YILDIZ SARAYI YAĞMALANMASI VE LOZAN

YILDIZ SARAYI YAĞMALANMASI VE LOZAN

Yıldız sarayı yağmalamasında kimler, ne çaldılar. Tarihi belgeler nelerdir?


Yıldız Sarayı’nın yağmalanması, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşanan önemli olaylardan biridir. Sultan II. Abdülhamid’in 31 Mart Vakası’nın (1909) ardından tahttan indirilmesi ve Selanik’e sürgün edilmesiyle birlikte, Yıldız Sarayı’na giren bazı gruplar sarayı yağmalamışlardır. Bu olayda özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin aktif olduğu ve sarayda bulunan değerli eşyaların, sanat eserlerinin ve bazı önemli belgelerin yağmalandığı iddia edilir.

Yağmaya Karışan Gruplar

Yıldız Sarayı’nın yağmalanmasına karışanların başında İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları olduğu öne sürülür. Ayrıca bu süreçte, sarayın askerî kuvvetler ve bazı yerel gruplar tarafından da talan edildiği ifade edilir. O dönemde bir güç boşluğu yaşandığı için sarayda koruma yetersizliği oluşmuş ve saraya izinsiz girişler kolaylaşmıştır.

Yağmalanan Eşyalar

Yıldız Sarayı’ndan çalınan ya da yağmalanan eşyalar arasında şunlar yer alır:

Değerli mobilyalar ve halılar: Sarayda bulunan kıymetli mobilyalar ve el dokuması halılar çalınmıştır.

Sanat eserleri: Özellikle Avrupa’dan getirtilmiş resim ve heykeller gibi sanat eserleri yağmalanmıştır.

Değerli takılar ve mücevherler: II. Abdülhamid’in kişisel hazinesinde bulunan mücevherler ve değerli taşlar ele geçirilmiştir.

Saat ve antikalar: Sarayın envanterinde bulunan nadide saatler ve antika eşyalar da kayıtlara geçmiştir.

Tarihi Belgeler

En önemli kayıplardan biri de saray arşivinde yer alan belgeler ve yazışmalardır. Bu belgeler, II. Abdülhamid’in döneminde devlete ait birçok önemli bilgi ve yazışmayı içeriyordu. Bu belgelerin bir kısmı ya kaybolmuş ya da dönemin siyasi grupları tarafından ele geçirilmiştir. II. Abdülhamid’in istihbarat sistemi oldukça gelişmişti ve sarayın bu zengin arşivi, dönemin siyasi, askerî ve diplomatik olayları hakkında çok sayıda gizli bilgi barındırıyordu.

Tarihi Belgeler ve Kaynaklar

Yıldız Sarayı yağmalamasına ilişkin bazı belgeler ve kaynaklar şunlardır:

Tarihî kaynaklar: Bu döneme dair yazılan tarihî eserlerde ve anılarda Yıldız Sarayı’nın yağmalanması ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Özellikle İttihat ve Terakki dönemiyle ilgili yazılmış hatıratlar, bu olaylara dair birçok bilgi içermektedir.

Osmanlı arşiv belgeleri: Osmanlı arşivlerinde de bu yağmalamaya dair belgeler yer alabilir, ancak bu belgeler bir kısmı kaybolmuş ya da eksiktir.

II. Abdülhamid’in sürgün dönemi hatıraları: Sultan Abdülhamid’in sürgündeyken yazdığı hatıralarda da bu yağmaya dair bilgiler yer alır.

Yıldız Sarayı yağması, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki siyasi çalkantıların bir yansıması olarak tarihe geçmiştir.

@@@@@@@

II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ile birlikte yıldız sarayının yağmalanmasına bilinen meşhur şahıslardan kimler vardır?

