Ortadoğu’da yayılmacı ve hakimiyet kurmak isteyen güçler hangileridir ve nasıl bir güç kurmaya çalışmaktadırlar?
Ortadoğu’da yayılmacı ve hakimiyet kurmak isteyen güçler hangileridir ve nasıl bir güç kurmaya çalışmaktadırlar?
Ortadoğu, stratejik konumu, enerji kaynakları ve tarihsel dinamikleriyle, büyük güçlerin etkisini artırmak ve bölgesel hakimiyet kurmak istediği bir coğrafyadır. Bu bölgede yerel ve uluslararası güçler, farklı hedefler doğrultusunda yayılmacı politikalar izlemektedirler. Ortadoğu’da yayılmacı ve hakimiyet kurmaya çalışan başlıca güçler ve stratejileri aşağıdaki gibidir:
1. İran
Hedef: İran, Şii İslam’ın lideri olarak Ortadoğu’da nüfuzunu genişletmek ve bölgesel bir güç olarak etkinliğini artırmak istemektedir. İran, özellikle Sünni liderliğindeki devletlere karşı bir “Şii ekseni” oluşturmaya çalışmaktadır.
Strateji: İran, bölgede vekil güçler aracılığıyla etki kurmaktadır. Bu çerçevede Lübnan’daki Hizbullah, Yemen’deki Husiler, Irak’taki Şii milisler ve Suriye’deki Beşar Esad rejimi üzerinden etkisini genişletmektedir. İran, aynı zamanda nükleer programıyla Batı ve İsrail’e karşı caydırıcılık politikası izlemektedir.
Yayılma Alanları:
Irak: Şii milis gruplar aracılığıyla siyasi ve askeri nüfuzunu genişletmiştir.
Suriye: Beşar Esad rejimini destekleyerek bölgede stratejik kazanımlar elde etmiştir.
Lübnan: Hizbullah aracılığıyla Lübnan’da güçlü bir etkinliğe sahiptir.
Yemen: Husilerle işbirliği yaparak Suudi Arabistan’a karşı güç kazanmıştır.
2. Suudi Arabistan
Hedef: Suudi Arabistan, Sünni İslam’ın lideri olarak bölgedeki nüfuzunu artırmak ve İran’ın etkisine karşı bir denge kurmak istemektedir. Aynı zamanda Körfez bölgesindeki etkinliğini korumayı ve genişletmeyi hedeflemektedir.
Strateji: Suudi Arabistan, ABD ile ittifakına dayanan güçlü bir askeri ve ekonomik yapı inşa etmektedir. Ayrıca Yemen, Suriye ve Lübnan gibi ülkelerde İran’a karşı rekabet etmektedir. Özellikle Yemen’de Husilere karşı askeri müdahalede bulunarak etkisini sürdürmeye çalışmaktadır.
Yayılma Alanları:
Yemen: Husilere karşı askeri operasyonlarla nüfuz kurmaya çalışmaktadır.
Körfez Bölgesi: Körfez ülkelerinde Sünni liderliği pekiştirme çabası sürdürmektedir.
3. Türkiye
Hedef: Türkiye, Osmanlı dönemindeki tarihsel bağları kullanarak bölgede yeniden etkili bir bölgesel güç olmayı ve Sünni İslam dünyasında liderlik rolünü üstlenmeyi hedeflemektedir. Ayrıca sınır güvenliğini sağlamak amacıyla terör örgütlerine karşı askeri operasyonlar düzenlemektedir.
Strateji: Türkiye, “stratejik derinlik” politikasını izleyerek diplomatik ve askeri etkisini artırmaya çalışmaktadır. Özellikle Suriye ve Irak’ta güvenlik tehditlerine karşı askeri operasyonlar düzenlemekte ve Libya’da Trablus hükümetini destekleyerek Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını korumaya çalışmaktadır.
Yayılma Alanları:
Suriye: Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları ile sınır bölgesinde kontrol sağlamaya çalışmaktadır.
Libya: Libya’daki iç savaşta Trablus merkezli hükümeti destekleyerek Doğu Akdeniz’de stratejik çıkarlarını genişletmektedir.
Irak: PKK’ya karşı operasyonlar düzenleyerek kuzey Irak’taki varlığını artırmaktadır.
