ORTADOGĞUDA ABD VE İSRAİL TARAFINDAN YUZ YILLIK PLAN MI UYGULANIYOR?
ORTADOGĞUDA ABD VE İSRAİL TARAFINDAN YUZ YILLIK PLAN MI UYGULANIYOR?
Ortadoğu’da ABD ve İsrail Tarafından Yüzyıllık Bir Plan mı Uygulanıyor?
Ortadoğu, jeopolitik önemi ve enerji kaynakları nedeniyle tarih boyunca küresel güçlerin mücadele sahası olmuştur. Son yıllarda bölgede yaşanan gelişmeler, özellikle ABD ve İsrail’in stratejik adımları, “yüzyıllık bir plan” iddialarını gündeme getirmiştir. Bu iddia, Ortadoğu’da uzun vadeli bir hegemonya ve İsrail’in güvenliğini garanti altına alma amacıyla geliştirilen bir stratejiye dayandığına işaret eder. Peki, bu iddialar ne kadar gerçekçi ve bölgede yaşanan olaylar bu teoriyi destekler nitelikte mi?
ABD ve İsrail’in Tarihi Stratejileri
ABD’nin Ortadoğu politikaları, genellikle enerji kaynaklarını kontrol etmek, İsrail’in güvenliğini sağlamak ve İran gibi Batı karşıtı aktörleri dengelemek üzerine kurulmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, bölgedeki etkinliğini artırarak Arap-İsrail çatışmalarında açıkça İsrail tarafında yer almıştır. 20. yüzyılın son çeyreğinde ABD’nin bölgede kurduğu askeri üsler ve yaptığı müdahaleler, bu stratejik hedeflerin bir parçası olarak görülmüştür.
İsrail açısından ise 1948’deki kuruluşundan bu yana temel hedef, çevresindeki tehditleri bertaraf ederek bölgede varlığını sürdürebilecek bir güvenlik çemberi inşa etmek olmuştur. Bu bağlamda, Arap Baharı’ndan itibaren bölgedeki rejim değişiklikleri, İsrail’in güvenlik kaygılarına göre şekillenen bir planın parçası olarak yorumlanabilir.
“Yüzyıllık Plan” İddiası
“Yüzyıllık Plan” ifadesi, bazı çevrelerde ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da uzun vadeli bir düzen kurma amacı taşıdığına dair plana göre, bölgede sınırların yeniden çizilmesi, etnik ve mezhepsel çatışmaların körüklenmesi ve zayıf devlet yapılarının oluşturulması hedeflenmektedir. Bu stratejinin nihai amacı, İsrail’in bölgedeki hâkimiyetini pekiştirmek ve ABD’nin enerji güvenliğini garanti altına almaktır.
Planın Somut Adımları
Arap Baharı ve Rejim Değişiklikleri: Arap Baharı’nın ardından bölgedeki birçok ülke siyasi istikrarsızlık içine sürüklenmiştir. Bu durum, İsrail ve ABD için yeni fırsatlar oluşturmuş, bölgedeki güç boşlukları, ABD’nin müdahalelerine zemin hazırlamıştır.
İsrail-Filistin Sorunu: ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve Abraham Anlaşmaları ile İsrail’in Arap ülkeleriyle normalleşme sürecine girmesi, bu planın bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
Bölgeyi Bölme Politikaları: Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde yaşanan iç savaşlar ve etnik-mezhepsel ayrışmalar, bölgeyi daha küçük, zayıf devletlere bölme stratejisi olarak görülmektedir.
İran’a Karşı İzolasyon: ABD’nin İran’a karşı uyguladığı yaptırımlar ve İsrail’in İran’ın nükleer programına karşı aldığı sert önlemler, bu planın önemli bir ayağıdır.
Eleştiriler ve Gerçeklik Payı
Bu iddialar ve bölgedeki gelişmeler, bu teoriyi ciddiye almayı gerektiriyor. Özellikle enerji kaynaklarının kontrolü, bölgesel istikrarsızlığın artırılması ve İsrail’in güvenliğinin sağlanması, ABD ve İsrail’in temel hedefleriyle örtüşüyor. Ancak bu tür bir planın varlığı, daha çok bölge halklarının birleşik bir direniş sergileyememesine ve küresel güçlerin müdahalelerine zemin hazırlayan yerel aktörlerin politikalarına bağlanabilir.
Sonuç
Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, ABD ve İsrail’in uzun vadeli bir strateji izlediğine dair güçlü işaretler sunmaktadır.
Bölgedeki çatışmaların çözümü, sadece dış müdahalelerin son bulmasıyla değil, aynı zamanda yerel halkların ortak bir irade geliştirmesiyle mümkün olacaktır. Önemli olan, bu tür teorilerin gerçeklik payını analiz ederken, bölgedeki tüm aktörlerin çıkarlarını ve hedeflerini doğru bir şekilde değerlendirmektir.