ESMA-İ İLAHİYYE

ESMA-İ İLAHİYYE[1]

– “Bin bir esmâ-i İlâhiyenin herbirinde pekçok tabakàt-ı hüsün ve cemâl ve fazl ve kemâl bulunduğu gibi, pekçok merâtib-i muhabbet ve iftihar ve izzet ve kibriyâ vardır. İşte bundandır ki, Vedûd ismine mazhar olan muhakkikîn-i evliyâ, “Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudâtın harekâtı, muhabbetledir. Bütün mevcudâttaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir” demişler. Onlardan birisi demiş:

Yani, muhabbet-i İlâhiyenin tecellîsinde ve o şarâb-ı muhabbetten herkes istidadına göre mesttir.”[2]

-“Dünyada yalnız zayıf gölgeleri gösterilen esmâ, o Cennetin aynalarında en şâşaalı bir sûrette gösterilecektir.”

-Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatında Allah’ın esmasının tabaka ve mertebelerini nasıl izah etmektedir?


Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın isimleri (esmâ) konusunda derin açıklamalar yapar ve bu isimlerin farklı tabaka ve mertebelerle tecelli ettiğini ifade eder. Esmâ-i Hüsnâ’nın kâinatta, insan hayatında ve her varlıkta farklı seviyelerde zuhur ettiğini vurgular. Bu izahı yaparken tabaka ve mertebe kavramlarını kullanarak Allah’ın isimlerinin tecellilerindeki çeşitliliği açıklar.

1. Tabaka:

Tabaka kavramı, Allah’ın isimlerinin farklı alanlarda, seviyelerde ya da boyutlarda tecelli ettiğini belirtir. Bediüzzaman, Allah’ın isimlerinin, âlem-i şehâdet ve âlem-i gayb gibi farklı âlemlerde tecelli ettiğini vurgular. Örneğin:

Tabiat âleminde (kâinatta) Allah’ın isimleri, yarattığı varlıkların düzeninde, güzelliğinde, faydalarında tecelli eder. Her varlık, Allah’ın bir isminin aynası gibidir.

İnsan âleminde ise Allah’ın isimleri, insanın yaratılışı, ruh yapısı, aklı ve iradesi gibi hususlarda farklı şekillerde tecelli eder. İnsan, Allah’ın isimlerinin en kapsamlı tecelli ettiği varlıktır.

Melekler âleminde de Allah’ın isimleri farklı tabakalarda tecelli eder, ancak bu tecelli, meleklerin kendi yaratılışlarına ve görevlerine göredir.

2. Mertebe:

Mertebe ise Allah’ın isimlerinin bir varlık ya da olay üzerinde farklı yoğunluklarda ve seviyelerde tecelli etmesidir. Bediüzzaman, Allah’ın her bir isminin sonsuz anlam derinliğine sahip olduğunu ve bu isimlerin, olaylara, varlıklara ve insanlara farklı derecelerde tecelli ettiğini belirtir. Örneğin:

Er-Rahmân ismi, tüm varlıklara merhamet eden anlamını taşırken, bu isim her varlıkta farklı yoğunlukta tecelli eder. İnsanlardaki tecellisi ile hayvanlardaki tecellisi aynı seviyede değildir.

Er-Razzâk ismi de her varlığa rızık verici olarak tecelli eder ancak bu tecelli, kâinatın farklı boyutlarında ve farklı varlıklarda farklı mertebelerde görünür.

3. Tecelli ve İsimlerin Yansıması:

Bediüzzaman, Allah’ın isimlerinin her varlıkta ve olayda tecelli ettiğini, ancak her ismin tecellisinin farklı olduğunu vurgular. Mesela, bir çiçekte Allah’ın Cemâl ismi tecelli ederken, aynı zamanda Halık ismi de tecelli eder. Ancak bu iki ismin tecellisi farklı yoğunluklarda olabilir. Cemâl ismi daha belirginken, Halık ismi onun arkasında bir hikmet boyutuyla bulunur.

Sonuç olarak, Bediüzzaman Risale-i Nur’da Allah’ın isimlerinin farklı tabakalarda ve mertebelerde tecelli ettiğini, bu tecellilerin hem varlık âleminde hem insanın iç dünyasında çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunu vurgular. Esmâ-i Hüsnâ, kâinatın her köşesinde, her varlıkta ve olayda farklı şekilde, hikmetli bir düzende zuhur eder.

@@@@@@@@

“Bin bir esmâ-i İlâhiyenin herbirinde pekçok tabakàt-ı hüsün ve cemâl ve fazl ve kemâl bulunduğu gibi, pekçok merâtib-i muhabbet ve iftihar ve izzet ve kibriyâ vardır. İşte bundandır ki, Vedûd ismine mazhar olan muhakkikîn-i evliyâ, “Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudâtın harekâtı, muhabbetledir. Bütün mevcudâttaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir” demişler. Onlardan birisi demiş:

Yani, muhabbet-i İlâhiyenin tecellîsinde ve o şarâb-ı muhabbetten herkes istidadına göre mesttir.”
Bediüzzaman Said Nursî’nin bu cümleleri, Allah’ın isimlerinin (Esma-i İlahiye) kâinattaki ve varlıklar üzerindeki çok yönlü tecellilerini ve özellikle Vedûd isminin tecellisini anlamaya yönelik derin bir açıklama sunar. Bunu şu başlıklar altında izah edebiliriz:

1. Esmâ-i İlâhiyenin Tabakaları ve Mertebeleri:

Bediüzzaman burada Allah’ın 1001 isminin her birinin, pek çok güzellik, fazilet, kemâl (olgunluk) ve cemâl (güzellik) tabakalarına sahip olduğunu ifade eder. Bu isimlerin her biri, farklı derecelerde yücelik, sevgi, övgü ve izzet içerir. Yani Allah’ın her ismi hem kâinatta hem de varlıklar üzerinde çeşitli seviyelerde ve boyutlarda yansımaktadır. Her bir isim, farklı varlıklar üzerinde değişik şekillerde tecelli eder, ancak bu tecelliler farklı tabakalarda ve mertebelerde olur.

2. Vedûd İsmi ve Muhabbetin Merkezi:

Vedûd ismi, Allah’ın sonsuz sevgisini ve şefkatini temsil eder. Bediüzzaman, bu ismin kâinatta muazzam bir etkiye sahip olduğunu ve evliya ve arifler (muhakkikîn-i evliyâ) tarafından anlaşıldığını belirtir. Onlara göre, kâinatın özü muhabbetle (sevgiyle) doludur. Yani, Allah’ın varlıklara olan sevgisi, kâinatın yaratılışının ve işleyişinin temel unsurudur.

3. Muhabbetin Evrenselliği:

Bediüzzaman, evliyanın görüşüne atıfta bulunarak, kâinatta görülen bütün hareketlerin ve çekim kanunlarının temelinde muhabbet (sevgi) olduğunu söyler. Evrende var olan her şeyin bir çekim gücüyle bir arada kalması, bu ilahî sevginin bir sonucudur. Bu ifade, hem fiziki âlemde (örneğin, gezegenlerin birbirine çekim kuvvetiyle bağlı olması) hem de manevi âlemde (insanların, varlıkların birbirine olan ilgisi ve sevgisi) muhabbetin etkili olduğunu ifade eder.

4. Şarab-ı Muhabbet:

Bediüzzaman, Allah’ın sevgisinin her varlık üzerinde farklı şekillerde tecelli ettiğini belirtir. Şarab-ı muhabbet tabiri, bu sevginin her varlık üzerinde mest edici bir etkisi olduğunu anlatır. Her varlık, kendi istidadına (yetenek ve kapasitesine) göre Allah’ın sevgisinden etkilenir ve bu sevginin yansımasıyla harekete geçer. Bu, tıpkı bir şarabın insanı mest etmesi gibi, Allah’ın sevgisinin de varlıkları cezbedici ve harekete geçirici bir etki yaptığını ifade eder.

5. Muhabbetin Tecellisi:

Bediüzzaman’ın işaret ettiği en önemli noktalardan biri, Allah’ın sevgisinin her şeyde tecelli etmesi ve bu sevginin kâinattaki düzenin ve hareketin kaynağı olmasıdır. Muhabbet-i İlâhiyye, tüm varlıkların yaratılışında ve devamlılığında en temel unsurdur. Varlıklar, bu ilahî muhabbetten aldıkları hisseyle hareket eder ve birbirlerine çekilirler. Bu da kâinatın varoluşsal dinamiğini oluşturur.

Sonuç:

Bediüzzaman, bu cümlelerinde Allah’ın isimlerinin özellikle Vedûd isminin kâinattaki en önemli güçlerden biri olduğunu, tüm varlıkların ilahî sevgi ile hareket ettiğini ve bu sevginin her varlıkta farklı derecelerde tecelli ettiğini vurgular. Allah’ın sevgi tecellisi, evrendeki her hareketin ve ilişkilerin temelini oluşturur. Kısaca, Bediüzzaman bu ifadeleriyle Allah’ın sevgisinin kâinatın varlığı ve işleyişindeki merkezi rolünü derin bir şekilde izah etmektedir.

*”Kâfirler Allah’ı inkâr etmiyorlar, yalnız sıfâtında hatâ ediyorlar.” İzah eder misiniz, kâfirler kasten inkâr etmiyorlar mı?

                                                                   ************  

Küfür, mutlak ve mukayyed olmak üzere iki kısımdır. Mutlak küfür, Allah’ın varlığını ve birliğini tamamen inkârdır ki, bu itikad ve fikirde olanlar çok azdır. Bunlara ateist denir. Mukayyed küfür ise, Allah’ın varlığını kabul edip O’nun isim ve sıfatlarını inkâr edenlerdir ki, kâfirlerin ekseriyeti bu sınıfa giriyor.

Meselâ; Hristiyan ve Yahudiler Allah’ı inkâr etmiyorlar, lakin O’nun şanına ve Zat-ı Akdesine yakışmayan sıfatlar isnad ediyorlar. Teslis inancı buna güzel bir misaldir. Müşrikler de mutlak manada Allah’ı inkâr etmiyorlar, ama putları O’na şerik yapıyorlar. Yahudiler meleklere -hâşâ ve kella– Allah’ın kızları diyorlar. Bunların hepsi küfür sebebidir, lakin mutlak küfür sınıfına girmiyorlar.

İnsanlığın yaratılışından bu yana, fıtrî olan inanma hissini tatmin etmek isteyen insanlardan bir kısmı kendileri gibi bir mahlûk olan güneşe, ateşe, nehre, yıldızlara ve sığıra tapmışlardır. Hıristiyanlar ise Allah’ın varlığına inanmakla beraber, Papazı Allah’ın yeryüzündeki vekili olarak görüp, onun günahları bağışlayacağına inanmış, bir kısım Hıristiyanlar Hz. İsa’yı –hâşâ-, Allah’ın oğlu olarak görmüş, bir kısmı da ona ulûhiyet sıfatı vererek dalalete düşmüşlerdir. Yahudiler de Hz. Üzeyir’e, “Allah’ın oğlu.” diyerek dalalete düşmüşler. Allah’a inanmak böyle mi olur? Böyle bir iman nasıl makbul olabilir?

Allah’a Kur’an’ı Kerim’in bildirdiği ve Peygamber Efendimiz (sav.)’in ders verdiği gibi inanmak ve öyle itikad etmek lazımdır ki, makbul ve kâmil bir iman olsun. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri de “Allah’ı bilmek, O’nun varlığını bilmenin gayrısıdır.” ifadesiyle bu hakikati nazara vermektedir.

Üstad Hazretleri de şöyle buyurur:

“Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve ‘Lâ ilahe illallah’ kelime-i kudsiyesine, hakikatlarına iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa ‘Bir Allah var.’ deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci’ tanımak ve her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikatı onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki manevî cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.”(Sözler)

Bu çeşit kâfirler Allah’ın varlığını mutlak manada inkâr etmiyorlar, sadece O’nun Zat’ı ve varlığı kadar mühim ve lazım olan sıfatlarını inkâr ediyorlar. Böyle bir iman da Allah katında makbul olmadığı için, onlar da kâfirler sınıfındandır.

Üstad Hazretlerinin; “Kâfirler Allah’ı inkâr etmiyorlar” tabiri bu mukayyed sınıfından olan kâfirler içindir. Yoksa az ve mutlak küfürde olan ateistleri kast etmiyor. Zaten bu ateistlerin ciddiye alınacak bir tarafları da yok. Çünkü Allah’ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Öyle ise bu akılsız ahmakların mutlak inkârları Allah’ın varlığı hususundaki umumî ittifakı bozmaz.

Cenab-ı Hakk’ın Zatını, isim ve sıfatlarını Kur’an-ı Kerîm’in beyan ettiği veçhile bilenler, O Zât-ı Akdes’i ulûhiyetinin şanına yakışmayan her türlü batıl fikirlerden, hayallerden, vehimlerden tenzih ederler. Mutlak kemalin ancak ve ancak Allah u Teâlâ’nın Zat ve sıfatlarına mahsus olduğunu bilir, bütün mahlûkata takılan izzet ve kemallerin O’nun nihayetsiz kemalinin cilveleri olduğunu idrak ederler.

İmanları taklitten, tahkike yükselir, insî ve cinnî şeytanların ifsatlarına ve nefislerinin desiselerine kapılmaz, tereddüd ve şüphelere düşmezler.[3]

MEHMET ÖZÇELİK

22-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=SOd75NZd2bw

[2] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/otuz-ikinci-soz/570

[3] https://sorularlarisale.com/kafirler-allahi-inkar-etmiyorlar-yalniz-sifatinda-hata-ediyorlar-izah-eder-misiniz-kafirler-kasten-inkar-etmiyorlar-mi 

 




HEPİNİZ VE HEPİMİZ SORUMLUYUZ

HEPİNİZ VE HEPİMİZ SORUMLUYUZ

Nisbetende olsa olumsuz birçok şeyleri Sayın Erdoğan’ın varlığı, gayreti ve çabası durduruyor.

Gitmesi halinde dolmuş olan çok kişi ve çok şey patlayışa geçecek, Zülkarneyn’in duvarını yıkan Yecüc ve Mecüc anarşistleri gibi patlayışa geçeceklerdir.[1]

Adeta kanalizasyonun patlaması gibi her tarafı saran ve kirleten bir pislik yuvasına dönecektir.
Tekrar eski günlere dönmekle kalınmayacak, ahlaksızlık zirve yapacaktır.[2]
Şimdiden her bir Müslümanın bu sorumluluğu yüklenerek tedbir alması gerekir.
Tıpkı kurtların saldırısına uğrayan sürünün korunmasını sadece bir çobana havale edip bırakmamalıdır.
Hadiste de buyurulduğu gibi, “Hepiniz çobansınız, güttüklerinizden (idareniz altındakilerden) sorumlusunuz.”[3]
Hepimiz sorumluyuz.
Sorumluluk hepimizedir.
Düşündürmesi açısından,
“Başkasına îtimat etmeyen nefsiyle teşebbüs eder. Size bir misal söyleyeceğim:
Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o işi bilirsiniz. Şimdi, herbiriniz bazı koyunları bir çobanın uhdesine vermişsiniz. Halbuki çoban tenbel ve muavini kayıtsız, köpekleri değersizdir. Tamamıyla ona îtimat etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, bîçare koyunları müstebit kurtlar ve hırsızlar ve belâlar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini bilmekle, nevm-i gafleti terk edip hanesinden herbiri bir kahraman gibi koşsun, koyunların etrafında halka tutup, bir çobana bedel bin muhafız olmakla hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin, daha mı iyi-dir? Acaba Mâmehuran hırsızlarını tevbekâr ve sofî eden şu sır değil midir?”[4]

-“Mâmehuran hırsızları” ifadesi, bir grup suçlu veya hırsızın, dinî bir yolculuk veya manevî bir uyanış sonucu tövbekâr olup sofî (yani Allah’a yönelen, takva sahibi) hale gelmelerini anlatır.

Burada anlatılmak istenen, insanları kötü alışkanlıklardan veya yanlış yollardan döndüren şeyin, İslami hakikatlerin ve maneviyatın gücü olduğudur. “Şu sır” ifadesiyle de kastedilen bu manevi hakikattir. Yani, kişilerin kalbine işleyen, onları doğru yola getiren bir sırrın (manevi bir hakikatin) etkisiyle bu insanlar tövbekâr olmuş ve kendilerini Allah’a adamışlardır.

Kısacası, kötü bir hayat süren insanların, İslam’ın, Kur’an’ın, Îmânın ve tasavvufun etkisiyle manevi bir dönüşüm yaşayarak hayırlı ve iyi bir insan haline gelmeleri, burada anlatılmak istenen ana temadır.

İşi başkalarına havale ederek değil de, bizzat gayret ederek yerine getirip, sorumluluğu üstlenmek gerek.

Kavimlerin helaki, devletlerin yıkımı, zenginliğin arkasından gelen kontrolsüz, şükürsüz ve nankörlükle başlayan şımarıklık ve ahlaksızlık ve de sefahatlerle başlar.
Sefih aklını kaybeden demektir.
Aklını kaybeden, her türlü dengeyi de kaybeder.

Kur’an-ı Kerim’de “sefih” kelimesi, “akılsız”, “düşüncesiz” veya “beyinsiz” anlamına gelir ve birkaç ayette kullanılmıştır. Bu kelime, genellikle inançsız veya Allah’ın yolundan sapmış kişileri tanımlamak için kullanılır. Kur’an’da Bakara Suresi 13. ayette bu terim geçmektedir:

Bakara 2:13: “Onlara, ‘İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin’ denildiğinde, ‘Biz de sefihlerin (akılsızların) iman ettiği gibi mi iman edelim?’ derler. İyi bilin ki, asıl sefihler kendileridir, fakat bilmezler.”

Bu ayette, münafıkların (ikiyüzlülerin) müminleri akılsız ve basiretsiz görmekle ne kadar büyük bir hata içinde oldukları vurgulanmaktadır. Yani, kendilerini akıllı ve üstün gören bu kişiler, aslında gerçek anlamda akılsız (sefih) olanlardır. Kur’an, burada Allah’a iman etmemenin ya da samimi bir şekilde iman etmemiş olmanın akılsızlık ve sefihlik olduğunu ifade etmektedir.
-Kumar, uyuşturucu, zengin olma hayalleriyle açılan şöhret kapıları ancak çok şey alınmadan verilen az şeyler.
Dahası ahiret alınmadan verilen dünya hayali.
Zehirli bal.

İnsanlık modern köleliğe doğru sevk ediliyor.

-“Öyle de mahlûkatın en mükerremi, belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin maddelerin kokusuyla telezzüz eden haşarat gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet bataklığındaki şerler ve habis ahlâklarla telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar, âdeta şeytanın mahiyetine girerler. Evet, cinnî şeytanın vücuduna kat’î bir delili, insî şeytanın vücududur.”[5]

***********  

Okullarda faaliyet gösteriyorlar! Skandal ortaya çıktı: ‘Hayvan tanrılara tapanlar’ örgütü

Ölüm ve yaralanmalara neden olan başıboş köpeklerin sokaklarda yaşamasını isteyen Haytap’ın açılımının ne olduğu ortaya çıktı. Oluşumun kurucusu Ahmet Kemal Şenpolat, “Hayvan tanrılara tapanlar = Haytap” paylaşımını yaptı.[6]

MEHMET ÖZÇELİK

22-09-2024

 

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=Yec%C3%BCc
https://tesbitler.com/index.php?s=Z%C3%BClkarneyn
https://tesbitler.com/index.php?s=Anar%C5%9Fi

[2] https://tesbitler.com/index.php?s=Sefahet

https://www.yenisafak.com/gundem/staj-icin-gelen-ogrenciyi-basortusu-gerekcesiyle-kabul-etmemisti-kolej-yetkilisinin-yargilandigi-davada-karar-4631972

[3] Müslim, İmare: 20.

[4] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/beyanat-ve-tenvirler/beyanat-ve-tenvirler/71

[5] bk. Lem’alar, On Üçüncü Lem’a.

https://www.haber7.com/guncel/haber/3459665-turkiyedeki-lgbt-derneklerine-akan-milyarlar-belgelendi 

https://www.haber7.com/guncel/haber/3461979-bilim-insanlari-acikladi-koronavirus-nerede-ortaya-cikti

[6] https://www.haber7.com/guncel/haber/3436858-okullarda-faaliyet-gosteriyorlar-skandal-ortaya-cikti-hayvan-tanrilara-tapanlar-orgutu

 




ADIYAMANA BİR ŞEYLER OLUYOR

ADIYAMANA BİR ŞEYLER OLUYOR

Sanki bir şeyler değil, çok şeyler oluyor der gibisiniz!

Haklı olarak.

Bir haberde;” ADIYAMAN’DA NELER OLUYOR?

Deprem sonrası Şehit Fahri Yaldız ana okulunun ismi değiştirilerek ROTARY ana okulu yapılmış…

Fahri Yaldız kardeşimiz işgalci/katillerin saldırısında şehit düşmüştü.

Valilik, ilgili yetkili kurumlar ne açıklama yapacak merak ediyoruz!”[1]

 -Adıyaman’a bir şeyler oluyor.[2] 

Adıyamanda bir şeyler oluyor. 

-Adıyaman’da masonlar faaliyettedir. [5]

-Rotary Mason Derneği Adıyaman’da gösterdiği iyilik adı altındaki faaliyetlerle belli ki birileri tarafından destek veriliyor ve destek görüyor.[6]

Adıyaman’da PKK faaliyettedir. [7]

Adıyaman’ın bereketi ve maneviyatı ve de görünümü bozulmaya çalışılıyor.[8] 

Depremden önce maneviyatı bozulan Adıyaman’ın, depremle birlikte maddesi de yıkıldı.[9] 

Ders vermeye çalışan Adıyaman’a yoksa ders mi veriliyor?[10] 

Gülhan hocamızın dediği gibi,

“Şehit Fahri Yıldız Anaokulunun yerine derslik yaptırıp, protokol gereği de!! buranın ismini Rotary Anaokulu olarak değiştiren Milli Eğitim Camiasında kim varsa görevden alınmalıdır.[11]

Bu gibi sesler içimize su serpip, dışarıda da olunsa içimize su serpiyor, rahatlatıp ümitlendiriyor. 

-İstanbul gibi Adıyaman’da kendisine yazık ediyor.[12]

Hep söylenir ya, Adıyaman sahipsiz bir memleket, diye. 

Şimdi daha iyi gördüm. 

Acaba millet Vekillerinin mi yoksa Belediye Başkanlarının mı yetersizliği ve ilgisizliğidir? 

Yoksa halkın seçicilikte ve tepki koymadaki zayıflığı ve pasifliği midir? 

Belki de hepsi. 

Mesele iz bırakmaktadır. 

Hem memlekette ve hem de gönüllerde. 

Kimler geldi, kimler geçti bu felekten. 

Kalbur ile un elerken deve geçti bu elekten.

*******************  

-Ya şu nankörlük ve şuursuzluğa ne demeli;

“Adıyaman’da deprem sonrası inşa edilen konutları teslim alan bazı şahıslar, balkonlarda asılı olan Türk bayraklarını yere attı. Bu saygısız davranış, sosyal medyada büyük tepki topladı.”[13]

Ve maalesef bu haber tüm Türkiye’de yayılıyor, tepki görüyor.

Adıyaman bu kadar mı bozuldu?

Şimdiye kadar pek olmazken, PKK’nın Adıyaman’ın dağ tarafından destek alarak geçiş yapması ve askerle çarpışması,

PKK’yı temsil eden partinin önemli oy alması,

Uyuşturucu operasyonlarının olması, bütün bunların Adıyaman’a özel operasyon yapıldığının ve karıştırılmaya çalışıldığının bir alametidir.

