Mahşer Meydanı: Büyük Hesap Günü
Mahşer Meydanı: Büyük Hesap Günü
Güneş, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar yaklaşmıştı. Gökyüzü, o eski renginden eser kalmamış, korkutucu bir kızıllığa bürünmüştü. Yer titriyor, ufukta sonu gelmeyen bir kalabalık görünüyordu. İnsanlar çıplak, mahzun ve perişan halde bekleşiyordu. Bugün ne para ne mal ne de makam vardı. Bugün sadece hesap günüydü…
“O gün insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük çıkacaklardır.”
(Zilzâl, 6)
Mahşer Meydanı’na Toplanış
Kimileri secdeye kapanmış, af diliyordu. Kimileri şaşkın, “Bu nasıl bir gündür?” diye feryat ediyordu. Anneler evlatlarını unutmuş, eşler birbirinden kaçıyordu. Çünkü artık herkes sadece kendi hesabının peşindeydi.
“O gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar!”
(Abese, 34-36)
Bir grup vardı ki, yüzleri bembeyaz, alınları ışık gibi parlıyordu. Onlar Rabbinin huzuruna umutla yürüyordu. Dünyadayken iman etmiş, salih ameller işlemiş, mazlumun hakkını korumuş olanlar… Melekler onlara selam veriyordu:
— “Korkmayın, üzülmeyin! Rabbiniz sizi rahmetiyle karşılayacak.”
Ama bir başka grup vardı ki, ayakları geri geri gidiyordu. Yüzleri kapkara, ter içinde kalmışlardı. Yaptıkları günahları düşündükçe dizleri titriyor, korkuyla gözlerini kapatıyorlardı.
“O gün kimi yüzler ağarır, kimi yüzler kararır!”
(Âl-i İmrân, 106)
Amel Defterleri Açılıyor
Sırayla herkes huzura çağrılıyordu. Devasa melekler, ellerinde parlayan defterlerle bir bir isimleri okuyor, insanlar öne çıkıyordu.
— “Filan oğlu filan, huzura gel!”
Kalabalık yarılıyor, adı okunan kişi adım adım ilerliyordu. Dünya hayatında yaptığı her şey, tek tek gözünün önüne seriliyordu. İyi ve kötü ne varsa, her şey kaydedilmişti. Küçücük bir iyilik bile, küçücük bir günah bile unutulmamıştı.
“Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür. Kim de zerre kadar şer işlerse onu görür.”
(Zilzâl, 7-8)
Bazıları amel defterlerini sağından aldı. Sevinçle, “Alın okuyun! Ben dünyada buna hazırlanmıştım!” diye haykırıyorlardı.
Ama bazıları defterini solundan ya da arkasından aldı. Yüzleri kireç gibi oldu. “Keşke bu günü hiç görmeseydim!” diye bağırıyorlardı.
“Kitabı solundan verilen ise, ‘Ah ne olurdu, bana kitabım verilmeseydi! Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!’ der.”
(Hâkka, 25-26)
Mîzan: Amellerin Tartıldığı Terazi
Sonra dev bir terazi kuruldu. Ameller terazinin bir kefesine konuyor, her şey titizlikle ölçülüyordu.
— Namazın var mıydı?
— Zekât verdin mi?
— Ana babana hürmet ettin mi?
— Mazluma yardım ettin mi?
— Kalbinde kibir, riya var mıydı?
Bazılarının iyi amelleri ağır bastı, onlar sevinçle cennete yürüdü. Ama bazılarının terazisi bomboş kaldı. Hayatlarını boşa geçirmiş, zevkler ve hırslar peşinde koşmuşlardı. Onlar dehşet içinde yere yığıldı.
“Kimin tartıları ağır gelirse, işte o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir. Ama kimin tartıları hafif gelirse, onun varacağı yer Haviye’dir.”
(Kâria, 6-9)
Sırat Köprüsü: Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin
Son olarak, herkesin üzerinden geçmesi gereken bir köprü belirdi. Altı simsiyah, kızgın ateşlerle doluydu. Bu, Sırat Köprüsü idi.
Kimileri şimşek gibi geçti. Onlar dünyada Allah’a bağlı kalmış, adaletle yaşamıştı. Kimileri sendeledi, dizleri titredi ama sonunda geçti. Ama bazıları… Günahlarının ağırlığı onları aşağı çekti ve alevler içinde kayboldular.
“Cehennemden kurtulup cennete girenler, işte asıl kurtuluşa erenlerdir.”
(Âl-i İmrân, 185)
Sonuç: İş İşten Geçmeden…
Mahşer meydanı, hakikatin en açık şekilde görüldüğü yerdi. Artık yalan, bahane, hile yoktu.
Bugün hala nefes alıyorken, hesabımızı düşünmeli miyiz?
Çünkü o gün geldiğinde, pişmanlık hiçbir şeyi geri getirmeyecek…