ALİ ŞERİATİ VE ESERLERİ ÜZERİNE BİR TAHLİL
ALİ ŞERİATİ VE ESERLERİ ÜZERİNE BİR TAHLİL
Ali Şeriati 61 kitap yazmış bir insan olup, elbette boş değildir. Ancak her şeyi de hoş demek değildir.
Hakkında olumlu şeyler yazıldığı gibi, olumsuz şeyler daha çok yazılmıştır. Mesele dikkatli, temkinli bir şekilde onu ele almak, müsbet yanlarının dışında tehlikeli ve mayınlı olan noktalarını elbetteki göz önünde bulundurarak, bütün yönleriyle değerlendirmek gerektir.
-Şeriati kendi içerisinde de bir bocalama yaşamıştır.
-Ali Şeriati ile ilgili bu yazıyı yazmama sebep; değerli, eğitimci bir arkadaşın ondan almış olduğu olumlu bir cümle üzerine.
Bazı kişilerin Facebook’ta ona tepki göstererek, ondan alıntı yapmamasını söyleyerek, olumsuz tavırlarına bir cevap olarak ben de birkaç kaynak göstermiş, yine Facebook’ta bulunan bir kardeşimizin bazı ifadeleri neticesinde, kendi internet sitemden (www.tesbitler.com www.mehmetözçelik.com ) kendi yazdığım eserlerden kaynak vermiş ve bunu daha detaylı olarak yazıp, böylece oradaki daha net tavrımı ortaya koymak için ele almış oldum. Ancak daha önce onun hakkındaki düşüncem kesin idi. Ve onun ile ilgili Google’da yazıldığı zaman onbinlerce olumsuz görüşün karşınıza çıktığını da rahatlıkla görebilirsiniz.
Bu amaçla ondan ziyade eserini pdf olarak indirip tahlilde bulundum. Hülasası budur.
-Fikir ve düşünce mali umumidir, umuma ait maldır ancak bizim memleketimizde ki Aydınlar’ın bir zaafı şudur ki; solcu olanlar kendilerine sürekli batıdan marksist, materialist, bazen ateist insanları ölçü alır, onların eserlerini tercüme eder, onların fikirlerini savunurlarken; sağcı ve maneviyatçı olarak geçinenler de ortadoğu’dan, Arap ülkelerinden insanların kitaplarını doğrudan doğruya aynısı ile tercüme edip ve aynısıyla kabullenme yoluna giderler. En büyük zaafı ise kendisinden bir şey üretme, kendi ürünlerinden bir şeyleri derleme, yeniden ortaya çıkma, ihraç etme gibi durumlarından eksik ve noksanlıklar içindedir.
-Bu zamanda en büyük hizmet; insanları doğruya götürmek değil, insanları yanlıştan alıkoymak, korumaktır. Mecelle’nin hükmünce de; Def-i şer, celb-I nef’a racihtir. Yani hayrı çekmektense, şerri def etmek daha önemlidir, daha üstün ve önceliklidir. Bu aynı zamanda dini ifadeyle takvadır. Takvada imandan sonra ameli salih olarak İslam’ın en temel esasıdır.
-Bizler millet olaraktan ehli-sünnet silsilesi ve zinciri içerisinde hareket etmiş, Kur’an-ı Kerime ve Hadis-i Şeriflere ve sahabiye şiddetli derecede muhabbet beslemişiz. Aynı durumu haklı olarak başkasından da beklemekteyiz.
Ali Şeriati bu noktalarda pek hassas değildir. Onun içindir ki onun bazı noktalarda olumlu olduğunu kabul etmekle beraber, olumsuz olan noktalarına ve dikkat çeken yanlışlarına sahiplenmemek yolunu açmış olacağız.
Elbette ki bir insanın her yönü ile iyi olması gerekmediği gibi, her yönüyle de kötü olması elbette gerekmez. Her yönüne sahiplenilmesi mümkün olmadığı gibi, her yönününde reddedilmesi elbette mümkün değildir.
Olumlu yanları olabileceği gibi, olumsuz yanları da olacaktır. Ancak bu olumsuz yanlarının itikadi noktalarda olması en tehlikeli olandır. Böylece biz onun bu yönlerini ele alıp sizlerin takdirine sunacağız.
-Şeriati bir Din adamı değildir. O bir fikir adamıdır. Fikri de tartışılabilir. Ne kadar bir fikir adamı olduğu soru işareti ve ünlem konularak düşünülmelidir.