4. İsrail
Hedef: İsrail, bölgedeki güvenliğini sağlamak, İran’ın nükleer programını engellemek ve diplomatik açıdan Arap dünyasıyla ilişkilerini normalleştirmek istemektedir. Aynı zamanda Filistin toprakları üzerindeki kontrolünü sürdürmektedir.
Strateji: İsrail, askeri ve istihbarat gücüyle tehditleri caydırmaya çalışmakta ve İran’ın bölgedeki etkisini sınırlandırmaya yönelik operasyonlar düzenlemektedir. Ayrıca İbrahim Anlaşmaları ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi Arap ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmiştir.
Yayılma Alanları:
Batı Şeria ve Kudüs: Filistin toprakları üzerindeki yerleşim ve kontrol politikalarını sürdürmektedir.
Suriye: İran yanlısı milislere yönelik hava saldırılarıyla güvenliğini sağlamaktadır.
5. Körfez Ülkeleri (Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar)
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE):
Hedef: BAE, ekonomik ve askeri gücünü artırarak bölgesel bir aktör olmayı hedeflemektedir. BAE, özellikle Yemen ve Libya gibi ülkelerde etkinliğini genişletmeye çalışmaktadır.
Strateji: BAE, askeri operasyonlar ve diplomasi aracılığıyla etkisini genişletmektedir. Aynı zamanda İsrail ile ilişkilerini normalleştirerek bölgedeki etkinliğini artırmıştır.
Yayılma Alanları: Yemen’de askeri operasyonlar düzenlemekte, Libya’daki Tobruk merkezli hükümeti desteklemektedir.
Katar:
Hedef: Katar, bölgedeki Müslüman Kardeşler gibi İslami hareketleri destekleyerek nüfuzunu artırmaya çalışmaktadır.
Strateji: Katar, ekonomik gücü ve diplomatik araçları kullanarak bölgedeki etkisini artırmaya çalışmaktadır. Aynı zamanda Al Jazeera gibi medya kanallarıyla bölgede ideolojik ve politik bir güç oluşturma çabasındadır.
Yayılma Alanları: Müslüman Kardeşler’e destek vererek Arap dünyasında etkinlik kurmaktadır.
6. ABD ve Batılı Güçler
Hedef: ABD, Ortadoğu’daki enerji güvenliğini korumak, terörle mücadele etmek ve İsrail’in güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca İran’ın nükleer programını engellemek ve bölgedeki müttefiklerini korumak istemektedir.
Strateji: ABD, askeri üsler kurarak ve bölgedeki müttefiklerine askeri destek sağlayarak nüfuzunu sürdürmektedir. Irak, Suriye ve Afganistan’da terörle mücadele operasyonları yürütmüş ve Körfez ülkeleriyle işbirliği yapmıştır. Avrupa ülkeleri de özellikle enerji güvenliği açısından bölgeyle ilişkilerini sürdürmektedir.
Yayılma Alanları:
Irak ve Suriye: DEAŞ ve diğer terör örgütlerine karşı operasyonlar düzenleyerek askeri varlık göstermektedir.
Körfez Bölgesi: Suudi Arabistan, Katar ve BAE gibi ülkelerde askeri üsler bulundurmaktadır.
Sonuç:
Ortadoğu’daki güç mücadelesi, İran’ın Şii etkisini yayma çabaları, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Sünni liderlik yarışları, İsrail’in güvenlik endişeleri ve ABD’nin bölgedeki enerji ve güvenlik çıkarları etrafında şekillenmektedir. Bu güçler, bölgedeki vekil savaşlar, askeri müdahaleler ve diplomatik hamleler aracılığıyla yayılmacı politikalarını sürdürmektedirler.
@@@@@@@
İran Şii yayılmacılığını ne gibi kültürel, siyasi, ekonomik bir politika yürüterek sürdürmektedir?
