HAYATIN BİTİŞİNDE ÖLÜMÜ BİLE KAZANCA ÇEVİRMENİN YOLU: ŞEHADET
HAYATIN BİTİŞİNDE ÖLÜMÜ BİLE KAZANCA ÇEVİRMENİN YOLU: ŞEHADET
Hayatın kaçınılmaz gerçeği olan ölüm, çoğu insanın en büyük korkusu, en karanlık bilinmezi. Oysa iman ehli için ölüm, bir son değil; başlangıçtır. Daha da ötesi, bazılarına bu geçiş, zafer olarak sunulur: O da şehadetle mümkün olur.
Şehadet: Hayatın zirve noktası
İnsan, fıtratı gereği kalıcı olanı arar. Maddî hayat geçici olduğundan, kalıcı bir anlam kazanması için ebedî bir değere bağlanmalıdır. Şehadet, işte bu geçici hayata sonsuzluk damgası vuran ilahi bir mühürdür.
Allah Resûlü (s.a.v) şöyle buyurur:
“Cennete giren hiç kimse, yeryüzündeki her şeye sahip olsa bile, tekrar dünyaya dönmek istemez. Ancak şehit, tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister. Çünkü şehitlik makamını ve gördüğü ikramı görmüştür.”
(Buhârî, Cihad 21; Müslim, İmâre 108)
Bu hadisteki ifade, şehadetin sadece bir ölüm şekli değil, en şerefli hayat kapanışı olduğunu gösterir.
Şehadet Bir Seçimdir
Şehitlik, sadece savaş alanlarında kılıçla, kurşunla kazanılmaz. Allah yolunda canı, malı, zamanı, gençliği, nefsi ile mücadele eden herkes, şehitlik ruhuna taliptir. Nitekim Efendimiz şöyle buyurur:
“Kim Allah’a şehit olmayı gönülden arzu ederse, yatağında ölse bile Allah ona şehitlik sevabını verir.”
(Müslim, İmâre 156)
Bu demektir ki şehadet bir hâl değil, bir halet-i ruhiyedir. Yani Allah’a adanmışlık, ihlas, sadakat ve feda edebilme iradesidir.
Şehadet: Korkulardan Kurtuluş, Ebedî Hürriyet
Dünya, insanı bağlayan iplerle örülüdür: Mal, makam, can korkusu, sevdiklerini kaybetme endişesi… Şehit, bu ipleri keserek Allah’a yürüyen kişidir.
Onlar Allah yolunda öldürüldüler ama aslında diridirler, Rableri katında rızıklanıyorlar.
(Âl-i İmrân, 169)
Bu ayet, ölüme “ölü” dememeyi öğretiyor. Allah yolunda verilen bir can, aslında hayatın en gerçek şekline kapı aralıyor. Şehadet, ölümün içini boşaltıyor; korkulacak bir karanlık değil, güleryüzlü bir vuslat haline geliyor.
Tarihten İbretler
Hz. Hamza, Uhud’da şehit düştüğünde, Allah Resûlü (sav) gözyaşıyla ona “Şehitlerin Efendisi” unvanını vermişti.
Said Nursî, hayatı boyunca davası uğruna “manen şehit” gibi yaşamış, talebelerine de defalarca “Bir Müslüman, davası uğruna yaşayıp ölürse, ölüm ona şehadet sevabı kazandırır” demiştir.
Çanakkale şehitleri, maddeten kayıp gibi görünen bir savaşı, manevi bir zaferle taçlandırmışlardır. Bugün hâlâ o ruh milletin damarlarında dolaşır.
Peki Biz Ne Yapabiliriz?
1. Şehadet ruhunu yaşamak: Sadece ölüm anını değil, hayatın her anını Allah için yaşamak.
2. İmanla yaşamak: Çünkü iman, niyeti düzeltir. Niyet, ameli şehitlik derecesine ulaştırır.
3. İhlaslı hizmet: Allah için yapılan her hizmet, bir nevi cihaddır. Cihadsız şehitlik olmadığı gibi, niyetsiz hizmetin de kıymeti azdır.
4. Fedakârlık: Vaktimizi, malımızı, nefsimizi İslam için feda etmek, şehitlik yolunda adım atmaktır.
Son Söz: Ölümden Değil, Boşuna Yaşamaktan Kork!
Hayat bir yolculuk, ölüm bir durak… Ama bazıları bu durakta dünyayı da, ahireti de kazanarak iner. Onlar şehitlerdir. Herkes ölür; ama herkes şehit olamaz. Şehitlik, ölümün kendisini bile kazanca çevirenlerindir.
> Allah yolunda can verenlere ölü demeyin. Onlar diridirler.
(Bakara, 154)