KUR’ÂN-I KERÎM’İN HABER VERDİĞİ ESFEL-İ SÂFİLÎN HÂLİ: İŞTE İSRAİL
KUR’ÂN-I KERÎM’İN HABER VERDİĞİ ESFEL-İ SÂFİLÎN HÂLİ: İŞTE İSRAİL
Kur’ân-ı Kerîm, insanı “ahsen-i takvîm” üzere yarattığını beyan ederken (Tîn Sûresi, 95/4), aynı zamanda bu kıymetli varlığın, eğer inanç, adalet ve ahlâk ilkelerinden saparsa, “esfel-i sâfilîn”e yuvarlanacağını da ihtar eder (Tîn, 95/5). Bu, insanın maddî veya teknolojik üstünlüğü değil; hak ve hakikatten uzaklaşmasıyla yaşadığı bir ruhi ve ahlâki çöküştür.
Bugün bu ilâhî hakikatin en belirgin tezahürü, İsrail’in haliyle gözler önüne serilmektedir. Dün, Allah’ın seçtiği kavim olarak anılan Benî İsrail, zamanla bu nimetin kıymetini bilemeyip, peygamberleri öldürerek, emanete hıyanet ederek ve yeryüzünde fesat çıkararak ilâhî gazaba uğramıştı. Kur’ân bu durumu şöyle ifade eder:
> “İsrailoğullarından sağlam söz almıştık. Onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyi getirse bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.” (Mâide, 5/70)
İsrail: Ahsen-i Takvîm’den Esfel-i Sâfilîn’e
Bugün İsrail, zulmün sistemleşmiş hâline dönüşmüştür. Bebekleri, kadınları, yaşlıları hedef alan; kutsal mekânlara saygı göstermeyen ve masumların gözyaşını hiç çekinmeden akıtan bir rejim… Bu, sadece bir devlet politikası değil; bir zihniyetin tezahürüdür. Tıpkı Kur’ân’da bildirildiği gibi:
> “Yeryüzünde bozgunculuk yapar, ırkçılığı esas alır, emanete riayet etmezler.” (Bakara, 2/100-101 meâlinde)
İsrail’in hali, Kur’ân’da tasvir edilen bir başka gerçekliği de gözler önüne serer: Kalplerin mühürlenmesi, basiretlerin körelmesi.
> “Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaştı. Artık onlar taş gibi, hatta taştan da daha katıdır.” (Bakara, 2/74)
Bugün Gazze’de yaşananlar, sadece bir coğrafyada cereyan eden çatışma değil; esfel-i sâfilîne düşmüş bir topluluğun zulümle varlığını sürdürme çabasıdır. Bu hâl, teknolojik üstünlük, medya manipülasyonu ve siyasi güçle örtülemeyecek kadar çirkindir ve karanlıktır.
İbretlik Neticeler ve Hikmetli Dersler
1. Zulümle abad olunmaz. Tarih şahittir ki hiçbir zalim, zulmüyle baki kalmamıştır. Kur’ân, Firavun’u, Nemrud’u ve Karun’u anlatırken sadece geçmişi değil, bugünü de tarif eder.
2. Mazlumun duası arş-ı alâyı titreten bir silâhtır. Şu an nice mazlum, ellerini semaya kaldırmakta ve bu zalimlerin akıbetini Allah’a havale etmektedir.
3. Hakikat er geç tecellî eder. Zulmün, iftiranın ve yalanın saltanatı kısa sürer. Kur’ân’ın diliyle:
> “Zulmedenler nasıl bir inkılâba uğrayacaklarını yakında bileceklerdir.” (Şuarâ, 26/227)
Sonuç: Kur’ân Aynasında İsrail’in Hâli
Bugün İsrail, Kur’ân’ın “esfel-i sâfilîn” olarak tarif ettiği aşağıların aşağısına düşen bir hâl içindedir. İnsanlık değerlerinden uzak, vicdanla, merhametle ve adaletle bağı kalmamış bir sistem… Kur’ân’ın uyarıları, sadece o dönemin Yahudilerine değil; tüm zamanların haksızlık edenlerine, zalimlerine, insanlığı unutanlarına yöneliktir.
Ve biz Müslümanlar için de bir uyarıdır: Eğer biz de adaletten, merhametten, hakikatten saparsak; aynı çukura düşebiliriz. Kur’ân bu yönüyle sadece başkalarını değil, bizi de muhatap alır.