Yine Şeriati’nin gerek bir kısım ilahiyat camiasında, bazı siyasiler de rağbet görmesinde ki sebep, en önemli bir faktör onun 1979 yılında hakikaten despot olan İran Şahına karşı mücadele etmesi, Humeyni’nin tarafında olmasıdır.
-Ali Şeriati şia taraflıdır. İtikat ve amel yönüyle gayet zayıf bir insandır. Fikirleri de tartışılabilir. Sahabe konusunda ölçüsüz ifadelerde bulunmuştur. Şia ağırlığı kendisinde sahabeler hakkında açık ve net olaraktan o aksaklık ve eksiklik görülmektedir.
-Ali Şeriati Şahın adamları tarafından öldürüldüğü için şehit olaraktan ifade edilir ancak Kadir Mısıroğlu’nun ifadesine göre; o meyhanede iken Şahın adamları tarafından öldürülmüştür. Onun Şehit adlı kitabında sahabelere büyük hakaretler olduğunu ve ondan dolayı da kitabı yırttığını ifade eder.
-Bir siyasi partinin o zaman ki ifadeyle MSP nin bir derece mücadelesinde İran’ı ölçü almasında, İran’daki bu darbeyi yapanı alkışlaması, ondan dolayı Türkiye’de de darbe yapma, devlete karşı ihtilal yapma düşüncesinden dolayı Ali Şeriati ölçü alınmış, o yönüyle değerlendirilerek kıymetli olduğu addedilmiş, kitapları basılmış, okutulmuştur. O noktada siyasi yönü ile değerlendirildiği içindir ki, sağlıklı olarak bakılmamış, sağlıklı olarak değerlendirilememiştir.
Ali Şeriati-ye olan muhabbet dini ve ilmi değil, belki bir nebze fikri ve siyasidir.[1]
**********************
“Bir toplulukta biraz sert konuşunca topluluktan biri üstada, “hep böyle konuşuyorsunuz, biraz da bizi rahatlatacak şeyler söyleseniz” diyor.
Ali Şeriati şöyle cevaplıyor; “Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki sizi rahatlatayım?”
Kendisine ‘içimde Hz Muhammed ve Marx bir savaş halinde’ diyen bir öğrencisine ,
Müslüman olamıyorsanız Marksist olunuz’.
….Düşünme, itaat et diyenlere değil; düşün, sor, sorgula diyenlere kulak ver.”
İsyankar bir ruha sahip…
Tenkidkar bir mantık yürütmektedir.
Bazen hakikati söylerken, batıla, isyana, şüpheye kapı açmaktadır.
Batılı hakikat kılıfında saklamaktadır.
Bazen cami duvarına bevletmeyi beylik zannetmektedir.
Farklı veya farkındalık oluşturacak bir cümle kurarken, fikri bulandırmakta, kalbi teşviş ve sarsıntıya sevketmektedir.
Mesela, Ali Şeriati’nin Batı’daki imajını en iyi özetleyen sözlerden: ‘Ben bir Tanrıya inanmıyorum ama inansaydım eğer bu Şeriati’nin Tanrısı olurdu.’
Acaba Şeriatın tanrısıyla diğer 2 milyara yakın müslümanın Tanrı ve ilahi farklı mı olmaktadır?[2]
***************
Önce bir yağlama yapayım ki gıcırdama olmasın…
44 yıl, 60 eser, konferanslar ve hakkında olumlu olumsuz yazılan eser sahibi elbette boş bir insan değildir.
Özellikle incelediğim eserleri;
1-İSLAM BİLİM 2-DİNE KARŞI DİN 3-ANNE BABA BİZ SUÇLUYUZ
4-İNSANIN DÖRT ZİNDANI 5-HAC 6-İDEALLER 7-KENDİNİ BİLMEK 8-şehadet
-Bilge adam dergisi bir sayı olarak ele aldığı Ali Şeriatiyi şöyle anlatır;[3]
Solcuların sloganı olan devrimciliği gibi, Şeriatinin de devrimciliği ön plana çıkmakta, devrimciliği! ile değerlendirilmektedir.
Ancak bu devirme işlemi; put kırmak mı, pot kırmak mı bir netlikte yoktur.
Asla dönüş diyerek bin yıllık birikimi yıkıp yerine kendine göre! –ki kendisi de bir din adamı olmayıp bir fikir adamıdır- bir din ihdas etme yoluna gitmesi, din konusunda yeterli alt yapısı olmayanlara cazip gelebilir.
