DÜNYA MI, AHİRET Mİ?

DÜNYA MI, AHİRET Mİ?

“İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de.” (Âl-i İmrân, 152)

İnsan, iki âlem arasında tercih yapmakla karşı karşıya bırakılan bir varlıktır. Dünya mı, ahiret mi? Bu soru, sadece bir tercih meselesi değil; insanın niyetinin, yönelişinin ve amacının aynasıdır. Âl-i İmrân Suresi 152. ayet, Uhud Savaşı’ndaki bir imtihanı anlatırken aslında her çağdaki insanın iç dünyasında süregelen bu çatışmayı gözler önüne serer:
“İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de.”

Bu ayet, Uhud’da ganimet arzusuyla okçular tepesini terk eden sahabilerin bir anlık dünya sevgisiyle nasıl bir sonuca maruz kaldığını anlatır. Dünya sevgisi, savaşın seyrini değiştirmiş, zaferi hezimete çevirmişti. Aynı zamanda bu ayet, insanın fıtratındaki iki yönü; biri ebediyete, biri fani lezzetlere meyleden tarafını işaret eder.

DÜNYA HAYATI: GEÇİCİ BİR ALDATMACA

Kur’ân, dünya hayatının mahiyetine defaatle vurgu yapar. Bu bağlamda şu ayet dikkat çekicidir:

“Biliniz ki, dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, süs, aranızda övünme ve mal, evlat çoğaltma yarışıdır.” (Hadîd, 20)

Bu ayet, dünyanın geçici ve aldatıcı yönlerini bir tablo gibi çizer. Oyun ve eğlenceyle başlayan hayat, süslenme ve gösterişle devam eder. Ardından kıyas ve yarış başlar. Ama hepsi geçicidir. Sonunda “dünya hayatı, bir aldanış metâıdır” (Âl-i İmrân, 185).

AHİRET HAYATI: EBEDÎ KAZANÇ

Karşısına konulan ise ebedî ve gerçek olan ahiret yurdudur. Kur’an şöyle der:

“Ahiret yurdu ise, işte o, takvâ sahipleri için daha hayırlıdır.” (A’râf, 169)
“Ama siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (A’lâ, 16-17)

İnsan bazen kısa vadeli menfaat için uzun vadeli kazançtan vazgeçer. Dünya ile ahiret arasında tercih yaparken çoğu kez ebedî olanı değil, gözle görülür olanı öne koyar. Hâlbuki gerçek kazanç, zamanla silinmeyen, ölümle tükenmeyen kazançtır.

UHREVÎ BİR BAKIŞIN DÜNYAYI DÜZENLEMESİ

Kur’an, dünyayı bütünüyle terk etmeyi değil; dünyayı ahiret için bir tarla bilip ona göre işlemeyi öğütler:

“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet; dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 77)

Bu dengeyi koruyamayan insan, ya dünyayı tamamen terk eder (zühdün ifratı) ya da ona tüm benliğini teslim eder (gafletin bataklığı). Oysa mü’minin yolu, “dünyayı ahiret için bir vesile bilme” yoludur.

HZ. PEYGAMBER’İN (SAV) DÜNYAYA BAKIŞI

Peygamber Efendimiz (sav), dünyayı bir yolcu molası gibi tarif eder:

“Benim dünya ile alakam, bir ağacın altında gölgelenip sonra orayı terk eden bir yolcunun durumu gibidir.” (Tirmizî)

Bu bakış, dünya nimetlerine sahip olmayı değil, onlara kalpten bağlanmamayı öğütler. Zira bağlandıkça kaybetme korkusu, dünyaya kul olma tehlikesi baş gösterir.

SONUÇ: TERAZİNİN İKİ KEFESİ

Dünya mı, ahiret mi? Bu soru sadece bir tercihten öte, bir hayat duruşudur. Terazinin bir kefesinde anlık zevkler, diğer kefesinde sonsuz saadet vardır. Dünya tercih edildiğinde ahiret zayıflar; ahiret tercih edildiğinde dünya, hakkıyla değerlendirilir.

Kur’an’ın öğüdü nettir:

“Kim dünya hayatını ve onun ziynetini isterse, onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam veririz. Onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. Ama onlar, ahirette kendileri için ateşten başka bir şey olmayanlardır.” (Hûd, 15-16)

Gel, teraziyi sağlam tutalım. Dünya için değil, dünya vasıtasıyla ahiret için çalışalım. Çünkü ebedî olan, kıymetlidir.

 

 

Loading

No ResponsesNisan 12th, 2025