İDEOLOJİK SAPLANTI VE KÖRLÜK

İDEOLOJİK SAPLANTI VE KÖRLÜK

Kör, Sağır, Dilsiz İdeolojiler Üzerine Bir Tebliğ**

İnsanoğlu, varoluşundan beri bir “bağlanma” arayışı içindedir. Kimi zaman hakikate, kimi zaman heva ve heveslerine… Bu bağlanışlar zamanla şekillenir, toplulukları, nesilleri ve çağları etkiler. Ancak insan, kalbini ve aklını sahih bir rehberle yönlendirmezse; bağlandığı inanç yahut ideoloji zamanla onu kör, sağır ve dilsiz bir hale getirir.

Kur’ân-ı Kerîm, “Onların kalpleri vardır, ama onunla kavrayamazlar; gözleri vardır, ama onunla göremezler; kulakları vardır, ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapkındırlar” (A’râf Sûresi, 179) buyurarak, ideolojik saplantıların insanı nasıl bir körlük ve sağırlaşmaya ittiğini asırlar öncesinden haber vermiştir.

Bugün modern cahiliye çağında da tablo aynıdır.
“Benim partim!”, “Benim ideolojim!”, “Benim liderim!” diyen nice insanlar, kendi atalarından miras kalmış batıl düşünceleri din gibi kutsallaştırmakta ve her türlü hakikati reddetmektedirler. Bu hâl, bir zamanlar Mekke müşriklerinin “Biz atalarımızı böyle bulduk!” diyerek hakkı inkâr etmelerinin bugünkü suretidir.

Cahiliye Döneminden Bugüne: Değişen Sadece İsimler

Cahiliye döneminde insanlar, elleriyle yaptıkları putlara secde ederlerdi. Bugün ise insanlar kendi zihinlerinde inşa ettikleri ideolojilere secde ediyorlar.

O günün putları taş ve taştandı;
bugünün putları nefis ve heva üzerinedir.

Cahiliye Arapları dedelerinin dinine körü körüne bağlıydı;
bugünün insanı ise dedesinden miras kalan bir ideolojiye veya bir parti sloganına körü körüne bağlı.

O zamanın cahilleri “Lat ve Uzza bizim şefaatçilerimizdir” derdi;
bugünün cahilleri “Benim ideolojim insanlığı kurtaracak!” diye haykırıyor.

Şekil değişmiş, öz aynı kalmıştır.

İdeolojik Körlük: Hakkı Reddetmenin Maskesi

İdeoloji, insanı doğruya yönelttiği sürece kıymetlidir. Ancak bir ideoloji kutsallaştırıldığında, hakikatin önüne perde olur.
İnsan kendi fikrini sorgulamayı bırakır, artık sadece taraf olur.
Doğru yanlış ayrımı yapmaz, kendi tarafını haklı göstermek için her yola başvurur.

İşte böyle bir ortamda, vicdan ölür.
Kalp katılaşır.
İnsanlar arasında adalet yerine taassup, merhamet yerine kin, hikmet yerine hamaset hâkim olur.

Ve en acısı, kişi artık hakikati duyamaz, göremez, söyleyemez.
O artık kördür, sağırdır, dilsizdir.
Sadece kendi grubunun sloganlarını tekrar eder durur.

Hakiki Kurtuluş: Ataların Dininden Hakkın Dinine Dönüş

Kur’ân’ın daveti apaçıktır:

> “Atalarınızın yoluna değil, Allah’ın gösterdiği doğru yola uyun.”

Hakiki din; atadan kalma batıl gelenekleri değil, Allah’ın ve Resulü’nün bildirdiği hakkı esas alır.
Bu yüzden her Müslüman, her insan, kendi bağlılıklarını sorgulamalıdır:

Gerçekten Allah için mi bir şeye bağlıyım?

Yoksa atalarımın, çevremin veya nefsimin empoze ettiği bir saplantıya mı tutuldum?

İman, aklın nurudur. İdeolojik taassup ise aklın ipini şeytana teslim etmektir.

Sonuç: Körü Körüne Değil, Göz Göre Göre İman!

Bugünün “çağdaş cahiliyyesi” de, dünün “putperest cahiliyyesi” gibi hakikate düşmandır.
İdeolojik körlük, insanı Allah’ın ayetlerinden uzaklaştırır.
Öyleyse insan ya hevasına ve atalarına köle olacak,
ya da hakikate teslim olarak gerçek özgürlüğe kavuşacaktır.

Unutma:
Hakikate kapalı bir kalp, en büyük esarettir.
Ve hakikati gören bir göz, en büyük nimettir.

> Ey insan!
Kendi heva ve heves putlarını yıkmadan,
Kendi nefsini mağlup etmeden,
Hakikate ulaşamazsın.

Bismillah’la başla, hakikatle yürü.
İdeolojilerin esiri değil,
Hakkın şahitlerinden ol!

Loading

No ResponsesNisan 29th, 2025