Nimet ve rahmet-i İlahiyenin fiyatı, şükürdür.
“Nimet ve rahmet-i İlahiyenin fiyatı, şükürdür. Biz şükrü hakkıyla vermedik. Evet, rahmetin fiyatını şükürle vermediğimiz gibi; zulmümüzle, isyanımızla gazabı celb ediyoruz. Şimdi zemin yüzünde zulüm ve tahribat, küfür ve isyan ile, nev-i beşer tam tokada kendini müstahak etti ve dehşetli tokatlar yedi. Elbette bir parça hissemiz de olacak.
İkinci nokta : Hadiste var ki: “Hatta deniz dibindeki balıklar dahi günahkar ve zalimlerden şekva ediyorlar ki, onların yüzünden yağmur kesilir, hatta bizim de nafakamız azalır” derler. Evet, bu zamanlarda öyle günahlar, zulümler oluyor ki, rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor, masum hayvanlar da azap çekerler.”
İnsanın Zulmü ve İlahi Rahmetten Mahcubiyet
Dünya, insanın varlık sahnesindeki en büyük imtihan alanıdır. İnsana akıl, irade, şuur ve vicdan gibi üstün kabiliyetler verilmiş; bu emanetlerin kıymeti de onların nasıl kullanıldığıyla ölçülmüştür. Ancak insan, bu kıymetli emanetleri kötüye kullanarak, kimi zaman hem kendine hem de kainata zarar vermiştir.
Yukarıda zikredilen metinde, insanın nankörlük ve isyanıyla İlahi rahmetten uzaklaştığına, hatta zulmüyle masum varlıkları bile mağdur ettiğine dikkat çekiliyor. Bu, insanoğlunun yanlış tercihleriyle sadece kendine değil, aynı zamanda tüm bir kainata nasıl zarar verebildiğinin çarpıcı bir özetidir.
İsyanın ve Zulmün Yansımaları
Hadiste ifade edilen şekva, sadece insanların değil, kainatın tamamının insana emanet edilmiş olduğunu gösterir. Masum bir hayvanın veya denizlerin derinliklerinde yaşayan bir balığın bile insanın hataları yüzünden mağdur olması, insana yüklenen mesuliyetin ne derece ağır olduğuna işaret eder. Bugün çevre tahribatı, su kaynaklarının kirletilmesi, ormanların yok edilmesi gibi fiillerle, masum mahlukatı da etkileyen büyük felaketlerin birçoğu, insanın düşüncesizliği ve hırsının neticesidir.
Kur’an-ı Kerim’de, “İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde fesat çıktı. Allah, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırıyor ki belki dönerler” (Rum Suresi, 41) buyrularak, insanın zulmünün hem kendisi hem de kainat üzerindeki yıkıcı etkisine vurgu yapılmıştır. İnsan, adalet, merhamet ve şükür yerine hırs, zulüm ve nankörlük yolunu seçtiğinde, İlahi rahmetin üzerini kendi elleriyle kapatmaktadır.
Rahmete Ulaşmanın Yolu: Şükür ve Adalet
Rahmetin fiyatının şükür olduğu vurgusu, insanın kainattaki varlığının en temel gayesini özetler. Şükür, sadece bir teşekkür ifadesi değil, insanın kainattaki sorumluluğunu idrak etmesi ve bu idrakin neticesinde davranışlarını şekillendirmesidir. Şükür, Allah’a olan minnettarlığın yanı sıra, emanet edilen kainata, canlılara ve tüm nimetlere karşı bir adalet ve merhamet tavrıdır.
Ancak bugün insanlık, şükrü ihmal etmiş, nimetleri hoyratça tüketmiş ve kendine verilen emaneti tahrip etmiştir. Bu nankörlük, hem bireysel hem de toplumsal boyutta, musibetlerin artmasına sebep olmuştur. Çünkü İlahi adalet, insana hürriyet verdiği gibi, yaptığı her fiilin neticesini de hak edişine uygun şekilde karşısına çıkarır.
Düşündüren Bir Gerçek
Bugün dünyada yaşanan birçok felaketin, savaşın, çevre krizinin ve sosyal adaletsizliğin temelinde, insanın kendini merkeze alarak kainatın düzenine zarar vermesi yatmaktadır. Bir yerde zalim bir insan veya toplumun zulmü varsa, orada mazlumların çığlıkları, masum hayvanların ızdırapları ve kainatın ahengi bozulmuş demektir. İşte bu durumda, insanlık topluca İlahi rahmetten uzaklaşmış olur.
Sonuç ve Ders
İçinde bulunduğumuz zaman dilimi, ibret almak ve kendimizi hesaba çekmek için önemli bir fırsattır. İnsanın asıl görevi, hem kendisine hem de etrafındaki canlı-cansız tüm varlıklara rahmetle yaklaşmak, adaletle hükmetmek ve nimetlerin kıymetini bilerek şükretmektir. Eğer bu temel değerlere dönülmezse, İlahi rahmetten mahrumiyet ve tokatların artması kaçınılmaz olacaktır. Çünkü kainatın ahengi, insanın vicdanında ve davranışlarında adalet bulduğu ölçüde devam edebilir.
Düşünmek, ders almak ve şükretmek vakti, belki de tam da bugündür.