir sıkıntı ve azaba düçar olmasına yol açabilir.
Bu rivayet, genel olarak ümmetin birlik ve beraberliğinin, iyiliğin yayılmasının ve kötülüğün engellenmesinin önemine işaret eder. Aynı zamanda alimlerin ve iyilik sahiplerinin toplumdaki rolüne ve sorumluluklarına dikkat çeker. Allah’ın yardımının ve korumasının devamı, Müslümanların kendi içlerindeki duruma, birbirlerine karşı tavırlarına ve ilke olarak hak ve adaletten sapmamalarına bağlı kılınmıştır. Rivayetin zayıf olma ihtimali bulunmakla birlikte, ihtiva ettiği mana itibarıyla İslam’ın genel prensipleriyle uyumlu öğütler barındırmaktadır.