Elbette her insanın mutlaka istifade edilecek yönü vardır.
Buradaki dini tabirle tecdid görevini yıkmadan, ıslah edici bir tavırla yapılması gerekir.
Bizdeki Yaşar Nuri ve benzerleri gibi, bin yıldır öğrendiklerinizi çöpe atın, bak ben size, bir peygamber gibi, doğru olan dini getirdim, din budur, herzesi, şeytani bir kibir, nefsani bir haz, yanlış bir çığır olur.
Elbette fertlerden kaynaklanan yanlışlar olur.
Tıpkı parayı kötüye kullananlardan dolayı paraya düşman olmadığımız, parayı devre dışı bırakmadığımız gibi, yanlışlar ve yanlış yapanlar ayıklanmalıdır.
Bizim bu çalışmamızda da Şeriatinin çıkışlarındaki yanlışları göstererek, aynı yanlışlara düşülmesini engellemektir.
Bizde her zaman Humeyninin İranda Şahın zulmüne karşı yaptığı devrime karşı alkış tutma tavrını gösterirken, Humeyninin ne getirdiğini düşünmeliyiz.
Götürdüğünü düşünürüz.
Götürdüğü bir zulüm simgesidir.
Acaba kendisinin getirdiği islamın bir simgesi midir?
İslami midir?
Yoksa hele bir devirsin de, ne getireceği önemli değil!!!
Tıpkı Mısırda Seyyid Kutubun Sosyalist olan Cemal Abdülnasırla bir olup kral Farukun krallığına son vermek üzere darbe yapması gibi…
Ya sonra?
İlk darbeyi yiyen Seyyid Kutup ve arkadaşları olmuştur.
Farklılığı tefrik edilmeden, farklılığından dolayı dikkat çekmiş, az bir kesim tarafından farklı olmak amacıyla kabul görmüştür.
Şeriatinin eşi Puran Şeriati Rezervi Beyi ile ilgili şu tesbiti yapar;
“Onun fikirleri ve -toplum için yazdığı- eserleri hakkında çok farklı düşünceler ve yorumlar mevcuttur. Bazıları onun düşüncelerinin toplum için faydalı olduğuna inanırdı. Muhaliflerinin ve onu eleştirenlerin ise iki yönelimi bulunmaktadır. Bazıları onun dini reform projelerini yanlış bulup toplumun modernleşmesinin önünde bir engel olarak görürken, kimi geleneksel akım ve mollalar ise onun din anlayışını telfiki (devşirme / diğer din ve ideolojilerle katıştırma) ve inhiraf / sapkınlık olarak görürler.”[4]
-Eşinin ifadesine göre:” Ali Şeriati’nin iki hedefi vardı. Bunlardan ilki insanların geleneksel İslam’ı değil; gerçek İslam’ı anlamalarını sağlamak, ikincisi ise insanlara düşünme, sorgulama alışkanlığı kazandırmak.”
İkinci gayet güzel ve yerinde de, gerçek islam ifadesi cazip olmakla beraber içerisi doldurulması gereken bir ifade…[5]
“Bana göre Şeriati bugün yaşasaydı ne muhafazakar, ne de reformcu kanadın içinde yer alırdı. Tek başına da olsa kendi inandığı doğrular için mücadele etmeye devam eder, mollalara muhalefet ederdi.
…Eşim İslam’ın kendine ait bir orjini olduğunu düşünüyordu. Ali Şeriati sol anlayıştan asla esinlenmemiştir. Fakat Ali Şeriati’nin insanlara anlattığı gerçek İslam, Marksist fikirlere sahip olan kişiler tarafından da ilgiyle karşılandı.”
Bir tesbitte:” Eserinin hiçbir yerinde Asr-ı Saadet’e dönüşe yönelik bir öneriye rastlanmaz, o daha çok, Kierkegaard, Fanon, Husserl ve Sartre’ı yankılar bir hâlde, entelektüelin rolüne ilişkin varoluşsal endişelere ve sonuç alıcı eylemin gerekliliğine meyleder.”[6]
-Şeriati anlatılırken onun bir yandan “İslam Protestanlığı ve Ali Şeriati”[7] benzerliği kurularak anlatılması, diğer yandan “Batıcılık ve Gericilik Karşısında Müslüman Sosyalist”[8] olarak görülmesi onun net bir kişilik sergilemediğini göstermektedir.
