İÇTEKİ VE İÇİMİZDEKİ FİTNENİN ADI GELENEK

İÇTEKİ VE İÇİMİZDEKİ FİTNENİN ADI GELENEK

Bir söz vardır; şeytanı taşlamaktan, Rahmanı tesbih etmeye vakit kalmadı.

Şerri defetmekten hayrı celbe vakit kalmadı.
Kötü mü oldu?
Elbette tam da kötü oldu, denmez.
Zira mecelle kuralı, def’i şer, celb-i nef’a racihdir. Yani; Kötülüğü defedip kaldırmak faydalı işten önce gelir.
Hakikatlerin zuhuruna ve araştırıp öğrenmeye vesile oldu.
Maalesef adet oldu;
Aklım almıyor, bunlar gelenek, Kuran bana yeter, Muhammed’de bizim gibi insan, sahabe ne kadar güvenilir ve her önüne geleni inkâr ile reformist bir düşünce, kısır bir yol, 1400 senelik açık ve net, ittifak edilip gelinmiş ana yolu kapatarak, tali yollarla İslamiyet’i Hristiyanlığa benzetme cehaleti.

-Ve de en büyük ve de en dehşetli fitne gelenek yaftasıyla sürdürülmektedir.
İslam’a bilinçli bilinçsiz pervasızca menfi ve yanlış olan şeyleri gelenek kılıfına sararak tüm İslamiyet lekelemeye çalışılmaktadır.
Çok rahatlıkla gelenek bahane edilerek 1400 yıllık İslami birikim silinip devre dışı bırakılmaktadır.
İslam’ın Edille-i Şer’iyye denilen dört delili olan; kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas kabul edilmemektedir.
Zaten hadisleri reddeden bu hastalıklı zihniyet, kuranın içini boşaltarak, yerine kendileri kısır mana ve yorumlarla içini doldurmaya, daha doğrusu boşaltmaya çalışmaktadırlar.
Bir hüküm olarak, ümmetin 1400 yıldır dini yanlış anlayıp uyguladığını söylemektedirler.
Kendilerince bir reform yaparak, yeni bir anlayış getirmeye çalışmaktadırlar.
Hristiyanlıktaki Protestan’la başlayan reform faaliyetleri gibi.
Yani hak din batıl ve muharref olan Hristiyanlığa kıyas edilmektedir.[1]

***********

Dinin tahrip ve tahrifi yine içimizden, az ve azınlıklarda olsa ilahiyat ve diyanet camiasından gelmektedir. Sürekli ihtilaf noktalarının körüklenmesi, ecdat ile bağlantı koparılırken, geçmişten beri süre gelip yaşanan dine gelenek deyip, kesip atarak geçmiş ile olan köprü ve bağlar koparılmaya çalışılmaktadır.

-Bazen insan bir hakkı söylerken batılıda altında gizler ve adeta yutturmaya çalışır.

Şeytani bir değişebilirlik ile.
Mesela Allah ve meleklerinin Peygamberimize salat edip, sizlerde ona salat edin diye emrettiği halde,[2] salatın Allah’ın resulüne destek manasını alıp, adeta bir mahzuru varmış gibi Peygamberimize salavat getirilmesini reddeder.
Hakkın bir cihetini tutup, diğer cihetini iptal etmekle batıla hizmet etmiş olur.

***************  

Bu ihtilafları yapanların genelde ya yetersizliklerinden ya hazmedemeyişlerinden veya kendilerine bir konum kazandırma hayalinden kaynaklanmaktadır.

Özellikle aklıma yatmıyor, bu hadisten şüpheliyim savunmalarının savrulmuşluğuna gidiliyor.
Evvela o aklın akıl olması, yeterli olması, başka akıllara ihtiyaç duymaması lazım.
Veya hadisi reddetmeden önce, gerekirse tüm dünyayı gezip araştırdıktan sonra o hadisi bir nebze kabul etmeyebilirsin.
Haddi aşıp umumun kabulünü reddetmeden.
Yani haddini bilmek gerek.

Bir de Hadis-i Kutsi’de buyurulan; “Her kim, söylemediğim şeyleri bana isnâd ederse Cehennem ’deki yerine hazırlansın!”[3]

Aynen bunun gibi de; Kim ki Peygamberimiz bir sözü söylediği halde, söylememiştir derse, cehennemdeki yerine hazırlansın, diyebiliriz.
Dini ilimlerde bir yandan yetersiz kalırken, maalesef öbür taraftan dinde hüküm vermeye çalışılmaktadır.
Eskiden hadislerde görülen bir zafiyet sadece ona has kalır, umuma teşmil edilmezdi.

