Türkiye cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren inançlı kişilere getirilen yasaklar ve toplumun buna olan tepkileri nelerdir?

Türkiye cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren inançlı kişilere getirilen yasaklar ve toplumun buna olan tepkileri nelerdir?


Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren inançlı kişilere yönelik getirilen yasaklar, baskılar, zulümler özellikle erken Cumhuriyet döneminde, devletin laiklik ilkesini yerleştirme çabaları kapsamında uygulanmıştır. Bu politikalar, Osmanlı İmparatorluğu’nun teokratik yapısından modern, seküler bir ulus-devlete geçiş sürecinin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Aşağıda bu yasakların temel örneklerini ve toplumun tepkilerini kronolojik bir şekilde ele alacağım:

1. Erken Cumhuriyet Döneminde Uygulanan Yasaklar
Türban ve Başörtüsü Yasağı: Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1925’teki Şapka Kanunu ile erkekler için fes ve benzeri dini sembol kabul edilen kıyafetlerin giyilmesi yasaklandı. Kadınlar içinse doğrudan bir yasal düzenleme olmamasına rağmen, özellikle 1930’lardan itibaren kamu kurumlarında başörtüsü kullanımı fiilen engellendi. 1980’lerden sonra bu yasak, üniversiteler ve kamu hizmetlerinde daha sistematik bir şekilde uygulanmaya başlandı.
Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması (1925): 30 Kasım 1925’te çıkan kanunla, tarikatlar yasaklandı ve tüm tekke, zaviye ile türbeler kapatıldı. Bu, dini cemaatlerin örgütlenmesini engellemeyi ve dinin toplumsal etkisini azaltmayı hedefliyordu.
Din Eğitimine Kısıtlamalar: 3 Mart 1924’te Hilafetin kaldırılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birliği sağlandı. Medreseler kapatıldı, din eğitimi devlet kontrolüne alındı ve bir süre tamamen kaldırıldı. İmam Hatip Okulları ancak 1950’lerde yeniden açıldı.

Arapça Ezan Yasağı (1932-1950): 1932’de ezanın Türkçe okunması zorunlu hale getirildi. Bu, dini ritüellerin “millileştirilmesi” çabası olarak görüldü.
Kıyafet ve Şeriat Mahkemelerinin Kaldırılması: 1924’te şeriat mahkemeleri kaldırılarak yerine seküler mahkemeler kuruldu. Dini kıyafetlerin (cübbe, sarık vb.) kamu alanında kullanımı yasaklandı.
2. Toplumun Tepkileri
Cumhuriyetin elit kesimi, şehirli orta sınıf ve modernist aydınlar bu reformları genellikle destekledi. Laiklik, Batılılaşma ve modernleşme hedeflerine uygun görüldü. Özellikle genç nesiller arasında bu politikalar, eski düzenin geride bırakılması olarak düşünüldü.

Olumsuz Tepkiler ve Direniş:
Kırsal Kesim ve Muhafazakârlar: Kırsal bölgelerde yaşayan dindar halk, bu yasakları dini kimliklerine bir saldırı olarak düşündü. Özellikle tekke ve zaviyelerin kapatılması, dini liderlerin etkisini kaybederek toplumda bir boşluk oluşturulmasına neden oldu.

Sessiz Direniş: Yasaklara uymak istemeyenler, genellikle sessiz bir şekilde geleneksel pratiklerini özel alanda sürdürmeye çalıştı. Örneğin, Arapça ezan yasağına rağmen bazı köyler gizlice eski usulde ezan okumayı devam ettirdi.
Siyasi Tepkiler: Çok partili döneme geçişle birlikte (1946’dan sonra), Demokrat Parti gibi muhafazakâr eğilimli partiler bu yasaklara karşı halkın tepkisini siyasete taşıdı. 1950’de DP’nin iktidara gelmesiyle ezan yeniden Arapça okunmaya başlandı ve din eğitimi üzerindeki bazı kısıtlamalar gevşetildi.
3. Uzun Vadeli Etkiler ve Günümüz
Başörtüsü Tartışmaları: 1980’ler ve 1990’larda başörtüsü yasağı, özellikle üniversitelerde büyük bir toplumsal gerilim oluşturdu. 28 Şubat 1997 sürecinde bu yasaklar daha da katılaştı ve binlerce öğrenci eğitim hakkını kaybetti. Ancak 2000’li yıllarda AK Parti’nin iktidarıyla bu yasaklar (kademeli olarak) kaldırıldı; 2013’te kamu kurumlarında başörtüsü serbest bırakıldı.
Toplumsal Kutuplaşma: Bu politikalar, laikler ile dindar kesimler arasında uzun süreli bir kutuplaşma oluşturdu. Günümüzde bile laiklik ve dinin kamusal alandaki yeri Türkiye’de tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Bu gerilim, Cumhuriyetin 100 yıllık tarihinde önemli bir problem olarak varlığını sürdürmüştür.

 

 

Loading

No ResponsesŞubat 24th, 2025