ULVİ ALEMDEN GELEN SU İLE VE SÜFLİ ALEMDEN ÇIKAN TOPRAK KARIŞIMIYIZ
ULVİ ALEMDEN GELEN SU İLE VE SÜFLİ ALEMDEN ÇIKAN TOPRAK KARIŞIMIYIZ
TOPRAK VE SU: İNSANIN İKİ ÂLEM ARASINDAKİ YÜKSEK YOLCULUĞU
İnsan… Ne gökten kopup gelen bütünüyle nuranî bir varlık, ne de sadece toprağa saplanmış bir avuç çamurdur. O, iki âlemin kesişim noktasında yaratılmış, varlığıyla hem göğe hem yere iz düşüren bir sırdır. Cenâb-ı Hak, insanı hem ulvî âlemden gelen rûhî bir suyla hem de süflî âlemden çıkan hakir bir toprakla yoğurmuştur. İşte bu iki madde, insandaki iki kutbun, iki istidadın ve iki âkıbetin de temelidir.
Su ve Toprak: Zıtların Kudretli Terkibi
Su, semavî bir kaynaktır. Yağmur gibi gökten iner. Kur’ân’da hayatın kaynağı olarak tanımlanır: “Biz her canlı şeyi sudan yarattık.” (Enbiyâ, 30). Su, rûhu ve ulvî boyutu temsil eder. Arınmayı, berraklığı ve hayatı taşır.
Toprak ise yerin bağrından gelir. Ağır, koyu ve hareketsizdir. Süflî boyutu, nefsin arzularını ve dünyevî temayülleri simgeler. Ama aynı zamanda sabır, bereket ve tevazuun da yurdudur. Allah, ilk insanı “salsâl” (kurumuş çamur), “hamein mesnûn” (kokmuş balçık) ve “tîn” (ıslak toprak) gibi safhalardan geçirerek yaratmıştır. Bu, hem yaratılış sürecine hem de insanın tabiatındaki çeşitliliğe işaret eder.
İki Cihan Arasında Bir Varlık: İnsan
İnsan bu yönüyle iki kutbun izlerini taşır: Toprak onu yere çekerken, su onu göğe çağırır. Nefis, hevâ ve hevesle süflî yolda sürüklenmek ister; ruh ise Rabbine kavuşma arzusu ile ulvî istikametlere yönelir. İnsan bu çekim alanları arasında tercihler yapar ve tercihlerinin neticesinde ya meleklerden üstün olur ya da hayvandan aşağı bir hâle sürüklenir.
Ulvî Su ile Süflî Toprak Arasında Tercih Yapmak
Bir çömlek düşünelim. Topraktan yapılır, ama içine su konmadıkça atıldır. Aynı şekilde insan da ulvî hakikatlerle dolmadıkça, sırf maddî varlığıyla eksiktir. Ruhsuz beden, manasız bir heykelden ibarettir. Ancak içine vahyin suyu dolduğunda, o toprak ceset can bulur, dirilir ve anlam kazanır.
Ne yazık ki günümüzde insanın ulvî yönü ihmal edilmekte, sadece topraktan gelen tarafı beslenmektedir. Maddeye, dünyaya, hazza odaklanan bir insanlık, içindeki semavî suyu kurutmakta ve kendini toprak gibi ağırlaştırmaktadır. Oysa insanın gerçek asaleti, gökten gelen ruha kulak vermesiyle ortaya çıkar.
Toprak Gibi Tevazu, Su Gibi Arınma
İnsan, aslına baksa tevazuun kaynağını görecektir. Hz. Ali’nin buyurduğu gibi: “Kendini büyük gören insan, bir damla sudan yaratıldığını, sonunda da bir leş olacağını hatırlamalıdır.” Bu hakikat, insanı gururdan uzaklaştırır, acziyetini idrak ettirir. Hem toprak gibi alçakgönüllü hem de su gibi arınmış bir hayat, gerçek kemâlin kapısını açar.
Son Söz: Yönümüz Semâ mı, Yoksa Zemin mi?
Ruhumuz göğe, bedenimiz yere aittir. Birimiz suya daha yakınken, birimiz toprağa saplanmışız. Ama her birimizin önünde bir tercih var: Ya kendimizi toprağa gömüp nefsin bataklığında kaybolacağız ya da ulvî suyla yıkanıp ruhumuzla yüceleceğiz.
İnsan, bu tereddüt içinde yönünü seçtikçe ya semâya doğru yükselecek ya da süflîye doğru çökecektir. Ve unutulmamalıdır: “Topraktan geldik, suyla yoğrulduk; hangi yöne aktığımız ise bizim ebedî kaderimizi belirleyecek.”