MÜSLÜMAN KİMLİKLİ TÜRK ZULMETMEZ -2-

MÜSLÜMAN KİMLİKLİ TÜRK ZULMETMEZ -2-

“Ben bakıyorum; kim bana zulmediyor, dikkat ediyordum, onlar katiyen Türk değillerdir. Çünkü, hakiki Türklerde zulmetmek damarı yoktur…” Bediüzzaman.
O zaman kim? -2-

**”Hakiki Türk Kimdir? Bediüzzaman’ın Zulüm ve Kimlik Eleştirisi Üzerine İbretlik Bir Analiz”**

Bediüzzaman Said Nursî’nin, *”Ben bakıyorum; kim bana zulmediyor, dikkat ediyordum, onlar katiyen Türk değillerdir. Çünkü, hakiki Türklerde zulmetmek damarı yoktur”* sözü, kimlik, aidiyet ve zulüm arasındaki paradoksu sorgulayan derin bir sosyolojik tespittir. Bu ifade, Türk milliyetçiliği söylemi altında faaliyet gösteren ancak köken itibarıyla Türk olmayan kişilerin, Bediüzzaman’a ve davasına yönelik baskılarını eleştirirken, aynı zamanda “Türklük” kavramını da yeniden tanımlama çabasıdır. Peki, bu sözün arka planında hangi tarihî ve sosyal gerçekler yatıyor?

### 1. **Tarihî Bağlam: Türkçülük ve İktidar İlişkileri**
Bediüzzaman’ın bu sözü, 20. yüzyıl başlarında Osmanlı’nın çöküşü ve Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki kimlik politikalarına bir tepkidir. O dönemde, Türk Ocakları ve Türk Tarih Kurumu gibi kurumlar, etnik kökeni Türk olmayan ancak Türkçülük ideolojisini benimseyen kişilerce yönetiliyordu. Örneğin, Türk Ocakları’nın kurucuları arasında Kırım kökenli Yusuf Akçura, Kürt kökenli Ziya Gökalp ve Dönme kökenli Halide Edip gibi isimler vardı . Bediüzzaman, bu kişilerin “Türklük” perdesi altında asimilasyon ve baskı politikaları yürüttüğünü savunuyordu. Ona göre, gerçek Türklerin karakterinde zulme meyil yoktu; bu tavır, ancak kimliğini gizleyenlerin işi olabilirdi.

### 2. **Zulmün Kaynağı: İdeolojik Manipülasyon**
Bediüzzaman’a yönelik baskılar, özellikle Risale-i Nur hareketinin yayılması ve dini eğitimi savunması nedeniyle artmıştı. 1930’larda Kemalist rejim, sekülerleşme politikalarını dayatırken, Bediüzzaman’ın İslami eğitim vurgusu ve Medresetü’z-Zehra projesi (Şark Üniversitesi) bu politikaya ters düşüyordu . Bu çatışma, devlet yetkililerinin onu “Kürtçülük” ve “anarşizm”le suçlamasına yol açtı. Ancak Bediüzzaman, kendisine zulmedenlerin “Türk maskesi takan yabancı kökenli jakobenler” olduğunu vurguladı . Örneğin, 1936’daki Sason Hadisesi’nde devlet, Arap köylerindeki bir çatışmayı “Kürt isyanı” olarak rapor ederek, Bediüzzaman’ın talebelerini hedef gösterdi . Bu tür manipülasyonlar, gerçek Türk kimliğinin değil, ideolojik çıkarların ürünüydü.

### 3. **Hakiki Türk Kimdir?**
Bediüzzaman’ın “hakiki Türk” tanımı, etnik kökenden ziyade ahlaki ve manevi değerlere dayanır. Ona göre Türkler, İslam’ın bayraktarlığını yapan, adaletli ve merhametli bir millettir. Bu bağlamda, zulüm yapanların kökeni ne olursa olsun, Türklükle bağdaşmadığını savunur. Örneğin, Afyon Hapishanesi’nde tutuklu bulunduğu dönemde, kendisiyle görüşen jandarma ve savcıların tavrını “Türk olmayanların despotluğu” olarak yorumlamıştır . Bu durum, Bediüzzaman’ın milliyetçiliği reddetmediğini, ancak onu “manevi bir kimlik” olarak yeniden inşa etmeye çalıştığını gösterir.

### 4. **İbretlik Örnekler: Tarih ve Günümüz**
– **Türk Tarih Kurumu’nun Kurucuları**: Kurumun ilk başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’nun kökeni belirsizdir ve kayıtlarda “Çanakkale doğumlu” dışında detay yoktur . Bu belirsizlik, Bediüzzaman’ın eleştirisini destekler niteliktedir.
– **Said Nursî’ye Yönelik İftiralar**: 1930’larda devlet, onu “anarşist” olarak suçlarken, hiçbir somut delil sunamamıştır. Mahkemelerde beraat etmesine rağmen, bu karalamalar siyasi bir araç olarak kullanılmıştır .
– **Günümüzdeki Yansımalar**: Bediüzzaman’ın sözleri, günümüzde de kimlik siyaseti ve baskı mekanizmaları arasındaki ilişkiyi anlamak için bir rehber niteliğindedir. Örneğin, “ırkçılık” adı altında yapılan ayrımcılıklar, gerçek millî değerlerle örtüşmemektedir.

### 5. **Sonuç: Kimlik, Ahlak ve Hakikat**
Bediüzzaman’ın eleştirisi, kimliğin etnik bir kategori olmaktan çok **ahlaki bir duruş** olduğunu vurgular. Ona göre, zulüm yapanlar “Türklük” iddiasında bulunsa bile, bu iddia ancak gerçek Türklerin erdemleriyle çeliştiği sürece geçersizdir. Bu perspektif, günümüzde de ırkçılık, baskı ve ideolojik manipülasyonlara karşı bir uyarıdır:
> *”Hakikat, ancak adalet ve merhametle taçlandırıldığında bir anlam kazanır. Gerisi, perde arkasındaki karanlık oyunlardır.”* .

Bediüzzaman’ın mirası, kimlikleri **aidiyetle değil, hakikatle** tanımlamamız gerektiğini hatırlatıyor.

 

 

Loading

No ResponsesŞubat 10th, 2025