HİLKATİN ANAHTARI MUHABBETTİR VE MUHABBETTEDİR.

HİLKATİN ANAHTARI MUHABBETTİR VE MUHABBETTEDİR.

“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl”.

Muhabbet: Hilkatin Anahtarı ve Varoluşun Mayası

İnsan, sevgiyle var olur, sevgiyle kemale erer. Hilkatin özü muhabbettir; çünkü yaratılışın temelinde Rahman ve Rahîm olan Allah’ın sınırsız sevgisi yatmaktadır. Kâinat, ilahî bir muhabbetle halk edilmiş, varlık âlemi sevginin nuruyla aydınlanmıştır. Bu yüzden, insanın hakikati bulması ve fıtratına uygun yaşaması da ancak muhabbetle mümkündür.

Tasavvuf büyükleri, “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl, Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?” diyerek bu hakikati veciz bir şekilde ifade etmişlerdir. Sevgisiz bir varoluş, manadan yoksun kuru bir cesetten ibarettir. Muhammedî bir muhabbet ise insanı kemale erdiren, hakikate ulaştıran yüce bir sırdır.

Muhabbet, Varlığın Esasıdır

İbn Arabî, “Aşk olmasaydı, kâinat da olmazdı” der. Allah, bilinmeyi murad ettiği için kâinatı yaratmıştır. Yani yaratılışın asıl sebebi muhabbet ve aşk olmuştur. İnsan da bu ilahî muhabbetin bir yansımasıdır. O hâlde insanın dünyadaki en büyük vazifesi, bu muhabbeti idrak edip Hakk’a yönelmektir.

Ancak burada bir incelik vardır: Muhabbet, sadece kuru bir sevgi veya geçici bir hoşlanma değildir. Gerçek muhabbet, Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan, insanı Allah’a yaklaştıran ve ahlakını güzelleştiren bir hâl olmalıdır. İşte bu yüzden Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” buyurmuştur.

Muhammed’siz Muhabbetten Ne Hâsıl?

Peygamber Efendimiz, Allah’ın yeryüzündeki en büyük muhabbet tecellisidir. O, “Rahmeten li’l-âlemîn”dir, yani âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O’nun sevgisi, bütün insanlığı kuşatan bir nurdur. Bu yüzden, sevginin gerçek ve doğru bir istikamette olması için Muhammedî bir yol üzere olması gerekir.

Eğer sevgi, nefis merkezli olursa kişiyi hevâ ve heves bataklığına sürükler. Sahte aşklar, dünyevî tutkular, çıkar ilişkileri bu tür sevgilerden doğar ve insanı hakikatten uzaklaştırır. Ancak bu sevgi, Peygamber Efendimizin izinde olursa, o zaman kişiyi hakikate, güzel ahlaka ve ilahî muhabbete taşır.

O hâlde, “Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?” sorusu, insanın sevgi anlayışını sorgulaması için derin bir hikmet ihtiva eder. Eğer sevgi, Peygamber Efendimizin ahlakı ve sünnetiyle bezenmemişse, o sevgi insanı hakikate ulaştırmaz. Çünkü hakiki muhabbet, Hakk’a götüren yoldur.

Muhabbetin Gücü ve İnsan Hayatındaki Tesiri

Sevgi, en sert kalpleri bile yumuşatır. İnsan, muhabbetle güzelleşir, muhabbetle anlam kazanır. Yunus Emre’nin dediği gibi:

“Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”

Muhabbet, kardeşliği pekiştirir, toplumu huzura kavuşturur ve insanı manevi olarak yükseltir. Ancak bu muhabbetin kaynağı nefsî arzular değil, Hakk’ın rızası olmalıdır. Günümüzde birçok insanın sevgiden bahsetmesine rağmen, gerçek muhabbetten uzak yaşaması, bu hakikatin ne kadar unutulduğunu gösterir.

Gönüllerin yeniden ihyası için muhabbetin gerçek anlamını kavramak gerekir. Hakiki muhabbet, Peygamber sevgisiyle başlar, Allah aşkıyla kemale erer ve insan sevgisiyle tezahür eder.

Sonuç: Muhabbet, İnsan Olmanın Şartıdır

Muhabbet, insan olmanın, hakikate ulaşmanın ve ahlakı güzelleştirmenin anahtarıdır. Ancak bu sevgi, Peygamber Efendimizin izinden gitmeyen bir sevgi olursa, kişiyi kurtuluşa değil, gaflete götürür.

O hâlde, hayatımızı muhabbet üzere kurmalı, sevgimizi Hakk’ın rızasına uygun bir şekilde yönlendirmeliyiz. Çünkü muhabbet, sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir idrak, bir hal, bir hakikat yolculuğudur. Bu yolculuğun rehberi ise Peygamber Efendimizdir. O’nun izinden gidenler, gerçek muhabbeti bulacak ve bu muhabbetin nuruyla aydınlanacaktır.

Loading

No ResponsesMart 31st, 2025