İran, Şii yayılmacılığını çeşitli kültürel, siyasi ve ekonomik politikalarla destekleyerek Ortadoğu’da ve ötesinde nüfuzunu genişletmeye çalışmaktadır. Bu strateji, Şii toplulukları ve hareketleri mobilize ederek İran’ın jeopolitik hedeflerine hizmet eden bir ideolojik ve pragmatik yayılmacılık olarak kendini göstermektedir. İşte bu politikanın detayları:
1. Kültürel Politikalar
İran, Şii mezhebinin yayılmasını ve kültürel nüfuzunu artırmak için çeşitli dini ve kültürel araçlar kullanmaktadır. Bu strateji, Şii İslam’ı kültürel olarak güçlendirme ve bu kültürel bağı ideolojik bir zemine oturtarak siyasi yayılmayı sağlamaya yöneliktir.
Dini Eğitim ve Medreseler: İran, Şii İslam’a ait dini eğitim kurumları ve medreseler aracılığıyla uluslararası bir öğrenci ağı oluşturmuştur. Özellikle Kum şehrinde bulunan medreseler, dünyanın farklı bölgelerinden gelen öğrenciler yetiştirerek İran’ın ideolojik ve dini etkisini yaymaktadır.
Dini Törenler: İran, Şii inancına özgü olan Aşure Günü ve Kerbela olayları gibi önemli dini törenleri yoğun biçimde teşvik etmekte ve bu törenleri siyasi propaganda amacıyla kullanmaktadır. Bu törenler, Şii kimliğinin korunması ve yayılmasını sağlar.
Medya ve Propaganda: İran, medya ve iletişim araçlarını etkin kullanarak Şii inançlarını yaymak ve propaganda yapmak için geniş bir ağ kurmuştur. Al-Manar TV (Lübnan’daki Hizbullah’ın kanalı), Press TV ve İran’daki resmi devlet televizyonları gibi medya organları, Şii ideolojisini yayarak İran’ın bölgedeki etkinliğini artırmaya çalışır.
Şii Hac Ziyaretleri: İran, Şii dünyasının en kutsal yerlerinden olan Kerbela (Irak) ve Necef gibi yerlere yapılan ziyaretleri organize ederek bu dini bağları güçlendirir. Ayrıca, İran’daki Şii türbelerine yapılan ziyaretler de İran’ın kültürel etkisini yaymada önemli bir rol oynamaktadır.
Dil ve Eğitim Desteği: İran, özellikle Arapça konuşan Şii topluluklara Farsça öğretimi ve İran kültürünü yayma konusunda destek sağlamaktadır. Bu sayede İran’ın kültürel nüfuzunu artırmayı hedefler.
2. Siyasi Politikalar
İran’ın Şii yayılmacılığındaki en önemli stratejisi, bölgedeki Şii nüfusu siyasi olarak mobilize etmek ve bu topluluklar aracılığıyla İran’ın çıkarlarını korumaktır. Bu politika, İran’ın iç siyasetinde de belirleyici olan ideolojik bir temele dayanır: Velayet-i Fakih (dini liderlik) anlayışı.
Vekil Güçler ve Milisler: İran, bölgede etkili olabilmek için vekil güçler ve milis gruplar oluşturmuştur. Bu gruplar, İran’ın bölgedeki çıkarlarını savunur ve İran adına vekil savaşlara katılır. Bunlardan en önemlileri:
Hizbullah (Lübnan): İran’ın Lübnan’daki en güçlü vekil gücü olan Hizbullah, İsrail’e karşı mücadelede önemli bir rol oynamakta ve Lübnan siyaseti üzerinde büyük bir etki yaratmaktadır.
Haşdi Şabi (Irak): Irak’ta İran destekli Şii milislerden oluşan bu yapı, İran’ın Irak’taki siyasi ve askeri etkisini artırmasını sağlar.
Husiler (Yemen): Yemen’deki Şii Husiler, Suudi Arabistan’a karşı İran’ın vekil gücü olarak hareket eder ve Yemen’de etkinlik kurmaya çalışır.
Diplomasi ve Müttefik Devletlerle İlişkiler: İran, Suriye’deki Beşar Esad rejimi gibi Şii ya da Şii yanlısı hükümetlerle güçlü diplomatik ilişkiler kurarak siyasi etkisini artırmıştır. Ayrıca, Irak’ta Şii nüfusun yoğun olduğu bölgelerde İran yanlısı siyasi partiler ve liderler üzerinden büyük bir nüfuz sağlamıştır.
