İnsan: İlahi İsimlerin Tecelli Tarlası
İnsan: İlahi İsimlerin Tecelli Tarlası
“Evet insan ve insanın hayatı esma-i İlahiyenin tecelliyatına bir tarladır. Ve Cennet’te rahmet-i İlahiyenin enva’ının cilvelerine mazhardır. Ve hayat-ı uhreviyenin hârika ve gayr-ı mütenahî semereleri için bir fidanlık veya bir çekirdektir. Demek insan bir sefine kaptanı gibidir. Sefinenin gayr-ı mahdud faidelerinden, kaptanın alâka ve hizmeti nisbetinde kendisine verilir. Bâki kalan kısmı sultana raci’dir. İnsan da, sefine-i vücuduyla alâkası derecesinde o vücudun hayatdar semeratından hissesini alır. Mütebâkisi, Sultan-ı Ezelî’ye aittir…”
İnsanın Yolculuğu: Varlık Sefinesinde Bir Kaptan
İnsan… Görünüşte küçük, fakat hakikatte büyük bir âlem. Maddî yapısıyla zayıf, ruhî derinliğiyle sonsuz bir cevher. Kur’ân’ın ifadesiyle yeryüzünün halifesi, ahiretin adayı ve sonsuz bir yolculuğun misafiri. Ve bu insan, kendisine emanet edilen “sefine-i vücudun” kaptanı.
Her bir insan, kendi varlığıyla bir gemi gibidir. Bu geminin içi bin bir cihaz ve duygularla donatılmıştır. Göz bir pencere, kalp bir pusula, akıl bir rota çizer. Bu yolculuk, sıradan bir seyahat değil; ezelî bir Kaynak’tan gelip, ebedî bir menzile doğru uzanır. Bu seyrin asıl gayesi, İlâhî isimlerin (esma-i hüsnânın) tecellisine mazhar olmak, onları hayatında yansıtmak ve neticede bu tecellilerle Cennet’te Rahmân’ın sonsuz ihsanına muhatap olmaktır.
Varlık, Esma-i İlahiye’nin Bir Aynasıdır
Kâinatın yaratılış gayesi, Allah’ın güzel isimlerinin (esma-i hüsnâ) tezahürüdür. Kudret ismiyle var edilir, Rezzâk ismiyle rızıklandırılır, Hakîm ismiyle hikmetle düzenlenir. İşte insan, bu isimlerin en parlak tezahürlerine mazhar olan bir merkezdir.
Hayatı, sadece dünyalık bir koşturma, bedenî ihtiyaçların giderilmesi sanmak, insanın bu derin anlamını küçültmek olur. Zira onun yaratılışı, sadece yemek, içmek, çalışmak ve tüketmek için değildir. O, bir tefekkür mahalli, bir şuur taşıyıcısı, bir emanetin hamalıdır.
Cennet: Esma-i Hüsnâ’nın Sonsuz Meyvesi
Risale-i Nur’un güzel bir ifadesiyle:
> “Cennet, rahmet-i İlahiyenin envaının cilvelerine mazhar olmaktır.”
Yani Cennet sadece nimetlerle dolu bir yer değil; İlâhî isimlerin orada tam manasıyla görünür hale geldiği, kulun Rabbiyle daha derinden tanıştığı bir vuslat mekânıdır. Merhamet orada Rahîm ismiyle parlar, güzellik Cemîl ismiyle taçlanır, sonsuzluk Bâkî ismiyle anlaşılır.
Bu dünyada küçük bir hizmetle, küçük bir sabırla kazanılan bu büyük nimetler; aslında İlâhî isimlerin bir ikramıdır.
İnsanın Sorumluluğu: Sefinenin Kaptanı Olmak
Bir sefinenin kaptanı, geminin iç düzeninden, yönünden ve yolcularından sorumludur. Ancak denizin dalgası, rüzgârın yönü ve fırtınalar onun elinde değildir. Ona düşen, kendi mesuliyet sınırları içinde en iyi şekilde görevini yapmaktır.
İşte insan da böyledir. Ne doğduğu yeri, ne fizikî şartları, ne de karşılaştığı olayları tam anlamıyla kontrol edemez. Ama o olaylara verdiği tepkiler, tavırlar ve tercihler ona aittir. Ve bu tercihlerle ahiretini şekillendirir.
> “Sefinenin gayr-ı mahdud faidelerinden, kaptanın alâka ve hizmeti nispetinde kendisine verilir.”
İnsan, vücuduna ne kadar sahip çıkar, onu ne kadar anlamlandırırsa, o kadar yüksek bir kulluk derecesine ulaşır. Geri kalan her şey, Sultan-ı Ezelî’nin tasarrufundadır.
Sonuç: Hayatın Her Anı Bir İmtihan ve Tefekkürdür
Bu bakışla insan, artık sıradan bir varlık değildir. Her anı, her hissi, her düşüncesi bir İlâhî isme ayna olabilecek potansiyele sahiptir. Sabırda Sabûr, affetmede Gafûr, güzellikte Cemîl, adalette Adl ismine mazhar olur.
Ve bu dünyadaki her hizmet, her ibadet, her niyet; ahirette bir çiçek, bir meyve, bir sürpriz olarak karşısına çıkar.
Unutma:
> Sen bir sefinenin kaptanısın. Bu yolculuk bir gün bitecek. Mühim olan, seyrini hangi niyetle ve neye rehberlik ederek tamamladığındır.