Şimdi ise bir hadisteki zafiyet ile bütün hadislere şaibeli bakılmaktadır.
Toptan reddiyecilik ve kolaycılığa gidilmektedir.
Oysa bir kaç hadisteki zafiyet, dinin tümüne teşmil edilip, şüpheyle bakılamaz.
Aslında bütün problem anlamamak, anlayamamak, anlamak istememek ve hikmetini düşünmemek gibi sebeplerden kaynaklanmaktadır.
Hadisler veya din kimsenin keyfine göre şekillenmez ve şekillendirilemez.
Aslında hadisleri inkar edenler bin dört yüz yıldır inşa edilen dinin binasını tahrip ve tahrif ederek, yerine kendi kafalarından dini ikame etmeye çalışmaktadırlar.
Bizi birleştirip bağlayan bağlar koparılmaya çalışılmaktadır.
Hele birde halkın bağlandığı ve incelen dini bağları koparmaktır.
Ne hazindir ki; kendisini hesaba çekemeyen, çocuğunu sorgulayamaz kimselerin çok rahat ve cesurane hadisleri ve dini sorgulamasıdır.

***************  

Yeni modernistlerin Müslümanları genel değerlendirmede reddettikleri gerekçe, onların gelecekten günümüze gelenekçi olmaları, geleneği takip etmeleri, geleneğin dışına çıkmaması olmuştur.

Oysa o gelenek denilen yol, icma’ ve ittifak edilen ana yoldur.
Neden çıkıp da tali olan yola girsin ki?
Adeta önce anayolda ve umumi caddeden çık ve öğle değerlendir, der gibi bir tavra girilmektedir.
Oysa herkesin büyük bir alim olup, Kuranı bütün yönleriyle öğrenip yaşama imkanı olmayacağından; bu noktada istikametini muhafaza etmiş, ehli sünnetin vasatını muhafaza edip yolundan gitmiş olması, diğeri ise kafasına göre yol açıp, istikameti muhafaza edemeyen, hem sapmış hem de sapıtmış, velev alimde olsa ondan daha üstün, değerli, dengeli ve istikametlidir.
Hak-perest insan hakkı arar.
Hak benim, sadece benim gittiğim yoldur, demez.
Sahabe belki de Kuranın bir veya bir kaç ayeti kendi hakkında inmişte olabilir, buna rağmen dini ve dini meseleleri Kurandan birebir değil, Resulullah’tan almış ve öğrenmiştir.
Kuran bana yeter dememiştir.
Bu bütün asırlar için geçerli olup, vahyin birinci muhatabının Peygamberimiz olması sebebiyle, dini ondan alır ve ondan öğrenir ve de uygularız.
Buna ek olarak sahabe sonraki dönemlerde onu ölçü alanları da referans alır ve delil olarak gösteririz.
“Şunu iyi biliniz ki, bana Kur’an-ı Ke­rim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltu­ğuna kurulan tok bir adamın ‘Size (Hz. Peygamberin sünneti / hadisleri değil) sadece şu Kur’an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diye­ceği (günler) yakındır…”
“Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaştığında -koltuğuna yaslanmış bir hâlde- ‘bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken)’ bulmayayım.”[4]
Bundandır ki, adam ben müfessir değilim diyor ancak bir çok müfessiri inkar edip reddediyor.
Onları kutsamayın diyor ancak kendisini ve kendi görüşlerini kutsuyor.
48 tane meal hiç biri doğru değil, benim ki doğru diyor.
Hepsi Kuranın yorumuna dayalı deyip kabul etmezken, kendisini Kuran yerine koyarak, kendi yorumunu ve anlayışını Kurandan sayıyor.
Gel sen buna ne diyeceksin?
Elbette bu sukuta karşı yapılacak olan en iyi cevap sükuttur.

***********   

Hakikate giden veya hakikate gittiğini iddia edenlerin diğerlerini reddetmelerindeki sebeplerden birkaçı sudur;

O benim gittiğim yoldan gitmiyor.
Ben kestirmeden yürüyerek gidiyorum, o gitmiyor, gibi söylemler ve düşüncelerle;
Başkasının arabayla, bisikletle hatta uçakla farklı yollardan gittiğini görmeyip, düşünmeyecek o yolları inkara gidiyor.
Oysa Allah’a giden yollar mahlukatın nefesleri sayısıncadır.
Her yol Ona çıkar.
Yeter ki gitmeyi bilsin, yoldan ve raydan çıkmasın.
Yalnız hak benim yolum ve mesleğim demesin.
Mesleğinin en güzel olma iddiasında da bulunabilir, yeter ki başkasının iptal ve butlanına gitmesin.

Hasta asrın, hastalıklı, yaralı, özürlü insanlarıyız.

Oda müzmin hastalıklar.

Allah şifa versin.

MEHMET ÖZÇELİK

29-07-2023

[1] Bak. https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/yirmi-dokuzuncu-mektub/419

[2] Ahzâb Suresi 56. Ayet.

[3] Buhârî, İlim, 38.

[4] Tirmizî, bu hadisin hasen-sahih olduğunu belirtmiştir. (bk. Tirmizi, İlim,10.

Loading

No ResponsesTemmuz 29th, 2023