Siyasi Hareketler ve Partiler: İran, Şii bölgelerde siyasi partiler kurdurmak ve onları desteklemek suretiyle bu toplulukların kendi siyasi çıkarlarını temsil etmelerini sağlar. Özellikle Irak, Lübnan ve Bahreyn gibi ülkelerde İran yanlısı Şii partiler siyasi hayatta etkili olmuştur.
Uluslararası İttifaklar: İran, Rusya ve Çin gibi ülkelerle stratejik ortaklıklar geliştirerek bölgesel politikalarında yalnız kalmamayı başarmıştır. Bu ittifaklar, İran’a bölgedeki nüfuzunu genişletmede önemli bir destek sağlar.
3. Ekonomik Politikalar
İran, Şii yayılmacılığını desteklemek amacıyla ekonomik araçları da etkin bir şekilde kullanmaktadır. Ekonomik destekler, altyapı yatırımları ve finansman aracılığıyla Şii toplulukları kendine daha fazla bağlamayı ve sadakat kazandırmayı hedefler.
Altyapı ve Yeniden İnşa Projeleri: İran, özellikle savaşın yıkıma uğrattığı Suriye ve Irak gibi ülkelerde yeniden inşa projelerine destek vermektedir. Bu projeler, hem İran’ın siyasi etkisini güçlendirmekte hem de bölgedeki Şii nüfusla daha derin bağlar kurmasını sağlamaktadır.
İnsani Yardımlar: İran, Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’deki Şii topluluklara yönelik insani yardımlar ve sosyal hizmetler sunarak, bu topluluklar arasında sadakat ve bağlılık oluşturmaktadır. İnsani yardımlar, aynı zamanda İran’ın bölgedeki “koruyucu güç” imajını pekiştirmektedir.
Ticaret ve Ekonomik Bağlantılar: İran, özellikle Irak, Lübnan ve Suriye ile güçlü ticari ilişkiler kurarak, bu ülkelerdeki Şii toplulukları ekonomik olarak kendisine bağımlı hale getirmektedir. İran, petrol, doğalgaz ve elektrik gibi temel enerji kaynaklarını bu ülkelerle paylaşarak ekonomik nüfuzunu artırmaktadır.
Sosyal Güvenlik ve Finansal Yardımlar: İran, Haşdi Şabi ve Hizbullah gibi örgütler üzerinden bu örgütlerde görev alan kişilere sosyal güvenlik ve maaş sağlamaktadır. Bu ekonomik yardımlar, bölgedeki Şii toplulukların İran’a sadakatini artırmaktadır.
4. İdeolojik ve Dini Liderlik
İran, Velayet-i Fakih (dini liderin yönetimi) ilkesine dayanarak, Şii dünyasının liderliğini üstlenme iddiasında bulunmaktadır. Bu ideoloji, İran’ın Şii topluluklar üzerindeki dini etkisini artırmakta ve siyasi yayılmacılığını desteklemektedir.
Velayet-i Fakih İdeolojisi: İran, Ayetullah Ali Hamaney liderliğinde bu ideolojiyi sadece kendi halkına değil, tüm Şii topluluklara yaymayı hedeflemektedir. Bu ideolojiye göre, İslam dünyasındaki tüm Şiilerin İran’ın dini liderine itaat etmesi gerektiği savunulur.
Dini Merkezler ve Ulema: İran, Kum’daki dini eğitim merkezlerini ve Ayetullahların etkisini kullanarak, Şii ulemanın bölgesel ve küresel liderliğini güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu merkezlerde eğitim gören Şii din adamları, ülkelerine döndüklerinde İran’ın dini liderliğini yaymaya devam ederler.
Sonuç:
İran, Şii yayılmacılığını kültürel, siyasi, ekonomik ve ideolojik bir bütünlük içinde yürütmektedir. Bu politikalar, İran’ın bölgedeki Şii topluluklar üzerindeki etkisini artırmak ve bu topluluklar üzerinden jeopolitik hedeflerine ulaşmasını sağlamaktadır. İran’ın Şii yayılmacılığı, özellikle vekil güçler, dini liderlik, kültürel diplomasi ve ekonomik desteklerle şekillenmektedir. Bu strateji, İran’ın Ortadoğu’da bir bölgesel güç olarak konumunu güçlendirmekte ve Suudi Arabistan gibi rakip Sünni güçlerle arasındaki mücadeleyi derinleştirmektedir.
