ZAMANIN SAMİRİSİ VE PAVLUSLARI
ZAMANIN SAMİRİSİ VE PAVLUSLARI
Kur’an’ı Kerim her Asra hitap ettiği gibi, asrımıza da belki daha fazla hitap etmektedir.
Kur’an’ı Kerim’deki kıssalar asırlar boyu hisse almak içindir.
İşte yahudiliği şekillendiren Samiri ile, Hristiyanlığı biçimlendiren Pavlus zamanımızda faaliyet göstermektedir.
Tıpkı Ebu Cehilin ölmeyip kıtalar gezdiği gibi, Samiri ve Pavluslar da pörsümüş ruhları esir almakta, kendisine ram edip, yaptırmaktadır.
İnsanımıza bir tane ahmak dostun ve dost görünümlü postlu dostun verdiği zarar, yüzlerce düşmanın zararından daha büyüktür.
Onun için bir tane ahmak dostun olacağına, yüzlerce düşmanın olsun daha iyi.
Türkiye ne gördüyse bu ahmak dostlardan gördü.
Kurt gövdenin içinde.
İçten kemiriyor.
Virüs vücutta.
İçten yavaş yavaş öldürüyor.
İhanet şebekesinin adı dost olmuş.
Böyle dost düşman başına.
Düşman bunu çok iyi kullanıyor.
Asırlardır düşmanla mücadele ederken, bugün dost görünümlü her türlü posta bürünen dostlarla uğraşmaktayız.
Allah ayrıştırıyor.
Zaman yüzlerinin maskesini indiriyor.
Dünya istifrağ ediyor.
Kusmuklar dışarda.
-Her dönemin bir Samirisi vardır. İçimizdeki Samiriler de Musa’nın boşluğundan istifade ederek, O’nun Tura gidip Cenabı Hak ile konuşmasından ve o boşluktan istifade eden Samiriler, geride kalanlara putlarını yaparak, onları yaptığı o buzağıya taptırmaktadır.
Harun’un da bunlara gücü yetmemektedir. Samiri ağır basmaktadır.
Aynı zamanda Hz İsa’nın göğe çekilmesinden sonra, yine o boşluğu doldurmaya çalışanlar, rüya ile insanları kandırarak; İsa bana rüyamda dedi ki; Ben bu dini tamamlayamadım. Dindeki benim eksikliklerimi sen tamamla, diye kendisine mesaj geldiğini, rüyada kendisine yapacaklarının gösterildiğini ifade eden Pavlus insanları dalalete, hıristiyanlığı da tahrife sevketmiş oluyor.
Hem İslam dünyasında, hem Hristiyanlık dünyasındaki Samiriler şu anda meydanda gezmektedirler.
-“Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakki ve saadet-i hayatiyeyi beklesin.”(M.438)
“Ey “sadık ahmak” ıtlakına mâsadak bîçare ülema-üs sû’ veya meczub, akılsız, cahil sofiler! Hakikat-ı kâinat içinde kökü yerleşmiş ve hakaik-i kâinata kökler salmış olan Şecere-i Tûbâ-i İslâmiyet; mevhum, muvakkat, cüz’î, hususî, menfî, belki esassız, garazkâr, zulümkâr, zulmanî unsuriyet toprağına dikilmez! Onu oraya dikmeye çalışmak, ahmakane ve tahribkârane, bid’akârane bir teşebbüstür.”(M.439)
“Evet o küfür; ahmakane, sarhoşane, divanece bir hezeyandır.”(L.179)
“Ey ahmak-ul humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak! Başını tabiat bataklığından çıkar, arkana bak; zerrattan, seyyarata kadar bütün mevcudat, ayrı ayrı lisanlarla şehadet ettikleri ve parmaklarıyla işaret ettikleri bir Sâni’-i Zülcelal’i gör.. ve o sarayı yapan ve o defterde sarayın proğramını yazan Nakkaş-ı Ezelî’nin cilvesini gör, fermanına bak, Kur’anını dinle.. o hezeyanlardan kurtul!..”(L.185)
“Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaatı bulunan iyilikleridir! Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip taklid edip malımızı harab ettiler.”(T.93,131)
MEHMET ÖZÇELİK
21-09-2021