GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN PROFİLİ
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN PROFİLİ
Sene 1987 28 Ekim ilk göreve başladığım Afyon Sultandağı Karapınar ortaokuluydu. Konya üzerinden Akşehir’den Sultandağı’na vardım, Milli Eğitim müdürlüğünde çok ilgi ve alakayla karşılandım. Milli eğitim müdürü Cemil bey kısa sohbetten sonra pencereden gösterdi “hocam şu Karapınar dolmuşu bunu kaçırırsan bir daha yok” dedi. Hemen müsaade istedim dolmuşa vardım, kendimi takdim ettim, dolmuştaki bütün insanlar fırladı ayağa kalkıp 23 yaşındaki bana hepsi yer vermeye kalkıştı. Ben çok mahcup oldum:” kapı ağzındaki tabureye otururum” dedim,kesinlikle kabul etmediler. Nihayet bir koltuğa oturdum. 27 km çoğu toprak yol. Nihayet okulun önüne vardık. Teneffüse çıkmışlardı aynı şekilde öğretmenler büyük ilgi ve alakayla karşıladı. Akşam için proğram yaptılar Mehmet beyin evinde yemek yedik, Doğan bey evini açtı, Adanalı Mehmet bey yatak yorgan getirdi. Bir hafta içinde büyük seferberlikle ev buldular, evin tamirat ve tadilatını beraber öğrencilerin ve velilerinde yardımıyla yaptık. Özellikle bu aşamada Din Kültürü dersine giren Fransızca öğretmeni Abdullah Çelik beyi ve Kâtibimiz Mustafa Cevizin desteğini unutamam. 9 Kasımda Kamyonet tuttlar 11 Kasımda evi getirdim indirilmesi ve yerleşmesinde büyük bir dayanışma ve yardım vardı. Hemen kömür odun tedariki yapıldı. Beni hiçbir işimde yalnız bırakmadılar. Okul içinde ve dışında müthiş bir dayanışma duru bir arkadaşlık ve dostluk örneği vardı. Sadece ilerleyen zamanlarda okul müdürü siyasi ve dini bazı zorluklar çıkardı lakin onun da üstesinden dayanışma ile geldik.
Diyeceğim şu ki eskiden sadece benim için değil herkes için insanlar samimi yardımlaşma ve dostluk gösterirdi. Birinin evi mi taşınacak, kömür odun aldı taşınacak herkes birbirine yardıma giderdi. İş bittikten sonra yenen yemeğin içilen çayın hele tatlı samimi sohbetin tadına doyulmazdı. Şefaatlide ki komşum Yılmazın evi taşınacak diye tatilde köyümdeki işi bırakıp yardıma gitmiştim. ( Maalesef yakın zamanda insani özelliklerin kaybolduğu bu devirde Şefaatliye gittiğimde o Yılmazı bir resmi dairede gördüm tanınamazlıktan geliyor) O yıllarda insanlar zor şartlarda yaşadığı için bir de ecdattan aldığı İman temeller sağlam olduğu için birbirine muhtaç ve yardıma mecbur hissederdi.
Köyde büyüdüğüm için aklımdan çıkmıyor, birinin işi geri kaldı mı hemen diğer komşular yardıma koşardı. Çalışanın yanından ellerinde sepet torba çanta ile meyve sebze götürenler kesinlikle ikram etmeden geçmezdi. Düğünler bütün komşuların katkısı ve seferberliği ile yapılırdı.3-4 gün süren düğünlerde takıların dışında herkes “okuntu” adında yiyecek içecek yardımı yapar yakın akrabalar koyun, dana getirirdi. ( 1982 de benim düğünümde bütün dayılarım koyun kesmişlerdi) Bu yapılan yardımlarda takılarda kesinlikle karşılık gözetildiğini ödünç yapıldığını düşünmüyorum. Düğün boyunca dışarıdan gelen misafirler komşular tarafından taksim edilir geceleri ağırlanır, kahvaltı orada verilirdi. Arabası olanlar ve traktörü olanlar karşılıksız araçlarını düğünde kullanırdı. Şaka ve espriler bazen ağırdı ama samimiyetten dokunmazdı, uhuvvete leke ve zeval getirmezdi. Cenazelerde aynı şekilde sünnet üzere 3 gün cenaze evinde yemek pişirttirilmez, cenaze evine yemek götürülür dışarıdan gelen misafirler günlerce komşular tarafından ağırlanırdı. 2002 yılında dahi Kahramanmaraş Göksun’a komşumuzun babasının cenazesini götürdük, otobüs parası ve misafirler ahali arasında paylaşıldı. Eski insan profilinde daha nice güzellikleri paylaşabiliriz
Ama ne olduysa zamanla ferdilik, neme lazımcılık, umursamazlık, enaniyet girdi. Bunların temelinde de insanları birbirine minneten soğutan krediler ve kredi kartları, refah seviyesinin artması, internet ve televizyonun dostlukların arasına girmesi her şeyden önce ve önemlisi İslami kültürün azalması okumamak veya okuyanların okuduklarını lisan-ı haline yansıtamaması gelmektedir. Bazen bakıyoruz adam derin İslam bilgisine sahip ama diğer faktörlerin etkisiyle ilmiyle amel edemiyor. Cenazelerde çoğu insan gelecek kıymalıyı bekliyor iştahla yiyor. Yakın akrabalar bile artık takıları karşılık gözeterek takıyor, kendi düğününde gelmezse istiyor, “ben sana şunu takmıştım “ diyor. Demekki Allah rızası için değil görsünler diye şan şeref için takılır olmuş. Her Cuma hutbede farz olarak dinliyoruz. “Şübhesiz ki Allah adaleti, iyiliği, (hususiyle) akrabaya (muhtâc oldukları şeyleri) vermeyi emr eder. Taşkın kötülük (ler) den, münkerden, zulm ve tecebbürden nehyeder. Size (bu suretle) öğüd verir ki iyice dinleyib ve anlayıb tutasınız.” Lakin bunu uygulamakta ilimle amel etmekte sıkıntılar çekiyoruz. Bu yüzden de eski erdemlerimize, hayatımıza özlemle bakıyoruz. Dünyayı ebedi zannedip dünyevi menfaatler İhlası bozuyor.
Tabii ki bütün bunlara rağmen ümitsiz değiliz. inşallah gelecekte en büyük sada İslamın olacak. İslam ve Ahkam-ı kuran halimize ve hayatımıza yansıtılıp Rabbimizin müjdelediği gibi kalplerimiz ve gönlümüz mütmain olacak, huzur haliyle huzur bulacağız.Bu konu da Öğretmenlere, İmamlara, bütün analara babalara büyük vazifeler ve rol model olmak düşüyor.Yaşarken, çalışırken,Muhammedi ahlakı muhabbetle aktarmak lazım. Önce bilgi haznemizi Kur’an ahkamıyla doldurup sonra bunu yaşantımıza dökeceğiz, Sorunlu değil sorumlu yaşayacağız. Mehmet Akif’in dediği gibi, “İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.” Anne babanın yaşantı tarzı, işyeri, sokak, Pazar,çarşı buna göre şekillendikçe inşallah özlemle beklediğimiz o günlerdeki erdemler yeniden yaşanacak en önemlisi Rabbimiz katındaki mesuliyetten kurtulup Rızasına ereceğiz.
Mustafa GÜNEŞ 13 Ağustos 2023- 23.38