DEVLET KALEM VE KILINÇ ÜZERİNE DURUR. YA ŞİMDİ?
DEVLET KALEM VE KILINÇ ÜZERİNE DURUR. YA ŞİMDİ?
Hikmetli ve İbretli Bir Bakış
Tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda bir hakikatin tekrar tekrar karşımıza çıktığını görürüz: Devletler, bir yandan kılıçla korunur, diğer yandan kalemle yönetilir. Bu ikili denge, adaletin terazisinde tartılır; biri diğerini tamamlar, biri eksik olursa çöküş başlar. İşte bu yüzden atalarımız demiştir ki: “Devlet kalem ve kılıç üzerine durur.”
Kılıç, gücün, caydırıcılığın ve güvenliğin simgesidir. Dış tehditlere karşı sınırları muhafaza eder, içerde ise anarşiye geçit vermez. Lakin tek başına bir kılıç, zalim bir tiranın elinde zulüm aracına da dönüşebilir. İşte burada kalem devreye girer. Kalem, hikmeti, adaleti, hukuk ve ilmi temsil eder. Yönetenin vicdanı, devletin ruhu kalemle şekillenir. Yasalar kalemle yazılır, tarih kalemle kaydedilir, milletin hafızası kalemle korunur.
Peki, ya şimdi?
Zaman değişti, çağ değişti. Ne kılıç ne kalem eskisi gibi. Kılıç, yerini tanklara, füzeye ve dijital silahlara bıraktı. Kalem ise klavyeye, algoritmalara, yapay zekâya dönüştü. Ancak öz değişmedi: Devlet yine güç ve hikmet üzerine ayakta kalır. Fakat bugün asıl tehdit kılıçtan çok zihne yönelmiştir. Artık cepheler sadece sınır boylarında değil, ekran başında kurulmakta; savaşlar fikirlerle, bilgiyi kim yönetecek savaşıyla verilmektedir.
Bu çağda kalem, sadece bilgi değil, bilgeliği temsil etmelidir. Sahte bilginin, algı oyunlarının ve bilgi kirliliğinin kol gezdiği bir dünyada kalem, hakikati yazabilmeli. Aksi takdirde, kılıç ne kadar keskin olursa olsun, adaletsizliğin bekçisi olmaktan öteye geçemez.
Bir milletin yükselişi kalemle başlar, çöküşü de kalemle olur. Adaletin olmadığı yerde kılıç da serseri bir kurşun gibidir. Kalemin sustuğu, kılıcın konuştuğu toplumlar karanlığa sürüklenir. Kalemle inşa edilmeyen bir sistem, kılıçla ayakta duramaz.
O halde, şimdi ne yapmalı?
Kılıcın değil, kalemin hakkını veren bir gençlik yetiştirmeliyiz. Hakikatin izini süren, adaleti pusula edinen, bilgiyi hikmetle yoğuran kalem sahiplerine ihtiyacımız var. Devleti yaşatacak olanlar; sadece güç sahipleri değil, doğruyu yazmaktan korkmayan kalem erbabıdır.
Son söz:
Devlet hâlâ kalem ve kılıç üzerine durur. Ama artık kalem; sadece yazan değil, düşünen, yöneten ve uyandıran olmalıdır. Kılıç ise artık sadece savaşan değil, koruyan, caydıran ve denge sağlayan bir vasıtadır. Birini ihmal eden devlet, diğerinin gölgesinde kalır. Her ikisini de adaletle kullanan ise tarihe mühür vurur.