Adıyaman’a ders mi verilmeye çalışılıyor?[14]

Nitekim bir asrı aşkın süre öncesinde İshak Baba isyanı gibi bir çıkışın alt yapısı mı oluşturuluyor?[15]

MEHMET ÖZÇELİK

21-09-2024

 

[1]https://www.facebook.com/story.php?story_fbid=10228300579554046&id=1065558615&mibextid=oFDknk&rdid=uHTaiB3MpLqoStcv

https://tesbitler.com/…/adiyamanli-sehidimizi-ugurladik/

[2] https://tesbitler.com/index.php?s=Ad%C4%B1yaman+

[3] https://tesbitler.com/2019/09/06/15-temmuz-yolunda-dosenen-taslar/

[4] https://tesbitler.com/2016/10/15/iste-gulen/
https://tesbitler.com/index.php?s=G%C3%BClen+mason

[5] https://tesbitler.com/index.php?s=Mason

[6] https://rotary2430.org.tr/mobile/haber-ADIYAMANDA-6-ROTARY-KUL%C3%9CB%C3%9C-KARDE%C5%9E-KUL%C3%9CP-OLDU-7821

[7] https://tesbitler.com/index.php?s=Pkk

[8] https://tesbitler.com/2015/01/02/bereketli-adiyaman/

[9] https://tesbitler.com/2023/02/15/depremle-imtihanimiz-devam-ediyor/

[10] https://tesbitler.com/2024/04/06/adiyaman-ders-verdi-simdi-ders-alma-zamani/

[11] https://www.facebook.com/share/p/oH6At5WUiuUkifPQ/?mibextid=oFDknk

[12] https://tesbitler.com/2024/04/01/istanbul-kendine-yazik-etti/

[13] https://www.instagram.com/reel/DAFxJooPr38/?igsh=aWxjZmo2Y3J5M29t

[14] https://tesbitler.com/2024/04/06/adiyaman-ders-verdi-simdi-ders-alma-zamani/ 

[15] https://tesbitler.com/2023/12/23/babai-bahai-ishak-baba/

https://tesbitler.com/2023/09/01/adiyamana-ishak-baba-isyanini-sebep-ve-sonuclari-nelerdir/

 




CÂHİLİYE DEVRİ KALINTILARINDAN HEYKEL VE İÇKİ

CÂHİLİYE DEVRİ KALINTILARINDAN
HEYKEL VE İÇKİ

Cahiliye döneminin iki özelliği nedir denilse, çok rahatlıkla şu iki şeyi söyleyebilirim;

Heykel-perestlik ve içki kullanımı.

Dine olan düşmanlıkları ve de Peygamber Efendimizi kabul etmemelerinin ana sebebi de bunun yasaklanmasıdır.

Maalesef bir zihniyet aynı cehalet adetini günümüzde de devam ettirmeye çalışmaktadır.

En büyük proje anlamı olmayan heykellerle öne çıkmaya çalışmakta ve içkinin yaygınlaşması için her türlü engelleri kaldırmaktır.

Putlaşan düşünceler, putlaşan bir hayatı getirmektedir.

-İşte bunun örnek ve delilleri;

CHP lideri Özgür Özel, “4-6 yaş Kur’an Kursları için “Orta çağ zihniyetinin ürünü “dedi.

18 Temmuz 1932 tarihinde CHP tarafından yasaklanan Ezan-ı Şerif, 16 Haziran 1950’de Adnan Menderes dönemine kadar 18 yıl boyunca sürdü.
CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, Meclis’te yaptığı konuşmada, “Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da müze olarak korunmalı, Ayasofya da müze olarak korunmalı hatta Sultanahmet de müze olmalı çünkü bunlar artık bizim kendi şeyimiz değil, kendimize özgü değil, insanlığın ortak mirasıdır bunlar” ifadelerini kullandı.
CHP eski Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, Kur’an ile ezanın Arapça okunmasından rahatsız olduğunu belirterek, “Ezan Türkçe okusun ben anlıyım. Kur’an okunsun. Benim dilim her tarafta konuşulsun” diye konuştu.
Geçtiğimiz belediye seçimlerinde CHP’nin Sancaktepe Belediye Başkanı olarak seçilen Alper Yeğin, 2014’te attığı bir tweette İslam’ı hedef aldı.

Yeğin, “Yaradanın adını ağzına alıp bağırıp sonra da insan öldüren başka bir din var mı acaba” ifadesini kullandı.
CHP, İslam’a dil uzatan ve Diamond Tema adlı mülteciye de sahip çıkmayı unutmadı. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e iftiralar atan Diamon Tema için CHP Gençlik Kolları ve CHP Grup Başkanvekili Murat Emir açıklamada bulundu.

CHP Bursa eski il kadın kolları başkanı Fatoş Birinç,2021 yılında sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Allah’a dl uzattı mukaddes değerlere hakaret eden Birinç şu ifadeleri kullandı:

“Bu Allah nasıl Allah ki Türkiye’nin içine etmeyi and etmiş, elçi olarak da AKP görevlendirilmiş”[1]

Nasıl bir parti zihniyetiyse adeta partiye girince hiç bir maharet sergilemeden İslam’a, dine, Kurana, ezana saldırmak ve aleyhinde konuşmak bir Marifet ve parti politikası olarak uygulanıyor.
Belli ki bin yılda geçse, zamanda değişse bu zihniyetin içinden geçenler değişmeyecek.

Bu zihniyet iki şeyi itibarsızlaştırmayı hedef almışlardır.
Biri din ve dine ait ne varsa.
İki dini savunan kim varsa.[2]

 

-CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den akıllara durgunluk veren vaat! Marmara Adalar Belediyesi’ni ziyaret eden Özel, CHP döneminde 1 litre rakının 140 lira olacağını söyledi.

İşte CHP’nin marifeti.

Asrın projesi.[3]

 

– “TEK PARTİ DÖNEMİ CHP’SİNDE YAPILANLAR:

  • Eski Başbakan Şükrü Saraçoğlu: Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene lazım.
  • Eski Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt: İslam 14 asırlık sakat bir inançtır. İslamiyet ilerlemeye engeldir. Bu dinle yürünmez, mahvoluruz.
  • Eski Ankara Milletvekili Falih Rıfkı Atay: İslamiyet denince aklıma çorap kokusu gelir.
  • Eski Tokat Milletvekili Refik Ahmet Sevengil: Allah’ı da Sultan’la birlikte tahtından indirdik. Bizim mabetlerimiz fabrikalardır. Eski Erzurum Milletvekili Kemalettin Kamu: Kâbe Arap’ın olsun, bize Çankaya yeter.

 

-“28 Şubat soruşturması kapsamında Sincan’da tutuklu bulunan emekli Korgeneral Teoman Koman, kendisini ziyaret eden MHP’li Lütfü Türkkan’a “Şimdiki aklım olsa 50 Euro verip, poşuyu takar, PKK’ya katılırdım. Dağa çıkardım, gelip barış elçisi olurdum. 80 yaşında vatan haini oldum” serzenişinde bulundu. Türkkan, Koman’ın sağlık durumunun da çok kötü olduğunu söyledi.”[4]

 

 

-CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yurt dışı temaslarında yer alan eski CHP Genel Sekreter Yardımcısı Şule Erten Bucak,

Sosyalist Enternasyonal’ın ilk Yerel Yönetimler Komitesi Toplantısı’nın Türkiye’de yapılacağını bildirdi.
1970 yılları ve o dönemin terör kestiren sosyalist ve kominist zihniyeti ve hedefi ne ise, bugünde ve gelecekte de aynen devam edecektir.
Bizdeki genelde sol ve sosyalist zihniyet, eski Rus sosyalist ve kominist zihniyetle aynıdır.
Hatta Rusya bile 1990 yılında Kominizmden vaz geçmişken, Bizdeki sosyalist zihniyet aynı düşüncesini devam ettirmektedir.
Batıdaki sosyalistler gibi bile değil, Bizdeki sol ve sosyalist zihniyetler.
Zira, “bir Müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez.”
“Malûmdur ki, âlâ bir şey bozulsa, ednâ bir şeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ, nasıl ki süt ve yoğurt bozulsalar yine yenilebilir. Yağ bozulsa yenilmez, bazan zehir gibi olur.”

 

-“Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara İl Danışma Kurulu toplantısında konuştu. Özel, “Ömrü savaş meydanlarında geçen kurucumuz, kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm bu süreçlerin sonunda 20 Nisan 1931’de ülkemize ve partimize, hatta dünya siyasetinde kendisini takip eden ve edecek herkese çizdiği istikamet şudur: Cumhuriyet Halk Fırkası’nın umumi siyasetini şu kısa cümle açıkça ifadeye kafidir zannederim. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi için çalışıyoruz. Parti olarak aynı istikamette yolumuza devam ediyoruz. CHP’nin Genel Başkanı seçildiğim günden sonra ilk iş Sosyalist Enternasyonal’in yapılacak seçimlerinde başkan yardımcılığına aday olmak oldu. Dünyadaki sol ve sosyal demokrat, sosyalist partilerin tümünün üye olduğu sosyalist enternasyonalde, Avrupa’daki sol ve sosyal demokrat partilerin çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partisi’nin toplantılarında, Alman Sosyal Demokratların kongresinde, nasip olursa eylül ayının sonunda BM marjında, New York’ta yapılacak Sosyalist Enternasyonal toplantısında tekrar edeceğim üzere, dünyadaki 24’ü ülkelerinde iktidarda olan 130 siyasi akrabamıza yazdığım mektupta olduğu üzere başta Filistin’deki İsrail zulmünün sona erdirilmesi, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi, dünyanın neresinde kan akıyorsa, gözyaşı varsa buna en kuvvetli yerden itiraz edilmesiyle ilgili en güçlü inisiyatifi aldık. Almaya da devam edeceğiz” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:”[5]

 

-“CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Romanya’nın başkenti Bükreş’te düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Avrupa Komitesi Toplantısı’nda”[6]

******************   

1980 öncesi Atatürk’le kavgalı olan solcular, 1980 sonrasında dost oldular. 

Çünkü memleketin malı öyle talan edilip, kaymağı da öyle yenileyeceğini gördüler. 

-27 Mayıs 1960 Darbesi

  • 12 Mart 1971 Muhtırası
  • 12 Eylül 1980 Darbesi
  • 28 Şubat 1997 Darbesi
  • 27 Nisan 2007 E Muhtırası
  • 15 Temmuz 2016 Darbesi

Bu darbeyi yapanlar hep “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dediler.

-Uğur Mumcu’nun ifadesiyle;” Bu ülkede banka soyanlar kar maskesi, ülke soyarken de hep Atatürk maskesi taktılar. ” der.

-” Aracında yüzlerce kaçak elektronik sigara parçası çıkan CHP’li vekil: Atatürk ilkelerine bağlıyım.[7]

Ne alaka?

Bu ve benzeri hastalıklı tavrın benzeri binlerce mevcut.[8] 

-Devlet başta meclisten başlamak üzere, siyasetten medyasına, ordusundan milli eğitimine kadar kandilin temsilciliğini ve borazanlığını yapanlardan da bağırsaklarını temizlemelidir.

Ordudaki ruh bin yıllık ruhtur. 

Kafa tutandan kılıç çekene kadar affetmez. 

-Millete kılıç çekenler milletten olmayıp, milleti temsil etmeyenlerdir.

– Bediüzzaman Hazretleri 26 Mektubun 3. Mebhasında “Rahmet-i İlâhiyeden ümîd kesilmez. Çünkü Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kur’ânın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar ta’yin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemâatini, muvakkat ârızalarla inşâallâh perîşan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idâme ettirir…” denilen yere kırmızı kalemle kendi el yazısıyla şöyle bir ekleme yapmıştır:

“KILINCINI AYAĞINA VURDURMAZ, düşmanına vurdurur. Kur’an’a hizmetkâr eder, ağlayan Âlem-i İslâm’ı güldürür.”

MEHMET ÖZÇELİK

20-09-2024

[1] https://m.haber7.com/siyaset/haber/3460705-ozgur-ozelden-ezan-cikisi-peki-gercek-ne

[2] Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=Chp

[3] https://video.haber7.com/video-galeri/292309-chp-lideri-ozgur-ozelden-akillara-durgunluk-veren-raki-vaadi

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/ozgur-ozel-turkce-ezani-unuttu-iste-chpnin-dinle-ilgili-vukuatlari-1063427

https://www.facebook.com/share/v/UXoxsPuAKjGDJSi9/?mibextid=xfxF2i

[4] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/50-euro-verip-pkkya-katilirdim-22915579#:~:text=28%20%C5%9Eubat%20soru%C5%9Fturmas%C4%B1,k%C3%B6t%C3%BC%20oldu%C4%9Funu%20s%C3%B6yledi

[5] https://chp.org.tr/haberler/cumhuriyet-halk-partisi-genel-baskani-ozgur-ozel-hedefimizde-yuzde-51-gelecek-secimde-alacagimiz-oy-var#:~:text=Cumhuriyet%20Halk%20Partisi%20Genel%20Ba%C5%9Fkan%C4%B1%20%C3%96zg%C3%BCr%20%C3%96zel%2C%20Ankara,da%20devam%20edece%C4%9Fiz%E2%80%9D%20ifadesini%20kulland%C4%B1.%20%C3%96zel%2C%20%C5%9Funlar%C4%B1%20kayde

[6]https://ankahaber.net/haber/detay/ozgur_ozel__sosyalist_enternasyonal_toplantisinda_konustu_turkiyenin_ab_tam_uyelik_hedefinin_kagit_ustunde_birakilmasini_kabul_edemeyiz_186750#:~:text=CHP%20Genel%20Ba%C5%9Fkan%C4%B1%20%C3%96zg%C3%BCr%20%C3%96zel%2C%20Romanya%E2%80%99n%C4%B1n%20ba%C5%9Fkenti%20B%C3%BCkre%C5%9F%E2%80%99te%20d%C3%BCzenlenen%20Sosyalist%20Enternasyonal%20Avrupa%20Komitesi%20Toplant%C4%B1s%C4%B1%E2%80%99nda

[7] https://www.yenisafak.com/gundem/aracinda-yuzlerce-kacak-elektronik-sigara-parcasi-cikan-chpli-vekil-ataturk-ilkelerine-bagliyim-4646310

[8] https://www.haber7.com/yazarlar/zekeriya-say/3462541-bunlar-da-mustafa-kemalin-istismarcilari




GERİ DÖNEN ÖMÜR DAKİKALARI

GERİ DÖNEN ÖMÜR DAKİKALARI[1]

-İnsan cüzlerden oluşan bir kül, bir bütündür.

Tıpkı dünya, kâinat ve bir ağaç gibi.
Tüm eczasıyla bir insanı oluşturmaktadır.
Birini çekip aldığınızda eksik kalır.

-“Evet, rivayetlerde vardır ki insanın ömür dakikaları insana avdet ederler. Ya gafletle muzlim olarak gelirler veya hasenat-ı muzie ile avdet ederler.”[2]


-Ne ekersen onu biçersin, döktüğünü içersin.
İnsan ektiğidir.
İnsanın meyvesi ve neticesi, ekip biçtiğidir.
İnsan ameliyle ekmeye, duygularıyla ekilmeye gelmiştir.
Cennetteki makamı da o açılan duygularının ektiklerini yemesiyle ve o duygu ve amelin kendisine kazandıracağı makamda bulunmasıyla elde edecektir.

-Bu söz, insan ömrünün her anının birer emanet olduğunu ve yapılan her işin, söylenen her sözün ahirette karşılığını bulacağını ifade eder.
* Gafletle Muzlim Olarak Gelirler: İnsan, ömrünü boş işlerle, günahlarla ve Allah’ı anmadan geçirirse, ömrünün sonu da mutsuz ve hüsranla dolu olur. Yani yaptığı hatalar, ahirette kendisine kötü olarak geri döner.
* Hasenat-ı Muzie ile Avdet Ederler: İnsan, ömrünü hayırlı işler yaparak, Allah’a ibadet ederek ve insanlara iyilik yaparak geçirirse, ömrünün sonu mutlu ve huzurlu olur. Yani yaptığı iyilikler, ahirette kendisine güzel olarak geri döner.
Kısacası, bu söz, insanın hayatını nasıl yaşadığının, ahiretteki durumunu belirleyeceğini vurgular. Her anımızın değerli olduğunu ve bu değerli zamanı en iyi şekilde değerlendirmemiz gerektiğini hatırlatır.
Daha açıklayıcı olması için bir örnek verelim: Bir öğrenci, sınavlarına çalışmak yerine oyun oynarsa, sınavda başarısız olur ve bu durum onu üzerek geri döner. Ancak aynı öğrenci, sınavlarına düzenli olarak çalışırsa, sınavda başarılı olur ve bu durum onu mutlu eder. Bu örnekte, öğrencinin zamanını nasıl kullandığı, sonucunun nasıl olacağını belirlemiştir.
Bu sözün önemi: Bu söz, insanlara hayatlarının sorumluluğunu almaları, yaptıklarının sonuçlarını düşünmeleri ve ahiret hayatına hazırlanmaları gerektiğini hatırlatır.

********  

“DÖRDÜNCÜ MESELE:

جَدِّدُوا اِيمَانَكُمْ بِلاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ  ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki:

İnsanın hem şahsı hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın her bir ferdinin mânen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âhar sayılır. Çünkü, zaman altına girdiği için, o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âhar şeklini giyer.

Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, her gün başka bir âlem kapısını açıyor.

İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ  ise, o nuru açar bir anahtardır.

Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar.

Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hattâ bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, her gün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır.”[3]

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=DZAfCLpKjsA

[2] Bediüzzaman. Mesnevî-i Nuriye. 217.

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/yirmi-altinci-mektub/319




TEKNOLOJİ KULLANIMINDA DENGE

TEKNOLOJİ KULLANIMINDA DENGE[1]

Çocukları teknolojiden uzaklaştırmayın.

Eğitim ve okuldan uzaklaştırıyor musunuz?
İletişim fakültesine bile okusun diye gönderiyorsunuz.
Hz. Ali ” Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin” der.
Hayata hazırlayın.
Zorluklarla baş etmeyi ve aşmayı öğretin.
Yeteneklerini ortaya çıkarıp, canlandırın.
Zayi olmasınlar.
Kötü örneklere bakıp, iyi örnek olmalarını engellemeyin.
Demek ki oluyormuş, dedirttirin.
Akıllı tahtayı açtığımda karşıma gelen cümle,
Yüz sene önce sanayi devrimini kaçırdık, yüz sene sonra teknoloji devrimini kaçırmayalım.
M. E. Bakanlığına yazdım, yapay zeka devrimini de kaçırmayalım.
-Kontrol etmeyi, yönetmeyi öğretin.
Teknolojinin mahkumu değil, hakimi olmayı öğretin.
Ölçülü olmayı öğretin.
Araba sürmenin ölümcül kazalarını her gün duyuyoruz.
Ama hiç bir zaman vaz geçmiyor ve de geçemiyoruz.
Hesapsız ekonomik yatırımlar ve hayaller kuruyoruz.

@@@@@

Hz. Ali’nin bu sözünün yorumu ise;

* Değişen dünya: Çocukların yaşadığı dünya, ebeveynlerin gençliğindekinden farklı ve sürekli değişiyor. Teknoloji, sosyal yapılar, bilgiye erişim gibi birçok alanda büyük dönüşümler yaşanıyor.
* Geleceğe hazırlamak: Çocukları sadece bugünün değil, geleceğin de gerektirdiği becerilerle donatmak gerekiyor. Kritik düşünme, problem çözme, yaratıcılık gibi yetenekler, gelecekteki başarıları için önemli.
* Esneklik ve adaptasyon: Değişen koşullara uyum sağlayabilen, yeni durumlara açık olan bireyler yetiştirmek gerekiyor.
Bu ilkeyi hayata geçirmek için neler yapabiliriz?
* Teknolojiyi kullan: Çocukların teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurmasına yardımcı ol.
* Meraklarını destekle: Soru sormaya ve öğrenmeye teşvik et.
* Farklı bakış açılarını öğret: Çeşitli kültürleri ve düşünceleri tanımalarını sağla.
* Yaratıcılıklarını besle: Sanat, müzik gibi alanlarda kendilerini ifade etmelerine fırsat ver.
* Öğrenmeyi eğlenceli hale getir: Oyunlarla ve deneylerle öğrenmelerini sağla.
Bu sözün önemi:
Çocuklarımızı sadece bilgiyle değil, aynı zamanda değerlerle de yetiştirmek önemli. Hz. Ali’nin bu sözü, bize çocuklarımızın geleceği için sorumluluklarımızı hatırlatıyor.
Başka bir konuda da yardımcı olabilir miyim? Örneğin, çocuğunuzun yaşına uygun eğitim materyalleri veya etkinlikler hakkında bilgi verebilirim.

*Her bir farklı bilgi ve gelişim beni gerçekten heyecanlandırıyor.

************** 

İsrail’in iki defa Lübnan’da bulunan Hizbullah’ın Çağrı cihazlarına ve telsizlerine yaptığı siber saldırı teknolojinin kullanımının ve artık harp taktiği olarak kullanılmakta olduğunun önemini gösteriyor.

Bu saldırıda 4 binden fazla insan yaralandı, 400 kadar ağır yaralı ve onlarcası öldü.

-Olay öncesi bu tehlikeye dikkat çeken Selçuk Bayraktar, küresel konumlama sistemini oluşturmak üzere alçak yörünge uydu takımı fırlatılacağını söyleyerek, “Saatlerin, telefonların içine kadar giriyorlar. Kendi bağımsız küresel konumlama sistemimizin olması, egemenliğimiz açısından çok önemli ve stratejik. Bunu inşa edeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.

-Sky News Arabia’nın ismi paylaşılmayan kaynaklara dayandırdığı haberinde, MOSSAD’ın “Hizbullah’ın çağrı cihazlarına önceden ulaştığı ve pillerine patlayıcı madde yerleştirdiği” iddiasına yer verildi.

Haberde, MOSSAD’ın patlayıcılar yerleştirdiği pillerin sıcaklığını uzaktan yükselterek cihazları infilak ettirdiği de ileri sürüldü.

Bu, çağrı cihazının arızasıyla ilgili bir şey değil, çağrı cihazının içinde uygulanan ve bir frekansla, büyük ihtimalle radyo frekansıyla patlatılan bir şey.

Bu da bize göstermektedir ki; Geleceğin mesleği yapay zeka odaklı teknoloji ve güvenliktir.

 

MEHMET ÖZÇELİK

19-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=xUE58Ctf-0I




HİS-ŞÜPHE-VEHİM-VESEVESE-KORKU-TELAŞ

HİS-ŞÜPHE-VEHİM-VESEVESE-KORKU-TELAŞ[1]

HİS, vehim, vesvese, korku ve telaş arasındaki ilgi ve fark nedir?


HİS, Vehim, Vesvese, Korku ve Telaş Arasındaki İlişki ve Farklar:
Bu terimler, genellikle birbirine yakın anlamlarda kullanılsa da, aralarında önemli nüanslar bulunmaktadır.
His:

  • His ruhun 4 unsurundan biridir.
    * Tanımı: Bir olayın, durumun veya kişinin yarattığı subjektif deneyimdir.
    * Örnek: Mutluluk, üzüntü, öfke, sevgi gibi duygusal durumlar his olarak tanımlanabilir.
    * Özelliği: Genellikle bir nesneye veya duruma yöneliktir ve bireyin iç dünyasını yansıtır.
    Vehim
    * Tanımı: Gerçekliğe uygun olmayan, abartılı ve genellikle olumsuz bir düşünce veya inançtır.
    * Örnek: “Herkes beni eleştiriyor,” “Bir hastalığım var” gibi düşünceler vehimlerdir.
    * Özelliği: Kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyebilir ve kaygıya neden olabilir.
    Vesvese
    * Tanımı: İstenmeyen, tekrarlayan ve genellikle mantıksız düşüncelerdir.
    * Örnek: “Kapıyı kilitledim mi?” sorusunun tekrar tekrar akla gelmesi veya temizlik konusunda aşırı endişe duymak vesvese örnekleridir.
    * Özelliği: Kişi bu düşüncelerin anlamsız olduğunu bilse bile onları engelleyemez.
    Korku
    * Tanımı: Belirli bir tehlike veya zarar görme olasılığına karşı duyulan güçlü bir duygusal tepkidir.
    * Örnek: Yükseklik korkusu, karanlık korkusu gibi fobiler.
    * Özelliği: Fizyolojik belirtiler (kalp atışlarının hızlanması, terleme vb.) ile birlikte ortaya çıkabilir.
    Telaş
    * Tanımı: Bir işin zamanında yetişmeye çalışırken duyulan acele ve heyecandır.
    * Örnek: Bir sınav öncesi veya önemli bir toplantıya yetişmeye çalışırken hissedilen duygu.
    * Özelliği: Genellikle dışsal bir uyarıcıya bağlıdır ve geçicidir.
    İlişkiler
    * His ve Vehim: Vehimler, genellikle olumsuz hislere (kaygı, üzüntü) yol açar.
    * Vesvese ve Korku: Vesveseler, zamanla korkuya dönüşebilir. Örneğin, temizlikle ilgili vesveseler, mikrop kapma korkusuna dönüşebilir.
    * Korku ve Telaş: Korku, telaşa neden olabilir. Örneğin, sınav korkusu, sınav sırasında telaş yaşanmasına yol açabilir.
    Özetle, bu terimler arasında belirgin farklılıklar olsa da, çoğu zaman birbirleriyle iç içe geçebilirler. Örneğin, bir vehim, aynı zamanda bir korku ve telaş kaynağı olabilir. Bu nedenle, bu duyguların doğru bir şekilde anlaşılması ve yönetilmesi için bir uzmana başvurmak önemlidir.
    Not: Bu bilgiler genel bir çerçeve sunmaktadır. Her bireyin yaşadığı deneyimler farklılık gösterebilir.
    Eğer bu konuda daha fazla bilgi almak isterseniz, bir psikolog veya psikiyatrist ile görüşebilirsiniz.
    @@@@@@

    Şeytan vesveseyi kalbe atar, telaş etmemeli.
    Tıpkı her gelen mesaja cevap vermemek gibi.
    +Ehemmiyet vermemeli.
    +Tedaiyi efkâr, ihtiyarsızdır. Elde değil.
    +Daha iyi olsun, telaşına girmemeli
    +Yani namazım kabul oldu mu, abdestim oldu mu, telaşına girmemeli
    +Özellikle imani meselelerde aklına gelen küfürleri sahiplenmemeli, aklının bir ürünü gibi düşünmemeli.
    +Tahayyül ayrı, taakkul ayrıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

16-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=tOnhHl9A6ss




MEVLİD-İ NEBİ

MEVLİD-İ NEBİ[1]

“Birincisi: Velâdet-i Nebevî gecesinde hem annesi, hem annesinin yanında bulunan Osman ibni Âs’ın annesi, hem Abdurrahman ibni Avf’ın annesinin gördükleri azîm bir nurdur ki, üçü de demişler: “Velâdeti ânında biz öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı.

