İRANIN YAYILMACILIĞI
İRANIN YAYILMACILIĞI
İran şimdiye kadar 1400 yıllık süre içerisinde Selçuklu ve Osmanlıda dahil kaç defa bizlerle savaşmıştır?
İran, özellikle tarihsel olarak Pers İmparatorluğu’nun mirasçısı olan devletler, Osmanlı İmparatorluğu ve Selçuklu gibi Türk devletleri ile çeşitli zamanlarda savaşmıştır. İran’ın Türklerle yaptığı savaşlar, İslam’ın doğuşundan itibaren, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri boyunca pek çok defa yaşanmıştır. Tam sayıyı belirtmek zor olsa da bazı önemli savaşlar ve dönemler şunlardır:
1. Selçuklu Dönemi: Selçuklu Devleti’nin genişlemesi sırasında İran toprakları büyük ölçüde Selçukluların kontrolüne girdi. Bu dönemde, özellikle Gazneliler ve Karahanlılar gibi diğer Müslüman devletlerle de mücadeleler yaşandı.
2. Osmanlı-Safevi Savaşları (1514-1639): Osmanlılar ile Safeviler arasında ciddi bir rekabet bulunmaktaydı. Bu rekabetin temeli, hem siyasi hem de mezhepsel farklılıklara dayanıyordu. Safeviler Şii, Osmanlılar ise Sünni mezhebine bağlıydı. Bu mezhepsel farklılıkların yanı sıra bölgesel hakimiyet mücadeleleri sonucunda birçok savaş yaşandı.
1514 Çaldıran Savaşı: Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Safevi hükümdarı Şah İsmail’i mağlup etti.
16. yüzyılda ve 17. yüzyılın başında Osmanlılar ve Safeviler arasında birçok savaş daha yaşandı.
Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639): Bu antlaşma ile Osmanlı-Safevi sınırı belirlendi ve bugünkü Türkiye-İran sınırının temelleri atıldı.
3. Afşar Hanedanı ve Osmanlı: 18. yüzyılda Nadir Şah döneminde Osmanlılar ile İran arasında bazı çatışmalar yaşandı. Nadir Şah, Osmanlı topraklarına seferler düzenledi ve bazı Osmanlı kalelerini ele geçirdi.
4. Kaçar Hanedanı Dönemi: Osmanlı-İran ilişkileri, Kaçar Hanedanı döneminde de gerginlikler içeriyordu, ancak büyük çaplı savaşlar yerini daha çok diplomatik mücadelelere ve yerel çatışmalara bıraktı.
Tarihte, Türk devletleriyle İran arasında özellikle Safeviler döneminde en yoğun savaşların yaşandığı söylenebilir. Tam sayı vermek güç olmakla birlikte, Selçuklu ve Osmanlı döneminde 8-10 büyük savaştan söz edilebilir.
@@@@@@@
Tarihsel süreç içerisinde İslam topraklarında Şianın ve şiiliğin yayılmacı politikası nasıl seyretmiştir?
Şiiliğin İslam topraklarında yayılma süreci, İslam tarihinin erken dönemlerinden itibaren çeşitli siyasi, dini ve toplumsal faktörlere bağlı olarak gelişmiştir. Şiilik, başlangıçta siyasi bir hareket olarak ortaya çıkmış, ardından bir mezhep olarak şekillenmiştir. Şiiliğin yayılma politikası ise özellikle devlet eliyle yürütülen dönemlerde hız kazanmıştır. Bu süreci tarihsel dönemler üzerinden ele almak faydalı olacaktır:
1. Erken Dönem ve Şiiliğin Ortaya Çıkışı (7. yüzyıl):
Şiilik, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in vefatından sonra ortaya çıkan halifelik tartışmalarına dayanır. Hz. Ali ve soyunun, yani Ehl-i Beyt’in İslam toplumu üzerinde liderlik hakkına sahip olduğunu savunan Şiiler, bu anlayışı siyasi bir mesele olarak gündeme getirmiştir.
Hz. Ali’nin halifeliği döneminde (656-661) ve onun ardından Emevilerle yaşanan çatışmalar (Kerbela Olayı gibi), Şiiliğin ayrışma sürecini başlatmıştır.
