DİNİ SEVDİRMEK Mİ YOKSA NEFRET ETTİRMEMEK Mİ?

DİNİ SEVDİRMEK Mİ YOKSA NEFRET ETTİRMEMEK Mİ?
Not: Evvelden dini sevdirmeye gayret gösterilirken, şimdilerde nefret ettirilmemeye gayret gösterilmelidir.

Dini Sevdirmek mi, Nefret Ettirmemek mi?

Son yıllarda dinî hassasiyetler, toplumda hem derinlemesine sevgi hem de sert bir karşıtlık oluşturan bir konu haline gelmiştir. Geçmişte, dinin güzelliklerinin insanlara anlatılması, doğru bir biçimde öğretilmesi ve sevdirilmesi ön planda iken, günümüzde birçoğumuz için dini doğru bir şekilde yansıtmanın ve insanları doğru yolda tutmanın yolu, onları dinin yanlış yorumlanmasından ve abartılı yorumlardan uzak tutmaktan geçiyor gibi görünmektedir. İşte bu noktada, “dini sevdirmek mi, yoksa nefret ettirmemek mi?” sorusu karşımıza çıkıyor.

Dini Sevdirmek: Güzel bir Anlatımın Gücü

Tarihe baktığımızda, dini sevdirme çabalarının yaygın olduğunu görmekteyiz. Peygamberlerin, evliya ve âlimlerin, insanların kalbini kazanmak için izlediği yollar da buna örnektir. Peygamber Efendimiz’in (sav) “İzlediğiniz örnek olun, insanlar güzel bir ahlaka baksınlar” şeklindeki öğütleri, bizlere dinin güzelliklerini yansıtarak insanları cezbetmenin önemli bir yol olduğunu gösterir. Din, doğası itibariyle sevgi, barış, adalet ve hoşgörü üzerine kuruludur. Dolayısıyla, dinin özüyle tanışan bir insan, çoğunlukla bu güzelliklere kapılacaktır. Bu süreçte, iyi bir iletişim, doğru bilgi ve merhametli bir yaklaşım büyük bir önem taşır.

Sevdirmek, insanların düşüncelerinde ve kalplerinde bir yer edinmek için en etkili yol olabilir. İnsanlara dini anlatırken, onların kendilerini yargılamadan, onları daha iyi bir insan olmaya teşvik ederek, onların dini değerlerle tanışmalarını sağlamak mümkündür. Ancak bu yaklaşımın dikkatli ve sabırlı bir süreç gerektirdiği de unutulmamalıdır.

Nefret Ettirmemek: Dinî Yükümlülüklerin Toplumda Uygulanışı

Günümüzde ise bazen dinî meselelerin yanlış anlaşılması, hatalı uygulamalar ve sert tutumlar, insanların dini sadece zorluk, baskı ve korku olarak algılamalarına neden olmaktadır. Dini sevdirme çabaları, bazen aşırıya kaçan, insanları bunaltan ya da toplumsal huzuru bozan biçimlere dönüşebilmektedir. İşte tam bu noktada, nefret ettirmemek önemli hale gelmektedir.

İslam’ın özünde yer alan merhamet, hoşgörü ve anlayış, bazen toplumsal baskıların ve yanlış yorumların gölgesinde kalabilmektedir. İnsanlar, doğru dini bilgiyi almakta güçlük çekebilir ya da onları dini yaşam biçimlerine zorlamak, zaman zaman ters tepebilir. Bir insanı, inançlar nedeniyle eleştirip küçümsemek ya da bir yaşam biçimini dayatmak, doğru olanı yapmaktan çok uzak bir tutumdur. Bu tür yaklaşımlar, dinî hassasiyetleri tersine işleyebilir ve insanlar dinin katılığı ve baskıcı yönleriyle tanışabilir.

Dini sevdirmek, daha geniş bir perspektiften baktığımızda, aslında hoşgörü ve anlayışla insanları dinin doğal güzelliklerine çekmek anlamına gelir. Bu, bir zorlamadan ve kısıtlamadan uzak durmayı gerektirir. İslam, hoşgörüyü, insan haklarına saygıyı ve özgürlüğü temel alır. Bu yüzden, dini bir yaşam biçimi insanlara zorla dayatılmamalıdır. Bir insanın özgür iradesiyle dini seçmesi, onu kalpten bir şekilde sahiplenmesi çok daha kalıcı ve anlamlı olacaktır.

Bir İbret: Geçmişteki Yanlış Anlamalar ve Bugünkü Durum

Tarihte, bazen dini sevdirme çabaları yanlış anlaşılmış ve bunu yapan kişiler, doğru bir biçimde anlatamamışlardır. Örneğin, geçmişte dini anlatan bazı kişiler, doğruyu söylemek yerine sert bir üslupla dini anlatmaya çalışmış, insanları sindirmek, korkutmak gibi hatalı yollara sapmışlardır. Bu yaklaşım, insanların dini sadece bir korku aracı olarak görmelerine yol açmıştır.

Bugünse, dinî hassasiyetler arasında denge kurmanın önemi çok daha fazla hissedilmektedir. Toplumda dini bir değer taşımayan kişilerin, dini zorla kabul ettirilmesi ya da onlara baskı yapılması, dinin özünden uzaklaşılmasına neden olabilir. Bunun yerine, dini sevdirmektense nefret ettirmemek, daha sağlıklı bir yol gibi görünmektedir. İnsanların dinle tanışması, onu içselleştirmeleri zaman alabilir ve bu sürecin baskıdan uzak bir şekilde, sevgi ve saygı çerçevesinde olması gerekir.

Sonuç: Din, Sevgi ve Saygıyı Gerektirir

Sonuç olarak, dinin insanlara doğru şekilde aktarılması, sadece bir bilgilendirme süreci değil, aynı zamanda bir sevgi, saygı ve anlayış sürecidir. Din, özgür irade ile kabul edilmelidir ve bu kabul de kişinin iç dünyasında anlamlı olmalıdır. Dinî değerleri sevdirmek ve doğru bir biçimde öğretmek, sadece bilgiyi aktarmakla sınırlı değildir; insanları dinin içsel güzellikleriyle tanıştırmak, onlara zorlamadan bir yol göstermek anlamına gelir.

Nefret ettirmemek, bu çabaların temelidir. İnsanlar din hakkında daha fazla bilgi edinmeli, ancak bu bilgiye onları zorlamadan, onlara baskı yapmadan ulaşmalarına yardımcı olunmalıdır. Zira, dini sevdirmenin yolu, onu doğru bir şekilde yaşamak, hoşgörülü ve anlayışlı olmakla mümkündür. Din, sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir ve bu yaşam biçimi, insanlara sevgi ve anlayışla sunulduğunda en verimli sonuçları doğurur.

Loading

No ResponsesŞubat 8th, 2025