İkincisi: O gece Kâbedeki sanemlerin çoğu baş aşağı düşmüş.

Üçüncüsü: Meşhur Kisrânın eyvânı (yani saray-ı meşhuresi) o gece sallanıp inşikak etmesi ve on dört şerefesinin düşmesidir.
Dördüncüsü: Sava’nın takdis edilen küçük denizinin o gecede yere batması ve İstahrâbâd’da bin senedir daima iş’âl edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin mâbud ittihaz ettikleri ateşin, velâdet gecesinde sönmesi…
İşte şu üç dört hadise işarettir ki, o yeni dünyaya gelen zat, ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını parçalayacak, izn-i İlâhî ile olmayan şeylerin takdisini men edecektir.
Beşincisi: Çendan velâdet gecesinde değil, fakat velâdete pek yakın olduğu cihetle, o hadiseler de irhasat-ı Ahmediyedir (a.s.m.) ki, Sûre-i 
 ’de nass-ı kati ile beyan edilen Vak’a-i Fildir ki, Kâbe’yi tahrip etmek için, Ebrehe namında Habeş meliki gelip, fil-i Mahmudî namında cesîm bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke’ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler. Ebâbil kuşları onları mağlûp ve perişan etmiş, kaçmışlar. Bu kıssa-i acibe, tarih kitaplarında tafsilen meşhurdur. İşte şu hadise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın delâil-i nübüvvetindendir. Çünkü velâdete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâbe-i Mükerreme, gaybî ve harika bir surette, Ebrehe’nin tahribinden kurtulmuştur.
Altıncısı: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küçüklüğünde Halime-i Sa’diye’nin yanında iken, Halime ve Halime’nin zevcinin şehadetleriyle, güneşten rahatsız olmamak için, çok defa üstünde bir bulut parçasının ona gölge ettiğini görmüşler ve halka söylemişler ve o vakıa sıhhatle şöhret bulmuş.
Hem, Şam tarafına on iki yaşında iken gittiği vakit, Bahîra-yı Râhibin şehadetiyle, bir parça bulut Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başına gölge ettiğini görmüş ve göstermiş.
Hem yine bi’setten evvel, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bir defa Hatice-i Kübrânın Meysere ismindeki hizmetkârıyla ticaretten geldiği zaman, Hatice-i Kübrâ, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başında iki meleğin bulut tarzında gölge ettiklerini görmüş, kendi hizmetkârı olan Meysere’ye demiş. Meysere dahi Hatice-i Kübrâya demiş: “Bütün seferimizde ben öyle görüyordum.”

 

-“İşte Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlukat içinde en mümtaz şahsiyettir.

Hem sanat-ı İlahiyeyi, bir velvele-i zikir ve tesbih ile teşhir ediyor ve istihsan ediyor.

Hem esma-i İlahiyedeki cemal ve kemal hazinelerini lisan-ı Kur’an ile açmıştır.

Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâni’inin kemaline delâletlerini, parlak ve kat’î bir surette lisan-ı Kur’an’la beyan ediyor.

Hem küllî ubudiyetiyle rububiyet-i İlahiyeye âyinedarlık ediyor.

Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esma-i İlahiyeye bir mazhar-ı etem olmuştur.

Elbette bunun için denilebilir ki Cemil-i Zülcelal, kendi cemalini sevmesiyle o cemalin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever.

Hem kendi esmasını sevmesiyle o esmanın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.

Hem sanatını sevdiği için elbette onun sanatını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinatta neşreden ve semavatın kulağını çınlatan, berr ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbih ile ilan eden Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve ona ittiba edenleri de sever.

Hem masnuatını sevdiği için o masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bi’l-ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı elbette daha ziyade sever.

Hem kendi mahlukatının mehasin-i ahlâkiyelerini sevdiği için mehasin-i ahlâkiyede bi’l-ittifak en yüksek mertebede bulunan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve derecata göre onaİşte Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlukat içinde en mümtaz şahsiyettir.

Hem sanat-ı İlahiyeyi, bir velvele-i zikir ve tesbih ile teşhir ediyor ve istihsan ediyor.

Hem esma-i İlahiyedeki cemal ve kemal hazinelerini lisan-ı Kur’an ile açmıştır.

Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâni’inin kemaline delâletlerini, parlak ve kat’î bir surette lisan-ı Kur’an’la beyan ediyor.

Hem küllî ubudiyetiyle rububiyet-i İlahiyeye âyinedarlık ediyor.

Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esma-i İlahiyeye bir mazhar-ı etem olmuştur.

Elbette bunun için denilebilir ki Cemil-i Zülcelal, kendi cemalini sevmesiyle o cemalin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever.

Hem kendi esmasını sevmesiyle o esmanın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.

Hem sanatını sevdiği için elbette onun sanatını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinatta neşreden ve semavatın kulağını çınlatan, berr ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbih ile ilan eden Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve ona ittiba edenleri de sever.

Hem masnuatını sevdiği için o masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bi’l-ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı elbette daha ziyade sever.

Hem kendi mahlukatının mehasin-i ahlâkiyelerini sevdiği için mehasin-i ahlâkiyede bi’l-ittifak en yüksek mertebede bulunan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve derecata göre ona benzeyenleri dahi sever. Demek Cenab-ı Hakk’ın rahmeti gibi muhabbeti dahi kâinatı ihata etmiş.

İşte o hadsiz mahbublar içindeki mezkûr beş vechinin her bir vechinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma mahsustur ki “Habibullah” lakabı ona verilmiş.”

[1] https://www.youtube.com/watch?v=S_GSd3uTJJQ




YUNAN- RUS VE ÇİN ZULMÜ

YUNAN- RUS VE ÇİN ZULMÜ

Türkiye’de Yunan zulmü ve vahşeti.


Türkiye’deki Yunan zulmü ve vahşeti, özellikle Türk Kurtuluş Savaşı (1919-1922) sırasında Yunan işgali döneminde meydana gelen olaylarla anılır. Yunan ordusu, Batı Anadolu’nun İzmir, Manisa, Aydın gibi önemli bölgelerini işgal ettiğinde, yerel halka karşı çeşitli zulüm ve vahşet olayları yaşanmıştır. Bu olaylar, Türk halkı üzerinde derin izler bırakmış ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki tarihsel gerilimlerin önemli bir parçasını oluşturmuştur. İşte bu dönemde yaşanan başlıca olaylar:

1. İzmir’in İşgali (1919)

15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali sırasında Yunan kuvvetleri, kente girişlerinde silahsız sivil halkı hedef alarak katliamlar gerçekleştirdi. Yunan askerleri, Türk sivillere yönelik şiddet eylemlerinde bulundu ve bu sırada çok sayıda Türk vatandaşı öldürüldü. Ayrıca Yunan askerleri, işgal altındaki bölgelerdeki Türk halkını sindirme ve baskı altına alma amacı güden saldırılar düzenledi.

2. Batı Anadolu’da Zulüm ve Yıkım

Batı Anadolu’nun Yunan işgali altında olduğu dönemde Yunan kuvvetlerinin Türk köylerine ve kasabalarına yönelik saldırıları rapor edilmiştir. Pek çok kaynak, Yunan ordusunun işgal ettikleri yerleşim bölgelerinde evleri yaktığı, sivilleri öldürdüğü ve kadınlara yönelik tecavüz gibi vahşi eylemlerde bulunduğunu belirtmektedir. Ayrıca işgal edilen bölgelerde büyük çapta talan ve yağma yapılmıştır. Manisa, Aydın ve Uşak gibi şehirler, Yunan işgali sırasında büyük yıkım yaşamıştır.

3. Sivillere Karşı Saldırılar

İşgal sırasında, Yunan ordusu tarafından Türk köyleri basılarak, kadın, çocuk ve yaşlı ayrımı yapılmadan halka zulmedildiği ve pek çok insanın öldürüldüğü belirtilmektedir. Bazı köylerin tamamen yakıldığı, halkın zorla göç ettirildiği ve esir alınan Türk askerleri ile sivillere kötü muamele yapıldığı da bilinen gerçekler arasındadır.

4. Sakarya ve Büyük Taarruz Dönemi

Türk ordusunun Sakarya Meydan Muharebesi (1921) ve ardından gelen Büyük Taarruz (1922) zaferleri sonrasında, Yunan ordusunun geri çekilmesi sırasında Batı Anadolu’da geniş çapta bir “yakıp yıkma” politikası uyguladığı bilinmektedir. Bu süreçte Yunan kuvvetleri, işgal ettikleri kasaba ve köyleri ateşe vermiş, ekili arazileri yok etmiş ve sivilleri katletmiştir.

5. İzmir’in Kurtuluşu ve Büyük Yangın (1922)

İzmir’in Türk ordusu tarafından kurtarılmasının ardından, şehirde büyük bir yangın çıkmıştır. İzmir Yangınının sorumluluğu konusunda çeşitli iddialar olsa da, Yunan ordusunun çekilirken yangını çıkardığına dair güçlü kanıtlar vardır. Yangın, İzmir’in büyük bir kısmını yok etmiş, binlerce insanı evsiz bırakmış ve çok sayıda ölümle sonuçlanmıştır.

6. Müslüman-Türk Halkının Zorla Göç Ettirilmesi

Yunan işgali sırasında Türk köylerinde yaşayan Müslüman halk zorla göç ettirilmiş veya tehcir edilmiştir. İşgal altındaki bölgelerde Yunan ordusunun ve yerel Rum çetelerinin zorbalıkları, yerel Türk nüfusu üzerindeki baskıyı artırmıştır. Özellikle Rum çeteler, Türk sivillere yönelik yağma ve saldırılar düzenlemiştir.

7. Türk Kurtuluş Savaşı’nın Sonuçları

Yunan zulmü ve vahşeti, Türk halkının Kurtuluş Savaşı’nda işgallere karşı direnişinin önemli sebeplerinden biri olmuştur. Türk ordusu ve halkı, Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtarılması sırasında bu zulümlere karşı büyük bir kararlılıkla savaşmış ve zafer elde etmiştir.

Tarihsel Sonuçlar

Yunan zulmü ve vahşeti, Türk-Yunan ilişkilerinde derin izler bırakmıştır. Özellikle bu dönem, Türk milli kimliğinin ve Kurtuluş Savaşı’nın şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Türk halkı, Yunan işgalini ve yaşanan zulmü unutmayarak, Cumhuriyet’in kurulması sürecinde bu olayları ulusal hafızasında korumuştur. Aynı zamanda, 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile iki ülke arasında nüfus mübadelesi gerçekleştirilmiş ve Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır.

Yunan zulmü ve vahşeti, Türk tarihinin acı dolu sayfalarından biridir ve bu olaylar, iki ülke arasındaki barış çabalarına rağmen, zaman zaman hatırlanarak bölgesel gerginliklerin tetikleyici unsurlarından biri olmuştur.

@@@@@@@@

Rusya’da ve Çin’de Komünizmin kabul edilmesiyle başlayan zulüm ve soy kırımlar.

Rusya ve Çin’de komünizmin kabul edilmesiyle başlayan zulüm ve soykırımlar, bu ülkelerdeki komünist rejimlerin uyguladığı baskıcı politikalar, geniş çaplı insan hakları ihlalleri ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan olaylarla anılmaktadır. Her iki ülkede de komünist ideolojinin güçlenmesi ve uygulanması, büyük siyasi, toplumsal ve ekonomik değişikliklere yol açmış, bu süreçte birçok etnik grup, muhalif siyasi hareket ve hatta kendi halkları büyük baskılara maruz kalmıştır.

1. Rusya: Sovyetler Birliği Döneminde Zulüm ve Soykırımlar

Rusya’da komünizm, 1917 Bolşevik Devrimi ile başladı ve Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla devam etti. Bu dönemde, Lenin ve Stalin yönetiminde birçok baskı politikası uygulandı ve geniş çaplı insan hakları ihlalleri yaşandı.

a. Kızıl Terör (1917-1923)

Bolşeviklerin iktidara gelmesiyle, “Kızıl Terör” olarak bilinen sistematik baskı ve zulüm dönemi başladı. Bolşevikler, devrime karşı çıkan siyasi rakiplerini, entelektüelleri ve mülk sahiplerini hedef aldı. Bu dönemde, binlerce insan tutuklandı, sürgüne gönderildi veya idam edildi.

b. Holodomor (1932-1933)

Sovyetler Birliği’nin en büyük insanlık trajedilerinden biri, Stalin’in uyguladığı tarım politikalarının yol açtığı Holodomor adı verilen büyük kıtlık dönemidir. Stalin’in zorla kolektifleştirme politikaları, özellikle Ukrayna bölgesinde büyük bir kıtlığa neden oldu. Milyonlarca Ukraynalı, gıda kıtlığından ve hükümetin yardımları engellemesinden dolayı açlıktan öldü. Ukrayna’daki bu kıtlık, birçok tarihçi ve devlet tarafından bir soykırım olarak kabul edilmektedir.

c. Büyük Temizlik (1936-1938)

Stalin’in iktidarını pekiştirmek amacıyla gerçekleştirdiği Büyük Temizlik (Büyük Terör) döneminde, Sovyetler Birliği’nde kitlesel tutuklamalar, idamlar ve sürgünler yaşandı. Stalin, siyasi rakiplerini, askeri liderleri, entelektüelleri ve hatta kendi komünist partisinin üyelerini bile hedef aldı. Bu dönemde, yaklaşık 1 milyon insan idam edildi veya Gulag denilen çalışma kamplarına sürüldü. Milyonlarca insan bu kamplarda zor şartlar altında çalışırken hayatını kaybetti.

d. Gulag Sisteminin Yaygınlaşması

Sovyet rejiminin baskı aygıtlarından biri olan Gulag çalışma kampları, milyonlarca insanın sürgün edildiği, ağır çalışma koşullarına maruz kaldığı ve pek çoğunun hayatını kaybettiği yerlerdi. Bu kamplar, Stalin döneminde genişletildi ve komünizme karşı çıkanlar, “halk düşmanı” ilan edilenler ya da rejim için tehdit olarak görülenler buralara gönderildi.

2. Çin: Komünist Dönemde Zulüm ve Soykırımlar

Çin’de komünizm, 1949’da Mao Zedong liderliğindeki Çin Komünist Partisi’nin iktidarı ele geçirmesiyle başladı. Bu dönem, Çin tarihinde büyük acılara ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan sosyal ve ekonomik politikalarla anılır.

a. Büyük İleri Atılım (1958-1962)

Mao Zedong’un Çin’i hızlı bir şekilde sanayileştirme ve tarımsal üretimi artırma amacıyla başlattığı Büyük İleri Atılım, tarih boyunca yaşanan en büyük insan yapımı kıtlıklardan birine neden oldu. Yanlış tarım politikaları, kaynakların kötü yönetimi ve zorunlu kolektifleştirme nedeniyle milyonlarca insan açlıktan öldü. Tahminlere göre, bu kıtlık sonucunda 15 ile 45 milyon arasında insan hayatını kaybetti.

b. Kültür Devrimi (1966-1976)

Mao’nun başlattığı Kültür Devrimi, Çin toplumunu komünist ideoloji doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi amaçlıyordu. Bu süreçte Mao, halkı “kapitalist” ve “karşı devrimci” unsurlardan arındırma bahanesiyle büyük bir kaos ortamı yarattı. Özellikle eğitimli kesim, entelektüeller, sanatçılar ve parti içi muhalifler hedef alındı. Kültür Devrimi sırasında milyonlarca insan zulme uğradı, tutuklandı, sürgün edildi ve öldürüldü. Kültürel ve dini yapılar yok edildi, halkın tarihsel ve kültürel mirası tahrip edildi.

c. Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve Tibet Baskıları

Komünist rejimin iktidara gelmesiyle, Çin’deki etnik azınlıklara yönelik baskılar da yoğunlaştı. Özellikle Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Müslüman Uygurlar ve Tibetliler yoğun bir şekilde baskı altına alındı. Uygur halkına yönelik asimilasyon politikaları, toplama kampları ve zorunlu çalıştırma gibi uygulamalar modern dönemde de devam etmektedir.

d. Tiananmen Meydanı Katliamı (1989)

1989’da, Çin’deki demokratik reform taleplerine karşı hükümetin sert yanıtı, Tiananmen Meydanı Katliamı ile sonuçlandı. Pekin’de toplanan binlerce öğrenci ve sivil, demokrasi ve özgürlük taleplerini dile getirirken, Çin hükümeti protestoları şiddetle bastırdı. Ordu, protestoculara ateş açtı ve binlerce insan öldü. Bu olay, Çin hükümetinin kendi halkına karşı uyguladığı zulüm ve baskının sembollerinden biri olarak tarihe geçti.

Genel Sonuçlar

Rusya ve Çin’de komünizmin kabul edilmesiyle başlayan zulüm ve soykırımlar, büyük ölçekte insan kayıplarına, toplumsal travmalara ve kültürel yıkıma neden oldu. Her iki ülkede de uygulanan baskıcı politikalar, rejimlerin kendi halklarına karşı yürüttüğü zorbalık ve insan hakları ihlalleriyle anılmaktadır. Bu süreçler, milyonlarca insanın ölümüne ve acı çekmesine yol açarken, tarih boyunca komünist yönetimlerin en karanlık dönemlerinden biri olarak hatırlanmıştır.

@@@@@@@@@@

Son iki yüz yıl içerisinde dünyada yapılan savaşlar ve ölen insan sayısı.

Son iki yüzyıl içinde dünya çapında yapılan savaşlar, insanlık tarihinde derin izler bırakmış ve milyonlarca insanın ölümüne neden olmuştur. İşte bu dönemde meydana gelen en önemli savaşlar ve tahmini ölü sayıları:

19. Yüzyıl (1800-1900)

1. Napolyon Savaşları (1803-1815)

Ölen insan sayısı: 3.5 milyon – 6 milyon

Açıklama: Napolyon Bonapart’ın Fransa İmparatoru olarak Avrupa’yı fethetme girişimleri sırasında Avrupa’nın büyük kısmı savaşa sürüklendi. Özellikle Rusya ve İspanya’daki savaşlar büyük kayıplara neden oldu.

2. Amerikan İç Savaşı (1861-1865)

Ölen insan sayısı: 620,000 – 750,000

Açıklama: ABD’de kuzeydeki sanayileşmiş eyaletler ile güneydeki köleci tarım eyaletleri arasında yaşanan bu savaş, ABD tarihindeki en kanlı çatışmalardan biridir.

3. Kırım Savaşı (1853-1856)

Ölen insan sayısı: 500,000

Açıklama: Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında geçen bu savaş, Avrupa’daki diğer güçlerin de dahil olmasıyla daha da genişledi. Savaş sırasında salgın hastalıklar nedeniyle çok sayıda insan öldü.

4. Fransız-Prusya Savaşı (1870-1871)

Ölen insan sayısı: 180,000

Açıklama: Fransa ile Prusya arasında geçen bu savaş, Almanya’nın birleşmesiyle sonuçlandı ve Avrupa’nın siyasi haritasını değiştirdi.

20. Yüzyıl (1900-2000)

1. Birinci Dünya Savaşı (1914-1918)

Ölen insan sayısı: 15 milyon – 20 milyon

Açıklama: Milyonlarca askerin yanı sıra sivillerin de öldüğü bu savaş, tüm dünyayı etkileyen ilk küresel çatışmaydı. Savaş sırasında kullanılan yeni silahlar ve teknolojiler, ölüm oranlarını artırdı.

2. İkinci Dünya Savaşı (1939-1945)

Ölen insan sayısı: 70 milyon – 85 milyon

Açıklama: Tarihin en ölümcül savaşı olan İkinci Dünya Savaşı, dünya çapında geniş çaplı yıkıma neden oldu. Hem savaş alanında hem de siviller arasında büyük kayıplar yaşandı. Ayrıca, Nazi Almanya’sının Holokost gibi soykırım girişimleri ve Japonya’ya atılan atom bombaları büyük ölümlere yol açtı.

3. Rus İç Savaşı (1917-1923)

Ölen insan sayısı: 5 milyon – 9 milyon

Açıklama: Bolşeviklerle Çarlık yanlıları arasındaki bu savaş, Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Savaş sırasında kitlesel açlık ve hastalıklar da milyonlarca ölüme neden oldu.

4. Çin İç Savaşı (1927-1949)

Ölen insan sayısı: 8 milyon – 12 milyon

Açıklama: Çin Komünist Partisi ile Milliyetçi Kuomintang güçleri arasındaki bu uzun süren savaş, Mao Zedong liderliğinde komünistlerin zaferiyle sona erdi. Savaş sırasında milyonlarca insan öldü ve yerinden edildi.

5. Kore Savaşı (1950-1953)

Ölen insan sayısı: 2.5 milyon – 3 milyon

Açıklama: Kuzey Kore ve Güney Kore arasında çıkan bu savaş, ABD ve Çin gibi büyük güçlerin müdahil olduğu bir çatışmaya dönüştü. Savaş sonucunda Kore Yarımadası bölünmüş olarak kaldı.

6. Vietnam Savaşı (1955-1975)

Ölen insan sayısı: 2 milyon – 3 milyon

Açıklama: ABD’nin desteklediği Güney Vietnam ile komünist Kuzey Vietnam arasında geçen bu savaş, geniş çaplı tahribata ve milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Savaşta sivillerin büyük zarar görmesi dikkat çekicidir.

7. Nijerya İç Savaşı (Biafra Savaşı) (1967-1970)

Ölen insan sayısı: 1 milyon – 2 milyon

Açıklama: Nijerya’da etnik gruplar arasında yaşanan bu iç savaş, özellikle Biafra bölgesinde ciddi insani krizlere yol açtı. Kıtlık ve hastalık nedeniyle büyük ölümler yaşandı.

21. Yüzyıl (2000- Günümüz)

1. Irak Savaşı (2003-2011)

Ölen insan sayısı: 150,000 – 1 milyon

Açıklama: ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle başlayan bu savaş, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle sonuçlandı. Ancak savaş sonrası iç karışıklıklar, etnik ve mezhepsel çatışmalar nedeniyle ülkede çok sayıda sivil öldü.

2. Suriye İç Savaşı (2011- Günümüz)

Ölen insan sayısı: 500,000+

Açıklama: Suriye’de başlayan iç savaş, hem yerel aktörlerin hem de uluslararası güçlerin müdahil olduğu karmaşık bir çatışmaya dönüştü. Savaş, çok sayıda sivilin ölümüne ve milyonlarca insanın yerinden edilmesine neden oldu.

3. Afganistan Savaşı (2001-2021)

Ölen insan sayısı: 150,000+

Açıklama: 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesiyle başlayan savaş, Taliban ve ABD destekli Afgan hükümeti arasında uzun süren bir çatışmaya dönüştü. Savaş, ABD’nin çekilmesiyle Taliban’ın yeniden kontrolü ele geçirmesiyle sonuçlandı.