Şiiliğin temelini oluşturan bu dönemde Şii hareketler, Emevi ve Abbasi halifelerine karşı muhalefet eden gruplar olarak varlık göstermiştir.
2. Abbasi Dönemi ve Şiiliğin Yeraltı Faaliyetleri (8.-9. yüzyıllar):
Abbasi Halifeliği döneminde Şiilik, yer yer baskı altında kaldı ve bu süreçte genellikle muhalif bir akım olarak kaldı. Ancak, bu dönemde Şiiliğin teolojik temelleri daha fazla şekillendi ve İmamlık kurumu güçlendi.
Cafer es-Sadık gibi Şii alimler, bu dönemde Şii fıkhını ve teolojisini geliştirdiler.
3. Fatımi Devleti (10.-12. yüzyıllar):
Şiiliğin İsmaili kolu, Kuzey Afrika’da Fatımi Devleti’ni kurdu (909-1171). Fatımiler, Mısır’ı başkent yaparak geniş bir alanda Şiiliği yaymaya çalıştılar.
Fatımiler, özellikle Mısır ve Kuzey Afrika’da güçlü bir İsmaili etkisi oluşturdular. Bu dönemde Şiilik devlet gücüyle yayılmaya çalışıldı, ancak bu yayılma İsmaililik mezhebi üzerinden oldu.
4. Safevi Devleti ve Şiiliğin İran’da Resmi Mezhep Haline Gelmesi (16. yüzyıl):
Şiiliğin yayılmasındaki en büyük dönüm noktası Safevi Devleti’nin kurulmasıdır (1501). Şah İsmail, Azerbaycan’da kurduğu Safevi Devleti’ni Şii İslam üzerine inşa etti ve On İki İmamcı Şiiliği İran’ın resmi mezhebi haline getirdi.
Safeviler, İslam dünyasında Sünni Osmanlı İmparatorluğu ile güçlü bir rakip olarak ortaya çıktı ve bu dönemde Şiiliğin geniş bir alanda yayılması sağlandı.
Safeviler, hem mezhepsel farklılıklar (Şii-Sünni ayrılığı) hem de siyasi rekabet nedeniyle Osmanlılarla pek çok savaş yaptı. Bu durum, Şiiliğin özellikle İran’da kökleşmesine ve devlet eliyle yayılmasına neden oldu.
5. Kaçarlar Dönemi ve Şiiliğin Pekişmesi (18.-19. yüzyıllar):
İran’da Kaçar Hanedanı döneminde de Şiilik devletin temel doktrini olmaya devam etti. Bu dönemde Şii ulema, toplum üzerindeki etkisini güçlendirdi.
Şiilik, Kaçarlar döneminde daha sistematik hale geldi ve İran’da sosyal ve siyasi yapının vazgeçilmez bir unsuru oldu.
6. 20. yüzyıl ve Şiiliğin Modern Politikaları:
İran İslam Devrimi (1979), Şiiliğin yayılmacı politikalarının yeni bir aşamasını başlattı. Şii lider Ayetullah Humeyni önderliğindeki devrim, İran’da monarşiyi devirerek teokratik bir Şii rejimi kurdu.
Devrim sonrası İran, Şii ideolojisini Orta Doğu’da yayma politikası izledi. Bu süreçte Hizbullah (Lübnan), Husiler (Yemen) ve diğer Şii hareketler, İran’ın desteğiyle bölgede etkinlik kazandı. Bu yayılmacı politika, Suudi Arabistan gibi Sünni ülkelerle ciddi rekabet ve gerginliklere yol açtı.
7. Günümüzde Şiiliğin Yayılması:
Günümüzde İran, bölgesel bir Şii gücü olarak hem siyasi hem de askeri anlamda Şiiliği desteklemektedir. Özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerdeki Şii gruplar, İran tarafından desteklenmekte ve bu ülkelerdeki Şii nüfus, mezhebi kimlikleri üzerinden politikalar izlemektedir.
Bu durum, Suudi Arabistan başta olmak üzere Sünni devletlerle İran arasında rekabete yol açmıştır. Ayrıca, Şii nüfusun yoğun olduğu Bahreyn, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerde de Şiiliğin etkisi gözlemlenmektedir.