II. Abdülhamid’in Tahttan İndirilmesi Sonrası Yıldız Sarayı Yağması ve Meşhur İsimler
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle yaşanan 31 Mart Vakası sonrası Yıldız Sarayı’nın yağmalandığı bir gerçektir. Bu olay, dönemin siyasi atmosferini yansıtan çalkantılı bir sürecin ürünüdür. Yağmaya karışan birçok isim arasında en çok dikkat çekenler arasında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen isimleri yer alır.
Yağmaya karışan bazı önemli isimler:
* Enver Paşa: İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin liderlerinden biri olan Enver Paşa, sarayın yağmalandığı sırada olay yerinde bulunmuş ve bu olaya doğrudan tanıklık etmiştir.
* Talat Paşa: Yine İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden olan Talat Paşa da yağma olayında parmağı olan isimlerden biri olarak gösterilir.
* Cemal Paşa: Üçlü olarak anılan İttihat ve Terakki liderlerinden sonuncusu olan Cemal Paşa da bu olayda sorumluluğu olan isimler arasındadır.
* Bulgar Komitacı Sandaneski: İttihatçılarla yakın ilişkileri olan Bulgar komitacı Sandaneski ve çetesi de sarayın yağmalandığı sırada olay yerinde bulunmuştur.
Yağmanın Kapsamı ve Nedenleri:
Yıldız Sarayı’nda bulunan değerli eşyalar, mücevherler, sanat eserleri ve önemli devlet belgeleri yağmacılar tarafından ele geçirilmiştir. Bu yağma olayının nedenleri arasında;
* İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesiyle eski düzeni ortadan kaldırma isteği,
* Kişisel çıkarlar ve servet elde etme arzusu,
* Siyasi intikam duyguları gibi faktörler sayılabilir.
Olayın Tarihi ve Sonuçları:
Bu olay, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki siyasi karışıklıkların bir yansımasıdır. Yağma olayı, hem sarayın tarihi dokusunun tahrip olması hem de devlet malının yağmalanması açısından büyük bir kayıp olmuştur. Olayın ardından yapılan soruşturmalar ve yargılamalar sonucunda bazı kişiler cezalandırılmış olsa da, yağmalanan birçok eşya bir daha geri kazanılamamıştır.
Daha Fazla Bilgi İçin:
Bu konu hakkında daha detaylı bilgi almak için aşağıdaki kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi: Yıldız Sarayı’nın Nasıl Yağmalandığı başlıklı makale
* Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin yazısı: Yıldız Sarayı Nasıl Yağmalandı?
Not: Yıldız Sarayı yağması, Osmanlı tarihine kara bir leke olarak geçmiş ve hala tartışılan bir konudur. Bu konuda farklı görüşler ve iddialar bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Yıldız Sarayı, II. Abdülhamid, 31 Mart Vakası, yağma, İttihat ve Terakki, Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa, Sandaneski
#YıldızSarayı #IIAbdülhamid #31MartVakası #yağma #İttihatveTerakki #OsmanlıTarihi

@@@@@@@

II. Abdülhamid’in devrilmesinde içte ve dışta kimlerin rolü olmuştur?

II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinde hem iç hem de dış dinamikler etkili olmuştur. 33 yıllık hükümdarlığının sonunda, onun devrilmesine yol açan unsurlar çeşitli siyasi, askeri, ekonomik ve toplumsal etkenlerin bir araya gelmesiyle şekillenmiştir. Bu olayda özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti gibi iç unsurlar, ayrıca Avrupa devletlerinin etkileri de büyük rol oynamıştır.

İç Dinamikler

1. İttihat ve Terakki Cemiyeti:

II. Abdülhamid’in devrilmesinde en büyük iç güç İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. Cemiyet, meşrutiyeti savunuyor ve mutlakiyetçi yönetim tarzına karşı çıkıyordu. II. Abdülhamid’in otoriter rejimi ve sansür politikası, özgürlük talep eden aydınlar, subaylar ve genç kesimler arasında büyük bir tepkiye neden olmuştu.

İttihat ve Terakki, özellikle 1908’deki II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinde kilit rol oynadı. Ancak Abdülhamid’in Meşrutiyet’i yeniden ilan etmesine rağmen, onun iktidar üzerindeki kontrolü devam ediyordu ve bu durum cemiyetin üyeleri için yeterli değildi.

31 Mart Vakası’nın ardından (13 Nisan 1909), İttihat ve Terakki’nin kontrolündeki Hareket Ordusu İstanbul’a girdi ve Abdülhamid’i devirdi.

2. Ordu:

Osmanlı ordusunun genç subayları, özellikle Balkanlar’daki ordu birlikleri, Abdülhamid’in devrilmesine doğrudan katkıda bulundular. Enver Paşa ve Mustafa Kemal Atatürk gibi isimler bu süreçte aktif roller üstlenmişlerdir. Ordu içinde reform ve modernleşme talepleri, II. Abdülhamid’in merkeziyetçi ve muhafazakar yönetim anlayışıyla çatışıyordu.

3. Aydınlar ve Jön Türkler:

II. Abdülhamid döneminde özgür düşünceye ve basına uygulanan baskılar, aydınlar ve Jön Türkler (yurt dışında ve içeride rejime muhalefet eden entelektüeller) arasında büyük bir muhalefet doğurdu. Paris, Cenevre ve Londra gibi şehirlerde toplanan Jön Türkler, Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesi ve Abdülhamid’in devrilmesi için çalışmışlardır.