Genel Değerlendirme

Son 200 yıl içinde yaşanan savaşlar, milyonlarca insanın ölmesine, ülkelerin harap olmasına ve toplumsal yapının bozulmasına neden oldu. Tahminlere göre, 20. yüzyılda savaşlar, soykırımlar ve diğer şiddet olayları sonucunda yaklaşık 160 milyon insan öldü. 21. yüzyılda da çatışmalar devam etmekte olup, özellikle Suriye, Yemen, Afganistan ve diğer bölgelerdeki savaşlar insani krizleri derinleştirmeye devam etmektedir.

@@@@@@@

İnsanlık tarihi boyunca en büyük zulüm ve katliamlarda bulunmuş 30 kişi ve devletler hangileridir?
İnsanlık tarihi boyunca gerçekleşen zulüm ve katliamlar, genellikle totaliter rejimler, diktatörlükler ve baskıcı liderler tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu liderler ve devletler, milyonlarca insanın ölümüne, işkenceye ve sürgüne neden olmuştur. Aşağıda, en büyük zulüm ve katliamlardan sorumlu olan 30 kişi ve devletin bir listesi bulunmaktadır:

1. Adolf Hitler (Nazi Almanya’sı)

Dönem: 1933-1945

Ölü sayısı: 17 milyon+

Açıklama: Hitler liderliğindeki Nazi rejimi, Holokost ile 6 milyon Yahudi’nin sistematik olarak öldürülmesi başta olmak üzere, Romanlar, engelliler ve diğer azınlıklara yönelik katliamlar gerçekleştirdi. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan politikalarıyla milyonlarca insan öldü.

2. Josef Stalin (Sovyetler Birliği)

Dönem: 1924-1953

Ölü sayısı: 20 milyon+

Açıklama: Stalin’in baskıcı yönetimi altında milyonlarca insan idam edildi, Gulag çalışma kamplarında zorla çalıştırıldı ya da açlıktan öldü. Holodomor adlı Ukrayna kıtlığı ve Büyük Temizlik dönemlerinde milyonlarca sivil hayatını kaybetti.

3. Mao Zedong (Çin Halk Cumhuriyeti)

Dönem: 1949-1976

Ölü sayısı: 45 milyon+

Açıklama: Mao’nun Büyük İleri Atılım ve Kültür Devrimi politikaları, milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. Büyük İleri Atılım sırasında kıtlık nedeniyle 30 milyondan fazla insan öldü. Ayrıca siyasi baskılar sonucu milyonlarca kişi tutuklandı ve idam edildi.

4. Pol Pot (Kamboçya – Kızıl Kmerler)

Dönem: 1975-1979

Ölü sayısı: 1.5-2 milyon

Açıklama: Pol Pot liderliğindeki Kızıl Kmer rejimi, Kamboçya’da nüfusun neredeyse dörtte birini katletti. Rejim, entelektüelleri, şehirli nüfusu ve “devrim karşıtı” unsurları hedef aldı.

5. Leopold II (Belçika)

Dönem: 1885-1908 (Kongo Özgür Devleti)

Ölü sayısı: 10 milyon

Açıklama: Belçika Kralı Leopold II, kişisel olarak yönettiği Kongo’da milyonlarca insanın zorla çalıştırılması, işkence ve açlıktan ölmesine neden oldu. Kongo’daki kauçuk üretimi sırasında işlenen insanlık suçları tarihin en büyük vahşetlerinden biridir.

6. Hideki Tojo (Japonya)

Dönem: 1941-1945

Ölü sayısı: 5 milyon+

Açıklama: Japonya’nın başbakanı olan Tojo, Asya’da geniş çaplı işgal ve savaş suçlarından sorumludur. Çin’deki Nanking Katliamı ve diğer savaş suçları, milyonlarca sivilin ölümüne neden olmuştur.

7. İdi Amin (Uganda)

Dönem: 1971-1979

Ölü sayısı: 300,000-500,000

Açıklama: Uganda’nın diktatörü İdi Amin, kendi halkına karşı büyük zulümler yapmış, siyasi rakiplerini öldürtmüş ve etnik temizlik girişimlerinde bulunmuştur.

8. Saddam Hüseyin (Irak)

Dönem: 1979-2003

Ölü sayısı: 250,000-500,000+

Açıklama: Saddam, Halepçe Katliamı gibi olaylarla Kürtlere karşı kimyasal silah kullanarak katliam yaptı. Ayrıca İran-Irak Savaşı ve Kuveyt işgali sırasında geniş çaplı insan hakları ihlalleri ve savaş suçları işledi.

9. Kim Jong-il ve Kim Jong-un (Kuzey Kore)

Dönem: 1994-günümüz

Ölü sayısı: Tahmin edilemeyen sayılar; yüz binlerce kişi

Açıklama: Kim Jong-il ve ardından Kim Jong-un, Kuzey Kore’de geniş çaplı baskı ve açlık politikaları uyguladı. Rejim, zorla çalıştırma kampları ve siyasi baskılar nedeniyle yüz binlerce insanın ölümüne neden oldu.

10. Vladimir Lenin (Sovyetler Birliği)

Dönem: 1917-1924

Ölü sayısı: 1 milyon+

Açıklama: Bolşevik Devrimi sonrasında Lenin liderliğinde gerçekleştirilen baskılar ve Kızıl Terör, Rus İç Savaşı sırasında ve sonrasında milyonlarca insanın ölümüne neden oldu.

11. Francisco Franco (İspanya)

Dönem: 1939-1975

Ölü sayısı: 400,000+

Açıklama: Franco’nun liderliğindeki faşist rejim, İspanya İç Savaşı’nda ve sonrasında baskıcı politikalar uygulayarak on binlerce insanın ölümüne neden oldu.

@@@@@@@@@

Çin’de Müslümanlara karşı ne gibi zulümler yapılıyor?

Çin’de, özellikle Uygur Türkleri olmak üzere Müslüman azınlıklara karşı sistematik bir baskı ve zulüm uygulanmaktadır. Bu durum uluslararası insan hakları örgütleri tarafından da defalarca rapor edilmiştir. İşte Çin’de Müslümanlara karşı yapılan başlıca zulümlerden bazıları:
* Toplama Kampları: Milyonlarca Uygur ve diğer Müslüman azınlık üyesi, siyasi nedenlerle belirtilerek toplama kamplarına kapatılmıştır. Bu kamplarda zorla iş yaptırılmak, dini uygulamaların yasaklanması, kültürel kimliklerin yok edilmesi gibi ağır insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır.
* Dinî Uygulamaların Yasaklanması: Camiler kapatılmış, Kur’an-ı Kerim okuması ve namaz kılma gibi temel dini ibadetler yasaklanmıştır.
* Kültürel Soykırım: Uygur Türkçesi konuşmak, geleneksel kıyafetleri giymek gibi kültürel faaliyetler yasaklanmıştır. Aileler zorla ayrılmış, çocuklar devlet tarafından yetiştirilmeye alınmıştır.
* Zorla Kısırlaştırma ve Doğum Kontrolü: Uygur kadınları, doğum kontrolüne zorlanmış ve hatta bazı durumlarda zorla kısırlaştırılmıştır. Bu durum, Uygur nüfusunun azaltılmaya çalışıldığını göstermektedir.
* Gözetim ve İzleme: Uygur bölgelerinde kapsamlı bir gözetim sistemi kurulmuştur. Yüz tanıma sistemleri, dinleme cihazları ve diğer teknolojilerle insanların her hareketi takip edilmektedir.
* Zorla İş: Toplama kamplarındaki kişiler, fabrikalarda zorla çalıştırılmaktadır. Ürettikleri ürünler, uluslararası markalara satılmaktadır.
Bu durum, uluslararası toplum tarafından “soykırım” olarak nitelendirilmektedir. Birleşmiş Milletler ve birçok ülke, Çin’i bu uygulamalardan vazgeçmeye çağırmıştır. Ancak Çin hükümeti bu suçlamaları reddetmekte ve bölgede “terörizmle mücadele” yapıldığını iddia etmektedir.
Bu konuda daha fazla bilgi almak için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Uluslararası Af Örgütü: https://www.amnesty.org.tr/icerik/cin-sincanda-muslumanlara-yonelik-korkunc-baskilar-insanliga-karsi-suclar-kapsamina-giriyor
https://medyascope.tv/2023/11/22/insan-haklari-izleme-orgutunden-cine-suclama-musluman-bolgelerindeki-camileri-kapattilar-ve-yiktilar/

@@@@@@@

Çin’de kapatılan camiler ve Müslümanlara yapılan baskılar.

Çin’de, özellikle Sincan Uygur Özerk Bölgesi olmak üzere, Müslümanlara karşı sistematik bir baskı ve zulüm uygulanmaktadır. Bu baskının en belirgin yönlerinden biri, camilerin kapatılması ve dinî hayatın kısıtlanmasıdır.
Çin’de Camilerin Kapatılması ve Sonuçları:
* Toplu Kapatmalar: Binlerce cami, özellikle kırsal bölgelerde ve küçük kasabalarda, resmi gerekçelerle kapatılmıştır. Bu kapatmalar, genellikle “yasadışı dini faaliyetler” veya “kamu güvenliğini tehdit” gibi belirsiz suçlamalarla gerekçelendirilmektedir.
* Dini Hayatın Felç Olması: Camilerin kapatılmasıyla birlikte Müslümanların toplu ibadet etmeleri, dini eğitim almaları ve dini liderleriyle iletişim kurmaları büyük ölçüde engellenmiştir. Bu durum, Müslüman toplumların sosyal yapısını derinden etkilemiş ve dini kimliklerini yaşama özgürlüklerini kısıtlamıştır.
* Kültürel Mirasın Yok Edilmesi: Birçok cami, sadece ibadethaneler değil, aynı zamanda bölgenin kültürel ve tarihi mirasının önemli parçalarıdır. Bu camilerin kapatılması, bölgenin kültürel zenginliğinin yok edilmesi anlamına gelmektedir.
Müslümanlara Yönelik Diğer Baskılar:
Camilerin kapatılmasının yanı sıra, Çin’de Müslümanlara yönelik diğer birçok baskı uygulanmaktadır:
* Toplama Kampları: Milyonlarca Uygur ve diğer Müslüman azınlık üyesi, siyasi nedenlerle belirtilerek toplama kamplarına kapatılmıştır. Bu kamplarda zorla iş yaptırılmak, dini uygulamaların yasaklanması, kültürel kimliklerin yok edilmesi gibi ağır insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır.
* Dinî Uygulamaların Yasaklanması: Kur’an-ı Kerim okuması, namaz kılma gibi temel dini ibadetler yasaklanmıştır. Hatta bazı bölgelerde dini sembollerin kullanılması bile yasaklanmıştır.
* Kültürel Soykırım: Uygur Türkçesi konuşmak, geleneksel kıyafetleri giymek gibi kültürel faaliyetler yasaklanmıştır. Aileler zorla ayrılmış, çocuklar devlet tarafından yetiştirilmeye alınmıştır.
* Zorla Kısırlaştırma ve Doğum Kontrolü: Uygur kadınları, doğum kontrolüne zorlanmış ve hatta bazı durumlarda zorla kısırlaştırılmıştır. Bu durum, Uygur nüfusunun azaltılmaya çalışıldığını göstermektedir.
* Gözetim ve İzleme: Uygur bölgelerinde kapsamlı bir gözetim sistemi kurulmuştur. Yüz tanıma sistemleri, dinleme cihazları ve diğer teknolojilerle insanların her hareketi takip edilmektedir.
Uluslararası Tepkiler ve Kaynaklar:
Bu durum, uluslararası toplum tarafından “soykırım” olarak nitelendirilmektedir. Birleşmiş Milletler ve birçok ülke, Çin’i bu uygulamalardan vazgeçmeye çağırmıştır. Ancak Çin hükümeti bu suçlamaları reddetmekte ve bölgede “terörizmle mücadele” yapıldığını iddia etmektedir.
Bu konuda daha fazla bilgi almak için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Uluslararası Af Örgütü: https://www.amnesty.org.tr/icerik/cin-sincanda-muslumanlara-yonelik-korkunc-baskilar-insanliga-karsi-suclar-kapsamina-giriyor

@@@@@@@@

Çin’de yönetim ve inanç durumu ve politikası nedir?

Çin’de yönetim ve inanç durumu oldukça karmaşık ve tarihsel süreç içerisinde şekillenmiştir. Komünist Parti’nin tek parti yönetimi altında olan ülkede, devlet ateist bir duruş sergilemektedir. Ancak Çin’in uzun ve zengin bir dini geçmişi olduğu için, halk arasında hala çeşitli inançlar yaygın olarak yaşamaktadır.
Çin’de Resmi İnanç Durumu:
* Devlet Ateizmi: Çin Komünist Partisi, resmi olarak ateist bir ideolojiye sahiptir. Din, toplumun ahlaki ve sosyal yapısını olumsuz etkileyen bir unsur olarak görülmekte ve devlet tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilmektedir.
* Dini Özgürlük Kısıtlamaları: Çin Anayasası dini özgürlüğü garanti etmesine rağmen, pratikte dini faaliyetler devlet tarafından sıkı bir şekilde düzenlenmektedir. Dini grupların kayıtlı olması ve devlet onayı olmadan faaliyet göstermesi yasaktır.
* Dini Liderlerin Kontrolü: Dini liderler, devlet tarafından atanmakta veya onaylanmakta ve faaliyetleri sıkı bir şekilde denetlenmektedir.
Çin’de Yaygın Olan İnançlar:
* Budizm: Çin’de en yaygın dinlerden biri olan Budizm, farklı mezhepleriyle birlikte milyonlarca takipçiye sahiptir.
* Taoizm: Çin felsefesi ve dininin temel unsurlarından biri olan Taoizm, doğa ile uyum içinde yaşamayı ve içsel huzuru vurgulamaktadır.
* Konfüçyüsçülük: Çin kültürünün temel yapı taşlarından biri olan Konfüçyüsçülük, ahlak, etik ve sosyal ilişkiler üzerine odaklanır.
* Hristiyanlık: Özellikle kıyı bölgelerinde ve büyük şehirlerde önemli bir nüfusa sahip olan Hristiyanlık, Çin’deki yabancı etkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
* İslam: Uygur Türkleri ve Hui Müslümanları gibi azınlık gruplar arasında İslam dini yaygındır. Ancak son yıllarda Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Müslümanlara yönelik baskılar artmıştır.
Çin’de Dini Politikalar:
Çin hükümeti, dini inançları toplumun istikrarını tehdit edebilecek bir unsur olarak görmekte ve bu nedenle dini faaliyetleri sıkı bir şekilde kontrol etmektedir. Özellikle dini ekstremizm ve ayrılıkçılık olarak tanımlanan faaliyetler, devlet tarafından şiddetle bastırılmaktadır.
Son yıllarda, Çin hükümeti dini grupları daha da sıkı bir şekilde kontrol altına almak için yeni düzenlemeler yapmıştır. Bu düzenlemeler, dini liderlerin atanması, dini okulların kapatılması ve dini yayınların sansürlenmesi gibi konuları içermektedir.
Özetle:
Çin’de din ve devlet ilişkisi, karmaşık bir tarihsel süreç içerisinde şekillenmiştir. Devletin ateist bir duruş sergilemesine rağmen, halk arasında çeşitli inançlar yaygın olarak yaşamaktadır. Ancak devlet, dini faaliyetleri sıkı bir şekilde kontrol etmekte ve dini grupların siyasi bir güç haline gelmesini engellemeye çalışmaktadır.
Daha fazla bilgi için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Vikipedi: Çin’de din
* Uluslararası Af Örgütü: Çin’de insan hakları ihlalleri
Not: Çin’deki dini durum sürekli olarak değişmekte ve gelişmektedir. Bu nedenle, güncel bilgiler için farklı kaynakları takip etmek önemlidir.

@@@@@@@@

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Müslümanlara yönelik yapılan zulüm ve baskılar.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, özellikle Uygur Müslümanlarına yönelik baskılar, uluslararası kamuoyunda insan hakları ihlalleri olarak geniş yankı bulmuştur. Çin hükümeti, bölgedeki Müslüman azınlık üzerinde uzun süredir devam eden bir dizi baskıcı politikayı uyguluyor. Bu baskılar, özellikle 2017’den itibaren daha yoğun hale geldi. İşte başlıca endişe verici unsurlar:

1. Toplama Kampları (Eğitim Kampları)

Çin hükümeti, milyonlarca Uygur ve diğer Müslüman azınlıkları “yeniden eğitim kampları” olarak adlandırdığı kamplara topladı. Bu kamplarda zorla ideolojik eğitim, beyin yıkama, Çince dil eğitimi ve Çin Komünist Partisi’ne sadakat üzerine eğitimler verildiği bildirilmektedir. Ayrıca bu kamplarda işkence, zorla çalıştırma, fiziksel ve psikolojik şiddet gibi ciddi insan hakları ihlalleri yaşandığı iddia edilmektedir.

2. Dini Kısıtlamalar

Sincan bölgesinde İslam’ın pratiği ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya. Camilerin yıkılması, dini sembollerin yasaklanması, ibadetlerin ve oruç tutma gibi dini ritüellerin engellenmesi gibi uygulamalar, Uygur Müslümanlarının dini özgürlüklerini ihlal eden başlıca politikalardan bazılarıdır.

3. Dijital Gözetim

Sincan, dünyadaki en sıkı dijital gözetim sistemlerinden birine sahip. Çin hükümeti, bölgedeki Uygur halkını sürekli gözetim altında tutmak için yüz tanıma teknolojisi, DNA örnekleri toplama, zorunlu uygulamalarla bireylerin dijital hareketlerini takip etme gibi yöntemler kullanıyor. Bu sistem, Uygurların günlük hayatını sıkı bir kontrol altına alıyor.

4. Kültürel Asimilasyon

Uygur kültürü ve kimliğinin sistematik olarak yok edilmeye çalışıldığına dair güçlü iddialar var. Uygur dili eğitim sisteminde yerini büyük ölçüde Çince’ye bırakmış durumda, Uygur kültürel mirası tahrip edilmekte ve Uygur aileleri, çocuklarını “Çinleştirme” kamplarına göndermeye zorlanmaktadır.

5. Zorla Çalıştırma

Uygurların toplama kamplarından zorla çalıştırılmak üzere fabrikalara gönderildiğine dair çok sayıda rapor bulunmaktadır. Bu fabrikalarda, Uygurların düşük ücretlerle veya ücretsiz çalıştırıldığı, bazen kötü koşullarda uzun saatler boyunca çalıştırıldığı belirtiliyor. Zorla çalıştırma iddiaları, bazı büyük küresel markaların tedarik zincirine kadar uzanmıştır.

6. Ailelerin Ayrılması

Uygur aileleri, hükümet politikaları sonucunda parçalanmaktadır. Pek çok Uygur, toplama kamplarında tutulurken, çocuklar devlet yetimhanelerine veya yatılı okullara yerleştirilmektedir. Bu durum, aile bağlarını koparmakta ve Uygur kimliğinin yok olmasına yol açmaktadır.

Çin hükümeti ise bu politikaları, “aşırılıkçılıkla mücadele”, “terörle savaş” ve “eğitim yoluyla rehabilitasyon” olarak nitelendirmektedir. Ancak uluslararası insan hakları örgütleri, akademisyenler ve hükümetler bu uygulamaları, bir tür etnik temizlik ve soykırım olarak tanımlamaktadır.

Uygur meselesi, özellikle Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ABD gibi uluslararası aktörler tarafından dikkatle izlenmekte ve Çin’e karşı yaptırım çağrıları yapılmaktadır. Ancak Çin hükümeti, bu eleştirileri reddetmekte ve Sincan’daki politikalarını savunmaktadır.

BAK: https://www.google.com/search?q=%C3%87inde+16+bin+camiyi+y%C4%B1k%C4%B1m+karar%C4%B1&oq=%C3%87inde+16+bin+camiyi+y%C4%B1k%C4%B1m+karar%C4%B1&gs_lcrp=EgZjaHJvbWUyBggAEEUYOdIBCTIwNDU4ajBqNKgCDrACAQ&client=ms-android-samsung-trvo1&sourceid=chrome-mobile&ie=UTF-8#ip=1

 




İstiklal mahkemelerinde yapılan baskı ve keyfi uygulamalar. Neler yapıldı?

İstiklal mahkemelerinde yapılan baskı ve keyfi uygulamalar. Neler yapıldı?


İstiklal Mahkemeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde, özellikle 1920-1923 yılları arasında, Anadolu’daki isyanları ve direniş hareketlerini bastırmak amacıyla kurulmuş özel mahkemelerdir. Bu mahkemeler, Türkiye’nin ulusal egemenliğini ve düzenini korumak için sıkı tedbirler ve cezai uygulamalar getirmiştir. İşte İstiklal Mahkemeleri dönemindeki bazı baskı ve keyfi uygulamalar:

1. Keyfi Yargılamalar ve Hızlı Yargılama

İstiklal Mahkemeleri, geniş yetkilerle donatılmış özel mahkemelerdi. Bu mahkemelerde yargılamalar hızlı bir şekilde yapılır, davalar genellikle kısa sürede sonuçlandırılırdı. Sıkı bir denetim ve denetimsizlik ortamı içinde, bazı sanıklar, savunma hakkından yoksun bırakılabilir veya yeterince savunma yapma fırsatı verilmeden yargılanabilirlerdi.

2. Sıkı Gözetim ve Baskılar

Bu dönemde, İstiklal Mahkemeleri tarafından yapılan yargılamalarda sıkı bir gözaltı ve tutuklama politikası uygulanıyordu. İsyan veya direniş hareketleri ile ilişkili olduğu düşünülen birçok kişi, bu mahkemelerde yargılanarak cezalandırıldı. Bu süreçte, tutuklama ve gözaltı süreleri uzatılabiliyor, bazen insan haklarına aykırı uygulamalara başvurulabiliyordu.

3. Siyasi ve Dini Baskılar

İstiklal Mahkemeleri hem siyasi hem de dini grupları hedef almıştı. Bu dönemde, özellikle bağımsızlık hareketine karşı olan muhalefet ve dini liderler hedef alınmıştı. Siyasi nedenlerle yargılanan kişiler, bazen idam cezasına çarptırıldılar veya ağır hapis cezaları aldılar. Mahkemeler, çoğu zaman geniş bir tanım ve yorum özgürlüğü ile bu tür gruplara karşı sert önlemler aldı.

4. Siyasi Mahkumiyetler ve İdamlar

Bazı durumlarda, İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen kararlar, siyasi ve askeri liderler tarafından onaylanan idam cezalarını içeriyordu. Özellikle Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında, çeşitli direniş hareketlerine veya isyanlara katıldıkları düşünülen kişiler idam edildi. Bu idamlar, bazen adil bir yargılamadan ziyade, siyasi ve askeri stratejiler doğrultusunda gerçekleştirildi.

5. Yargı Bağımsızlığı ve Adil Yargılama Sorunları

İstiklal Mahkemeleri, bağımsız yargı ilkelerine tam olarak uymuyordu ve çoğu zaman mahkemelerin bağımsızlığı sorgulandı. Bu mahkemelerde yargılamalar sırasında, adil yargılama hakkı sıkça ihlal edildi ve kararlar, hükümetin siyasi hedefleri doğrultusunda şekillendirildi.

6. Toplumsal ve Politik Rejimle Uyum

Mahkemeler, genellikle Cumhuriyet’in yeni düzenini korumak ve eski düzenin etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla faaliyet gösterdi. Bu bağlamda, eski Osmanlı döneminin kalıntıları ve direniş hareketlerine karşı sert önlemler alındı.

Sonuç

İstiklal Mahkemeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında, ulusal egemenlik ve düzeni sağlamak amacıyla kurulan özel yargı organlarıdır. Ancak, bu mahkemelerin uygulamaları sırasında bazı baskı ve keyfi uygulamalar meydana gelmiştir. Bu dönem hem adil yargılama ilkeleri açısından hem de insan hakları açısından tartışmalı bir dönem olarak değerlendirilir.




İnsanlık tarihi boyunca dünyada iz bırakmış ve önemli değişimler gerçekleştirmiş olan 20 büyük şahsiyet kimdir?

İnsanlık tarihi boyunca dünyada iz bırakmış ve önemli değişimler gerçekleştirmiş olan 20 büyük şahsiyet kimdir?