Genel Sonuç:
Şiilik, İslam dünyasında hem siyasi hem de dini bir hareket olarak farklı dönemlerde, farklı coğrafyalarda yayılmacı politikalar gütmüştür. Safevilerle birlikte İran’da resmi bir mezhep haline gelmesi, Şiiliğin tarihsel yayılma sürecinde önemli bir dönüm noktasıdır. Günümüzde İran İslam Cumhuriyeti, Şiiliği bir dış politika aracı olarak kullanmaya devam etmekte, bölgedeki Şii grupları destekleyerek etkinliğini genişletmektedir.
@@@@@@@@
İslam dünyası ve özellikle Türkiye ne kadar ve nasıl bir Şii tehlikesiyle karşı karşıyadır? Bunun için ne gibi politikalar yürütülmektedir?
İslam dünyası ve özellikle Türkiye, zaman zaman Şii yayılmacılığı olarak algılanan bir tehdit ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak bu tehdit algısı, her ülkede ve her dönemde aynı derecede hissedilmemiştir. Şii tehlikesi ifadesi genellikle, İran’ın bölgesel nüfuzunu artırma çabalarına ve özellikle Şii hareketlerin siyasi ve askeri olarak desteklenmesine yönelik bir endişeyi yansıtmaktadır.
1. İran’ın Şii Yayılmacılığı ve Bölgesel Stratejisi
İran, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana, Şii mezhebi temelli bir dış politika izlemektedir. Bu politika, özellikle Sünni Arap devletleri ve Türkiye gibi ülkelerde Şii yayılmacılığı olarak algılanmıştır. İran’ın etkisi altına girmesi beklenen ülkelerde ya doğrudan ya da dolaylı olarak Şii gruplar desteklenmiştir. Bu stratejinin bazı önemli boyutları şunlardır:
Lübnan’da Hizbullah: İran’ın Lübnan’daki en önemli müttefiki, Hizbullah adlı Şii örgüttür. Hizbullah, 1980’lerden bu yana İran’dan hem maddi hem de ideolojik destek almaktadır ve Lübnan iç siyasetine ve bölgedeki çatışmalara güçlü bir şekilde müdahil olmaktadır.
Irak’taki Şii Milisler: 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra, İran destekli Şii gruplar Irak’ta önemli bir siyasi ve askeri güç haline geldi. Bu milis gruplar, İran’ın bölgedeki nüfuzunu artırdı ve İran-Irak ilişkilerini güçlendirdi.
Suriye İç Savaşı: İran, Suriye’deki Beşşar Esad rejimini destekleyerek Şii nüfuzunu bölgeye yaymaya çalıştı. Esad rejimi, Nusayri (Şii İslam’ın bir kolu) bir yapı olduğu için İran’ın desteğini aldı. İran, Suriye’deki savaşta da Hizbullah ve diğer Şii milisler aracılığıyla aktif bir rol oynadı.
Yemen’de Husiler: Yemen’deki Husi hareketi, İran’ın dolaylı olarak desteklediği bir başka Şii grup olarak öne çıkmaktadır. Husiler, Yemen’de Suudi Arabistan destekli hükümete karşı savaşıyorlar ve İran tarafından hem askeri hem de siyasi destek görüyorlar.
Bu bölgelerdeki İran etkisi, Sünni Müslümanlar tarafından İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletme ve bir Şii Hilali oluşturma çabası olarak algılanmaktadır. Bu kavram, İran’ın bölgesel hakimiyet stratejisi olarak görülmekte ve başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok Sünni ülkeyi rahatsız etmektedir.
2. Türkiye ve Şii Tehlikesi Algısı
Türkiye, tarihsel olarak Sünni İslam’ın güçlü olduğu bir ülkedir ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde Safevilerle olan rekabet, Şii mezhebine karşı tarihsel bir hassasiyet yaratmıştır. Türkiye’deki Şii nüfus büyük ölçüde Caferi’dir ve Türkiye’de büyük bir Şii nüfus bulunmamaktadır. Ancak Türkiye, İran’ın Şii yayılmacılığına karşı bazı endişelere sahiptir:
Suriye Krizi: Türkiye, Suriye’deki iç savaşta Esad rejimine karşı Sünni muhalifleri desteklemiş, İran’ın Esad rejimine verdiği desteği ise bir tehdit olarak görmüştür. Suriye’deki İran nüfuzunun, Türkiye’nin güney sınırlarında bir güvenlik tehdidi oluşturacağı düşünülmüştür.
