İNSANLAR MADENLER GİBİDİRLER
İNSANLAR MADENLER GİBİDİRLER
“İnsanlar, altın ve gümüş madenleri gibidir. İslâm öncesi dönemde hayırlı olanlar, İslâm döneminde de İslâm’ı kavramak kaydıyla hayırlıdırlar. Ruhlar, askerî birlikler gibidir. Birbirleriyle tanışan ruhlar, birbirleriyle kaynaşırlar, tanışmayanlar da ayrılığa düşerler.”
Bu hadis, insanın yaradılışına dair derin bir tasvir sunar ve insanın manevi gelişimini anlamamıza yardımcı olur. Hadisin her iki kısmı — “altın ve gümüş madenleri” ve “ruhların askerî birlikler gibi olması” — ifadelerine gelince:
1. Altın ve Gümüş Madenleri Gibi İnsanlar:
“İnsanlar, altın ve gümüş madenleri gibidir.” ifadesi, insanları değerli madenlere benzetir. Altın ve gümüş, değerli ve nadir bulunan, işlenmeye ihtiyaç duyan maddelerdir. Bu benzetme, insanların da ham halde olduklarını, ancak içlerinde büyük bir potansiyel ve değer taşıdıklarını anlatır. İslâm öncesi dönemde de bu insanlar, doğal bir potansiyele sahip idiler, ancak bu potansiyeli doğru bir şekilde kullanabilmek için İslâm’ı kabul etmeleri ve doğru yolu bulmaları gerekirdi.
Altın ve gümüş gibi, insanlar da zamanla olgunlaşır, işlenir ve doğru şekilde yönlendirilirse güzel ve değerli hâle gelirler.
İslâm’a girdikten sonra, kişinin asıl değerini, ruhsal ve manevi olgunluğunu İslâm’ı doğru bir şekilde kavramak belirler.
Bu, aslında insanın potansiyelini vurgulayan bir mesajdır: İnsanlar, doğuştan gelen bazı üstün özelliklere sahip olabilirler; fakat bu özelliklerin hakiki anlamını bulmaları için İslâm’la tanışmaları gerekir. İslâm, insanın ruhundaki altın ve gümüş gibi değerleri güzel bir şekilde ortaya çıkarmak ve işlemek için gerekli olan “işlem”dir.
2. Ruhlar, Askerî Birlikler Gibidir:
“Ruhlar, askerî birlikler gibidir. Birbirleriyle tanışan ruhlar, birbirleriyle kaynaşırlar, tanışmayanlar da ayrılığa düşerler.” ifadesi, insanların ruhsal yapıları ve aralarındaki manevi bağları üzerine derin bir açıklama sunar. Bu benzetme, ruhların doğal uyumunu anlatır.
Askerî birlikler bir organizasyon içinde birbirine uyumlu ve belirli bir hedef için çalışan parçalardır. Burada ruhlar da tıpkı böyle bir birlik gibi farklı insanlar arasındaki manevi bağları simgeler.
Ruhların birbirini tanıması, daha önceki yaşamlarda veya yaradılışta birbirleriyle kaynaşan, benzer düşünce, duygu ve değerler taşıyan insanlar arasında bir uyumun oluşması anlamına gelir. Bu, manevi uyum ve kardeşlik halidir.
Ruhların ayrılığı, ise bir tür manevi uzaklık, birbirini anlamama ya da bir çatışma durumunu ifade eder. Bu durum, insanların zıt karakterlere sahip olduklarında veya manevi düzeyde birbirlerini anlayamadıklarında meydana gelir.
Ruhların Tanışması ve Uyumu:
Ruhların tanışması, daha önceki tecrübeler ve manevi bağlantılar üzerinden açıklanabilir. İslâm’a göre, her insan bir ruh alemi ile bağlantılıdır ve ruhlar, dünya hayatında tekrar bir araya gelebilir. Bu tanışıklık, sadece maddi anlamda değil, manevi bir uyum ve benzerlik ile gerçekleşir.
İslâm’a göre, bir araya gelen ruhlar, birbirlerini anlar ve kaynaşır, çünkü ruhlar, yaratılışlarında Allah’a karşı bir tevhid ve ilk anlaşma (sözleşme) yapmışlardır. Bu ruhsal tanışıklık, insanların birbirlerine yakınlaşmalarını, güzel ilişkiler kurmalarını sağlar.
Sonuç:
Hadisteki altın ve gümüş benzetmesi, insanın potansiyelini, içindeki değeri ve olgunlaşma yolculuğunu anlatırken; ruhların askerî birlikler gibi olması ise, insanların manevi dünyalarındaki uyum ve bağlantıların önemini vurgular. Bu, hem insanlar arasında hem de insanın kendi ruhsal değişiminde derin bir anlayışa ve kabul edilmesi gereken bir gerçekliğe işaret eder.
İnsanlar, deruni olarak yüksek bir değere sahiptirler, ancak bu değeri ortaya çıkarabilmek için doğru bir yönlendirme ve manevi eğitim gerekir.
Ruhlar arasındaki uyum, insanların manevi derecelerine, anlayışlarına ve ahlâkî değerlerine bağlıdır. Tanışan ruhlar kaynaşır, bir arada çalışırlar ve güzel bir bağ kurarlar; tanımayan ruhlar ise birbirlerinden uzaklaşabilirler.
İslâm, bu uyum ve değerleri ortaya çıkarmak için en doğru rehberdir.