4. Toplumsal ve Ekonomik Sorunlar:

Abdülhamid’in uzun süren yönetimi boyunca, Osmanlı İmparatorluğu çeşitli ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşı karşıya kaldı. Artan vergi yükleri, ekonomik krizler, yolsuzluklar ve merkezî yönetimin baskıcı politikaları, toplumun geniş kesimlerinde rahatsızlık yaratmıştı.

Dış Dinamikler

1. Büyük Avrupa Devletleri:

II. Abdülhamid’in devrilmesinde dış devletlerin rolü doğrudan olmasa da dolaylı olarak etkili olmuştur. Abdülhamid, özellikle Almanya, İngiltere ve Fransa ile dengeli bir dış politika izlemeye çalışıyordu. Ancak bu devletlerin Osmanlı topraklarındaki çıkarları, II. Abdülhamid’in politikalarına karşı olan grupları destekleme noktasına gelmiştir.

İngiltere ve Fransa, Osmanlı’nın parçalanma sürecinde kendi nüfuz alanlarını genişletmek istemiştir. Bu güçler, İttihat ve Terakki’nin daha Batı yanlısı bir politika izleyebileceği beklentisiyle, dolaylı yoldan II. Abdülhamid karşıtı hareketlere destek vermiş olabilirler.

2. Rusya:

Rusya, uzun süredir Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması ve kendi çıkarlarını yayma amacıyla iç karışıklıklardan faydalanmıştır. Ruslar, özellikle Balkanlar’da Osmanlı’ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren unsurlara destek vermiştir. II. Abdülhamid, Balkanlar’daki Rus etkisini dengelemeye çalışsa da bu çabalar genellikle yetersiz kalmış ve onun devrilmesine zemin hazırlamıştır.

3. Avusturya-Macaristan:

1908’de Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i ilhakı, II. Abdülhamid’in zayıflığını gözler önüne sermiştir. Bu olay, hem Osmanlı Devleti’nin toprak kaybı hem de Abdülhamid’in dış politikadaki başarısızlığı olarak algılanmıştır.

4. Yahudi ve Ermeni Grupları:

II. Abdülhamid, özellikle Ermeni isyanlarına karşı sert politikalar uygulamıştı. Bu durum, Batı’daki kamuoyunun Abdülhamid’e karşı olumsuz bir tutum geliştirmesine yol açtı. Aynı şekilde, Siyonist lider Theodor Herzl’in Filistin’de Yahudilere toprak verilmesi taleplerini reddetmesi, bazı Yahudi gruplarının da Abdülhamid karşıtı tutumlar geliştirmesine neden olmuştur.

Sonuç

II. Abdülhamid’in devrilmesi, hem içteki siyasi ve toplumsal muhalefetin güçlenmesi hem de dış devletlerin Osmanlı üzerindeki çıkar çatışmaları ve müdahaleleri sonucunda gerçekleşmiştir. Bu olay, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde gerçekleşen siyasi dönüşümlerin en önemlilerinden biridir ve özellikle İttihat ve Terakki’nin iktidara yükselmesine zemin hazırlamıştır.

@@@@@@@@

Lozan neden hezimettir?

Lozan Antlaşması, Türkiye’nin bağımsızlığını kazandığı ve uluslararası alanda kabul gördüğü bir başarı olarak değerlendirilse de, bazı kesimler tarafından “hezimet” olarak nitelendirilmiştir. Bu eleştirilerin temel nedenleri, Lozan’da Türkiye’nin tüm taleplerinin tam anlamıyla karşılanamaması ve bazı önemli meselelerin Türkiye’nin lehine çözülememiş olmasıdır. Lozan’ın hezimet olarak görülmesinin ardında yatan bazı başlıca gerekçeler şunlardır:

1. Misak-ı Milli Sınırlarının Sağlanamaması

Lozan’da Türkiye’nin Misak-ı Milli’de öngördüğü sınırların tamamı elde edilemedi. Özellikle şu toprak kayıpları dikkat çeker:

Musul Meselesi: Musul, Misak-ı Milli sınırlarına dahil edilmek istenmesine rağmen, İngiltere ile anlaşmazlık nedeniyle Musul meselesi Lozan’da çözülemedi. Sorun daha sonra Milletler Cemiyeti’ne bırakıldı ve Musul, İngiltere’nin kontrolünde kalan Irak’a bırakıldı.

Batı Trakya: Batı Trakya, 1913’te Bulgaristan’a bırakılmıştı ve Lozan’da geri alınamadı. Bu bölgedeki Türk azınlık Lozan’da yalnızca kültürel haklar elde edebildi.

12 Adalar: İtalya tarafından işgal edilen 12 Ada da Türkiye’ye geri verilmedi ve bu durum Türk milliyetçileri tarafından büyük bir hayal kırıklığı olarak değerlendirildi.