Irak’taki Şii Milisler: Türkiye, İran’ın Irak’taki nüfuzunun artmasından da rahatsız olmuştur. Türkiye’nin Irak’taki Türkmenleri ve diğer Sünni grupları desteklediği bir dönemde, İran’ın Şii milisler üzerindeki etkisi Türkiye açısından bir risk olarak görülmüştür.
Yemen ve Suudi Arabistan: Türkiye, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki Husi tehdidine karşı oluşturduğu koalisyonu diplomatik olarak desteklemiş, bu bağlamda İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletme çabalarına karşı Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle yakın ilişkiler kurmuştur.
3. Türkiye’nin Uyguladığı Politikalar
Türkiye, Şii yayılmacılığına karşı farklı stratejiler ve politikalar benimsemiştir. Bu politikalar, hem bölgesel işbirliğini güçlendirmeye yönelik hamleleri hem de İran’la ilişkileri dengelemeye çalışmaktadır:
Bölgesel İşbirliği: Türkiye, İran’ın Şii etkisini sınırlamak amacıyla Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Sünni Arap devletleri ile işbirliğini artırmıştır. Bu işbirliği, özellikle İran’ın bölgedeki etkisini dengeleme amacı taşımaktadır. Ancak zaman zaman Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde de gerginlikler yaşanmıştır.
İran’la Dengeli İlişkiler: Türkiye, İran’la ticari ve diplomatik ilişkilerini sürdürmekte ve zaman zaman İran’la işbirliği yapmaktadır. Örneğin, Türkiye ve İran, PKK ve benzeri terör örgütlerine karşı ortak güvenlik politikaları geliştirmiştir. Ayrıca, İran’a uygulanan ambargolar döneminde Türkiye, İran’la ekonomik ilişkilerini sürdürme yolunu tercih etmiştir. Bu, Türkiye’nin tamamen İran karşıtı bir blokta yer almadığını, aksine denge siyaseti güttüğünü göstermektedir.
Suriye ve Irak’taki Türk Varlığı: Türkiye, İran etkisine karşı Suriye ve Irak’ta askeri olarak varlık göstermektedir. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde yürütülen operasyonlar ve Irak’taki askeri varlık, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini artırmayı hedeflemektedir.
Mezhepsel Gerilimlerin Yumuşatılması: Türkiye, İslam dünyasında mezhepsel gerilimleri yumuşatma politikası izlemeye çalışmıştır. Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam dünyasında mezhepsel çatışmalara karşı diyalog ve uzlaşı çağrıları yapmış, mezhep farklarının İslam dünyasında birliğe zarar vermemesi gerektiğini vurgulamıştır.
4. Şii Yayılmacılığına Karşı Türkiye İçin Olası Tehditler
Mezhepsel Gerilimlerin Tırmanması: Türkiye’nin komşu ülkelerde yaşanan mezhepsel çatışmaların etkisinde kalma riski vardır. Özellikle Suriye ve Irak gibi ülkelerdeki çatışmaların Türkiye’nin iç güvenliğine yansıması endişe kaynağıdır.
İran’ın Bölgesel Güç Kazanması: İran’ın bölgedeki etkisinin artması, Türkiye’nin bölgesel stratejileriyle çatışabilir. Bu durum, Türkiye’nin özellikle Irak ve Suriye’deki stratejik çıkarlarına zarar verebilir.
İran-Türkiye Rekabeti: İran’ın bölgedeki Şii grupları destekleyerek Türkiye’yi dengelemeye çalışması, iki ülke arasında rekabete yol açabilir. Bu rekabet, siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda da kendini gösterebilir.
Sonuç:
Türkiye, İran’ın bölgesel nüfuzunu genişletme çabalarını yakından takip eden bir ülkedir ve Şii yayılmacılığına karşı çeşitli stratejiler geliştirmektedir. Ancak Türkiye, İran’la tamamen karşı karşıya gelmemek için denge siyaseti yürütmektedir. İran’la ekonomik ve diplomatik ilişkiler sürdürülürken, bölgesel olarak Suudi Arabistan ve diğer Sünni ülkelerle işbirliği yaparak İran etkisini dengelemeye çalışmaktadır.