CENNET EBEDİ YÜKSELİŞİN, CEHENNEM İSE EBEDİ DÜŞÜŞÜN İLK BASAMAĞIDIR

CENNET EBEDİ YÜKSELİŞİN, CEHENNEM İSE EBEDİ DÜŞÜŞÜN İLK BASAMAĞIDIR

Ebedî Yöneliş: Yükselenler ve Düşenler Arasındaki Hakikat

“O gün insanlar amellerine göre bölük bölük çıkarlar ki yaptıkları kendilerine gösterilsin.”
(Zilzal, 99/6)

İnsanlık, bir yolculuk üzeredir. Bu yolculuk ne dünya ile başlar, ne de kabirle son bulur. Asıl serüven, ölümle başlayan ve sonsuzlukla süren ebedî bir yöneliştir. Bu yöneliş ya yukarıya, yani cennete doğru bir yükseliş, ya da aşağıya, yani cehenneme doğru bir düşüştür. Bu iniş ve çıkışlar, sadece sonuç değil, aynı zamanda sonsuz istikametin de bir göstergesidir.

Cennet: Sonsuz Yükselişin Zirvesi

Kur’an, cenneti sadece bir ödül olarak değil, ahlaki ve manevi tekâmülün ebedî yansıması olarak tasvir eder. Cennet ehli, dünyada iman, sabır ve salih amellerle yükselmeye başlamış; ahirette bu yükselişin ebedî meyvesini toplamaya hak kazanmıştır.

> “Onlara içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleri vardır. Altlarından ırmaklar akar. Orada tertemiz eşler ve Allah katından bir hoşnutluk vardır.” (Al-i İmran, 3/15)

Cennet, maddi lezzetlerin ötesinde, Allah’ın rızasına ermenin, kulluğun kemale ermesinin ve ruhun sonsuz bir terakki sürecine girmesinin adıdır. Çünkü:

> “Onlara orada her ne dilerlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.” (Kaf, 50/35)

Bu “fazla”nın ne olduğu konusunda müfessirler, Allah’ın cemalini temaşa etme gibi en yüce mertebeleri zikretmişlerdir. Cennet, bu yönüyle sürekli bir yükselişin, “yaratılmışın Yaradan’a yaklaşmasının” nihai ve ebedî sahnesidir.

Cehennem: Ebedî Düşüşün Başlangıcı

Cehennem ise, sadece bir azap yeri değil; insanın kendisini inkârının, hakikatten uzaklaşmasının ve nefsin karanlık kuyularında kaybolmasının ebedî yansımasıdır.

> “Cehennemlikler orada ne ölürler ne de dirilirler.” (A’lâ, 87/13)

Bu ayet, durağan bir çöküşü, ölmeyen ama yükselmesi de mümkün olmayan bir varlığın trajedisini resmeder. Orası, ruhun yükselme ihtimalinin tükendiği bir alandır. Cehennem, bir sonuç değil, ruhen çürümüş bir yönelişin son durağıdır.

Kur’an şöyle der:

> “Hayır! Onlar, Rablerinden o gün perdelenmiş olacaklardır. Sonra onlar mutlaka cehenneme gireceklerdir.” (Mutaffifin, 83/15-16)

Cehennem, yüz çevrilen rahmetin ardından gelen adaletin karanlık yüzüdür. Ve bu, sadece azabın değil, kulluktan kopmuşluğun da cezasıdır.

Her Amel, Ebedî İstikameti Tayin Eder

Dünya, ebediyetin belirleyici aynasıdır. İnsanın her tercihi, her yönelişi ya bir merdiven basamağı gibi onu yukarıya çıkarır, ya da aşağıya indirir. Kur’an bu gerçeği şu şekilde ifade eder:

> “Kim izzet (yücelik) istiyorsa, bilsin ki izzet tamamıyla Allah’a aittir. Güzel söz O’na yükselir, salih amel onu yükseltir.” (Fatır, 35/10)

Salih amel, insanı yükseltir. Kibir, zulüm, küfür ve nefsaniyet ise insanı aşağı çeker. Ve bu çekilme, bazen esfel-i sâfilîn (aşağıların aşağısı) noktasına kadar iner:

> “Andolsun, insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip salih amel işleyenler müstesna…” (Tîn, 95/4-6)

Bugün, Sonsuzluğun İlk Günü

Cennet de cehennem de, sadece ölümden sonra başlayan mekânlar değildir. İnsanın kalbi ya cennetin tohumlarını taşır ya da cehennemin kıvılcımını… Her iyilik, sonsuzlukta yankılanır; her kötülük de öyle. Bugün attığımız adımlar, ebedî istikametin ilk izleridir.

Sonuç:
Cennet, ebedî yükselişin göğe açılan kapısıdır. Cehennem ise, ebedî düşüşün karanlık kuyusudur.
İnsan ya Allah’a yaklaşır, ya da O’ndan uzaklaşır. Bu iki zıt yön, iki ayrı ebediyet demektir.
Ve biz, her gün bu sonsuzluklara doğru biraz daha ilerliyoruz.
Yönümüz neresi? Yükseliyor muyuz, yoksa düşüyor muyuz?

 

 

Loading

No ResponsesNisan 25th, 2025