İLMİN VE ONUNLA ORANTILI VE BAĞLANTILI OLARAK İLMİN HIZLA GELİŞMESİYLE ALLAHIN ALİM VE NUR İSİMLERİ NASIL TECELLİ VE TEZAHÜR ETMEKTEDİR ?
İLMİN VE ONUNLA ORANTILI VE BAĞLANTILI OLARAK İLMİN HIZLA GELİŞMESİYLE ALLAHIN ALİM VE NUR İSİMLERİ NASIL TECELLİ VE TEZAHÜR ETMEKTEDİR ?
İlmin Gelişimi ve Allah’ın Alîm ve Nûr İsimlerinin Tecellîsi
İlim, insana bahşedilen en büyük nimetlerden biridir. İnsan, aklı sayesinde ilimle eşyanın hakikatine ulaşır, kainat kitabını okuyabilir hale gelir. Günümüzde ilmin baş döndürücü bir hızla ilerlemesi, sadece bir teknolojik devrim değil, aynı zamanda İlâhî isimlerin, özellikle Alîm (her şeyi hakkıyla bilen) ve Nûr (her şeyin kaynağı olan mutlak aydınlık) isimlerinin daha belirgin bir şekilde tecellî etmesidir.
1. İlmin Kaynağı: Alîm ismiyle mutlak bilgi sahibi olan Allah
İnsan, bilgiyi keşfeder; yaratmaz. Varlıkta gizlenmiş olan hakikatleri bulur, açığa çıkarır. Bu ise ancak, sonsuz bir ilimle yaratılmış bir düzenin varlığıyla mümkündür. Zira bilgi, tesadüf üzerine kurulmaz; bilakis hikmetli bir tertibin eseridir. Kâinattaki hassas denge, matematiksel incelikler ve fizikî kanunlar, Allah’ın Alîm isminin yansımalarıdır. Her atomda, her hücrede ve her galakside bu ismin mühürleri okunur.
Bir yazılım, bir düzen, bir sistem varsa; bir ilim ve irade sahibini gerektirir. Bu da gösteriyor ki, ilim arttıkça insan, kendi cehâletini daha çok idrak etmekte ve sonsuz bir ilim sahibinin varlığını daha fazla hissetmektedir. Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulur:
> “Allah’tan, kulları içinde ancak âlimler (gerçek manada) korkar.” (Fâtır, 28)
2. İlmin Aydınlatıcı Yüzü: Nûr ismiyle tecellî eden hakikat
İlim aynı zamanda bir ışıktır. Karanlıkta yürüyen insan, ancak bir ışıkla yönünü tayin edebilir. Bu ışık ise Allah’ın Nûr isminden gelen bir aydınlıktır. Zira Kur’an’da:
> “Allah, göklerin ve yerin nurudur…” (Nur, 35)
buyurularak, sadece fiziki ışığın değil, aynı zamanda manevî aydınlığın kaynağının da Allah olduğu bildirilmiştir. İlmin artmasıyla cehalet karanlığı dağılır, hurafeler çöker, hakikat belirginleşir. Ancak bu ilim, hidayetle birleşirse hakiki bir nur olur; yoksa karanlıkta parlayan ama ısıtmayan bir yıldız gibi olabilir.
3. İlmin Hızlanması: İlâhî isimlerin zamanla daha da parlaması
Bugün yapay zekâ, genetik, uzay teknolojileri, bilgi aktarımının saniyelere inmesi gibi gelişmeler; sadece insanın başarısı değildir. Bu gelişmeler, Allah’ın ilminden bir “damla”yı insanın istifadesine sunmasıyla mümkündür. Her bir yeni keşif, aslında var olanın açığa çıkarılmasıdır. İlmin hızlanması, bir yönüyle kıyamet alâmetlerinden sayılırken, diğer yönüyle Allah’ın kudret ve hikmetini gözler önüne serer.
4. Hikmetli Bir Kıssa: Karınca ve Peygamber Süleyman
Rivayet edilir ki, Hz. Süleyman (as) ordusuyla birlikte geçerken bir karınca, diğer karıncalara şöyle der:
> “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, yoksa Süleyman ve ordusu sizi fark etmeden ezebilir.”
Hz. Süleyman (as), Allah’ın kendisine verdiği ilimle karıncanın sözünü işitir ve tebessüm eder. Bu kısa diyalog, bize şunu gösterir: Allah, dilediği kullarına dilediği kadar ilim ve nur verir. Karıncanın sesi duyulacak kadar detaylara vakıf olmak, Alîm isminin bir yansıması; o sesi anlayıp hikmetle değerlendirmek ise Nûr isminin bir parıltısıdır.
5. Sonuç: İlmin artması, Allah’ı tanımaya vesile olmalı
İlim, sahibini kibire değil, marifete götürmelidir. Her yeni bilgi, insanın acziyetini, Rabbinin azametini göstermelidir. Çünkü “Bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9). İlmin artışıyla birlikte, Allah’ın Alîm ve Nûr isimlerinin daha çok hissedilmesi, imanla yoğrulmuş bir basiret gerektirir.
Zira ilim, Allah’a ulaşan yolda bir nurdur; ama O’nu gözetmeden gidilen her ilim yolu, insanı ancak karanlıkta bırakır.