FERASET VE DİRAYET
FERASET VE DİRAYET
Zamanımızdaki haçlı zihniyetinin en büyük hedefi; ayrılıkçıları oluşturmak, azınlıkları iktidara getirip, hâkim kılmak.
Dini azınlıklar üzerine yapılan ve uygulamaya konulan projeler söz konusudur.
1400 sene önceki Cemel ve Sıffin vakasını gerçekleştirmek.
Neden olmasın?
Haşhaşi Hasan Sabbah oyunları gerçekleşmedi mi?
Bunu Saddam’ı devirerek başlattılar.
Suriye’de başarıya ulaşıldı.
Ancak hedef yeni Ortadoğu projesi çerçevesinde yaygınlaştırmak.
Müslümanı Müslümana kırdırmak.
Tek kurşun sıkmadan.
Müslümanlar içten vuruluyor.
Basiretli, ferasetli ve en az o kadar da dirayetli olmak gerek.
Lozan sözleşmesinin yenilenme çabası uygulanmaktadır.[1]
************
Basiret, kalp gözünün açık olmasıdır.
Feraset-dirayet-idarecilik birbirini takip eder.
Feraset; akıl ve iradenin anlayış hali.
Dirayet; iradenin kullanım ve yönetim hali.
Bu millet ferasetli ancak ne kadar dirayetli?
Feraset, imandan gelir.
Dirayet; ilimden, fenden, tecrübe, karakter ve şuurdan…
**************
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle bir hâdise anlatır:
“…Vaktiyle iki kadın ve beraberlerinde çocukları vardı. Yolda giderlerken bir kurt gelip kadınlardan büyük olanın çocuğunu alıp götürdü. Bunun üzerine bu kadın, arkadaşı (olan küçük) kadına:
«–Kurt, senin çocuğunu götürdü.» dedi.
Diğer kadın:
«–Hayır, senin çocuğunu götürdü!» dedi.
Nihâyet bu iki kadın, aralarında hükmetmesi için Dâvûd -aleyhisselâm-’a mürâcaat ettiler. Dâvûd -aleyhisselâm-, çocuğun büyük kadına âit olduğuna hükmetti. Onlar muhâkemeden çıkıp, Dâvûd -aleyhisselâm-’ın oğlu Süleyman -aleyhisselâm-’a gittiler. Dâvûd -aleyhisselâm-’ın hükmünü söylediler. Süleyman -aleyhisselâm- da:
«–Bana bir bıçak getirin! Çocuğu (bu) iki kadın arasında paylaştırayım!» dedi.
Bunun üzerine, çocuğun gerçek anası olan küçük kadın derhâl ileri atıldı:
«–Aman öyle yapma! Allâh sana rahmet eylesin! Çocuk bu kadınındır!» dedi.
Bunun üzerine Süleyman -aleyhisselâm-, çocuğun küçük kadına âit olduğuna hükmetti.” (Buhârî, Enbiyâ, 40)
***********
Hazret-i Enes -radıyallâhu anh-, kendi rivâyetine göre; bir gün Hazret-i Osman’a giderken yolda bir kadın görür. Kadının güzelliği aklına takılır. Bu düşünce ile Hazret-i Osman’ın yanına girer. Onu gören Hazret-i Osman:
“–Ey Enes! Gözlerinde zinâ izleri olduğu hâlde buraya giriyorsun.” der.
Bu söz karşısında şaşıran Enes -radıyallâhu anh-, hayret içinde:
“–Allâh’ın Rasûlü’nden sonra da mı vahiy geliyor?” diye sorunca, Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-:
“–Hayır, bu bir basîret ve doğru bir firâsettir.” buyurur.
***********
Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri, başından geçen bir hâli şöyle anlatmıştır:
Bir gün gözümün önünde bir nur peydâ olmuş ve bütün ufku kaplamıştı. Bu nedir diye bakarken, nurdan bir ses geldi:
“–Ey Abdülkâdir, ben senin Rabbinim. Bugüne kadar yaptığın amel-i sâlihlerden öyle memnûnum ki, bundan böyle sana haramları helâl eyledim.” dedi.
Ancak hitap biter-bitmez, ben bu sesin sâhibinin şeytan -aleyhillâne- olduğunu anladım ve:
“–Çekil git ey mel’un! Gösterdiğin nur, benim için ebedî bir zulmettir.” dedim.
Bunun üzerine şeytan:
“–Rabbinin sana ihsân ettiği hikmet ve firâsetle yine elimden kurtuldun! Hâlbuki ben yüzlerce kimseyi bu usûl ile yoldan çıkarmıştım.” diyerek uzaklaştı.
Ellerimi ulu dergâha açtım; bunun, Rabbimin fazlı olduğu idrâki içinde Cenâb-ı Hakk’a şükürler eyledim.
Bu sözleri dinleyen cemaatten biri sordu:
“–Ey Abdülkâdir, onun şeytan olduğunu nereden anladın?”
Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh- cevap verdi:
“–Sana, haramları helâl kıldım, demesinden!..”
İşte bu, hayat boyunca herkesin muhtaç olduğu bir firâsettir.[2]
MEHMET ÖZÇELİK
9-4-2023
[1] https://tesbitler.com/index.php?s=lozan
[2] https://www.islamveihsan.com/fetanet-ve-feraset-ile-ilgili-ornekler.html