SIRAT KÖPRÜSÜ: İKİ AYRI SON, İKİ AYRI YOL

SIRAT KÖPRÜSÜ: İKİ AYRI SON, İKİ AYRI YOL


Mahşer meydanındaki büyük sorgu tamamlanmıştı. Artık herkes, son kez sınanacakları yere doğru ilerliyordu. Önlerinde uzanan köprü, cehennemin üzerine kurulmuş Sırat Köprüsü idi.

Kıldan ince, kılıçtan keskin…

Köprünün altından cehennemin alevleri yükseliyor, oradan geçenlerin her adımı, ya kurtuluş ya da düşüş anlamına geliyordu.

Melekler çağırdı:

— “Her kul, ameline göre buradan geçecek!”

Kalabalığın içinden iki kişi ilerledi… Biri yüzü parlayan bir mümin, diğeri korkudan titreyen bir günahkâr…

BİRİNCİ KİŞİ: NUR GİBİ PARLAYAN MÜMİN

O, dünyada Allah’ın emirlerine uymaya gayret etmişti. Günahları olmuştu, hatalar yapmıştı ama hemen tövbe etmiş, Rabbine yönelmişti. Namazını terk etmemiş, kul hakkına dikkat etmiş, haramlardan kaçınmıştı.

Şimdi, elinde parlayan bir nur vardı. Önünü bu nur aydınlatıyordu. Cennetten esen bir meltem gibi, adımları hafif ve huzurluydu.

Bir ses duyuldu:

— “Müjdeler olsun! Sen bu yolu kolay geçeceksin.”

O, köprüye adımını attığında, ayakları sağlam basıyordu. Melekler ona eşlik ediyordu. Yaptığı iyilikler, duaları, oruçları, sadakaları kanat gibi olmuş, onu taşıyordu.

Birkaç adım attı ve ışık gibi hızla geçti. Arkasında bıraktığı mahşer meydanı ona artık uzaklaşmıştı. Önünde ise cennetin kapıları açılmıştı.

Melekler ona seslendi:

— “Ey mutlu kul! Gir cennete! Sen bugün ebedi huzura ereceksin!”

O an gözleri doldu. Dizlerinin üzerine çöküp şükretti. Artık ne korku ne de hüzün vardı…

Sonsuz mutluluk onu bekliyordu.

İKİNCİ KİŞİ: GÜNAHLARIN YÜKÜYLE YÜRÜYEN ADAM

Diğeri ise korkudan titriyordu. O da Allah’ı biliyordu ama dünyada nefsine uymuştu. Namazı terk etmiş, harama dalmış, zulmetmişti. Günahlarına aldırmamış, tövbeyi hep ertelemişti.

Şimdi, onun elinde bir nur yoktu. Önü zifiri karanlıktı.

Köprünün başına geldiğinde ayakları titredi. Aşağı baktı: Kıpkırmızı alevler, dehşet verici çığlıklar…

Tam o anda bir ses duyuldu:

— “Ey kul! Haydi, geç bakalım!”

Titreyerek yürümeye çalıştı. Ama günahları, bir ağırlık gibi onu aşağı çekiyordu. Ayakları kaydı.

Tövbesiz geçen namazsız günleri… Yetim hakkını yediği anlar… Haram sofraları… Hepsi şimdi sırtına binen bir yük olmuştu.

Düşmemek için çırpındı ama her adımda daha da sendeledi. Bir noktada ayakları takıldı, dengesini kaybetti ve boşluğa yuvarlandı…

Aşağıdan yükselen korkunç bir ses onu yuttu:

— “Hayırrrr! Bir şans daha! Bir kez daha! Ne olur!”

Ama artık dönüş yoktu. Günahlarının ağırlığı onu cehennemin derinliklerine çekti.

Ve sonsuz pişmanlık başladı…

SON SÖZ: SIRAT’TAN GEÇMEYE HAZIR MIYIZ?

O gün herkes Sırat’tan geçecek. Peki biz, hangi tarafta olacağız?

İyiliklerimiz bizi kanatlandıracak mı, yoksa günahlarımız bizi aşağı mı çekecek?

Bugün tövbe etme, Allah’a yönelme ve hazırlık yapma günü. Çünkü Sırat’tan düşen, bir daha asla geri dönmeyecek…

 

 

Loading

No ResponsesŞubat 28th, 2025