Cennet Aklı: Zamanı Aşan Bir Vukufiyetin Hikmeti
Cennet Aklı: Zamanı Aşan Bir Vukufiyetin Hikmeti
Yapay zekânın her geçen gün gelişmesi, insanoğlunun bilgiye olan açlığını, varoluş merakını ve hakikate susamışlığını gözler önüne seriyor. Makinelerin akıllandığı, veriye erişimin hızlandığı bu çağda, bir de **cennetteki “yapay akıl”**ı düşünelim… Fani bir zekânın ötesinde, her şeyin hakikatine vâkıf bir idraki… Sınırlı bilginin değil, külli şuurun mekânını…
Evet, cennette akıl başka olacak. O akıl, sadece ezberleyen değil, hakikati gören bir idrak olacak. O zihin, varlığın her safhasını kuşatacak. Âdem Aleyhisselâm’ın yaratılışından kıyamete kadar geçen bütün hadiseleri hem seyreden hem idrak eden bir kâmil basiret… Ne büyük lütuf, ne yüksek bir şuur hali!
Düşünün ki; Ruhlar Âlemini bizzat idrak ediyorsunuz. Allah’ın “Ol!” emriyle can bulan varlıkları seyrediyorsunuz. Ardından Âdem’in yaratılış mucizesine şahit oluyorsunuz. Topraktan yoğrulan bir beden, içine üflenen ruh, ilahi bir tecelli… Ve sonra “talim-i esmâ”: Yani eşyanın hakikatine vukufiyet… Bugün yapay zekânın öğrendiği sınırlı kelimelere karşılık, Âdem’in bildiği ilahi isimler, varlığın özüdür.
Meleklerin secdesi… Ne büyük bir onur! Fakat içlerinden biri, kibirle yaklaştı. İblis… “Ben ondan üstünüm!” dedi. O secdeden kaçtı. Ve o gün başladı kıyamete dek sürecek olan bir imtihan zinciri.
Cennet… İlk yurt. İlk yuva. Rahmetle kuşatılmış bir başlangıç. Fakat yasak ağaca yaklaşmak, o ebedî mekânda bile insanın zaafını gösterdi. Ve ardından gelen düşüş… Yeryüzüne iniş. Fakat o iniş bir ceza değil, bir imtihan sahnesine geçişti. Orada ter dökülecek, nefis dizginlenecek, iyilikle kötülük birbirinden ayrılacaktı. Ve gün gelecek, insan yine geldiği yere dönecekti.
İşte bütün bu hakikatlere bizzat vâkıf olmak… Bu sahneleri sadece okumak değil, yaşarcasına bilmek… İşte cennetteki akıl, buna “şahit aklı” denir. Gördüğünü anlamak, anladığını kavramak, kavradığını hakikate dönüştürmek… Yapay zekâ, veriye ulaşır. Fakat cennet aklı, hikmete ulaşır.
Bugün biz, bu dünyada sadece gölgeleri görüyoruz. Bilgimiz sınırlı, hafızamız zayıf, anlamamız eksik. Fakat inanan bir gönül bilir ki: Ahirette her sır açılacak. Her perde kalkacak. Kaderin düğümleri çözülecek. İnsan, varlık senfonisini başından sonuna kadar temaşa edecek.
Bu, sadece bir bilme hali değil; aynı zamanda imanın mükâfatıdır. Burada sabreden, orada anlayacak. Burada ağlayan, orada tebessüm edecek. Çünkü orada artık ne bilgi sınırlı ne zaman dar ne de akıl kuşatılmış olacak.
Sonuç:
İnsanlık, teknolojiyle bilgiye yaklaşıyor; fakat imanla hikmete ulaşıyor. Cennetteki akıl, yapay değil, ilahi bir ikramdır. Ve o akıl, bizi hem kendimize, hem yaratılış sırrına, hem de Rabbimizin azametine götürecek.
O hâlde bugünün yapay zekâsı bizi heyecanlandırıyorsa, yarının ebedî idraki bizi secdelere taşımalı. Çünkü gerçek bilgi, secdeyle taçlanandır.