İSLAM DÜNYASININ İŞGALİ: İÇTEN İŞGAL
İSLAM DÜNYASININ İŞGALİ: İÇTEN İŞGAL
Zamanın ruhu, İslam coğrafyasının dört bir yanında acı, yoksulluk, parçalanmışlık ve çaresizlik olarak tezahür ediyor. Kudüs mahzun, Şam yorgun, Bağdat kan içinde, Kahire susturulmuş, İstanbul tedirgin… Peki bu manzaranın sebebi nedir? Dış güçlerin oyunları mı? Elbette onların tesiri vardır. Ancak esas mesele orada değildir. İslam dünyasının asıl işgali dışarıdan değil, içeridendir. Bu bir “içten işgal”dir.
İçten İşgal Nedir?
İçten işgal, bir milleti silahla değil, zihniyetle esir almaktır. Dışarıdan gelen düşman, en fazla toprak alır; ama içeriden gelen düşman, kalpleri ve akılları işgal eder. Dışarıdan gelen işgal, geçicidir; ama içeriden gelen işgal, nesilleri felç eder. Bu işgalin silahı propaganda, hedefi ise inanç, ahlak ve ümmet şuurudur.
İçten İşgalin Belirtileri
Bugün İslam toplumlarında;
Adalet yerine zulüm,
Birlik yerine tefrika,
Bilgelik yerine cehalet,
İhlas yerine riyakârlık,
Tevazu yerine kibir,
İlim yerine zan,
Din yerine şekilcilik hâkim olmuşsa, bu bir işgalin sonucudur. Ama bu düşman tankla değil, ekranla; tüfekle değil, fikirle; orduyla değil, ideolojiyle gelmiştir.
İmam Gazâlî, “Toplumun bozulması âlimlerin susmasıyla başlar” derken, aslında içten işgalin ilk cephesini gösteriyordu. Çünkü susan vicdanlar, susan âlimler ve susan kalpler, zalimlerin cesaretini artırır.
Kur’an’ın Gösterdiği Tehlike: İç Fitne
Kur’an şöyle buyurur:
“Fitneden sakının; o, içinizden sadece zalimlere dokunmakla kalmaz.”
(Enfâl, 25)
Bu ayet, iç fitnenin, dış düşmandan daha sinsi ve yıkıcı olduğunu ortaya koyar. Çünkü içteki çözülme, toplumun bağışıklık sistemini çökertir. Hainler, dalkavuklar, işbirlikçiler, gafiller ve satılmış kalemler; bunlar dıştan daha büyük zararı içten verirler.
Tarihî Misallerle İçten İşgal
Endülüs dışarıdan değil, içerideki lüks, ihtilaf ve dünya hırsıyla yıkıldı.
Osmanlı dıştan kuşatılmıştı ama asıl çöküş, içteki çözülmeyle başladı: Liyakatsizlik, rüşvet, cehalet, iç kavgalar…
Abbâsîler, iç saray entrikalarıyla zayıfladı ve Moğollara yem oldu.
Her medeniyetin çöküşü, içeriden başlar; dışarıdaki düşman sadece yıkıntıyı toplar.
Asıl Mücadele: İçimizdeki Yabancılara Karşı
Dış düşman elbette vardır. Ama asıl savaş, kalpteki küfre, nefsteki azgınlığa, düşüncedeki tahrife ve toplumdaki ayrışmaya karşı verilmelidir. Zira bir millet, içten sağlam olursa, dıştan gelecek hiçbir tehlike onu yıkamaz.
Bediüzzaman Said Nursî şöyle der:
“Ehl-i imanın en büyük düşmanı, cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanatla, marifetle ve ittifakla cihad etmek gerekir.”
İşte çözüm budur: Cehalete karşı ilim, ihtilafa karşı vahdet, fakirliğe karşı üretim. Bunlar içten işgalin panzehiridir.
Sonuç: Kendimizi Onarmadıkça Kimseyi Suçlayamayız
Kusuru hep dışarıda arayan bir ümmet, aynaya hiç bakmamış demektir. Oysa Kur’an’ın mesajı nettir:
“Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.”
(Ra’d, 11)
Evet, İslam dünyasının işgali içten bir işgaldir. Ve bu işgalin ordusu ne silah taşıyor ne sancak. Onların zırhı gaflet, kılıcı cehalet, atı ise menfaat hırsıdır.
Artık uyanmak ve şu soruyu sormak gerekir:
İçimizdeki düşmanları ne zaman tanıyacağız?