2. Kıbrıs’ın Kaybı

Lozan Antlaşması’yla Kıbrıs üzerindeki Osmanlı egemenliği tamamen sona erdi. Kıbrıs, Osmanlı’nın 1878’de İngiltere’ye kiraladığı bir ada olmasına rağmen, Lozan’da resmen İngiltere’nin hakimiyetine bırakıldı. Bu da Türk kamuoyunda olumsuz karşılandı.

3. Boğazlar Sorunu

Lozan’da Boğazlar, Türkiye’nin egemenliğinde kalmakla birlikte uluslararası bir komisyonun denetimine bırakıldı. Türkiye, kendi topraklarındaki stratejik bu bölge üzerinde tam hakimiyet sağlayamadı. Boğazlar üzerindeki tam denetim ancak 1936 yılında imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile mümkün oldu. Bu durum, Lozan Antlaşması’nın yetersiz olduğu bir diğer konu olarak görüldü.

4. Kapitülasyonlar ve Dış Borçlar

Her ne kadar Lozan Antlaşması’yla kapitülasyonlar kaldırılmış olsa da, Osmanlı Devleti’nin biriken dış borçları Lozan’da tartışma konusu oldu. Türkiye, Osmanlı’dan kalan borçların bir kısmını üstlenmek zorunda kaldı. Bu durum, ekonomik açıdan tam bağımsızlık sağlanamadığı şeklinde yorumlanmış ve Lozan’ı eleştirenler tarafından bir eksiklik olarak görülmüştür.

5. Azınlıklar Meselesi

Lozan Antlaşması’nda, özellikle gayrimüslim azınlıkların hakları konusunda Batılı devletlerin istekleri doğrultusunda bazı kararlar alındı. Türkiye’deki Rum azınlık ve Yunanistan’daki Türk azınlık arasında nüfus mübadelesi yapılırken, Batı Trakya’daki Türk azınlığın durumu tam anlamıyla korunamadı. Ayrıca İstanbul’daki Rum azınlık konusunda Batılı devletlerin baskısı hissedildi. Bu, Türkiye’nin iç işlerine Batı’nın müdahalesi olarak algılandı ve milliyetçi çevreler tarafından tepkiyle karşılandı.

6. Musul Sorununun Çözülmemesi

Lozan’da Musul sorununun çözüme kavuşturulamaması, antlaşmanın en büyük eksiklerinden biri olarak görülmüştür. Musul, petrol zenginlikleri nedeniyle stratejik öneme sahipti ve Türkiye, Lozan’da Musul’u İngiltere’den alamadı. Bu sorun daha sonra Milletler Cemiyeti’ne taşındı ve 1926’da yapılan anlaşmayla Musul, İngiltere’nin kontrolündeki Irak’a bırakıldı. Bu durum Türkiye’de derin bir hayal kırıklığı yarattı.

7. Sevr İle Kıyaslama

Bazı çevreler Lozan’ı Sevr Antlaşması ile kıyaslayarak, Lozan’ın Sevr’e göre büyük bir başarı olduğunu söylese de, Lozan’da elde edilemeyen haklar ve topraklar yüzünden bu antlaşmayı yetersiz bulanlar vardır. Sevr Antlaşması, Osmanlı’nın parçalanmasını öngörse de, Lozan’da Türkiye’nin Misak-ı Milli hedefleri tam olarak gerçekleştirilmemiştir.

Lozan’ın Hezimet Olarak Görülmesinin Temel Gerekçeleri

Lozan’ı eleştirenlerin gözünde antlaşmanın hezimet olarak görülmesinin temel nedenleri şunlardır:

Misak-ı Milli’nin tam anlamıyla gerçekleştirilmemesi.

Boğazlar üzerindeki tam hakimiyetin sağlanamaması.

Musul gibi stratejik bölgelerin kaybedilmesi.

Ekonomik bağımsızlığın kapitülasyonların kaldırılmasına rağmen dış borçlar nedeniyle tam sağlanamaması.

Türkiye’nin azınlık meseleleri konusunda Batı’nın baskısıyla karşı karşıya kalması.

Sonuç

Lozan Antlaşması, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin uluslararası alanda tescillenmesini sağlaması açısından büyük bir başarıdır. Ancak milliyetçi ve maksimalist çevreler tarafından Misak-ı Milli hedeflerinin tam olarak gerçekleştirilememesi ve bazı toprakların kaybı nedeniyle eleştirilmiş ve zaman zaman “hezimet” olarak nitelenmiştir. Bu eleştiriler, Lozan Antlaşması’nı tam anlamıyla bir zafer olarak kabul etmeyen çevrelerin, antlaşmayı yetersiz bulmasından kaynaklanmaktadır.

Loading

No ResponsesEkim 6th, 2024