DÜNYAYA GÖRE ANNE KARNI NE İSE, AHİRETE GÖRE DE DÜNYA ODUR VE DE DÜNYA FANİ AHİRET BAKİ. AHİRET SONSUZA AÇILAN KAPIDIR.
DÜNYAYA GÖRE ANNE KARNI NE İSE, AHİRETE GÖRE DE DÜNYA ODUR VE DE DÜNYA FANİ AHİRET BAKİ. AHİRET SONSUZA AÇILAN KAPIDIR.
Dünyaya Göre Anne Karnı Ne ise, Ahirete Göre de Dünya Odur
İnsan, hayat yolculuğuna anne karnında başlar. Anne karnı, bebeğin fiziksel gelişimi için geçici bir mekândır. O daracık ve sınırlı alanda büyüyen bebek, doğduğunda kendini bambaşka bir dünyada bulur. İçinde bulunduğu yeni dünya, anne karnına kıyasla uçsuz bucaksızdır ve burada hayatın gerçek anlamını keşfetmeye başlar.
Tıpkı bunun gibi, insanın dünya hayatı da ahiret yolculuğunun bir hazırlık sürecidir. Dünya, ahirete kıyasla geçici, sınırlı ve fanidir. İnsan, burada ruhen ve bedenen gelişir, hayatın imtihanlarını yaşar ve ahirette ebedî bir hayat için hazırlanır. Ölüm, bu yolculuğun yeni bir safhasına geçiş kapısıdır.
Dünya: Sınav Yeri, Ahiret: Gerçek Yurt
Dünya, insanın sınandığı ve kendini geliştirdiği bir yerdir. Tıpkı anne karnındaki bebeğin, doğumdan sonra kullanacağı organlarını geliştirmesi gibi, insan da bu dünyada ahiret için gereken ruhî ve manevî donanımını kazanmalıdır.
Bir bebek, anne karnında gözleri olduğu halde göremez, ciğerleri olduğu halde tam anlamıyla solunum yapamaz. Fakat doğduğunda bu organların ne kadar hayati olduğunu anlar. Aynı şekilde insan da dünya hayatında bazı hakikatleri tam olarak idrak edemese de, ahirete geçtiğinde her şeyin anlamını kavrayacaktır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, “Artık gözlerin keskinleşmiştir.” (Kâf Suresi, 22) buyrularak, insanın ahirette hakikatleri daha net göreceği ifade edilir.
Fani Dünya, Baki Ahiret
İnsan, dünya hayatına aldanıp burada ebedî kalacağını zannetmemelidir. Dünya, ahirete giden yolun bir durağıdır. Nasıl ki bir anne, çocuğunu dokuz ay boyunca karnında taşır ve sonra onu gerçek dünyaya getirirse, ölüm de insanı dünya karnından alıp ahiret âlemine taşır.
Dünya nimetleri, göz alıcı ve cezbedicidir. Ancak bunlar, kalıcı değildir. Ahiretin sonsuz nimetleriyle kıyaslandığında, dünya hayatı tıpkı anne karnındaki hayat gibidir; dar, sınırlı ve geçicidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu gerçeği şöyle ifade eder:
“Benim dünya ile alâkam, bir yolcunun ağacın altında biraz gölgelenmesi, sonra orayı terk edip gitmesi gibidir.” (Tirmizî, Zühd, 44)
Ahirete Açılan Kapı: Ölüm
Ölüm, yok oluş değil, sonsuz bir hayata açılan kapıdır. İnsan, bu kapıdan geçerken tıpkı doğumda olduğu gibi bilinmeyen bir âleme adım atar. Anne karnında doğumdan sonra olacakları bilmeyen bir bebek gibi, insan da ölümden sonra yaşayacaklarını tam olarak kavrayamaz. Ancak iman sahibi kimseler bilir ki, ölüm bir son değil, sonsuz bir hayatın başlangıcıdır.
Bediüzzaman Said Nursî bu hakikati şu sözleriyle açıklar:
“Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.” (Mektubat, Yirminci Mektup, Birinci Makam, Yedinci Kelime)
Sonuç: Gerçek Hayata Hazır mıyız?
İnsan, bu dünyaya sadece yemek, içmek ve eğlenmek için gelmemiştir. Ahiretin varlığına iman eden kişi, dünyayı bir hazırlık mekânı olarak görmeli, ahiret yurduna hazırlık yapmalıdır. Zira dünya geçici, ahiret ise ebedîdir. Dünya hayatında yapılan her şey, ahirette karşılık bulacaktır.
Nasıl ki doğacak bir bebeğin gelişimini tamamlaması gerekirse, insan da bu dünyada ahireti kazanacak şekilde yaşamalıdır. Çünkü insanın gerçek yurdu, sonsuz hayata açılan kapı olan ahirettedir. Dünya, sadece bir bekleme salonudur; asıl yaşam, ahirettedir. Peki biz, o sonsuz hayata ne kadar hazırız?