@@@@@@@
İran şii inancının ehli sünnet inancından ayrılan farklı ve önemli noktaları nelerdir?
İran’ın benimsediği Şii İslam ve Ehl-i Sünnet inancı arasında tarihsel ve teolojik olarak farklılıklar vardır. Şii mezhebi, İslam’ın ilk dönemindeki halifelik sorunu etrafında şekillenmiş ve zamanla inanç, ibadet ve teoloji açısından Sünni İslam’dan ayrılan bir dizi farklılık geliştirmiştir. İşte Şii inancının Ehl-i Sünnet inancından ayrıldığı başlıca önemli noktalar:
1. İmamet Anlayışı
Şii Görüşü: Şii mezhebi, halifeliğin Allah tarafından belirlenmiş bir hak olduğunu ve bu hakkın yalnızca Hz. Ali ve onun soyundan gelen 12 İmama ait olduğunu savunur. Bu görüşe göre, Hz. Ali, İslam toplumunun ilk meşru lideridir ve ondan sonra gelen imamlar, Allah tarafından atanmış masum dini liderlerdir.
Ehl-i Sünnet Görüşü: Sünni mezhebi, hilafetin seçimle veya şura ile belirlenmesi gerektiğini savunur. Sünni inançta, dört halife (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali) sahabenin en üstüdür ve halifelik görevi, toplumsal bir mutabakatla gerçekleştirilmiştir. Ehl-i Sünnet, imameti masum bir liderlik olarak kabul etmez.
2. Masum İmamlar ve Velayet-i Fakih
Şii Görüşü: Şii inancına göre, imamlar masumdur; yani, günah işlemezler ve her konuda yanılmazlar. Bu imamlar, ilahi bilgiyi taşır ve dinin gerçek rehberleridir. Şii itikadına göre, 12. İmam Mehdi kayıptadır (gaybet), ancak kıyametten önce geri dönüp dünyaya adalet getirecektir. Ayrıca, İran’da devrimden sonra Velayet-i Fakih kavramı geliştirilmiş, dini liderin hem siyasi hem de dini bir otorite olduğu kabul edilmiştir.
Ehl-i Sünnet Görüşü: Sünni inanca göre, insanlar günah işleyebilir ve hata yapabilir. Dini liderlerin de yanılabilir olduğu kabul edilir. İmamlık, sadece ibadet ve dini ilimlerde rehberlik yapmayı kapsar, siyasi bir liderlik içermez. Sünni mezheplerde kıyamet öncesi Mehdi’nin geleceği beklentisi bulunmakla birlikte, Mehdi inancı Şii mezhebinde olduğu gibi merkezi bir öneme sahip değildir.
3. Sahabe Anlayışı
Şii Görüşü: Şii mezhebi, özellikle Hz. Ali’nin halife seçilmesi sırasında yaşanan siyasi mücadeleler nedeniyle bazı sahabeleri eleştirir. Şiiler, Hz. Ali’ye karşı çıkan sahabelerle (özellikle Hz. Aişe, Talha, Zübeyr gibi isimlerle) ilgili olumsuz görüşlere sahiptir. Özellikle ilk üç halifenin (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman) meşruiyetini sorgularlar.
Ehl-i Sünnet Görüşü: Ehl-i Sünnet, tüm sahabelere saygı duyar ve onları adalet ve doğrulukla över. Sünni inançta, dört halifenin hepsi İslam’ın öncüleridir ve sahabenin tamamı İslam’ı yaymakta büyük görevler üstlenmişlerdir. Sahabe hakkında eleştiri getirmek Sünnilikte hoş karşılanmaz.
4. İbadet Farklılıkları
Namaz: Şiiler namazlarını genellikle günde üç vakitte kılarlar (öğle ile ikindi, akşam ile yatsı birleştirilir). Ayrıca, Şiiler secde ederken alınlarını turba (Kerbela toprağından yapılmış küçük bir taş) üzerine koyarlar. Sünniler ise namazlarını beş vakitte kılar ve doğrudan yere secde ederler.
