Avrupa da İslâmiyete hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak
“Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hâmiledir; Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyete hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak.” Alametleri nelerdir?
Bu söz, Bediüzzaman Said Nursî’nin Divan-ı Harb-i Örfi adlı eserinde dile getirdiği önemli bir öngörüdür. Burada iki farklı “hamilelik” metaforu kullanılmıştır: Osmanlı’nın Avrupa’yı, Avrupa’nın ise İslamiyet’i benimsemesi ve bu doğrultuda bir dönüşüm geçirmesi. Bu dönüşüm süreçlerinin alametleri tarihsel, siyasal ve kültürel birçok olguyla ilişkilendirilebilir.
1. Osmanlı’nın Avrupa’ya “Hamile” Olmasının Alametleri
Osmanlı’nın Avrupa gibi bir hükümet doğuracağını ifade eden bu düşünce, modernleşme süreci ve Batı’dan alınan ilhamla şekillenen siyasal ve toplumsal değişimleri kapsar. Bu alametler şunlardır:
a) Tanzimat ve Islahat Fermanları
Osmanlı’da Batılı anlamda hukuki, idari ve toplumsal düzenlemeler yapılarak birey hakları, eşitlik ve adalet gibi Avrupa’dan ilham alınan prensipler benimsenmiştir.
b) Meşrutiyet ve Parlamenter Sistem
1876’da I. Meşrutiyet, ardından 1908’de II. Meşrutiyet ile anayasal düzene geçilmesi, Avrupa’daki parlamenter sistemin Osmanlı’da hayata geçirildiğinin göstergesidir.
c) Eğitim ve Bilimde Modernleşme
Medreselerin yanı sıra Batı tarzı okulların açılması, modern bilimlerin ve teknolojilerin Osmanlı’ya taşınması, Avrupa etkisinin en bariz yansımalarındandır.
d) Sanayi ve Ekonomi Politikaları
Avrupa’daki sanayileşme sürecinden etkilenerek Osmanlı’da fabrikalar kurulmaya başlanmış, modern ticaret ve ekonomi sistemleri benimsenmiştir.
e) Toplumsal Değişim ve Fikir Hareketleri
Batı’dan gelen özgürlük, eşitlik ve milliyetçilik gibi fikir akımları Osmanlı’daki aydınları etkilemiş, toplumsal ve siyasal dönüşümlere yol açmıştır.
2. Avrupa’nın İslamiyet’e “Hamile” Olmasının Alametleri
Avrupa’nın İslamiyet’i anlaması ve İslam’dan esinlenerek bir dönüşüm geçireceğini ifade eden bu metafor, özellikle manevi ve ahlaki değerler bağlamında yorumlanabilir. Alametler ise şu şekilde sıralanabilir:
a) Batı’da İslam’a Artan İlgi
20. yüzyıldan itibaren İslam’ın ahlaki ve manevi değerleri Batı’da daha fazla ilgi görmeye başlamış, İslam’ı seçen bireylerin sayısında artış olmuştur.
İslam felsefesi, sufizm ve tasavvuf gibi alanlara yönelik akademik çalışmalar yoğunlaşmıştır.
b) Küresel Ahlak Krizine Karşı İslamî Çözüm Arayışı
Batı’nın materyalist ve tüketim odaklı yaşam tarzı, bireylerde anlam arayışını tetiklemiş ve İslam’ın ahlakî değerleri bu boşluğu doldurma potansiyeli olarak görülmüştür.
c) Müslüman Göçmenlerin Etkisi
Avrupa’ya göç eden Müslüman topluluklar, Avrupa’da İslam kültürünün ve değerlerinin daha görünür hale gelmesini sağlamıştır. Camiler, kültürel merkezler ve Müslüman sanat eserleri Batı’daki bu dönüşümün işaretleri arasında yer alır.
d) İslamî Değerlerin Evrenselliğinin Fark Edilmesi
Avrupa’daki hukuk ve sosyal sistemlerin, İslam’daki adalet, sosyal yardımlaşma ve hak kavramlarından etkilenmesi. Örneğin faizsiz bankacılık sistemine duyulan ilgi bu kapsama girebilir.
e) Doğal ve Manevi Arayışlar
İslam’ın çevre bilinci, aile bağları, ahlaki sorumluluk gibi unsurları, modern dünyanın manevi krizine karşı bir alternatif olarak öne çıkmaktadır.
Tarihi ve Küresel Dinamikler
Bu iki dönüşüm süreci, birbirine paralel olarak tarih boyunca gözlemlenmiştir:
1. Osmanlı’nın çöküşü sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılılaşma politikaları.
2. Avrupa’nın modernleşme ile manevi bir boşluğa düşmesi ve İslamî değerlere yönelimi.
Sonuç
Bu süreçlerin nihai sonucunda, Osmanlı’nın Avrupa gibi bir sistem doğurması, Batı’daki modern yönetim biçimlerini benimsemesiyle; Avrupa’nın ise İslam’ın ahlaki ve manevi değerlerine yönelmesiyle kendini gösterecektir. Tarihsel olarak bu alametlerin izleri sürülebilirken, günümüzdeki kültürel ve manevi değişimler de bu öngörünün gerçekleşme sürecine ışık tutmaktadır.