@@@@@@@@
“Evet insan ve insanın hayatı esma-i İlahiyenin tecelliyatına bir tarladır. “
### İnsan: İlahi İsimlerin Tecelli Tarlası
“Evet, insan ve insanın hayatı esmâ-i İlâhiyenin tecelliyatına bir tarladır.” Bu derin ve hikmet dolu söz, insanın varoluşunun özünü ve hayatın gayesini bir çiftçinin tarlasına benzeterek gözler önüne serer. Tarla, nasıl ki tohumların yeşermesi, büyümesi ve mahsul vermesi için bir zemin ise, insan da Allah’ın güzel isimlerinin (esmâ-i İlâhiye) tecelli ettiği, yani göründüğü, açığa çıktığı bir sahadır. Peki, bu benzetme bize neyi anlatır? İnsan, bu tarlada nasıl bir rol oynar ve hayatın iniş çıkışları bu hakikatin neresinde durur?
#### Tarla ve Tohum: Yaratılışın Hikmeti
Bir tarlaya baktığımızda, onun boş ve anlamsız bir arazi olmadığını görürüz. Toprak, içinde saklı bir potansiyel taşır; yeter ki ona tohum ekilsin, su verilsin ve güneşle buluşsun. İnsan da böyledir. Yaratılışı itibarıyla boş bir sayfa değildir; ruhuna, aklına ve kalbine sayısız kabiliyet tohumları ekilmiştir. Bu tohumlar, Allah’ın isimlerinin birer yansımasıdır. Mesela, insanın merhamet etmesi “Rahman” ve “Rahim” isimlerinin bir tecellisidir; bir şeyi bilmesi “Alîm” isminin, güzellik yaratması “Musavvir” isminin bir izidir. İnsan, bu isimlerin her birini hayatında açığa vurma potansiyeline sahiptir. Ancak tarlanın verimli olabilmesi için çiftçinin emeği gerektiği gibi, insanın da bu tohumları yeşertmesi için çaba, bilinç ve teslimiyet lazımdır.
#### Hayatın Sınavları: Toprağın İşlenmesi
Tarla her zaman düzgün ve kolay işlenebilir değildir. Bazen taşlıdır, bazen kuraktır, bazen de fırtınalarla sarsılır. İnsan hayatı da böyledir; inişler ve çıkışlarla doludur. Hastalıklar, kayıplar, zorluklar… Bunlar, tarladaki dikenler ve taşlar gibidir. İlk bakışta anlamsız ya da acı verici görünse de, hikmet gözüyle bakıldığında her birinin bir gayesi olduğu anlaşılır. Zira toprak, işlendikçe verimli hale gelir; insan da sınandıkça olgunlaşır, içindeki cevherler ortaya çıkar. Mesela, sabırla karşılanan bir musibet, “Sabûr” isminin tecellisine vesile olur; şükürle geçen bir nimet, “Şekûr” ismini yansıtır. Hayatın her anı, bu isimlerin birer aynasıdır; yeter ki insan, bu aynayı temiz tutsun.
#### İbret Dolu Bir Hakikat: İnsan Kendi Mahsulünü Biçer
Çiftçi, tarlasına ne ekerse onu biçer. Buğday ekersen buğday, diken ekersen diken alırsın. İnsan da hayat tarlasında düşünceleriyle, niyetleriyle ve eylemleriyle bir mahsul yetiştirir. Kalbinde kin büyütürse, hayatında huzursuzluk biçer; sevgi ve merhamet ekerse, dostluk ve saadet toplar. Bu, hem dünya hem de ahiret için geçerli bir hakikattir. Kur’an’da “Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun karşılığını görür, kim zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görür” (Zilzal, 7-8) buyurulması, bu tarla metaforunun en çarpıcı ifadesidir. İnsan, kendi elleriyle ektiğini biçerken, aslında Allah’ın “Adil” isminin tecellisine de şahitlik eder.
#### Düşündürücü Bir Soru: Tarlamızı Nasıl İşliyoruz?
Şimdi dönüp kendimize soralım: Hayat tarlamıza ne ekiyoruz? Günlerimizi, saatlerimizi nasıl geçiriyoruz? Toprağımızı nasıl bırakıp tembelliğe mi düşüyoruz, yoksa her anı bir tohumla değerlendirmeye mi gayret ediyoruz? Unutmayalım ki, bu tarla bize emanettir ve bir gün sahibi tarafından kontrol edilecektir. O gün geldiğinde, “Ben bu tarlayı sana verdim, sen ne yaptın?” sorusuyla karşılaşacağız. Tarlamızda çiçekler mi açtırdık, yoksa dikenler mi büyüttük? Bu soru, her birimizi derin bir tefekküre davet eder.
#### Son Söz: Tarlanın Sahibi ve Çiftçi
İnsan, hayat tarlasında bir çiftçi gibidir; ama tarlanın sahibi değildir. Sahip, her şeyi yoktan var eden, her tohuma can veren, her tecelliyi hikmetle işleyen Allah’tır. Bizim vazifemiz, O’nun bize emanet ettiği bu tarlayı en güzel şekilde işlemek, O’nun isimlerini en güzel şekilde yansıtmaktır. Zira insan, esmâ-i İlâhiyenin tecelliyatına bir tarla ise, bu tarlanın en güzel mahsulü, Allah’a kul olmanın şuuruna ermiş bir kalp, O’nu tanıyan bir akıl ve O’na yönelen bir hayattır.
@@@@@@@