İnsanlık tarihi boyunca büyük değişimlere ve gelişmelere öncülük eden birçok önemli şahsiyet vardır. Bu şahsiyetler, liderlik, bilim, felsefe, sanat ve din alanlarında dünya üzerinde derin izler bırakmış ve tarihsel olayların yönünü değiştirmişlerdir. İşte dünyada iz bırakmış 20 büyük şahsiyet:

1. Hz. Muhammed (570-632)

Açıklama: İslam dininin kurucusu ve son peygamber olarak kabul edilen Hz. Muhammed, İslam’ın yayılması ve dünya tarihi üzerinde büyük bir etki bıraktı. Onun liderliğinde Arap Yarımadası’nda siyasi ve dini bir birleşme gerçekleşti.

2. Isaac Newton (1642-1727)

Açıklama: Modern bilimin temellerini atan İngiliz bilim insanı Newton, klasik mekaniği ve yerçekimi yasalarını formüle etti. Onun çalışmaları, bilim devrimini hızlandırdı ve modern fiziğin doğuşuna büyük katkı sağladı.

3. Albert Einstein (1879-1955)

Açıklama: Genel ve özel görelilik teorileriyle fizik dünyasında devrim yaratan Einstein, enerji ve madde arasındaki ilişkiyi açıklayan E=mc² formülüyle bilinir. Einstein, modern fiziğin babalarından biri olarak kabul edilir.

4. Büyük İskender (MÖ 356-323)

Açıklama: Makedonya Kralı Büyük İskender, kısa hayatında tarihin en büyük imparatorluklarından birini kurarak Yunan kültürünü ve etkisini doğuya kadar yaydı. Helenistik dönemin başlangıcına öncülük etti.

5. Aristoteles (MÖ 384-322)

Açıklama: Antik Yunan filozofu Aristoteles, mantık, biyoloji, fizik, etik ve siyaset felsefesi gibi birçok alanda eserler verdi. Onun düşünceleri, Batı felsefesinin ve bilim anlayışının temelini oluşturdu.

6. Napolyon Bonapart (1769-1821)

Açıklama: Fransız İmparatoru Napolyon, Avrupa’yı fethetme girişimleri ve hukuki reformlarıyla tanınır. Napolyon Yasaları, birçok ülkenin hukuk sistemini etkilemiştir.

7. Mahatma Gandhi (1869-1948)

Açıklama: Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinde liderlik yapan Gandhi, şiddet karşıtı direniş stratejisiyle dünya çapında bir etki yarattı. Onun barışçıl direniş yöntemleri, birçok özgürlük ve hak mücadelesine ilham kaynağı oldu.

8. Leonardo da Vinci (1452-1519)

Açıklama: Rönesans döneminin en büyük dehalarından biri olan Da Vinci, sanat, bilim, anatomi, mühendislik ve mimarlık gibi birçok alanda eserler verdi. Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği gibi başyapıtları, sanat tarihine damgasını vurdu.

9. Hz. İsa (İsa Mesih) (MÖ 4-MS 30)

Açıklama: Hristiyanlığın kurucusu olan Hz. İsa, ahlaki öğretileri ve yaşamı ile dünya tarihine büyük bir etki bıraktı. Milyarlarca insanın inanç kaynağı olan Hristiyanlık, onun etrafında şekillendi.

10. Karl Marx (1818-1883)

Açıklama: Alman filozof ve iktisatçı Karl Marx, Komünist Manifesto ve Das Kapital gibi eserleriyle komünist ideolojinin temellerini attı. Onun fikirleri, 20. yüzyıl boyunca dünya siyasetini derinden etkiledi.

11. George Washington (1732-1799)

Açıklama: Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk başkanı olan Washington, Amerikan Devrimi sırasında kıtaların özgürlüğü için savaştı ve ABD’nin kuruluşuna öncülük etti. Onun liderliği, ABD’nin siyasi ve sosyal yapısının şekillenmesinde etkili oldu.

12. Sokrates (MÖ 470-399)

Açıklama: Antik Yunan filozofu Sokrates, sorgulayıcı yöntemleri ve ahlaki felsefesiyle Batı düşünce geleneğinin temellerini attı. Onun fikirleri, öğrencileri Platon ve Aristoteles aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır.

13. Nelson Mandela (1918-2013)

Açıklama: Güney Afrika’da apartheid rejimine karşı mücadele eden Mandela, barışçıl yollarla ırk ayrımcılığını sona erdirdi ve ülkenin ilk siyahi başkanı oldu. Özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir sembol haline geldi.

14. Charles Darwin (1809-1882)

Açıklama: Evrim teorisinin kurucusu olan Darwin, Türlerin Kökeni adlı eseriyle biyolojide devrim yarattı. Doğal seçilim teorisi, canlıların evrimi ve biyolojik çeşitliliğin açıklanmasında temel bir kavram haline geldi.

15. Thomas Edison (1847-1931)

Açıklama: Modern dünyanın en büyük mucitlerinden biri olan Edison, elektrik ampulü, fonograf ve sinema gibi icatlarıyla sanayi devriminde önemli bir rol oynadı.

16. Winston Churchill (1874-1965)

Açıklama: İngiltere Başbakanı Churchill, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’na karşı direnişin sembolü oldu. Liderliği ve kararlılığı, Avrupa’nın kurtuluşunda kilit bir rol oynadı.

17. Sigmund Freud (1856-1939)

Açıklama: Psikanalizin kurucusu olan Freud, insan zihni, bilinçaltı ve rüyalar üzerine çalışmalarıyla psikoloji alanında çığır açtı. Onun teorileri, modern psikolojinin temel taşlarıdır.

18. Martin Luther (1483-1546)

Açıklama: Almanya’da din reformunun öncüsü olan Martin Luther, Katolik Kilisesi’ne karşı başlattığı protesto hareketiyle Hristiyan dünyasında büyük değişimlere yol açtı ve Protestanlık mezhebinin doğmasına neden oldu.

19. Galileo Galilei (1564-1642)

Açıklama: İtalyan astronom ve bilim insanı Galileo, teleskopla yaptığı gözlemler ve Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü kanıtlamasıyla bilinir. Onun çalışmaları, modern astronomi ve fiziğin temellerini oluşturdu.

20. Julius Sezar (MÖ 100-44)

Açıklama: Roma İmparatorluğu’nun genişlemesine büyük katkı sağlayan Sezar, askeri ve siyasi dehasıyla Roma’yı dünya tarihinin en güçlü imparatorluklarından biri haline getirdi.

Not: * Yapay zekanın 1. sıraya Hz. Muhammed.i almış olması hak ve hakikatin kaçınılmaz olduğunu ve kendisini isbat ve kabul ettirdiğini göstermektedir.

https://tesbitler.com/category/hz-muhammed-ve-sahabe/

*Yapay zekanın 14. Sıraya Darwin.i alması, daha yapay olmayan gerçek zeka eğitimine ihtiyacı olduğunu göstermektedir.
Bak.
https://tesbitler.com/2015/01/03/evrim-bilimsel-degildir/
https://tesbitler.com/2015/01/02/e-v-r-i-m-t-e-o-r-i-s-i/
https://tesbitler.com/2023/07/04/evrimi-reddedenlerin-delilleri/

 




VİCDAN VE RUHUN 4 UNSURU

VİCDAN VE RUHUN 4 UNSURU[1]

“Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan “irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye” her birinin bir gayetü’l-gàyâtı var:

İradenin ibadetullahtır. Zihnin, mârifetullahtır. Hissin, muhabbetullahtır. Lâtifenin, müşahedetullahtır. Takvâ denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gayetü’l-gàyâta sevk eder.”[2]

-Tıpkı ruhun 4 koruması gibi.
Üst kurul.
Vicdanın temel yapı Taşları.
4 Bileşenlerden oluşur.
Tıpkı havanın karbon, Hidrojen, oksijen, azot gibi.
Tıpkı Her şeyin 4 madde, unsur olan, Toprak, hava, su, ateş gibi.

@@@@@@@

Vicdanın Anasır-ı Erbaası ve Ruhun Dört Havassı Üzerine Bir Değerlendirme
Verilen metin, İslam felsefesi ve tasavvufta sıkça karşılaşılan bir konuyu, yani insanın iç dünyasını oluşturan temel unsurları ve bu unsurların nihai hedeflerini ele almaktadır.
Metnin ana temaları şu şekilde özetlenebilir:
* Vicdanın Anasır-ı Erbaası: Vicdanın dört temel unsuru olarak irade, zihin, his ve lâtife-i Rabbaniye belirtilmiştir.
* Ruhun Dört Havassı: Ruhun dört özelliği olarak da aynı unsurlar (irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye) gösterilmiştir.
* Her Bir Unsurun Gayesi: Her bir unsurun nihai hedefi Allah’a yönelmek olarak belirtilmiştir. İrade ibadet, zihin marifet, his muhabbet ve lâtife-i Rabbaniye ise müşahede ile Allah’a ulaşmayı hedefler.
* Takva ve Şeriat: Takva, bu dört unsurun dengeli bir şekilde kullanılması ve Allah’a yönelme anlamına gelir. Şeriat ise bu unsurları geliştirerek (tenmiye), olumsuz yönlerini düzelterek (tehzip) ve nihai hedefe ulaştırmayı amaçlar.
Bu metindeki kavramları daha detaylı bir şekilde açıklayalım:
* İrade: İnsanı eyleme yönelten güçtür. İbadet, bu gücü Allah’a yöneltmek anlamına gelir.
* Zihin: Düşünme, öğrenme ve anlama yeteneğidir. Marifet, Allah’ı tanıma ve anlama çabasıdır.
* His: Sevinç, üzüntü, aşk gibi duyguları içerir. Muhabbet, Allah’a duyulan sevgi ve bağlılıktır.
* Lâtife-i Rabbaniye: İnsanda bulunan ilahi bir nur veya kıvılcım olarak düşünülebilir. Müşahede, bu nur aracılığıyla Allah’ı doğrudan deneyimlemektir.
* Takva: Allah’a karşı duyulan saygı, korku ve sevginin birleşimiyle oluşan bir ahlaki durumdur.
* Şeriat: İslam’ın temel hukuk ve ahlak sistemi olup, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu hedefler.
Metnin genel anlamı:
İnsan, içindeki bu dört temel unsuru dengeli bir şekilde kullanarak Allah’a ulaşmayı hedefler. İbadet, marifet, muhabbet ve müşahede bu yolculuğun farklı aşamalarıdır. Şeriat ise bu yolculukta insanlara rehberlik eder.

Özellikle şu konular üzerinde daha detaylı bilgi alabilirsiniz:
* İnsan nefsinin yapısı.
* Marifetullah.
* Muhabbetullah.
* Müşahede.
* Takva ve ibadetin ilişkisi.
* Şeriatın rolü.

 

VİCDAN

İslami tanımla vicdan nedir, Kuran ve Hadislerde nasıl ifade edilir?

İslami Tanımda Vicdan ve Kuran-ı Kerim ile Hadislerde İfadesi

Vicdan, İslam dininde insanın fıtratında var olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan, iç ses olarak da adlandırılan bir kavramdır. Vicdan, insanın kendi nefsini muhasebe etmesi, yaptığı işlerin sonuçlarını değerlendirmesi ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıması noktasında önemli bir rol oynar.

Kuran-ı Kerim’de Vicdan

Kuran-ı Kerim’de vicdan açıkça zikredilmese de, birçok ayette vicdanın işleyişi ve önemine işaret eden ifadeler yer alır. Özellikle insanın kendi nefsini sorgulaması, yaptığı işlerden sorumlu tutulacağı, iyilik ve kötülüğün farkında olması gibi konular vicdanın işleyişi ile yakından ilgilidir.

  • Nefsin muhasebesi: Kuran’da birçok ayette insanın kendi nefsini muhasebe etmesi, yaptığı işleri değerlendirmesi ve Allah’a karşı sorumlu tutulacağı vurgulanır. Bu durum, vicdanın temel işlevi olan doğruyu yanlıştan ayırma ve kişinin kendi davranışlarını değerlendirme yeteneği ile doğrudan ilişkilidir.
  • İyilik ve kötülüğün farkında olma: Kuran’da iyilik ve kötülüğün açıkça belirtilmesi ve insanların bu farkındalıkla hareket etmeleri istenmesi, vicdanın temel görevi olan doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği ile bağlantılıdır.
  • Kalbin şahitliği: Kuran’da kalbin şahitliği konusu sıklıkla geçer. Kalp, vicdanın yerleşik olduğu bir organdır ve insanın yaptığı her işten haberdardır. Kıyamet gününde kalplerin şahitliği, vicdanın insanın aleyhine veya lehine delil olarak kullanılacağını gösterir.

Hadislerde Vicdan

Hadislerde de vicdanın önemi vurgulanır. Peygamber Efendimiz (sav), birçok hadisinde vicdanın temizliğinin önemine dikkat çekmiş, müminlerin vicdanlarının rahat olması gerektiğini belirtmiştir.

  • Vicdanın temizliği: Peygamber Efendimiz (sav), vicdanın temizliğinin İslam’ın temel şartlarından biri olduğunu belirtmiştir. Vicdanı kirleten günahların affedilmesi için tövbe edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
  • Vicdanın rahatlığı: Peygamber Efendimiz (sav), müminlerin vicdanlarının rahat olması gerektiğini, günah işleyen bir kişinin vicdanının rahat edemeyeceğini söylemiştir.
  • İç ses: Peygamber Efendimiz (sav), vicdanı iç ses olarak tanımlamış ve insanların bu sese kulak vermeleri gerektiğini belirtmiştir.

Sonuç

İslam dininde vicdan, insanın fıtratında var olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan önemli bir kavramdır. Kuran-ı Kerim ve hadislerde vicdanın işleyişi ve önemi birçok ayet ve hadisle açıklanmıştır. Vicdan, insanın kendi nefsini muhasebe etmesi, yaptığı işlerin sonuçlarını değerlendirmesi ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıması noktasında önemli bir rol oynar.

Özetle, İslam’a göre vicdan, insanın iç sesidir ve doğruyu yanlıştan ayırt etmesine yardımcı olur. Kuran ve hadisler, vicdanın temizliğinin önemini vurgulayarak, müminlerin vicdanlarının rahat olması gerektiğini belirtir.

****************   

İslam alimleri vicdanı nasıl tanımlarlar?

İslam Alimlerine Göre Vicdan

İslam alimleri, vicdanı farklı açılardan ele almış ve bu konuda çeşitli tanımlar yapmışlardır. Ancak genel olarak vicdan, İslam alimlerine göre;

  • Fıtrattan gelen bir özellik: İnsanların doğuştan sahip olduğu, Allah tarafından verilmiş bir özelliktir.
  • Doğruyu yanlıştan ayırt etme yetisi: İnsanın iç sesidir ve yaptığı işlerin doğru veya yanlış olup olmadığını anlamaya yardımcı olur.
  • Allah’a karşı sorumluluk bilinci: İnsanın yaptığı her işten Allah’a karşı sorumlu olduğunu hatırlatan bir içsel mekanizmadır.
  • Kalbin aynası: Kalbin durumunu yansıtan bir ayna gibidir. Kalp temizse vicdan da temiz olur, kalp kirlenirse vicdan da kirlenir.

Bazı İslam alimlerinin vicdan hakkındaki görüşlerine örnekler:

  • İmam Gazali: Vicdanı, insanın kendi nefsini muhasebe etmesi, yaptığı işleri değerlendirmesi ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıması noktasında önemli bir rol oynayan bir içsel mekanizma olarak görmüştür.
  • İmam-ı Rabbani: Vicdanı, insanın fıtratında var olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan, iç ses olarak da adlandırılan bir kavram olarak tanımlamıştır.
  • Maturidi Ehl-i Sünnet: Vicdanı, akıl ile birlikte çalışan ve insanın doğruyu yanlıştan ayırmasını sağlayan bir yetenek olarak görmüştür.

Vicdanın önemi İslam alimleri tarafından şu şekilde vurgulanır:

  • İmanın bir gereği: Vicdanı temiz tutmak, imanın temel şartlarından biridir.
  • Amel-i salih için gerekli: İyi amellerin kabul edilmesi için vicdanın temiz olması şarttır.
  • Toplumsal huzur için gerekli: Vicdanlı bireyler, toplumda huzur ve güven ortamının oluşmasına katkı sağlarlar.

Özetle, İslam alimlerine göre vicdan, insanın fıtratında var olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan, Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıyan ve kalbin aynası olan bir içsel mekanizmadır. Vicdanın temizliği, İslam dininde büyük önem taşımaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

13-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=-f53qNwFNgg&t=96s

[2] Hutbe-i Şamiye. Sh. 143.




İNGİLİZİN İSLAM DÜŞMANLIĞI

İNGİLİZİN İSLAM DÜŞMANLIĞI

İngilizlerin İslam düşmanlığı M. Sıddık gümüş. ün kitabında ibretli olan paragraflar ve kitabın özeti nedir?

  1. Sıddık Gümüş, İslami konularda yazdığı eserlerle tanınan bir yazardır. **”İngilizlerin İslam Düşmanlığı”** adlı kitabı, İslam’a ve Müslümanlara karşı tarih boyunca İngilizler tarafından sürdürülen düşmanca tutumları ve politikaları ele almaktadır. Yazar, kitabında özellikle İngiltere’nin sömürgecilik döneminde İslam dünyasında izlediği stratejilere, Müslüman topluluklar üzerinde uyguladığı baskılara ve İslam’a zarar verme çabalarına değinir.Kitabın ana temasını, İngilizlerin İslam’ı ve Müslüman toplumları zayıflatma amacıyla geliştirdikleri siyasi ve sosyal stratejiler oluşturur. Yazar, İngilizlerin İslam coğrafyasında fitne çıkarmak için başvurduğu yolları ve bu süreçte nasıl bir “böl ve yönet” politikası izlediklerini örneklerle açıklar. Ayrıca, İslam dünyasında İngiliz ajanlarının faaliyetlerinden, İslam’ın ve Müslümanların hedef alınarak oluşturulan propagandalardan bahseder.

    ### İbretli Paragraflar

    Kitaptan bazı dikkat çekici ve ibretlik noktalar şunlardır:

    1. **Sömürgecilik ve Din Kullanımı**: İngilizlerin, Müslüman toplumlar üzerindeki etkilerini artırmak için sömürgecilik döneminde dini kullanmaları, Müslümanları bölmek için reformcu hareketleri desteklemeleri ve mezhep çatışmalarını körüklemeleri.

    2. **Ajanlık Faaliyetleri**: İngiliz ajanlarının İslam ülkelerinde fitne çıkarmak ve Müslüman liderleri itibarsızlaştırmak için gerçekleştirdikleri çeşitli operasyonlar. Yazar, ajanların Müslüman kılığına girerek toplumları içeriden zayıflatma çabalarına dikkat çeker.

    3. **Propaganda ve Medya**: İngilizlerin, Müslümanlara ve İslam’a karşı Batı medyasında yürüttüğü karalama kampanyaları. Kitapta, özellikle İslam’ın terörle ilişkilendirilmesine yönelik medya çalışmalarına vurgu yapılır.

    4. **Hilafetin Yıkılması**: İngilizlerin, İslam dünyasını bir arada tutan en önemli siyasi otorite olan Osmanlı Hilafeti’ni zayıflatma ve yıkma çabaları. Bu bölümde, hilafetin ortadan kaldırılması için yürütülen planlar ve uygulamalar ayrıntılı şekilde ele alınır.

    ### Kitabın Özeti

    Kitap, İngilizlerin İslam dünyasına yönelik düşmanlığını tarihsel ve siyasi perspektiflerden inceler. Özellikle Osmanlı Devleti’nin çöküş süreci, Müslüman toplumların bağımsızlık mücadeleleri ve modern dönemde İslam’a yönelik batılı saldırılar üzerinden değerlendirmeler yapar. Yazar, İslam’ı hedef alan stratejik hamlelerin sadece askeri ya da siyasi değil, aynı zamanda kültürel ve dini boyutlarının da olduğunu savunur. İngilizlerin, Müslüman coğrafyalar üzerinde uyguladıkları “böl ve yönet” politikaları, yerel işbirlikçiler ve ajanlar aracılığıyla yürütülen İslam karşıtı faaliyetler detaylı bir şekilde açıklanır.

    M. Sıddık Gümüş, eseriyle İslam dünyasındaki Müslümanlara bir uyarı niteliği taşıyan mesajlar vermeyi amaçlar. Batı’nın özellikle İngiltere’nin tarihsel ve güncel İslam karşıtı politikalarının farkında olunması gerektiğini belirtir ve Müslümanları birlik ve beraberliğe davet eder.

    Kitap, İslam düşmanlığı konusunu ele alarak, Müslüman okuyuculara İslam’a yönelik tehditlerin farkında olmaları gerektiğini ve bu tehditlere karşı bilinçlenmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.

    @@@@@@@

    İhsan Süreyya Sırma, Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerler adlı kitapta Özetle vurgulanan ve özet konu nedir?

    İhsan Süreyya Sırma’nın **”Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerler”** adlı kitabı, İngilizlerin tarih boyunca sömürgecilik faaliyetleri kapsamında misyonerleri nasıl bir araç olarak kullandıklarını ele alır. Kitap, misyonerlerin sadece dini yayma amaçlı değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda birer sömürü ajanı olarak görev yaptığını vurgular.

    ### Kitabın Özeti

    İhsan Süreyya Sırma, kitabında İngiliz misyonerlerinin özellikle Osmanlı İmparatorluğu topraklarında ve İslam dünyasında yürüttüğü faaliyetleri detaylandırır. Yazar, İngiliz misyonerlerinin bölgedeki Müslüman toplulukları zayıflatmak, bölmek ve Batı’nın çıkarlarına hizmet etmek amacıyla dini kisve altında nasıl çalıştığını anlatır.

    **Ana Temalar: **

    1. **Misyonerlerin Asıl Amacı**: Kitap, misyonerlerin asıl amacının Hristiyanlığı yaymaktan ziyade, İngiltere’nin emperyal çıkarlarını korumak olduğunu savunur. Misyonerler, Hristiyanlık vaazları altında halkın zihnini şekillendirmeye, Batı kültürünü ve değerlerini yaymaya çalışmışlardır.

    2. **Osmanlı ve İslam Dünyası**: Misyonerlerin faaliyetleri özellikle Osmanlı topraklarında yoğunlaşmıştır. Yazar, İngiliz misyonerlerinin Osmanlı halkını bölmek için yürüttükleri çalışmaların altını çizer. Ermeniler, Kürtler, Araplar ve diğer azınlıklar arasında fitne ve ayrılık çıkarmaya yönelik bu çabalar, Osmanlı’yı zayıflatmak için bir araç olarak kullanılmıştır.

    3. **Eğitim ve Sağlık Kurumları**: Misyonerler, bölgeye nüfuz etmek amacıyla eğitim ve sağlık kurumları kurmuşlardır. Bu okullar ve hastaneler aracılığıyla yerel halk üzerinde etki kurmayı başarmış, aynı zamanda ajanlık faaliyetleri yürütmüşlerdir. Kitapta, bu kurumların nasıl Batı’nın siyasi çıkarlarına hizmet ettiği anlatılır.

    4. **Siyasi ve İstihbarat Faaliyetleri**: Misyonerler, dini vaazlar verirken aynı zamanda siyasi ajanlık görevlerini de yerine getirmişlerdir. Yerel halkın nabzını tutmuş, isyanları körüklemiş ve Batı devletlerine bilgi sağlamışlardır. Yazar, bu faaliyetlerin birçok Osmanlı toprağında büyük toplumsal ve siyasi karışıklıklara yol açtığını belirtir.

    5. **Böl ve Yönet Stratejisi**: Misyonerlerin faaliyetleri, İngilizlerin genel olarak Osmanlı ve İslam dünyasında izlediği “böl ve yönet” stratejisiyle uyumludur. Misyonerler aracılığıyla farklı etnik ve dini gruplar arasında nifak tohumları ekilmiş, böylece Batı emperyalizmi bölgedeki hakimiyetini sürdürmüştür.

    ### Kitapta Vurgulananlar

    – **Misyonerlerin Sözcüsü Oldukları Güçler**: Misyonerler, sadece dini liderler ya da Hristiyanlığı yaymaya çalışan kişiler değil, aynı zamanda emperyalist güçlerin temsilcileri olarak çalışmıştır.
    – **Eğitim ve Kültürel Emperyalizm**: Batı kültürünü ve Hristiyanlık değerlerini yaymak için kurulan okullar ve üniversiteler, bölgedeki yerli kültürleri ve dini inanışları zayıflatmayı amaçlamıştır.
    – **Müslümanların Uyanıklığı**: Yazar, Müslüman toplumlara misyonerlerin amaçlarının farkında olmaları gerektiğini, dini ve kültürel kimliklerine sahip çıkmalarını öğütler.

