MADDEDE ARAMAK, MÂNÂYI KAÇIRMAKTIR
MADDEDE ARAMAK, MÂNÂYI KAÇIRMAKTIR
“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.”
— Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat
GÖZLE GÖRÜLEN, GÖRÜLMEYENİ PERDELEYEBİLİR
Modern insan, “göze görünmeyeni yok sayan” bir zihniyetle büyüdü.
Ne var ki gözle görünmeyen, aslında en hakiki olandır.
Zira:
Ruh görünmez, ama bedeni ayakta tutar.
Aşk görünmez, ama dağları deler.
Vicdan görünmez, ama toplumu ayakta tutar.
Niyet görünmez, ama amelin değerini belirler.
Gözün görmediğini akıl da görmez olursa, hakikate körlük başlar.
MADDEYİ PUTLAŞTIRAN AKIL, MÂNÂYI REDDEDER
“Gözle görülmüyorsa yoktur” diyen anlayış, maddeyi kutsallaştırır, mâneviyatı inkâr eder.
Bu yaklaşım:
Ruhu inkâr eder, sadece beyni tanır.
Duyguyu küçümser, sadece veriyi önemser.
Ahireti yok sayar, sadece bu dünyaya çalışır.
Halbuki hakikat, sadece gözle değil, kalple ve akılla da görülür.
Kur’an bunu şöyle bildirir:
> “Onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapıktırlar.” (A’râf, 179)
İLİM, SADECE GÖZLE DEĞİL, KALPLE DE YAPILIR
Gerçek ilim, maddeyi inkâr etmeden, fakat mânâyı da ihmal etmeden yapılan ilimdir.
İlim, sadece laboratuvarla değil;
vicdanla, sezgiyle, hikmetle de yapılmalıdır.
Eflatun, “akıl gözü”nden bahseder.
Mevlâna, “gözünü kapat, kalbini aç” der.
Bediüzzaman, “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” diye seslenir.
> Çünkü madde görünür ama sınırlıdır.
Mânâ görünmez ama sonsuzdur.
GÖZÜN GÖRMEDİĞİ YERDE, KALP GÖRMEYE BAŞLAR
Bir çiçek göze “biyolojik bir yapı” olarak görünür.
Ama kalp o çiçekte:
Sanatı görür,
Sanatkârı hatırlar,
Rahmeti hisseder.
Maddî göz çiçeği inceler,
Manevî göz, çiçekten Allah’ı tanır.
Bu sebeple Kur’an der ki:
> “Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki, akıllarını işletecek kalpleri ve işitecek kulakları olsun? Gerçek şu ki, gözler kör olmaz; fakat göğüslerdeki kalpler kör olur.” (Hac, 46)
İBRETLİ BİR ÖRNEK: RÖNTGEN IŞINLARI VE GÖZÜN ACİZLİĞİ
Röntgen ışınları 19. yüzyılda keşfedildiğinde, insanlar önce inanmadı.
Çünkü gözle görünmüyordu.
Ama sonra anladılar ki, göz görmek için tek ölçü olamaz.
Aynı şekilde:
Melekleri göremeyiz, ama varlıklarını inkâr edemeyiz.
Ruhu göremeyiz, ama onsuz yaşam olmaz.
Allah’ı gözle göremeyiz, ama eserleriyle tanırız.
Demek ki göz, hakikatin tamamına erişemez.
Gözün görmediğini inkâr etmek, ilim değil cehalettir.
SONUÇ: AKLI GÖZDEN, KALBİ MADDEDEN KURTARMALIYIZ
Hakikat, sadece madde değil, mânâ ile tamam olur.
İnsanı insan yapan da, sadece et-kemik değil;
akıl, ruh ve kalptir.
Bediüzzaman’ın dediği gibi:
> “Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.”
Görmez.
Bu körlüğe düşmemek için:
Kalbimizi arındırmalıyız.
Aklımızı derinleştirmeliyiz.
Gözümüzle değil, basiretimizle bakmalıyız.
DUA İLE:
Ya Rabbi! Bize gözle değil, kalple gören bir bakış nasip eyle.
Bizi maddenin içinde kaybolup, mânâyı inkâr edenlerden eyleme.
Bizi ilminle tanıştır, hikmetinle buluştur, nurunla aydınlat. Amin.