Eşyanın Ötesindeki Hakikat: İlahî İsimlerin Gölgesinde Varlık
Eşyanın Ötesindeki Hakikat: İlahî İsimlerin Gölgesinde Varlık
İnsanoğlu öteden beri eşyanın hakikatini anlama çabası içinde olmuştur. Dağları incelemiş, yıldızlara yönelmiş, hücreyi parçalayarak atomun kalbine ulaşmak istemiştir. Ancak bütün bu arayışlarda fark edilmesi gereken temel bir sır vardır: Varlığın hakikati, görünenin ardındaki ilahî mânâdadır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin veciz ifadesiyle, “Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kainatın hakikatı; esma-i İlahiyeye istinad eder.” Yani kainat bir hakikat kitabıdır ve bu kitabın satırları, İlahî isimlerin birer tecellisidir. Görülen her şey, aslında görünmeyene işaret eder; suret, mananın gölgesidir.
Eşyanın Görünen Yüzü ve Gizli Hakikati
Bir çiçeğin güzelliği sadece renk ve şekilden ibaret değildir. O güzellik, Cemîl isminin bir tecellisidir. Bir annenin şefkati, yalnız biyolojik bir sevk değil, Rahmân ve Rahîm isimlerinin yansımasıdır. Adaletli bir karar, Adl isminin, rızıkla dolu bir sofra ise Rezzâk isminin gölgesidir.
Evliyaullahın bir kısmı bu hakikati daha derinden kavramış ve demişlerdir ki: “Hakikî hakaik-ı eşya esma-i İlahiyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir.” Bu bakış açısı, bizi sadece fiziksel ve görünür olana değil, onun ardındaki metafizik mânâya yönlendirir. Her eşya, bir ayna gibidir; kendi varlığından çok, yansıttığı hakikati önemlidir.
Düşünen Aklın Yolculuğu: Suretten Mânâya
Düşünen bir insan için eşya sadece faydalanılacak nesneler değildir; her biri birer tecelligâh, birer mesaj taşıyıcısıdır. Göklerdeki ihtişam, Allah’ın Azîm ismini; atomun içindeki düzen, Hakîm ismini; yeryüzündeki renk ve tat çeşitliliği ise Bâri, Musavvir, Kerîm gibi nice esmayı haykırır.
Hakikat arayışı, sadece görünenin detaylarında boğulmak değildir. Asıl marifet, görünenle yetinmeyip onun ardındaki kudreti, ilmi, iradeyi ve hikmeti görebilmektir. Eşyaya bu gözle bakabilmek, insanı gafletten ilme, küfürden imana, dağınıklıktan tevhide taşır.
İnsanın Aynadarlık Vazifesi
İnsanın yaratılışındaki sır da budur. İnsanoğlu, eşyayı sadece kullanmak için değil, onu okuyup anlamak, onu tefekkürle Rabbinin isimlerini keşfetmek için yaratılmıştır. Her eşyaya ve olaya “esma-i hüsnâ” penceresinden bakmak, insanı hakikî bir kul ve hakikî bir mü’min yapar.
Tefekkürle geçirilen bir an, belki saatlerce yapılan ibadetten hayırlı olur. Çünkü o tefekkür, insanın kalbini esma-i ilahiye ile meşgul eder, varlığı anlamlandırır ve faniden bakîye bir pencere açar.
Sonuç: Eşya Bir Gölge, Hakikat Esmadadır
Dünyanın cazibesi ve eşyanın suretine olan bağlılık, insanı çoğu zaman gölgelerle oyalanmaya iter. Oysa hakikati arayanlar, gölgelere değil, ışığa yönelmelidir. O ışık ise esma-i ilahiyedir. O isimleri anlamak, yaşamak ve yansıtmak; eşyanın ötesine geçerek hakikate ulaşmaktır.