İSLAM DÜNYASINDA UYUTULAN, UYUSTURULAN VE ÖLDÜRÜLEN O RUH
İSLAM DÜNYASINDA UYUTULAN, UYUSTURULAN VE ÖLDÜRÜLEN O RUH
İslam Dünyasında Uyutulan, Uyuşturulan ve Öldürülen Ruh
İslam dünyası, tarih boyunca pek çok altın çağ yaşadı. Bilimde, sanatta, felsefede, yönetimde ve insan haklarında dünyaya öncülük etti. Ancak günümüzde, büyük bir kısmı cehaletin, ayrılıkların ve dış müdahalelerin kurbanı olmuş bir halde. Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Neden İslam dünyası bugün güçsüz, parçalanmış ve kendi ruhundan koparılmış bir halde? Bu makalede, İslam dünyasının ruhunun nasıl uyutulduğunu, uyuşturulduğunu ve öldürüldüğünü ele alacağız.
1. Ruh Nasıl Uyutuldu?
Uyutulan bir ruh, şuurunu kaybeden bir toplum demektir. İslam dünyasında en büyük kayıp, şuurlu bir ümmet olma bilincinin yitirilmesidir.
Bilgi yerine hurafe: Bir zamanlar ilmin merkezi olan İslam dünyası, son yüzyıllarda akıl ve ilmi geri plana iterek doğmalara sığındı. Bilgiye ulaşmak yerine, geçmişin mirasıyla yetinmek tercih edildi.
Bölünme ve fitne: Müslüman toplumlar, tarih boyunca birlik olduğunda yükseldi; parçalandığında ise zayıfladı. Mezhepçilik, etnik ayrılıklar ve suni düşmanlıklarla uyutulduk.
Kimlik kaybı: Modern dünya karşısında, kendi değerlerini anlamayan ve koruyamayan bir nesil yetiştirildi. Batı hayranlığı veya radikalleşme arasında sıkışmış bir gençlik, kendi kimliğini unuttu.
2. Ruh Nasıl Uyuşturuldu?
Uyuşturulan bir ruh, acıyı hissetmeyen, tepki vermeyen, sürüklenen bir toplum demektir.
Tüketim ve eğlence bağımlılığı: İslam dünyası, modern dünyanın sunduğu haz ve tüketim kültürüne kapıldı. Gerçek sorunları görmezden gelen, bilinçli bir toplumu uyuşturan bu kültür, genç nesilleri de etkiledi.
Dış müdahaleler ve psikolojik savaş: Medya, eğitim sistemleri ve kültürel propaganda ile Müslüman toplumlar sürekli bir değersizlik psikolojisine sokuldu. Tarihleriyle, inançlarıyla, kültürleriyle barışık olmayan bir nesil oluşturuldu.
İslam’ı şekilciliğe indirgeme: Dinin özü olan adalet, merhamet ve ilim yerine; şekilci, doğmatik ve yüzeysel bir din anlayışı yayıldı. İnsanlar namaz kılıyor ama zulme sessiz kalıyor; oruç tutuyor ama adaletsizliğe göz yumuyor.
3. Ruh Nasıl Öldürüldü?
Öldürülen bir ruh, ümit etmeyen, mücadele etmeyen, kendi varlığına bile inanmayan bir toplum demektir.
Kendi değerlerine yabancılaşma: İslam dünyasının büyük bir kısmı artık kendi geçmişinden, kendi özünden kopmuş durumda. Genç nesiller, Batı kültürünü daha çekici buluyor ama İslam dünyasının zengin mirasını bilmiyor.
Korku ve sessizlik kültürü: Birçok İslam ülkesi, baskıcı rejimler, terör grupları ve savaşlarla yönetiliyor. Bu durum, halkları konuşamaz, sorgulayamaz ve düşünemez hale getirdi. Özgürlük ve adaletin olmadığı bir yerde ruh da ölür.
Ümmet bilincinin kaybı: Birbirine kardeş olarak bakması gereken Müslümanlar, bugün birbirine düşman olarak bakıyor. Aralarındaki sınırlar sadece fiziki değil; kalpler arasına da duvarlar örüldü.
Çözüm Var mı?
Evet, ruhu canlandırmak mümkün. Ancak bunun için uyanmak, bilinçlenmek ve harekete geçmek gerekiyor.
Eğitim ve bilinçlenme: İslam dünyası yeniden bilgi ve düşünce ile ayağa kalkmalı. Kur’an’ın ilk emri “Oku” olduğu halde, en az okuyan toplum olmamız büyük bir çelişkidir.
Birlik ve kardeşlik ruhunu canlandırma: Mezhep, ırk, coğrafya ayrımlarına rağmen, Müslümanların bir araya gelmesi gerekiyor. Bölünmüşlük, dış güçlerin işini kolaylaştırır.
Şekilcilikten uzaklaşma ve özüne dönme: İslam’ın sadece şekli kurallardan ibaret olmadığını, adalet, özgürlük ve ilim dini olduğunu anlamak gerekiyor. İslam, hayatın her alanında aktif bir mücadeleyi gerektirir.
Sonuç
İslam dünyasının ruhu, uyutuldu, uyuşturuldu ve öldürüldü. Ancak bu bir suskunluk ve ümitsizlik vermemeli. Gerçek İslam’ı anlayan, birlik olan, ilim ve ahlak ile hareket eden bir toplum, yeniden ayağa kalkabilir. Bunun için uyanmak, silkelenmek ve harekete geçmek gerekiyor. Aksi halde, bu ruhsuzluk hali devam edecek ve Müslüman dünyası tarih sahnesinde sadece bir seyirci olmaya mahkûm kalacaktır.
Şimdi sormak gerek: Uyanacak mıyız, yoksa bu uyku bize mezar mı olacak?