Ezan: Şii ezanında, “Aliyyen veliyyullah” (Ali Allah’ın velisidir) ifadesi yer alır. Bu ifade Sünni ezanında bulunmaz.
Taziye ve Matem: Şiiler, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesini her yıl Aşure Günü ve Muharrem ayı boyunca anarak matem tutarlar. Bu anma törenleri, Şii inancında önemli bir yer tutar. Ehl-i Sünnet’te ise Aşure Günü oruçla geçirilir, ancak bu tür büyük matem törenleri düzenlenmez.
5. Kerbela Olayı ve Aşure
Şii Görüşü: Kerbela olayı, Şii inancında derin bir teolojik ve sembolik anlam taşır. Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi, Şii İslam’ın kimliğinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Şiiler, bu olayı her yıl büyük matem törenleriyle anarak, Hz. Hüseyin’in zulme karşı duruşunu ve şehitliğini yüceltirler.
Ehl-i Sünnet Görüşü: Sünniler de Kerbela olayını anlar ve Hz. Hüseyin’e saygı duyar, ancak bu olay Şiilerde olduğu gibi merkezi bir ibadet ya da ritüel olarak görülmez. Aşure Günü, Hz. Musa’nın kurtuluşu vesilesiyle oruç tutularak geçirilir.
6. Takiyye Anlayışı
Şii Görüşü: Şii inancında, takiyye (dini inancını saklama) önemli bir kavramdır. Şiilere göre, zulüm altında veya tehlike karşısında inançlarını gizlemek, hayatlarını korumak için caizdir. Tarihte Şiiler, azınlıkta oldukları dönemlerde takiyye yaparak hayatta kalmaya çalışmışlardır.
Ehl-i Sünnet Görüşü: Takiyye kavramı Sünni inançta yaygın olarak kabul görmez ve İslam’ın temel ilkelerine aykırı olarak görülür. Sünni inanca göre, bir Müslümanın inancını saklaması hoş karşılanmaz.
7. İlahi Bilgi ve Ehlibeyt Anlayışı
Şii Görüşü: Şiiler, Hz. Ali ve Ehlibeyt (Hz. Muhammed’in ailesi) üyelerinin ilahi bilgiye sahip olduklarına inanır. Onlara göre, Ehlibeyt sadece dini rehberler değil, aynı zamanda insanlığın ahlaki ve manevi liderleridir. Bu nedenle, Ehlibeyt’e yönelik derin bir sevgi ve bağlılık vardır.
Ehl-i Sünnet Görüşü: Ehl-i Sünnet de Ehlibeyt’e büyük saygı gösterir, ancak Ehlibeyt’i diğer Müslümanlardan üstün tutmaz. Sünniler için, Hz. Peygamber’in sahabeleri ve ailesi önemli rehberlerdir, ancak onların ilahi bir bilgiye sahip olduğu düşüncesi reddedilir.
8. Kıyamet ve Mehdi İnancı
Şii Görüşü: Şiiler, kıyametten önce 12. İmam Mehdi’nin yeniden ortaya çıkacağına inanırlar. Şii inancına göre, Mehdi kayıp durumdadır (Gaybet) ve ortaya çıkıp adaleti sağlayacaktır.
Ehl-i Sünnet Görüşü: Sünniler de Mehdi inancına sahiptir, ancak bu inanç Şiilerde olduğu kadar merkezi değildir. Sünni inancına göre Mehdi, kıyametten önce dünyaya gelip İslam’ı güçlendirecek, ancak Mehdi’nin kimliği ve gaybet inancı gibi detaylar Şii mezhebinde olduğu gibi netleştirilmemiştir.
Sonuç:
Şii ve Ehl-i Sünnet inançları arasında hem teolojik hem de tarihsel farklılıklar bulunmaktadır. Şii inancında imamet, Ehlibeyt sevgisi, Kerbela olayı ve dini liderlik merkezi bir rol oynarken, Ehl-i Sünnet inancı daha çok ümmetin ortak birliği, sahabe sevgisi ve halifelik sistemi üzerine kurulmuştur. Bu farklılıklar, tarihsel süreçte iki mezhep arasında derin bir ayrışmaya yol açmıştır, ancak her iki mezhep de İslam’ın temel ilkelerini paylaşmaktadır.