MEŞRU HEDEFE GAYRI MEŞRU YOL VE VASITAYLA GİDİLMEZ
MEŞRU HEDEFE GAYRI MEŞRU YOL VE VASITAYLA GİDİLMEZ
Hak ve Hukuk haksız yolla ve haksız yoldan terörle aranmaz.
Hırçınlaşan Hırçınların Hırçın Tavrı.
İnsanlık tarihi, haklı bir amacı gerçekleştirmek için gayrimeşru yolları tercih edenlerin hüsranıyla doludur. Hak ve hukuk, adalet ve merhamet gibi kavramlar, ancak meşru yollarla arandığında kıymet kazanır. Aksi takdirde, ne elde edilen sonuç kalıcı olur ne de gerçek bir adalet sağlanır.
Hak Arayışında Meşruiyet
Hak, insanın en doğal ihtiyacıdır. Ancak hak arayışında kullanılan yol ve yöntemler, hak kadar önemlidir. Haksız bir yolla hak iddia etmek, içinden çıkılmaz bir kaosa sebep olur. Tarih, nice toplumların, meşru olmayan yöntemler nedeniyle yıkıma uğradığını göstermektedir. Adalet, haksızlıkla sağlanamaz; zulümle hak elde edilmez.
Örneğin, mazlum olduğunu düşünen bir birey ya da toplum, hakkını almak için haksız yöntemlere başvurursa, zamanla zalimleşir. Bugün “terör” olarak adlandırılan birçok hareketin, başta bir hak arayışıyla başladığı ancak zamanla haksızlığa dönüştüğü görülmektedir. Hak talebi, hukuk çerçevesinde ve meşru yollarla yapıldığında anlamlı ve uzun ömürlü olur.
Hırçınlaşan Hırçınların Hırçın Tavrı
Öfke ve hırçınlık, adaletin düşmanıdır. İnsan öfkelendiğinde muhakeme kabiliyetini kaybeder ve yanılmalara düşer. Adalet terazisi, ancak sükûnetle ve hikmetle dengede tutulabilir.
Şu hakikat bunu en güzel şekilde ifade eder:
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, haksızlığa karşı susmamanın, haksız yöntemlere başvurmayı gerektirmediğidir. Haksızlıkla mücadele etmek, ancak adaletin kılavuzluğunda gerçekleşirse anlamlı olur.
Bir toplumun hırçınlaşması, onun çözüm üretme kabiliyetini yok eder. Çatışma ve kaos içinde yaşayan bir millet, ne kendine ne de başkalarına fayda sağlayabilir. Oysa adalet ve hukuk çerçevesinde hareket eden toplumlar, sadece kendileri için değil, insanlık için de örnek olur.
Hikmetli Bir Kıssa
Bir rivayette; Bir gün bir adam, Hz. İbrahim’in yanına gelir ve sorar:
“Ey İbrahim! Ben çok fakirim, açım. Bana yardım eder misin?”
Hz. İbrahim, ona yiyecek vermek ister fakat adam, Allah’ı inkâr ettiğini söyleyince, Hz. İbrahim ona yardım etmekten vazgeçer. Adam oradan ayrılır ve Allah, Hz. İbrahim’e şöyle vahyeder:
“Ey İbrahim! Ben o inkârcıya 70 yıl rızık verdim. Sen bir öğün yemeği ona çok mu gördün?”
Bu kıssa, adalet ve merhametin, kişinin inancı ve görüşü ne olursa olsun herkese şamil olması gerektiğini gösterir. Eğer bir insanın hak talebi gerçekten haklıysa, ona meşru yollarla destek olmak gerekir. Haksız yöntemleri benimsemek, sadece hak arayanı değil, toplumu da karanlığa sürükler.
Sonuç
Meşru bir hedefe ancak meşru yollarla ulaşılabilir. Haksız bir yöntemle elde edilen sonuç, ne kadar haklı görünse de aslında adaletsizliği doğurur. Toplumların huzur içinde yaşayabilmesi için, bireylerin ve kurumların adalet, merhamet ve hikmet prensiplerinden ayrılmamaları gerekir. Öfke ve hırçınlık, ancak akıl ve sabırla dizginlenirse, gerçek adalet ve huzur sağlanabilir.