    ### Sonuç

    Kitap, İngiliz misyonerlerinin İslam dünyasında oynadığı kritik rolü anlamak için önemli bir kaynak niteliğindedir. İhsan Süreyya Sırma, tarihsel belgeler ve olaylar üzerinden, misyonerlerin aslında emperyalist politikaların bir parçası olduğunu ve bu faaliyetlerin sadece dini değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik hedefler doğrultusunda yürütüldüğünü göstermeye çalışır. Kitap, sömürgecilik tarihine ve misyonerlik faaliyetlerinin arkasındaki gerçeklere ışık tutarak Müslümanların bu konuda bilinçlenmesini amaçlar.

    @@@@@@

    Murat Bardakçı, Şahbaba adlı kitapta İngilizler ile ilgili ne gibi bir tesbitte bulunmaktadır?

    Murat Bardakçı’nın **”Şahbaba”** adlı kitabı, İran’ın son Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin babası Rıza Şah Pehlevi’nin hayatını ve İran tarihindeki yerini ele alır. Kitapta İran tarihinin önemli bir dönemine ışık tutulur ve özellikle Rıza Şah’ın iktidara geliş süreci, yönetimi ve sonrasındaki gelişmeler ayrıntılı şekilde anlatılır.

    **İngilizlerle İlgili Tespitler**:

    Murat Bardakçı, **”Şahbaba”** adlı eserinde Rıza Şah Pehlevi’nin iktidara gelmesinde ve yönetiminde İngilizlerin oynadığı rolü ve İran üzerindeki etkilerini vurgular. Kitapta, Rıza Şah’ın başlangıçta İngilizlerin desteğiyle iktidara geldiği, ancak zamanla İngilizlerin politikalarına karşı çıkmaya başladığı ve bunun neticesinde İngiltere ile arasının açıldığı belirtilir. Bu sürecin sonunda, Rıza Şah’ın İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Sovyet güçleri tarafından İran’a yapılan askeri müdahale ile tahttan indirildiği anlatılır.

    Bardakçı, İngilizlerin İran üzerindeki etkisini ve çıkarlarını sıkça vurgular. Özellikle, İran’ın stratejik konumu ve petrol zenginlikleri nedeniyle İngiltere’nin İran’daki siyasi gelişmelere yön vermeye çalıştığını ve bu amaçla hem Rıza Şah döneminde hem de sonrasında çeşitli müdahalelerde bulunduğunu belirtir. İngiltere’nin bölgedeki çıkarlarını korumak amacıyla İran’daki liderleri ve politik gelişmeleri yakından takip ettiğini ve gerektiğinde müdahale ettiğini tespit eder.

    Sonuç olarak, Bardakçı’nın **”Şahbaba”** kitabında İngilizlerle ilgili en önemli tespit, İran üzerindeki büyük güçlerin, özellikle İngiltere’nin, ülkedeki iktidar değişiklikleri ve siyasi gelişmelerde kritik bir rol oynadığıdır. Rıza Şah’ın iktidara gelişinde ve düşüşünde İngiliz etkisi belirgin bir şekilde ortaya konur.

    Bak.
    https://tesbitler.com/index.php?s=%C4%B0ngiliz+https://m.star.com.tr/yazar/dusmanimizi-taniyor-muyuz-yazi-1883383/

    @@@@@@

    İngilizlerin entrikaları ve bunun üzerine yazılmış kitaplar hangileridir?

    İngilizlerin tarih boyunca çeşitli bölgelerde yürüttüğü entrikalar, sömürge politikaları, siyasi oyunlar ve müdahaleler birçok tarihçi, yazar ve araştırmacı tarafından ele alınmıştır. Bu konuda çeşitli kitaplar, makaleler ve analizler yazılmıştır. Aşağıda, İngiliz entrikalarını konu alan önemli kitaplar ve bu eserlerin odaklandığı ana temalar bulunmaktadır:

    ### 1. **”Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerler” – İhsan Süreyya Sırma**
    – **Ana Tema**: İngiliz misyonerlerinin dini yayma amacı altında aslında birer siyasi ajan olarak kullanıldığı, bu misyonerlerin Osmanlı İmparatorluğu ve İslam dünyasında böl ve yönet politikaları çerçevesinde çalıştıkları anlatılır.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: Eğitim ve sağlık kurumları aracılığıyla kültürel emperyalizm, dini kisve altında siyasi ve istihbari faaliyetler.

    ### 2. **”İngilizlerin İslam Düşmanlığı” – M. Sıddık Gümüş**
    – **Ana Tema**: İngilizlerin, İslam dünyasına yönelik düşmanca politikalarını ele alır. Müslüman coğrafyaları bölme, İslam’ı zayıflatma çabaları ve Hilafeti yıkma girişimleri üzerinde durulur.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına yönelik İngiliz planları, İslam dünyasında fitne çıkarma ve ajanlar vasıtasıyla yürütülen operasyonlar.

    ### 3. **”Ortadoğu’da Oyun İçinde Oyun” – Taha Akyol**
    – **Ana Tema**: Osmanlı’nın son dönemlerinde İngilizler ve diğer Batı devletlerinin Ortadoğu üzerindeki politikaları. İngilizlerin bölgeyi nasıl şekillendirdiği, haritaları nasıl çizdiği ve ulus devletler oluşturduğu üzerine kapsamlı analizler yapılır.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: Sykes-Picot Anlaşması, Arap topraklarının paylaşımı, petrol yatakları üzerindeki mücadeleler ve İngilizlerin yerel güçleri kullanma stratejileri.

    ### 4. **”Şahbaba” – Murat Bardakçı**
    – **Ana Tema**: İran’ın modernleşme süreci, Pehlevi Hanedanı ve İngiliz etkisi. Özellikle Rıza Şah Pehlevi’nin iktidara gelişinde ve düşüşünde İngilizlerin oynadığı rolü inceler.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: Rıza Şah’ın İngiliz desteğiyle iktidara gelmesi, sonrasında İngilizlerin stratejik müdahaleleri ve İran’daki çıkarlarını koruma çabaları.

    ### 5. **”The Grand Chessboard” – Zbigniew Brzezinski**
    – **Ana Tema**: Küresel güç dengeleri ve büyük devletlerin jeopolitik stratejileri. Brzezinski, küresel satranç tahtasında ABD, İngiltere ve diğer büyük güçlerin nüfuz sahalarını genişletmek için oynadıkları oyunları detaylandırır.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: İngiltere’nin modern dönemdeki küresel politikaları, Ortadoğu ve Güney Asya’daki müdahaleleri ve siyasi manipülasyonlar.

    ### 6. **”The Real Story of the Bilderberg Group” – Daniel Estulin**
    – **Ana Tema**: Küresel güçlerin perde arkasında gerçekleştirdiği gizli toplantılar ve dünya siyasetine yön veren kararların nasıl alındığı üzerine bir inceleme.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: İngiltere’nin elit gruplar ve gizli cemiyetler üzerinden küresel stratejiler oluşturma çabaları, çeşitli ülkelerdeki siyasi olaylara müdahaleler.

    ### 7. **”Sykes-Picot: The Hidden Origins of the Modern Middle East” – James Barr**
    – **Ana Tema**: İngiliz ve Fransızların 1. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu’yu nasıl paylaştıkları ve bölgeyi nasıl şekillendirdikleri.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: İngilizlerin Ortadoğu’da sınırları belirlerken yerel halkları nasıl kullandıkları, petrol ve stratejik yollar üzerinde kurdukları denetim.

    ### 8. **”The Secret History of British Intelligence in the Twentieth Century” – Gordon Thomas**
    – **Ana Tema**: İngiliz istihbaratının 20. yüzyılda yürüttüğü gizli operasyonlar ve entrikalar.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: MI6’nın dünya çapındaki operasyonları, İngilizlerin sömürge topraklarında ve Soğuk Savaş dönemindeki müdahaleleri.

    ### 9. **”A Peace to End All Peace: The Fall of the Ottoman Empire and the Creation of the Modern Middle East” – David Fromkin**
    – **Ana Tema**: Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma süreci ve İngilizlerin bu dönemde oynadığı rol. Özellikle İngilizlerin Ortadoğu’yu nasıl yeniden şekillendirdiği üzerinde duruluyor.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: İngilizlerin Osmanlı’nın dağılmasından sonra oluşturdukları yeni devletler ve liderler üzerindeki etkileri.

    ### 10. **”Jön Türklerin Siyasi Fikirleri ve İngiliz Siyaseti” – Mahir İz**
    – **Ana Tema**: Jön Türk hareketi ve İngilizlerin bu hareketi nasıl etkilediği, yönlendirdiği ve Osmanlı Devleti’nin siyasi yapısını zayıflatma politikaları.
    – **Öne Çıkan Entrikalar**: İngilizlerin Osmanlı’daki milliyetçi hareketleri ve Jön Türkleri kendi çıkarları doğrultusunda desteklemesi.

    Bu eserler, İngilizlerin farklı dönemlerde ve coğrafyalarda uyguladığı entrikaları, siyasi müdahaleleri ve manipülasyonları detaylandırarak okuyuculara derin bir bakış açısı sunmaktadır. Özellikle İngilizlerin sömürgecilik dönemindeki stratejik hamleleri ve bu hamlelerin uzun vadeli etkileri geniş bir yelpazede ele alınmıştır.

    @@@@@@

    İngilizlerin Türkiye üzerinde oynadıkları gizli oyunlar ve entrikaları nelerdir?

    İngilizlerin Türkiye üzerinde oynadığı gizli oyunlar ve entrikalar, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci boyunca etkili olmuştur. İngiltere, hem Osmanlı İmparatorluğu’nu zayıflatmak hem de bölgedeki stratejik çıkarlarını korumak için çeşitli siyasi, askeri ve diplomatik hamlelerde bulunmuştur. Aşağıda, İngilizlerin Türkiye üzerinde oynadıkları bazı önemli entrikalar ve gizli oyunlar yer almaktadır:

    ### 1. **Osmanlı’nın Zayıflatılması ve Dağılması**
    – **”Böl ve Yönet” Politikası**: İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nu uzun süre hem bir tehdit hem de bir fırsat olarak görmüştür. Osmanlı’nın stratejik toprakları (özellikle Ortadoğu ve Akdeniz bölgeleri) İngiliz çıkarları için kritik öneme sahipti. İngilizler, Osmanlı’yı zayıflatmak için **”böl ve yönet”** politikasını devreye sokarak imparatorluk içerisindeki farklı etnik ve dini grupları desteklemiş, bu gruplar arasında ayrılıkçı hareketleri teşvik etmiştir. Özellikle Araplar ve Ermeniler üzerinde bu stratejiyi uygulayarak, Osmanlı’nın içten çöküşünü hızlandırmayı hedeflemişlerdir.

    – **Ermeni Meselesi**: İngiltere, Osmanlı’ya karşı Ermeni milliyetçi hareketlerini ve bağımsızlık taleplerini desteklemiştir. Ermeni sorununun uluslararası platformlarda tartışılmasına katkıda bulunarak Osmanlı’yı uluslararası arenada zor duruma sokmuştur. Bu süreç, Osmanlı’nın iç istikrarını zayıflatmak amacıyla bir kaldıraç olarak kullanılmıştır.

    ### 2. **İngiltere’nin Sevr Antlaşması’ndaki Rolü**
    – **Sevr Antlaşması (1920)**: İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra Sevr Antlaşması’nın hazırlanmasında önemli bir rol oynamıştır. Antlaşmanın amacı, Osmanlı Devleti’ni tamamen parçalayarak kalan topraklarını da bölüşmekti. Özellikle İstanbul ve Boğazlar bölgesi ile birlikte Anadolu’nun büyük bir kısmının işgal edilmesi ve uluslararası kontrole verilmesi planlanıyordu. İngilizler, Anadolu topraklarının Yunanlar, Ermeniler ve diğer gruplar arasında bölüşülmesini destekleyerek Türkiye’nin tam anlamıyla kontrol altına alınmasını hedeflemiştir.

    ### 3. **Milli Mücadele Dönemindeki Müdahaleler**
    – **İstanbul’un İşgali ve Saltanatın Zayıflatılması**: İngilizler, 1. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’u işgal ederek hükümeti ve padişahı kendi kontrolleri altına almaya çalışmışlardır. Bu süreçte Osmanlı Sultanı Vahdettin’i, İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda kullanarak Anadolu’daki direnişi zayıflatmaya çalışmışlardır. Ancak Mustafa Kemal Atatürk ve diğer milli liderlerin başlattığı **Kurtuluş Savaşı**, İngilizlerin bu girişimlerine karşı önemli bir zaferle sonuçlanmıştır.

    – **Yunanistan’ı Destekleme**: Kurtuluş Savaşı sırasında İngiltere, Yunanistan’a büyük askeri ve ekonomik destek sağlamıştır. İngilizler, Yunan ordusunun Anadolu’yu işgal etmesiyle Türkiye’nin güçsüz kalmasını ve Batı’nın kontrolü altında olmasını hedeflemişlerdir. Yunan ordusunun yenilmesiyle bu plan başarısız olmuştur, ancak İngiltere’nin Türkiye’ye yönelik bu dolaylı müdahalesi önemli bir rol oynamıştır.

    ### 4. **Lozan Görüşmeleri ve Boğazlar Meselesi**
    – **Lozan Antlaşması (1923)**: İngiltere, Lozan görüşmeleri sırasında Türkiye’nin yeni sınırlarının belirlenmesinde ve özellikle Boğazlar Meselesi’nde stratejik çıkarlarını korumaya çalışmıştır. Boğazlar, İngiltere için büyük stratejik öneme sahip olduğundan, İngiltere bu bölgenin uluslararası kontrol altında olmasını istemiştir. Türkiye, büyük diplomatik çabalar sonucunda Boğazlar üzerinde kontrolü geri almış, ancak bu süreçte İngiltere’nin Türkiye’yi zayıflatma girişimleri öne çıkmıştır.

    ### 5. **Kürt Meselesi ve İngiliz Stratejileri**
    – **Kürt Ayrılıkçılığını Destekleme**: İngiltere, Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren Kürt meselesine de müdahil olmuştur. Özellikle 1920’lerde, Kürt ayrılıkçı hareketlerini destekleyerek Türkiye’yi içten zayıflatmayı amaçlamışlardır. İngiltere, Irak’ta kendi kontrolü altında bir Kürt devleti kurmayı ve Türkiye’nin güneydoğusunda benzer bir ayrılıkçılık hareketi çıkarmayı planlamıştır. Bu planlar uzun vadede etkili olmasa da İngiltere’nin Türkiye’ye karşı bir koz olarak Kürt meselesini zaman zaman gündeme getirdiği görülmüştür.

    ### 6. **Petrol ve Orta Doğu Üzerindeki Çıkarlar**
    – **Musul Sorunu**: 1920’lerde İngiltere, Türkiye ile Irak arasındaki **Musul Sorunu**nda büyük bir rol oynamıştır. Musul, zengin petrol yataklarına sahip bir bölgeydi ve İngiltere, Musul’un Türkiye’den ayrılarak Irak’a (İngiliz mandası altındaki bir bölgeye) katılmasını sağlamıştır. Bu süreçte İngilizler, Türkiye’nin zayıflığını kullanarak Musul üzerindeki hak iddialarını sonlandırmış ve bölgedeki petrol rezervlerini kontrol altına almıştır.

    ### 7. **Cumhuriyet Döneminde İngiliz Etkisi**
    – **Kemalizm ve Laiklik Üzerine Oyunlar**: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra İngiltere, yeni Türkiye’nin Batı ile entegrasyonunu destekler gibi görünse de, Türkiye’nin güçlü bir bölgesel güç olmasını engellemek için çeşitli politik hamlelerde bulunmuştur. Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile yakınlaşmasını önlemek amacıyla NATO ve Batı bloğu ile olan ilişkilerini pekiştirmiştir, ancak aynı zamanda Türkiye’nin laiklik ve modernleşme projelerini kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışmıştır.

    ### 8. **Kıbrıs Sorunu**
    – **Kıbrıs’taki İngiliz Politikaları**: Kıbrıs, 20. yüzyılın ortalarında İngiltere’nin önemli bir askeri üssüne sahip olduğu bir bölgeydi. İngiltere, Kıbrıs’taki Türk ve Rum toplumları arasında yaşanan çatışmaları dengelemek ve kendi stratejik çıkarlarını korumak için çeşitli entrikalar çevirmiştir. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında da İngiltere, Kıbrıs’taki çıkarlarını koruma adına diplomatik hamlelerde bulunmuş ve Türkiye’ye karşı çeşitli baskılar uygulamıştır.

    ### Sonuç

    İngilizlerin Türkiye üzerindeki entrikaları ve oyunları, özellikle Osmanlı’nın zayıflaması ve Cumhuriyet’in kuruluş döneminde belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu süreçte İngiltere, Türkiye’nin iç meselelerine ve bölgesel dinamiklerine sürekli müdahale ederek kendi çıkarlarını koruma amacını gütmüştür. **”Böl ve yönet” politikası, Osmanlı’yı zayıflatma çabaları, Kürt ve Ermeni meselelerinde oynanan oyunlar, Sevr ve Lozan antlaşmalarındaki diplomatik girişimler** İngiltere’nin Türkiye üzerindeki entrikalarının başlıca örnekleridir.

    @@@@@@

    İngilizlerin İslam dünyası üzerinde oynadıkları gizli oyunlar ve entrikaları nelerdir?

    İngilizler, İslam dünyası üzerinde uzun yıllar boyunca çeşitli entrikalar ve gizli oyunlar oynayarak bölgedeki çıkarlarını korumayı ve genişletmeyi hedeflemiştir. Bu entrikalar, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması ve dağılması sürecinde hız kazanmış, sömürgecilik dönemi boyunca ve sonrasında farklı stratejilerle devam etmiştir. Aşağıda, İngilizlerin İslam dünyası üzerinde oynadığı başlıca entrikalar ve gizli oyunlar sıralanmıştır:

    ### 1. **Osmanlı İmparatorluğu’nun Zayıflatılması**
    – **Arap İsyanları ve Bölme Politikası**: İngiltere, Osmanlı Devleti’ni zayıflatmak amacıyla **”böl ve yönet”** stratejisini uygulamış ve Arap Yarımadası’ndaki milliyetçi akımları desteklemiştir. **1916 yılında Mekke Şerifi Hüseyin ile yapılan gizli anlaşmalar** (McMahon-Hüseyin Mektuplaşmaları), Arapların Osmanlı’ya karşı ayaklanmasını sağlamıştır. Bu süreçte İngiltere, Araplara bağımsızlık vaat ederken aslında kendi çıkarlarını ön planda tutmuştur. Araplar İngilizlerin desteğiyle Osmanlı’ya karşı ayaklanırken, İngiltere Sykes-Picot Anlaşması ile bölgenin kontrolünü Fransa ile paylaşmayı planlamıştı.

    – **Ermeni ve Kürt Sorunları**: Osmanlı’yı içeriden zayıflatmak amacıyla İngiltere, Osmanlı içerisindeki Ermeni ve Kürt unsurların bağımsızlık taleplerini desteklemiş ve bu grupların Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmasını teşvik etmiştir. Bu grupların desteğiyle Osmanlı Devleti’ni daha da zayıflatmayı hedeflemişlerdir.

    ### 2. **Hilafetin Kaldırılması**
    – **Hilafetin Yıkılması İçin Oynanan Oyunlar**: İngiltere, Müslüman dünyasının birlik sembolü olan **hilafeti** zayıflatmak ve ortadan kaldırmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Hilafet makamının İslam dünyası üzerindeki birleştirici etkisini ortadan kaldırarak, Müslümanları parçalamayı amaçlamıştır. İngilizlerin desteğiyle 1924’te Türkiye’de hilafetin kaldırılması, İslam dünyasında büyük bir boşluk yaratmış ve Müslümanların siyasi bir birlik etrafında toplanmalarını engellemiştir.

    ### 3. **Sykes-Picot Anlaşması ve Ortadoğu’nun Paylaşımı**
    – **Ortadoğu’nun Yapay Sınırlarla Bölünmesi**: 1916’da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan **Sykes-Picot Anlaşması**, Osmanlı’nın çöküşünden sonra Ortadoğu’yu nasıl paylaşacaklarını belirleyen gizli bir antlaşmaydı. Bu antlaşma ile İngiltere ve Fransa, bölgeyi etnik ve dini farklılıkları göz ardı eden yapay sınırlarla böldü. Bu yapay sınırlar, Ortadoğu’daki istikrarsızlıkların ve çatışmaların temel sebeplerinden biri olmuştur. İngiltere, bu sınırları çizerken kendi stratejik çıkarlarını koruyacak şekilde hareket etmiştir; özellikle **Irak, Ürdün ve Filistin** gibi petrol zengini ve stratejik öneme sahip bölgeleri kontrol altına almıştır.

    ### 4. **Balfour Deklarasyonu ve Filistin Sorunu**
    – **İsrail’in Kuruluşu İçin Zemin Hazırlama**: İngiltere, 1917’de yayımlanan **Balfour Deklarasyonu** ile Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmasını resmen desteklemiştir. İngiltere, bu deklarasyonla hem Yahudi lobisini yanına almayı hem de Ortadoğu’da Batı çıkarlarına hizmet edecek bir devlet kurmayı amaçlamıştır. Filistin’de Yahudi göçünü destekleyerek Arapların tepkisini çekmiş ve Filistin sorununun temelini atmıştır. İngilizler, Filistin topraklarını Yahudi yerleşimcilere açarak bölgedeki Müslüman çoğunluğu zayıflatmayı hedeflemiş ve böylece Ortadoğu’da kalıcı bir gerilim yaratmıştır.

    ### 5. **Arap Dünyasında Kukla Devletlerin Kurulması**
    – **Kukla Liderlerin Yetiştirilmesi**: İngiltere, Osmanlı sonrası dönemde Arap dünyasında bağımsız devletler kurulmasına destek vermiş gibi görünse de, bu devletlerin başına genellikle İngiltere’nin kontrol edebileceği kukla liderler yerleştirmiştir. **Ürdün Kralı Abdullah, Irak Kralı Faysal** gibi isimler, İngiltere’nin desteğiyle tahta geçmiş ve İngiliz çıkarlarını koruyan liderler olmuştur. Bu liderler, İngiltere’nin Ortadoğu’daki stratejik çıkarlarına hizmet etmek üzere yönetilmişlerdir.

    ### 6. **İran’daki Müdahaleler**
    – **Rıza Şah ve Pehlevi Hanedanı**: İran’da İngiltere’nin entrikaları, Rıza Şah Pehlevi’nin iktidara gelmesinde açıkça görülür. Rıza Şah, İngiltere’nin desteğiyle İran’da Batı yanlısı bir yönetim kurmuş ve ülkenin zengin petrol kaynakları üzerinde İngilizlerin denetimini artırmıştır. Özellikle **Anglo-İranian Oil Company** aracılığıyla İngiltere, İran’ın petrol kaynaklarını kontrol etmiş ve ülkedeki Batı karşıtı hareketleri bastırmak için müdahalelerde bulunmuştur.

    – **Muhammed Musaddık’ın Devrilmesi**: 1951’de İran Başbakanı Muhammed Musaddık, İran petrollerini millileştirme girişiminde bulunduğunda, İngiltere buna karşı sert bir tepki göstermiştir. İngiltere ve ABD, 1953’te bir darbeyle Musaddık’ı devirmiş ve petrolün yeniden İngiliz kontrolüne geçmesini sağlamıştır. Bu müdahale, İran’da Batı karşıtlığını güçlendiren bir olay olarak tarihe geçmiştir.

    ### 7. **Kuzey Afrika’da İngiliz Entrikaları**
    – **Mısır ve Süveyş Kanalı Üzerindeki Kontrol**: İngiltere, **Süveyş Kanalı’nı** kontrol ederek bölgedeki stratejik deniz yollarını ele geçirmiştir. Mısır, uzun yıllar boyunca İngiltere’nin kontrolü altında kalmış ve İngilizler, Mısır’da **kukla liderler** aracılığıyla kendi çıkarlarını korumuştur. 1952’de Mısır’da General Cemal Abdül Nasır’ın liderliğinde gerçekleşen devrim, İngiltere’nin Mısır üzerindeki etkisini sona erdirse de Süveyş Kanalı üzerindeki entrikalar uzun süre devam etmiştir.

