KALP VE AKIL HAZIMSIZLIĞI

KALP VE AKIL HAZIMSIZLIĞI

 

Bütün hastalıklar yenilen yiyeceklerin mide tarafından hazmedilmeyişinden kaynaklanmaktadır.

Bu kalp ve akıl içinde geçerlidir.
İlim eğer hazmedilmemişse o sahibi için yüktür.
Kuranı kerimde ilmiyle amel etmeyen Yahudi alimleri, kitap yüklü merkebe benzetilmiştir.
Eğer öğrenilen bilgiler satıhta kalıp kalbe inmezse , marifet olup hakikate dönüşmesi sahibini düştüğü girdaptan kurtaramaz.
Aynen şunun gibi, eskiden okumayıp cahil kalan dağa çıkıp, hayatını ortaya koyarak en fazla eşkıya olurdu.
Şimdi okumuş ancak hazmetmemiş bir üniversite öğrencisi oturduğu yerden bankaları boşaltıyor, insanları dolandırabiliyor.
Diplomalı cahil.
Hazmedilen bilgi marifete dönüşür.
Marifete dönüşmeyen bilgi, ham bilgidir.
Akılda oluşan bilgi, kalpte makes bulup hazmedilirse hakikate dönüşür.

-Bu memlekette yapılanları görmemekle kalmayıp hazmedemeyenler, bu toprakların mahsulü ve ürünü değillerdir.

-Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha habis olur. Aldatıcı olursa, fesadı daha şedid olur. Dahili olursa zararı daha azim olur. Bediüzzaman.

************ 

Gün be gün geçtikçe, geçen 50 yılda terörün neden ve niçin bitmediği çok açık ve net olarak anlaşılıyor. [1]

Sahiplerinin veya sahiplerinin sahiplendiklerinin ortaya çıkmasıyla bu kirli ilişki ve ortaklık çok net görünüyor.
Çünkü mızrak çuvala sığmıyor.
Yalanlar yatsıya kalmıyor.
Bukalemunun renkleri artık renksizleşti.
Surat astarlaştı.
Taraf ve taraftarlar, belli oldu ve kendini belli etti.

Bugünkü bilipte hazmedilmemis bilgiyi şu söz özetliyor.

“Cehalet eskiden de vardı ancak hiç bugünkü kadar özgüvenli olmamıştı.”

“Ve bedbaht odur ki medar-ı şakavet ve hasaret ve elem olan israf ve hırs ile sa’y-i helâli bırakarak, her kapıya başvurup tembelkârane ve zalimane ve müştekiyane hayatını geçirir, belki öldürür.

Nasıl ki mide bir rızık ister, öyle de kalp ve ruh ve akıl ve göz ve kulak ve ağız gibi insanın latîfeleri ve duyguları dahi Rezzak-ı Rahîm’den rızıklarını isterler ve müteşekkirane alırlar. Her birisine ayrı ayrı ve onlara lâyık ve onları memnun ve mütelezziz eden rızıkları, hazine-i rahmetten ihsan edilir. Belki Rezzak-ı Rahîm, onlara daha geniş rızık vermek için göz ve kulak, kalp ve hayal ve akıl gibi o latîfelerin her birisini, hazine-i rahmetinin birer anahtarı hükmünde yaratmış.

Mesela göz, kâinat yüzündeki hüsün ve cemal gibi kıymettar cevher hazinelerinin bir anahtarı olduğu misillü ötekiler dahi her biri birer âlemin anahtarı olur, iman ile istifade eder. Yine sadedimize dönüyoruz. Şualar”

Kıssadan Hisse:
-Rıza Çöllü Hoca bir röportajında Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi ile olan bir hatırasını anlatır:

“Size bir hatıramı anlatayım efendim.

1954’de genç, yeni vazife aldığımız zamanlarda Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi’yi ziyarete gelmiştik İstanbul’a. O zaman Demokrat Parti kahir bir ekseriyetle iktidara gelmiş, Halk Partisi 33 Mebusa düşmüştü.

Başbakan Adnan Menderes’in baş müsteşarı ve daha sonra onun başını yiyen adam olan Ahmet Salih Korur İstanbul Müftülüğünü teftişe gelecek dediler.

Herkesin eli ayağı dolaştı, ne yapacaklarını şaşırdılar.

Fikri Aksoy :

“Ne korkuyorsunuz yahu, dünyaya bâki misiniz, geleceği varsa göreceği de var” dedi. Cesaretli bir arkadaştı.

Müsteşar Korur geldi, Ömer Nasuhi Hocanın odasına çıktı.. O zaman müsteşar bakanlığa bağlı değil, direk başbakanlığa bağlı idi. Biz de hocaefendinin etrafındayız.

Ömer Nasuhi Hocanın odasında namaz kılınan perdeli bir bölüm vardı.

Perde Paravan..

Müsteşar Salih Korur’un gözüne o ilişti.

“Bu ne?” dedi.

Ömer Nasuhi Hoca, “Efendim öğle, ikindiyi burada kılmak durumunda kalıyorum” dedi.

Müsteşar “Burası cami değil, burda namaz kılamazsın” diye bağırdı, hatta hakaret etti.

Hoca, “Efendim vazifeyi aksatmayalım diye oluyor” diye aşağıdan aldı.

Bu sefer müsteşar perdeyi daha da yükseltti. Bağırdı, bağırdı.

Baktı ki Müftü efendi, bu adama idare-i kelam etmeye gerek yok, geçinmek mümkün değil.

Birden hocaefendi celâdete geldi. “Bana bak cahil, ahmak herif, sen beni anlamaktan bile aciz bir zavallısın” dedi.

Böyle denilince astığı astık, kestiği kestik adam neye uğradığını şaşırdı. “Burada kahramanlık yaparsın, yarın Ankara’dan kolundan tutup atılınca yalvarırsın” dedi.

Hocaefendi “Ben hayatımda bugüne kadar hiç bir makama talip olmadım, hep matlup oldum. Sen kendini ne zannediyorsun, ben kendimle iftihar etmem ama bütün ilim camiası beni bilir. Sen bunu anlamaktan bile acizsin” dedi.

Müsteşar “seni vazifeden atarım” dedi.

Hocaefendi, “bir kaide-i külliyye vardır, başkasının rızkı ile oynayanın Allah rızkını keser, sen de belânı bulursun” dedi.

Müsteşar “Senden daha iyisini bulurum ben” deyince

Hocaefendi tekrar: “Tabii bu millet, benden ve siz gibi zalimlerden daha iyisine lâyıktır” diye cevap verdi.

Bütün müftülük personeli de bu konuşmalara şahit oluyor.

Adam perişan oldu kaçtı, gitti.

O gittikten sonra Hocaefendi: “Getirin bir kâğıt, böyle zalimlerin emrinde vazife yapmak zillettir, istifa edeceğim” dedi.

Fikri Aksoy, “Hocam bizim davamızda gâvura kızıp oruç bozmak var mıdır? Sen burdan hiç bir yere gidemezsin” dedi ve rica üzerine istifa etmesi engellendi. A l ı n t ı .

 

MEHMET ÖZÇELİK

13-04-2023

 

[1] https://www.haber7.com/guncel/haber/3317280-baskan-erdogandan-chpli-turker-erturke-sert-tepki

https://www.haber7.com/guncel/haber/3317276-mustafa-destici-erkan-basa-neden-tito-artigi-dedigini-acikladi

https://www.yenisafak.com/gundem/irandan-saadet-partisine-skandal-talep-suriyeden-cekilmenizi-bekliyoruz-4522866

Loading

No ResponsesNisan 13th, 2023