    ### 8. **Hindistan ve Pakistan’da Müslümanları Zayıflatma**
    – **Hint Alt Kıtası’nda Böl ve Yönet**: İngiltere, Hindistan’da Müslümanları ve Hinduları birbirine karşı kullanarak bölgeyi kontrol altında tutmuştur. Müslümanların siyasi ve ekonomik olarak zayıflamasını sağlamak için çeşitli entrikalara başvurmuşlardır. Özellikle **Hindistan’ın bağımsızlığı** sırasında, Müslümanların ayrı bir devlet kurmasını teşvik ederek Hindistan’ı bölmüş ve **Pakistan’ın** kurulmasına zemin hazırlamıştır. Ancak bu bölünme, Müslümanların uzun süre istikrarsızlıkla mücadele etmesine yol açmıştır.

    ### 9. **Afganistan ve İngiliz Oyunları**
    – **Büyük Oyun**: 19. yüzyılda İngiltere ve Rusya arasında Orta Asya ve Afganistan’da nüfuz mücadelesi yaşanmıştır. İngiltere, **Büyük Oyun** olarak bilinen bu süreçte, Afganistan üzerinde kontrol kurmaya çalışmış ve Rusya’nın bölgeye sızmasını engellemeye çalışmıştır. Afganistan’da çıkan iç karışıklıklar, İngiltere tarafından manipüle edilerek bölgedeki İngiliz hâkimiyeti güçlendirilmiştir.

    ### 10. **Gizli Cemiyetler ve İngiliz Ajanları**
    – **Misyonerler ve İstihbarat Faaliyetleri**: İngiltere, İslam dünyasında misyonerler aracılığıyla siyasi nüfuzunu genişletmiştir. **İngiliz misyonerleri**, sadece dini faaliyetler yürütmekle kalmamış, aynı zamanda istihbarat toplayarak İngiliz politikalarına hizmet etmişlerdir. Özellikle Osmanlı topraklarında kurulan misyoner okulları ve hastaneler, İslam dünyasında İngiltere’nin çıkarlarına hizmet eden kurumlar haline gelmiştir.

    ### Sonuç

    İngiltere’nin İslam dünyası üzerindeki entrikaları, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflatılması, yapay sınırlarla bölünmesi, vs…

    @@@@@

    İngilizlerin Osmanlı’nın yıkılışındaki rolleri nelerdir?

    İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışındaki rolleri, stratejik, diplomatik, askeri ve siyasi düzeyde çok geniş kapsamlı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde İngiltere, hem bölgesel çıkarlarını korumak hem de Osmanlı’yı zayıflatarak parçalamak amacıyla bir dizi plan ve girişimde bulunmuştur. Aşağıda, İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasındaki rolleri detaylandırılmıştır:

    ### 1. **Osmanlı’yı Ekonomik ve Askeri Olarak Zayıflatma**
    – **Borçlandırma ve Düyûn-u Umumiye**: 19. yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu, büyük ekonomik sorunlarla boğuşuyordu ve İngiltere gibi Batılı güçlerden borç almak zorunda kaldı. Bu borçlanma süreci Osmanlı’yı mali bağımlılığa sürükledi. 1881’de **Düyûn-u Umumiye İdaresi** kuruldu ve bu yapı, Osmanlı’nın dış borçlarının ödenmesi için gelir kaynaklarını doğrudan kontrol etmeye başladı. İngiltere bu süreçte mali kontrol mekanizmasını kullanarak Osmanlı ekonomisini daha da zayıflattı ve imparatorluğun iç işlerine müdahale etme imkanı buldu.

    – **Donanma ve Ordu Üzerindeki Etki**: Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılda askeri açıdan modernleşmeye çalışırken İngiltere ve diğer Avrupa devletlerinden silah, teknoloji ve eğitim desteği almak zorunda kaldı. Ancak bu modernizasyon çabaları, Osmanlı’nın askeri gücünü bağımsız bir şekilde geliştirmesine izin vermedi. İngiltere’nin bu konuda oynadığı rol, Osmanlı ordusunu modernleştirmekten ziyade onun Avrupa’ya bağımlı hale gelmesine neden oldu.

    ### 2. **Arap Yarımadası’ndaki Ayrılıkçı Hareketlerin Desteklenmesi**
    – **Arap Milliyetçiliğinin Teşvik Edilmesi**: İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap topraklarındaki etkisini zayıflatmak amacıyla Arap milliyetçiliğini destekledi. **Mekke Şerifi Hüseyin** ile yapılan gizli görüşmeler ve anlaşmalar, Arapları Osmanlı’ya karşı isyan etmeye teşvik etti. **1916 Arap İsyanı**, İngiltere’nin maddi ve askeri desteğiyle gerçekleşti ve Osmanlı’nın Arap topraklarındaki kontrolünü kaybetmesine yol açtı. Bu isyan, Osmanlı’nın bölünme sürecini hızlandırdı.

    – **Lawrence of Arabia**: İngiliz istihbarat subayı **T.E. Lawrence** (Lawrence of Arabia), Arap isyanında önemli bir rol oynamıştır. Lawrence, Arap liderleri organize ederek ve Osmanlı karşıtı direnişi yönlendirerek Osmanlı’nın bölgedeki etkisini kırmayı başarmıştır. Bu süreçte İngiltere, Arap topraklarını kendi çıkarları doğrultusunda yönetmeyi ve Osmanlı’ya karşı kullanmayı başarmıştır.

    ### 3. **Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı’nın Yenilgiye Sürüklenmesi**
    – **İtilaf Devletleri ile Osmanlı’nın Karşı Karşıya Gelmesi**: Osmanlı İmparatorluğu, **Birinci Dünya Savaşı’na** Almanya’nın yanında dahil oldu. İngiltere, bu savaşı Osmanlı’yı yıkmak için büyük bir fırsat olarak gördü. İngiltere, **Çanakkale Cephesi**, **Ortadoğu ve Filistin Cepheleri** gibi önemli savaş cephelerinde Osmanlı’ya karşı savaştı ve bu cephelerde Osmanlı’yı ağır kayıplara uğrattı. Savaş, Osmanlı’nın zaten zayıflamış olan ekonomik ve askeri yapısını tamamen çökertecek düzeyde etkili oldu.

    – **Osmanlı Topraklarının Paylaşılması**: İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşta yenilmesinin ardından topraklarını paylaşma planları yaptı. 1916’da Fransa ile imzaladığı **Sykes-Picot Anlaşması**, Osmanlı topraklarının İngiltere ve Fransa arasında nasıl bölüşüleceğini belirleyen gizli bir anlaşmaydı. Bu anlaşma ile İngiltere, **Filistin, Ürdün ve Irak** gibi stratejik bölgeleri kontrol etmeyi amaçladı. Bu, Osmanlı’nın bölünmesinin planlandığı en önemli adımlardan biri oldu.

    ### 4. **Sevr Antlaşması ve Osmanlı’nın Parçalanması**
    – **Sevr Antlaşması (1920)**: Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İtilaf Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu’nu tamamen bölme ve etkisiz hale getirme amacıyla **Sevr Antlaşması’nı** Osmanlı Devleti’ne dayattı. Bu antlaşma, Osmanlı topraklarının büyük bir kısmının yabancı güçler ve azınlık gruplar arasında paylaşılmasını öngörüyordu. İngiltere, bu süreçte Boğazların kontrolünü uluslararası bir komisyona devretmeyi ve **İstanbul** dahil Osmanlı’nın stratejik bölgelerini doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol etmeyi amaçladı. Sevr Antlaşması, Osmanlı’nın siyasi olarak sona erdirilmesi anlamına geliyordu, ancak **Kurtuluş Savaşı** ile bu plan başarısız oldu.

    ### 5. **Ermeni ve Kürt Ayrılıkçı Hareketlerinin Desteklenmesi**
    – **Ermeni Meselesi**: İngiltere, Osmanlı topraklarındaki Ermeni ayrılıkçı hareketlerini ve Ermeni milliyetçiliğini destekledi. Özellikle 19. yüzyılın sonlarına doğru Ermeni milliyetçiliği, Batılı güçler tarafından Osmanlı Devleti’ne karşı bir araç olarak kullanıldı. İngiltere, Ermeni sorununun uluslararası gündeme taşınmasına katkıda bulunarak Osmanlı’nın iç işlerini zayıflatmayı ve Osmanlı’yı uluslararası alanda sıkıştırmayı hedefledi. Bu, Osmanlı’nın hem iç istikrarını bozdu hem de dış ilişkilerinde zorluklar yaşamasına neden oldu.

    – **Kürt Ayrılıkçı Hareketleri**: İngiltere, Osmanlı’nın dağılma sürecinde Kürt milliyetçiliğini de destekleyerek bölgede bir Kürt devleti kurulmasını teşvik etti. İngiltere, Kürtleri Osmanlı’ya karşı bir koz olarak kullandı ve bu bölgedeki ayrılıkçı hareketlerin gelişmesini sağladı. Ancak bu planlar uzun vadede başarısız olsa da Osmanlı’nın dağılma sürecinde etkili oldu.

    ### 6. **Lozan Görüşmeleri ve Yeni Türkiye’nin Kuruluşuna Müdahale**
    – **Lozan Antlaşması (1923)**: Kurtuluş Savaşı’nın ardından yapılan Lozan görüşmelerinde İngiltere, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının belirlenmesi ve Boğazlar üzerindeki egemenlik gibi konularda müdahil oldu. İngiltere, Lozan görüşmeleri sırasında Türkiye’nin gücünü sınırlamaya ve özellikle stratejik olarak önemli olan **Boğazlar ve Musul** üzerinde kontrol sağlamaya çalıştı. Türkiye, bu görüşmelerde İngiltere’nin taleplerine karşı direnerek bağımsızlığını korumayı başardı, ancak Musul meselesi gibi bazı konular İngiliz etkisiyle çözümsüz kaldı.

    ### 7. **İslam Dünyası ve Hilafetin Yıkılması**
    – **Hilafetin Zayıflatılması**: İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya çapındaki Müslümanlar üzerindeki etkisini sona erdirmek için hilafeti zayıflatma ve kaldırma sürecine destek verdi. Osmanlı Padişahları’nın halife sıfatıyla İslam dünyasında siyasi ve dini liderlik iddiası, İngiltere gibi sömürgeci güçler için tehdit oluşturuyordu. Özellikle Hindistan ve Ortadoğu’daki Müslümanlar üzerindeki etkisini sınırlamak amacıyla İngiltere, hilafetin kaldırılmasına dolaylı destek verdi ve Osmanlı’nın İslam dünyasındaki birleştirici rolünün sona ermesini sağladı.

    ### 8. **Osmanlı’nın Sömürgecilik Karşıtı Mücadelesini Engelleme**
    – **Sömürgecilik Karşıtı Mücadelenin Bastırılması**: Osmanlı İmparatorluğu, İslam dünyasında sömürgeciliğe karşı duruşuyla da dikkat çekmiştir. İngiltere, bu direnci zayıflatmak için Osmanlı’yı sürekli olarak baskı altında tutmuş ve bölgedeki İslam dünyasında Osmanlı karşıtı hareketleri desteklemiştir. Özellikle Hindistan ve Mısır gibi İngiliz sömürgesi olan bölgelerde Osmanlı’nın etkisini kırmak için çeşitli politikalar uygulanmıştır.

    ### Sonuç

    İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasında ve nihai çöküşünde büyük rol oynamıştır.

    @@@@@@

    İngilizlerin İslam dinini yıkmak amacıyla din kisvesiyle altında yetiştirdiği ve yerleştirdi kişiler ve yaptığı planlar nelerdir?

    İngiltere, İslam dünyasında kendi çıkarlarını korumak ve genişletmek amacıyla, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıfladığı dönemden itibaren dini ve kültürel yapılar üzerinde çeşitli stratejiler geliştirmiştir. İngilizler, İslam’ı zayıflatma ve bölgedeki Müslümanları kontrol etme amacıyla farklı taktikler kullanmışlardır. Bu süreçte **din kisvesi altında** yetiştirilen ve görevlendirilen kişiler, kurulan cemiyetler ve yapılan planlar, İslam dünyasında ciddi etkiler bırakmıştır. İşte İngilizlerin bu yöndeki başlıca planları ve kişileri:

    ### 1. **Vehhabilik Hareketinin Desteklenmesi**
    – **Muhammed bin Abdülvahhab ve Vehhabilik**: 18. yüzyılın ortalarında **Muhammed bin Abdülvahhab** tarafından başlatılan Vehhabilik hareketi, İslam’ın selefi bir yorumunu benimseyen ve Osmanlı yönetimine karşı çıkan bir akım olarak gelişmiştir. İngiltere, bu hareketi Osmanlı İmparatorluğu’nun İslam dünyasındaki dini otoritesine karşı bir araç olarak kullanmıştır. **Suudi Arabistan’ın kurucusu İbn Suud** ile yapılan ittifaklar sayesinde İngiltere, Vehhabilik hareketini desteklemiş ve bu hareketin Arap yarımadasında yayılmasını sağlamıştır.

    Vehhabilik, Osmanlı’nın İslam dünyasındaki dini liderliğini zayıflatmak ve bölgedeki birliği bozmak amacıyla kullanıldı. Bu hareket, İslam dünyasında hilafet ve Osmanlı yönetimine karşı muhalefet oluşturarak, Müslümanların birliğini kırmayı hedeflemiştir.

    ### 2. **Misyoner Faaliyetleri ve Eğitim Kurumları**
    – **İngiliz Misyoner Okulları**: İngiltere, Osmanlı topraklarında misyonerler aracılığıyla eğitim ve sağlık alanlarında çeşitli faaliyetler yürütmüştür. Misyoner okulları, özellikle azınlıkların yoğun olduğu bölgelerde açılmış ve bu okullar aracılığıyla Batı kültürü ve Hristiyanlık propagandası yapılmıştır. Bu okullar, yerel halk arasında Osmanlı’ya ve İslam’a karşı bir tepki oluşturmayı hedeflemiş ve Müslümanların Batı kültürüyle etkileşimlerini artırmıştır. Misyonerler, aynı zamanda Osmanlı topraklarında istihbarat toplama ve İngiltere’nin bölgedeki siyasi amaçlarını ilerletme görevini üstlenmiştir.

    – **İngiliz Misyonerleri ve Propaganda**: Misyonerler aracılığıyla, İslam’ın Batı karşıtı bir tehdit olduğu iddiaları yayılmış ve bu durum, İngiltere’nin sömürgeci politikalarını meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Aynı zamanda bu misyonerler, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflatılması ve Müslüman toplumların Batı kültürüne entegre edilmesi amacıyla bölgedeki sosyal ve dini yapıları bozmayı hedeflemiştir.

    ### 3. **Şeyhü’l-İslamlık ve Dini Liderlik Üzerindeki Etki**
    – **Dini Liderlerin Etki Altına Alınması**: İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde dini liderler ve Şeyhü’l-İslamlık makamı üzerinde etkili olmaya çalışmıştır. Özellikle Osmanlı’nın parçalanma sürecinde İngiliz ajanları, dini liderlerle yakın temas kurarak, onların İngiliz çıkarlarına hizmet eden fetvalar vermesini sağlamaya çalışmıştır. Bu süreçte, dini otoriteler aracılığıyla Osmanlı toplumunda kafa karışıklığı ve ayrışma yaratılmak istenmiştir.

    ### 4. **Kadıyanilik Hareketi**
    – **Mirza Gulam Ahmed ve Kadıyanilik**: 19. yüzyılda İngiliz Hindistan’ında ortaya çıkan **Kadıyanilik (Ahmediye Hareketi)**, İslam’ın geleneksel öğretilerine aykırı iddialar öne süren bir dini hareket olarak bilinir. Kadıyanilik hareketinin kurucusu **Mirza Gulam Ahmed**, kendisinin Mehdi olduğunu iddia etmiş ve İslam’ın yeniden yorumlanması gerektiğini savunmuştur. İngilizler, bu hareketi desteklemiş ve Hindistan’daki Müslümanları bölmek amacıyla kullanmıştır. Kadıyanilik, özellikle İngiliz sömürge yönetimi altındaki Hindistan’da Müslüman toplum içinde büyük bir bölünmeye yol açmıştır.

    Bu hareket, İngiltere’nin İslam dünyasında çıkardığı mezhep farklılıklarını derinleştirme ve Müslümanları dini olarak zayıflatma stratejisinin bir parçası olarak görülmektedir. Kadıyanilik, Hindistan’daki Müslümanların birliğini bozmuş ve İngiliz sömürgeciliğinin amaçlarına hizmet etmiştir.

    ### 5. **Orta Doğu’da Kukla Yönetimlerin Desteklenmesi**
    – **Ürdün ve Irak’ta Kukla Liderler**: İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından Orta Doğu’da kukla yönetimler kurarak bu bölgeleri kontrol etmeye çalışmıştır. **Ürdün Kralı Abdullah ve Irak Kralı Faysal**, İngiltere’nin desteğiyle başa geçen liderlerdi. Bu liderler, İngiliz çıkarlarına hizmet eden, Batı’ya yakın duruş sergileyen isimlerdi. İngiltere, bu liderler aracılığıyla İslam dünyasındaki siyasi yapıları kontrol altında tutmayı başarmış ve Müslüman toplumları bölerek zayıflatma stratejisini sürdürmüştür.

    ### 6. **Sykes-Picot Anlaşması ve İslam Dünyasının Bölünmesi**
    – **Yapay Sınırlarla Müslümanların Bölünmesi**: 1916’da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan **Sykes-Picot Anlaşması**, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından İslam dünyasında yapay sınırlarla bölünmüş yeni devletlerin kurulmasını öngörüyordu. Bu anlaşma, Arap topraklarının İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmasını sağlamış ve Müslüman halkları birbirinden koparmıştır. Bu sınırlar, etnik ve mezhepsel farklılıkları göz ardı ederek oluşturulmuş ve İslam dünyasında kalıcı sorunların temelini atmıştır.

    İngiltere, bu anlaşma ile İslam dünyasını küçük, zayıf ve birbirine düşman devletler haline getirerek Müslümanların bir araya gelmesini engellemeyi amaçlamıştır. Bu süreçte bölgesel liderler İngiltere’nin kontrolü altına alınmış ve Batı çıkarlarına hizmet eden yönetimler oluşturulmuştur.

    ### 7. **Balfour Deklarasyonu ve Filistin Sorunu**
    – **Yahudi Devletinin Kurulması İçin Zemin Hazırlama**: 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı **Arthur Balfour** tarafından yayımlanan **Balfour Deklarasyonu**, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmasını resmen desteklemiştir. İngiltere, bu deklarasyonla İslam dünyasında Filistin sorununun temelini atmış ve Müslümanlar arasında büyük bir çatışmaya neden olmuştur. Filistin’de Yahudi yerleşimcilerin göçünü destekleyerek, bölgedeki Müslüman nüfusu zayıflatmış ve Müslümanlar arasında bir iç karışıklık yaratmıştır.

    Bu plan, İngiltere’nin İslam dünyasında uzun vadeli bir gerilim yaratma stratejisinin bir parçası olarak görülmektedir. İngiltere, Yahudi göçünü teşvik ederek, Müslümanların Filistin üzerindeki haklarını zayıflatmış ve bölgedeki Müslümanlar arasında bölünme ve çatışma çıkarmıştır.

    ### 8. **İslam Karşıtı Propaganda ve Medya**
    – **Müslümanları Aşağılayan Yayınlar**: İngiltere, Batı dünyasında İslam karşıtı propagandayı artırmak için medya ve basın organlarını kullanmıştır. Müslümanların geri kalmış, fanatik ve tehdit oluşturduğu yönündeki propagandalar, İngiliz kamuoyunda ve Batı dünyasında Müslümanlara karşı olumsuz bir algı oluşturmuştur. Bu tür yayınlar, İslam dünyasındaki Batı karşıtı direnişi zayıflatma ve Batı’nın İslam dünyasına müdahalesini meşrulaştırma amacı taşımıştır.

    ### Sonuç

    İngiltere, İslam dünyasında din kisvesi altında çeşitli hareketleri destekleyerek ve İslam’ın içindeki farklılıkları derinleştirerek Müslümanları bölmeyi hedeflemiştir. Vehhabilik, Kadıyanilik gibi mezhep hareketlerinin teşvik edilmesi, kukla yönetimlerin kurulması, misyoner faaliyetleri ve İslam karşıtı propaganda bu stratejinin bir parçasıdır. Bu planlar, İslam dünyasında kalıcı bölünmelere ve çatışmaların fitili i ateşlemiştir.

 




İSLAM HUKUKUNDA SUÇLAR VE CEZALARI

İSLAM HUKUKUNDA SUÇLAR VE CEZALARI

 

İslam hukukunda kısas olayı nasıl ve hangi durumda uygulanır?


İslam hukukunda **kısas**, “mukabele” veya “misilleme” anlamına gelir ve cezalandırma ilkesini ifade eder. Kısas, özellikle **kasten adam öldürme** veya **bedene zarar verme** gibi suçlar için uygulanır. Bu ilkenin temel amacı, adaletin sağlanması ve suçlunun işlediği suçun benzeri bir cezayla karşılık bulmasıdır.

Kısasın uygulanması belirli şartlara bağlıdır:

### 1. **Kasten Adam Öldürme (Katil): **
Kısas, kasten işlenen bir cinayet durumunda uygulanabilir. Suçlunun kasten birini öldürmesi durumunda, maktulün ailesi kısas talep edebilir. Yani katil, öldürdüğü kişiyle aynı şekilde cezalandırılır (öldürülür). Ancak maktulün ailesi, kısastan vazgeçip diyet (kan parası) talep etme hakkına sahiptir. Diyet ödenirse, kısas cezası uygulanmaz.

### 2. **Bedene Zarar Verme (Yaralama): **
Kısas, kasıtlı olarak bir kişinin vücuduna zarar verilmesi durumunda da uygulanabilir. Zarar gören kişinin uğradığı zarar aynı şekilde suçluya uygulanır. Örneğin, birinin bir uzvunu kesmek gibi bir zarar vermesi durumunda, suçlunun da aynı uzvunun kesilmesi gibi bir ceza uygulanabilir. Yine burada da zarar gören kişi affedebilir ve diyet talep edebilir.

### 3. **Kısasın Şartları: **
– **Kasıtlı bir suç** işlenmiş olmalıdır. Kazaen işlenen suçlarda kısas uygulanmaz, bu durumda diyet ödenir.
– Suçun kesin olarak ispat edilmesi gerekir. Tanıkların ifadesi veya somut delillerin bulunması önemlidir.
– Maktul veya mağdurun ailesi kısası talep etmelidir. Bu talep edilmediği takdirde diyet yoluna gidilebilir.
– Kısasın adil bir şekilde uygulanması gerekir. Kısas, intikam amacıyla değil, adaletin sağlanması için yapılır.

### 4. **Affetme ve Diyet: **
Kısas uygulamasında, mağdur tarafın suçluyu affetmesi İslam hukukunda büyük bir fazilet olarak kabul edilir. Mağdur taraf, suçluyu affedip diyet alabilir veya hiçbir karşılık beklemeden affedebilir. Bu, İslam’da merhamet ve bağışlamanın önemini vurgular.

### 5. **Kısasın Uygulanmama Durumları: **
– Suç kasıtlı değilse, yani kazaen bir ölüm veya yaralanma meydana gelmişse, kısas uygulanmaz. Bunun yerine diyet ödenir.
– Maktul veya mağdurun ailesi kısastan vazgeçerse, suçluya kısas uygulanmaz. Aile diyet isteyebilir veya suçluyu tamamen affedebilir.

Kısas, İslam ceza hukukunda adaletin sağlanması için getirilen bir ceza türüdür, ancak affetme ve merhamet daima teşvik edilen bir durumdur.

@@@@@@

İslam hukukunda hırsızlıktan dolayı el kesme nasıl ve hangi durumlarda uygulanır?

İslam hukukunda **hırsızlık suçu**, belirli şartlar altında cezai yaptırıma tabi tutulur ve bu cezaların en bilineni **el kesme cezasıdır**. Ancak, bu cezanın uygulanabilmesi için çok katı ve kesin şartlar vardır. Bu ceza, sadece ciddi ve belirli koşullar sağlandığında uygulanabilir.

### El Kesme Cezasının Uygulama Şartları

1. **Hırsızlık Suçunun Tanımı: **
– Hırsızlık, bir kimsenin **gizlice** başkasının malını izinsiz olarak alması anlamına gelir. Suçun gizli olarak işlenmesi önemlidir; aleni bir şekilde yapılan gasplar veya soygunlar hırsızlık sayılmaz ve el kesme cezası yerine farklı cezalar uygulanır.

2. **Çalınan Malın Değeri: **
– El kesme cezasının uygulanabilmesi için çalınan malın **nisap** miktarını aşması gereklidir. Bu nisap miktarı, yaklaşık olarak **bir dinar (4.25 gram altın) ** veya aynı değerde bir maldır. Küçük miktardaki malların çalınması durumunda el kesme cezası uygulanmaz.

3. **Malın Korunaklı Bir Yerde Bulunması: **
– Çalınan malın, sahibinin koruması altındaki bir yerden alınmış olması gerekir. Örneğin, bir ev, dükkân veya depo gibi korunaklı bir alandan çalınmış olmalıdır. Eğer mal açıkta veya korumasız bir yerde bırakılmışsa, bu durumda el kesme cezası uygulanmaz.

4. **Şahitlerin İfadesi veya İtiraf: **
– Hırsızlık suçunun ispatı, iki adil ve güvenilir şahidin olayı doğrulamasıyla ya da suçlunun suçu itiraf etmesiyle mümkündür. Yeterli delil olmadan bu ceza uygulanamaz.

5. **Suçun Kasıtlı ve Bilinçli Olarak İşlenmesi: **
– Hırsızın akıl sağlığı yerinde olmalı ve yaptığı eylemin farkında olmalıdır. Zihinsel engelli, küçük yaşta veya akli dengesi yerinde olmayan bir kişi hırsızlık yaparsa el kesme cezası uygulanmaz.

6. **Zorunlu İhtiyaç Durumu: **
– Eğer hırsızlık, bir kişinin **açlık** veya **zorunlu bir ihtiyaç** nedeniyle yapıldığı kanıtlanırsa el kesme cezası uygulanmaz. İslam hukukunda, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan birinin suçlu sayılmaması gerektiği kabul edilir.

7. **Hırsızlıkta Zor ve Baskı: **
– Hırsızlık, bir başkasının zorlaması veya baskısıyla yapılmışsa, el kesme cezası uygulanmaz. Failin iradesi dışında gerçekleştirdiği bir suçtan dolayı bu ceza verilmez.

### El Kesme Cezasının Uygulanmama Durumları:
– **Küçük Hırsızlıklar:** Nisap miktarının altında kalan mallar için bu ceza uygulanmaz.
– **Kıtlık Zamanı:** Toplumsal bir sıkıntı, kıtlık, ekonomik kriz gibi durumlarda yapılan hırsızlıklarda el kesme cezası genellikle uygulanmaz.
– **Hırsızlık Yapılan Malın Sahibi:** Eğer çalınan mal sahibine ait değilse, mesela kamu malıysa veya mülkiyeti belirsizse el kesme cezası uygulanmaz.

### El Kesme Cezasının Amacı ve Anlamı:
El kesme cezasının İslam hukukundaki amacı, toplumu hırsızlıktan caydırmak ve mal güvenliğini sağlamaktır. Ancak bu cezanın uygulanabilmesi için çok titiz bir değerlendirme yapılır ve yukarıda sayılan tüm şartların kesin olarak yerine getirilmesi gerekir. Ayrıca, hırsızlık yapan kişinin affedilmesi ya da tövbe etmesi durumunda da cezanın uygulanmayabileceği görüşü bazı İslam hukukçuları tarafından savunulur.

Özetle, el kesme cezası İslam hukukunda ağır bir ceza olarak yer alsa da, bu cezanın uygulanabilmesi için çok sıkı şartlar vardır ve genellikle merhamet, affetme ve toplumsal koşullar dikkate alınarak alternatif cezalar tercih edilir.

@@@@@@@

İslam hukukunda bir kişi hangi durumlarda mürted sayılır ve cezası nedir?

İslam hukukunda **mürted**, İslam dinini terk eden, yani **dinden dönen** kişi anlamına gelir. Mürtedlik, İslam dinini açıkça reddetmek, başka bir dine geçmek ya da inançsızlığı ifade etmek gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Mürtedliğin hem teolojik hem de hukuki sonuçları bulunmaktadır. Ancak, bu konu İslam hukukçuları arasında tartışmalı olup, mürtedin durumu ve cezası konusunda farklı yaklaşımlar mevcuttur.

### Mürted Sayılma Durumları

1. **İslam’ı Terk Etme (Apostazi):**
– Kişi, İslam dininden bilinçli ve iradi bir şekilde ayrıldığını beyan ederse, mürted sayılır. Bu, başka bir dine geçmek ya da inançsız olduğunu açıkça ifade etmekle gerçekleşebilir.

2. **İslam İnancını Reddetme veya Küfür:**
– İslam’ın temel inanç esaslarını, yani Allah’ın varlığı, peygamberlik, ahiret, namaz, oruç gibi ibadetleri inkâr etmek ya da bu esaslara alaycı bir şekilde yaklaşmak mürted sayılma sebebidir.

3. **Açıkça Küfre Neden Olan Söz ve Fiiller:**
– İslam hukukunda bazı sözler veya eylemler küfre neden olabilir. Örneğin, Allah’a, peygambere ya da Kur’an’a hakaret etmek, İslam’ın kutsallarına yönelik aşağılama ya da saygısızlık yapmak da mürtedliğe yol açabilir.

4. **Diğer Dinlere Geçme:**
– Bir Müslümanın başka bir dine (Hristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm, vs.) geçmesi ya da ateist olduğunu ilan etmesi de mürted olarak kabul edilmesine neden olur.

5. **Bilgilendirme ve Bilinç:**
– Bir kişinin mürted sayılması için eyleminin bilerek ve kasıtlı bir şekilde yapılmış olması gerekir. Cahilce ya da zorunlu koşullar altında (örneğin tehdit altında) yapılan sözler ya da eylemler mürtedlik olarak değerlendirilemez.

### Mürtedin Cezası

İslam hukukunda mürtedlik cezası konusunda farklı görüşler bulunsa da, klasik İslam hukuku kaynaklarına göre, mürtedliğin cezası genellikle ağırdır. Ancak, bu cezaların uygulanması için kesin şartlar bulunmaktadır.

1. **Tövbe ve Geri Dönme Fırsatı:**
– Çoğu İslam hukukçusu, mürted kişinin cezası uygulanmadan önce ona **tövbe etme ve İslam’a geri dönme** fırsatı verilmesi gerektiğini savunur. Genellikle üç gün süre verilir ve bu süre zarfında kişi İslam’a dönmeye davet edilir. Eğer kişi bu süre sonunda tövbe edip İslam’a geri dönerse, mürtedlik cezası uygulanmaz.

2. **Cezanın Türü:**
– Klasik İslam hukukuna göre, mürtedin cezası **ölüm** olarak belirlenmiştir. Bu ceza özellikle erkek mürtedler için geçerlidir. Kadın mürtedler için ise, bazı görüşlere göre, ölüm cezası yerine hapsedilme cezası uygulanabilir. Ancak kadının tövbe etmesi ve İslam’a geri dönmesi durumunda serbest bırakılabileceği belirtilir.

3. **Zorlayıcı Durumlar ve Affetme:**
– Bir kişinin mürted sayılması için, bu kararı zorla değil, kendi iradesiyle vermesi gerekir. Zorlayıcı veya tehdit edici durumlar (örneğin savaş ya da işkence altında yapılan inkârlar) mürtedlik olarak kabul edilmez. Ayrıca bazı İslam âlimleri, mürtedin affedilebileceği ya da cezadan muaf tutulabileceği görüşündedir.

### Mürtedlik Cezası Üzerine Farklı Görüşler

Mürtedlik cezası, İslam hukukunda tarihsel olarak önemli bir konu olsa da, günümüzde bu cezaların uygulanıp uygulanamayacağı konusunda İslam dünyasında farklı görüşler bulunmaktadır:

– **Klasik Görüş: ** Klasik fıkıh kitaplarında mürtedliğin cezası ölüm olarak belirtilmiştir. Ancak bu cezanın uygulanması, kişinin suçunun ispatlanması, tövbe teklif edilmesi gibi şartlara bağlıdır.

– **Modern Yaklaşımlar: ** Bazı modern İslam âlimleri, mürtedliğin dünyevi ceza gerektirmediğini, bunun ahirette Allah’ın vereceği bir cezaya konu olduğunu savunurlar. Bu görüşe göre, din özgürlüğü çerçevesinde insanların dini tercihlerine müdahale edilmemelidir.

– **İslam Ülkelerindeki Uygulamalar: ** Bazı İslam ülkeleri, mürtedlik suçunu hâlâ ağır cezalara tabi tutarken, birçok ülkede bu cezalar uygulanmamaktadır. Özellikle modern laik hukuk sistemine sahip Müslüman ülkelerde mürtedliğe dünyevi bir ceza verilmez.

### Özet

İslam hukukunda mürtedlik ağır bir suç olarak kabul edilir ve genellikle ölüm cezası ile cezalandırılır. Ancak mürtedin cezalandırılabilmesi için kişinin kasıtlı ve bilinçli bir şekilde İslam’dan döndüğünün kesin olarak kanıtlanması gerekir. Bununla birlikte, mürted kişiye tövbe ve İslam’a geri dönme fırsatı tanınır. Günümüzde mürtedlik cezası, İslam dünyasında tartışmalı bir konudur ve birçok farklı görüş bulunmaktadır.

@@@@@@

İslam hukukunda ihanet eden hainin cezası nedir?

İslam hukukunda **ihanet**, özellikle devlet, toplum ya da bir kimseye karşı sadakatsizlik ve güvenin ihlali anlamına gelir. İhanet çeşitli şekillerde olabilir: devlet sırlarını düşmana ifşa etmek, Müslüman toplumuna zarar vermek ya da anlaşmalara aykırı hareket etmek gibi. İhanet suçu, İslam hukukunda çok ciddiye alınan ve ağır cezalar öngörülen bir suçtur. Ancak, ihanetin türüne ve şartlarına bağlı olarak cezalar değişiklik gösterebilir.

### İhanetin Tanımları

1. **Devlete İhanet: **
– Devlete ihanet, savaş sırasında düşmana yardım etmek, devletin sırlarını ifşa etmek veya düşmanla işbirliği yapmak gibi eylemlerden oluşabilir. Bu tür ihanet, İslam hukukunda en ağır şekilde cezalandırılan ihanet türüdür.

2. **Bireysel İhanet: **
– Bir kişinin, başka bir kişi veya topluma karşı yaptığı ihanet de İslam hukukunda ihlal sayılır. Özellikle güven ve emanetin ihlali, bireysel ihanet olarak kabul edilir. Bu tür ihanet, daha çok ahlaki ve dini sorumluluklar bağlamında değerlendirilir.

3. **Anlaşma İhlali (Misak): **
– Bir kişi ya da devlet, yaptığı anlaşmalara sadık kalmadığında, bu da bir tür ihanet olarak görülür. Örneğin, bir savaş esnasında barış anlaşmasına riayet etmemek veya düşmanla yapılan bir anlaşmayı bozmak da ihanet sayılır.

### İhanetin Cezası

İslam hukukunda ihanetin cezası, işlenen ihanetin türüne ve ciddiyetine göre farklılık gösterir. En yaygın ihanet cezaları şu şekildedir:

1. **Devlete ve Topluma Karşı İhanet: **
– İslam hukukunda, özellikle savaş sırasında devlete ve topluma karşı yapılan ihanetin cezası çok ağırdır. Klasik fıkıh kaynaklarına göre, savaş zamanında düşmana yardım eden veya casusluk yapan kişi, ölüm cezası ile cezalandırılabilir.
– **Hainin Cezası: ** Devlete karşı işlenen büyük ihanetlerde, suçu ispatlanan kişinin cezası ölüm olabilir. Bu cezaya savaşta düşmana yardım eden casuslar ve ajanlar tabidir. Ayrıca malına el konulması veya hapis gibi cezalar da öngörülebilir.

2. **Bireysel İhanet: **
– Bireysel ihanet genellikle ahlaki bir suç olarak değerlendirilir. Bir kişinin, güvenilirliğini ve emaneti suistimal etmesi durumunda, daha çok sosyal kınama, itibar kaybı veya diyet (tazminat) gibi cezalar uygulanabilir.
– Bireysel düzeydeki ihanet suçlarında, özellikle mal veya cana zarar verme söz konusuysa, İslam hukuku tazminat (diyet) veya hapis cezası gibi cezalarla kişiyi cezalandırabilir.

3. **Anlaşma İhlali: **
– İslam hukukunda yapılan anlaşmalara sadakat çok önemlidir. Eğer bir devlet ya da birey, yaptığı bir anlaşmayı bozar ve bu ihanet sonucunda zarara yol açarsa, ihanet eden taraf cezalandırılır. Cezalar, anlaşmanın ciddiyetine ve bozulan anlaşmanın etkilerine göre değişiklik gösterebilir. Savaş zamanında anlaşma ihlali, ölüm cezası gibi ağır cezalarla sonuçlanabilir.

### İhanet ve İslam Hukukunda Affetme

İslam hukukunda ihanet suçu işleyen birinin affedilmesi de mümkündür. Özellikle bireysel ihanetlerde, zarar gören tarafın ihanet eden kişiyi affetmesi faziletli bir davranış olarak görülür. Ancak devlete karşı yapılan büyük ihanetlerde, affetme yetkisi devlete ya da yöneticiye aittir.

### Modern Yorumlar ve Uygulamalar

Günümüzde, İslam dünyasında ihanet suçları ile ilgili cezalar, modern ceza yasaları çerçevesinde değerlendirilmektedir. Birçok İslam ülkesinde devlete ihanet suçları, klasik İslam hukukundaki cezalar yerine, modern ceza hukukuna göre uygulanır. Bununla birlikte, bazı ülkelerde ihanet suçları hâlâ ağır cezalarla, hatta ölüm cezasıyla sonuçlanabilir.

### Özet

İslam hukukunda ihanet, devlete, bireylere veya anlaşmalara karşı sadakatsizlik anlamına gelir ve ihanetin türüne göre cezaları değişir. Devlete karşı ihanetin cezası genellikle çok ağır olup ölüm cezası ya da mal müsaderesi gibi cezalar içerir. Bireysel düzeydeki ihanetlerde ise daha çok tazminat ve itibar kaybı gibi cezalar uygulanır.

@@@@@

İslam hukukunda en ağır ceza tatbiki edilen suçlar hangileridir ve sebepleri nelerdir?

İslam hukukunda (fıkıh) **en ağır ceza** verilen suçlar, genellikle toplum düzenini, can ve mal güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden suçlardır. Bu suçlar için uygulanan cezalar, **”had cezaları”** olarak bilinir ve Kur’an-ı Kerim ve hadislerde açıkça belirtilmiştir. Had cezaları, sabit ve değişmez cezalardır, yani işlenen suçun belirli şartlar altında kesin bir cezası vardır.

İslam hukukunda en ağır cezalar şu suçlar için tatbik edilir:

### 1. **Zina Suçu**
– **Cezası: ** Bekârlar için **100 sopa**, evli kişiler için ise **recm (taşlanarak ölüm)** cezası.
– **Sebebi:** İslam’da aile yapısı ve toplumun ahlaki düzeni son derece önemlidir. Zina, bu yapıyı bozan, toplumsal ahlakı ve düzeni tehlikeye atan bir suç olarak kabul edilir. Evli bir kişinin zina yapması, topluma ve aile birliğine büyük zarar verdiği için cezaları çok ağırdır.
– **Uygulama Şartları: ** Zina cezasının uygulanabilmesi için dört güvenilir şahidin zina eylemini bizzat görmesi veya suçlunun kendi iradesiyle suçunu itiraf etmesi gerekmektedir.

### 2. **Hırsızlık Suçu**
– **Cezası: ** **El kesme**.
– **Sebebi:** Hırsızlık, toplumda mal güvenliğini tehdit eden bir suçtur. İnsanların mal varlıklarını koruma hakkı kutsal kabul edilir. Toplumda güvenliğin sağlanması için hırsızlık gibi suçların caydırıcı cezalarla engellenmesi amaçlanır.
– **Uygulama Şartları:** Hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için çalınan malın **nisap** miktarını (yaklaşık bir dinar değerinde) aşması, malın koruma altında bir yerden alınmış olması, suçu işleyen kişinin hırsızlığı bilinçli ve kasıtlı olarak yapmış olması gibi şartlar gereklidir.

### 3. **İçki (Sarhoş Edici Maddeler) Kullanımı**
– **Cezası:** **80 sopa**.
– **Sebebi:** Alkol ve diğer sarhoş edici maddeler, kişilerin akıl ve iradesini zayıflatarak ahlaki ve toplumsal bozulmalara yol açabilir. İslam’da akıl korunması gereken beş temel değerden (zaruriyat-ı hamse) biri olarak kabul edildiği için, bu maddelerin kullanımı yasaklanmış ve ağır cezalar getirilmiştir.

### 4. **İftira Suçu (Kazf)**
– **Cezası: ** **80 sopa**.
– **Sebebi: ** İftira, bir kişiye özellikle zina gibi ağır bir suç isnat ederek onun namusuna, onuruna zarar vermektir. İslam toplumunda kişilerin şeref ve haysiyetlerinin korunması çok önemlidir. Bu nedenle, iftiraya çok ağır cezalar uygulanır.
– **Uygulama Şartları: ** İftira atan kişinin ceza alabilmesi için suçu ispat edememesi veya yalancı şahitlik yaptığı durumlar olmalıdır.

### 5. **Adam Öldürme (Katil)**
– **Cezası:** **Kısas (misilleme olarak ölüm)** veya **diyet** (kan bedeli).
– **Sebebi:** İslam’da insan hayatı kutsaldır ve birinin hayatına kasıtlı olarak son vermek en ağır suçlardan biridir. Kısas cezası, adaletin sağlanması ve toplumda caydırıcılık oluşturmak için uygulanır. Ancak maktulün ailesi kısastan vazgeçip, diyet (tazminat) talep etme hakkına sahiptir.
– **Uygulama Şartları: ** Kasten adam öldürme durumlarında kısas uygulanır. Ancak maktulün ailesi affetme hakkına sahiptir.

### 6. **Devlete İhanet ve Yol Kesicilik (Hirâbe)**
– **Cezası: ** Duruma göre **ölüm, sürgün, çapraz el ve ayak kesme** gibi cezalar.
– **Sebebi: ** Hirâbe, toplumun güvenliğini tehdit eden, insanların can ve mal güvenliğini ortadan kaldıran bir suçtur. İslam hukukunda yol kesicilik, isyan, devlete ihanet veya terörizm gibi eylemler bu kapsama girer. Bu tür suçlar, toplumda kaos ve korku yaratacağı için en ağır cezalarla karşılık bulur.
– **Uygulama Şartları: ** Suçun doğrudan toplumun güvenliğini tehdit etmesi ve cana veya mala yönelik ciddi bir zarar vermesi gerekir.

### 7. **Mürtedlik (Dinden Dönme) **
– **Cezası:** **Ölüm cezası** (klasik fıkıhta).
– **Sebebi:** İslam’da mürtedlik, yani dinden dönme, toplumsal ve dini bir tehlike olarak kabul edilmiştir. Dinden dönen bir kişinin, İslam toplumu içinde fitne ve bozulmaya neden olacağı düşünülmüş ve bu nedenle ağır bir cezaya tabi tutulmuştur.
– **Uygulama Şartları: ** Klasik İslam hukukuna göre, mürted kişinin önce İslam’a dönmesi için üç gün süre verilir. Eğer kişi tövbe etmezse, ölüm cezası uygulanabilir. Ancak bu ceza günümüzde birçok İslam âlimi ve hukukçusu tarafından farklı şekillerde yorumlanmaktadır.

### Özet

İslam hukukunda en ağır cezalara tabi olan suçlar, toplumun temel değerlerini (can, mal, namus, akıl ve din) tehdit eden suçlardır. Bu suçlar için uygulanan ağır cezaların amacı, toplum düzenini korumak, suçları caydırmak ve adaleti sağlamaktır. Ancak bu cezaların uygulanması için kesin şartların sağlanması gerekmekte ve suçun kanıtlanması için yüksek bir ispat standardı aranmaktadır.

 




DÜNYA BU ZULMÜ TAŞIMAZ VE TAŞIYAMAZ

DÜNYA BU ZULMÜ TAŞIMAZ VE TAŞIYAMAZ

Gerçekten dünya bu zulümleri, bunca zulümleri taşıyacak güç ve kuvvette değil.

Bu sabır küpü işi de değil.
Bunu bilen Yahudiler[1] ,kendilerince Armagedon[2] yani Tanrıyı kıyamete zorlamaktadırlar.

-“Küfür ve dalâlet, kâinata büyük bir tahkir ve mevcudata bir zulm-ü azimdir ve rahmetin ref’ine ve âfâtın nüzulüne vesiledir. Hatta, deniz dibinde balıklar, cânilerden şekva ederler ki, “İstirahatimizin selbine sebep oldular” diye rivayet-i sahiha vardır.”[3]


-Hadiste var ki: “Hatta deniz dibindeki balıklar dahi günahkar ve zalimlerden şekva ediyorlar ki, onların yüzünden yağmur kesilir, hatta bizim de nafakamız azalır” derler.
Evet, bu zamanlarda öyle günahlar, zulümler oluyor ki, rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor, masum hayvanlar da azap çekerler.”[4]

-Bunca zulümler, [5] büyük musibetlerin[6] celbine bir davetiyedir.

Dünyanın midesini bulandıracak çocuk ölümleri, masumların feryatları, Gazze’de olduğu gibi ayrım yapmadan herkesi toplu bir şekilde imha ve soykırıma uğratmanın sancısını dünya kaldıramaz.

Başını da döndürür, midesini de bulandırır, ölüm döşeğine de yatırır.

**************  

Son dönemlerde köpekler saldırganlaşıp önüne gelen çocuk yaşlı demeden parçalanması akla bazı şeyleri getiriyor,

Acaba bu hayvanlara verilen yemlerde mi bir problem var?
Nitekim bizde bulunan kediye verdiğimiz yaş mamadan sonra saldırganlaşabiliyordu.
Peki ya insanlara ne oluyor?
En küçük bir bahaneden dolayı saldırganlaşıp, adam öldürüyor.
Onunda yedikleri hazır yiyeceklerde mi bir problem var?
Sosyal hayat, TV, reklamlar, filimler, Dijital medya bu insanları esir alıp, kontrol mü ediyor?
Kontrolden mi çıkarıyor?
Psikopat bir toplum olduk.
Allah yardımcımız olsun.
Sahip olmadıklarımız değil, sahip olduklarımız bizleri yoldan çıkardı.
Dünyevileşme, bir anda her şeye sahip olma, zenginlik hırsı, doyumsuzluk, kolaycılık, liyakatsizlik, manevi yoksulluk, zayıf bir Allah ve ahiret inancı. Yıpratılan din ve aile yapısı.

Köksüzlük. Geçmiş ve tarihi bağlardan kopukluk. Genetik yapıda değişim ve bozukluk. Birbirine karışmış karışık nesiller. Başkaları tarafından sürülen tarlalar, bozuk ekinler ve büyüyen ve etrafı saran ayrık otları. Yabani ve yabancı aşı ve aşılamalar.
Gerçekten biz biz olup, bizde ve kendimizde kaldık mı?
Kayıp ve kaybedilen nesillerle karşı karşıyayız.
Allah neslimizi ve nefsimizi korusun.
-Betonlaşan bir dünyada, maddeleşen bir hayat girdabında seyrediyoruz.
Gözümüz kapalı, ışıklar sönük, kabuğuna hapsolmuş, medeni köleleriz.
Her birimiz bir tutkunun esiriyiz.
En zor harcanacak şeyi, en kolayca harcamaktayız.
Harcanmış ve harcanan nesilleriz.
Kıble değişmiş, mabetler başka, putlar icat edilmiş, putperest teresler artmış, cemiyetler farklı, her şey yabancı gibi.
Allah encamımızı ve serencamımızı hayretsin.

-Hak kuldan intikamını kul ile alır. Dini irfan bilmeyen bunu kul etti sanır.

MEHMET ÖZÇELİK

09-09-2024

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=Yahudi

[2] https://tesbitler.com/2015/01/02/abd-ve-abdnin-hristiyanlik-propagandasi-ve-armagedon/

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/kastamonu-lahikasi/birden-ihtar-edilen-bir-mesele/49

[4] Et-Terib ve t-Terhib, 1:28; Hayatü l-Hayavanü l-Kübra, 1.381.
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/bana-hizmet-eden-kucucuk-bir-risale-i-nur-talebesinin-coklar-namina/32

[5] https://tesbitler.com/index.php?s=Zul%C3%BCm

[6] https://tesbitler.com/index.php?s=Musibet