Bir çıkış içerisinde, bir devrim içerisine girmiş,bir infial göstermiş, yanlışları görmüş ancak sağlıklı bir yol ve net bir tavır sergilememiştir.
O bir alim ve din adamı olmayıp, fikir üreten bir aydındır.
Fikirlerinde de isabet olan olabileceği gibi, isabetsiz olanda elbette olacaktır ki vardır da…
Bizdeki Cemil Meriç beyefendinin tipik bir örneğidir Şeriati…
Nasıl mı?
İşte Meriç- den bir kesit;” Sosyalizm Türkiye’de yaşamak için İslamî bir veçheye bürünmek zorundadır. Mülkiyet konusunda Saint–Simon gibi düşünüyorum. Mülkiyet daima tahdit edilmelidir. Topluma faydalı olduğu sürece yararlıdır. Yani herkes kendi zevki için tüketim yapamaz. Mülkiyet toplumundur. Onda, bizden önce gelenlerin de, bizden sonra geleceklerin de hakkı vardır. İslamiyet de sosyalizm gibi düşüncede bir devrimdir.”[9]
-Acaba insanları Şeriatiye yaklaştıran onun olumlu ve zenginliğimidir yoksa muhaliflerinin ve karşı geldiklerinin zulmü, seviyesizliği ve olumsuzluğu mudur?
O yanlışa karşı durmuş ancak ne kadar isabetli çözüm sunmuştur?
Devrimciliği esas alıp devirirken, ne kadar isabetli çözümlerin oluşumuna vesile olmuştur?
Bizim bu araştırmamızda üzerinde durduğumuz nokta; onun doğruları yanında yanlışlarına da sahiplenmemektir…
Onun ile ilgili bir tesbitde de:” Ali Şeriati, eserlerinde mezhebi taassuptan arınmak için büyük çaba göstermiştir. Bunu tam anlamıyla başaramamıştır ancak bu zaten çok kolay bir şey de değildir. Lakin Şeriati’nin mezhebi taassupları aşma ve Kur’an’ı merkeze alma çabaları Şii dünyasında aforoz edilmesine yol açarken, Sünni dünyada da bu çabaları, hak ettiği takdiri alması bir yana Şii olduğu gerekçesiyle birçok çevrede blokajla karşılaşmıştır. Şeriati için siyer yazımı, peygamberî modeli ortaya çıkarmanın yanında batılı aydına İslam medeniyetinin kurucusunu tanıtmak amacına matuftur.”[10]
Bu tesbitler aynı zamanda onun nasıl bilindiğinin bir göstergesidir.
-Bir doğruyu ifade etmeye çalışırken, çok yanlışları dile getirmekte, bakış açısı gayet sığ, basit ve bozuk bir nazarla bakmaktadır.
-Anne Baba Biz suçluyuz adlı eserinde;
-“Anne,
baba! Senin namazın netice itibariyle sağlık olsa bile, hiçbir ahlâkî ve amelî
ıslaha neden olmadığından, olsa olsa hep tekrarlanan bir spor türüdür!
Sabah-akşam namaz kılıyorsun, ama ne lâfız ve rükünlerinin anlamını biliyor ne
de gerçek hedef ve felsefesini kavrıyorsun. Nedenini, niçinini, anlam ve
hedefini bilmediğin, pratik yansımasından yoksun olduğun bir namaz! Ben daha
istikrarlı ve yararlı bir spor biliyorum. Hem pazularımı, hem bedenimi
güçlendirir; hem kan dolaşımımı ve teneffüsümü, hem de sindirimimi düzenlemeye
ve onların sistemli çalışmalarına yardımcı olur. Bu hareketleri her sabah
şiirler ve müzik eşliğinde ruhumu da etkilendirerek yaparım. On yaşından beri
spor yapıyorum. Sen ise namaz kılıyorsun. Ben güzel bir vücud, sağlıklı, kan
dolu bir bünyeye sahip-iken; sen, çökmüş, kamburlaşmış, hani neredeyse yanağını
tutsalar canı çıkacak bir haldesin!.. Senin namazının senin hayatındaki etkisi
kamburlaşan sırtın ile yamalı dizin!
Namaz
kılmayan ben ile namaz kılan sen arasındaki fark işte bu iki takva göstergesidir!”
-“Senin orucun akşam ve sabah yemeklerinin vaktini değiştirmekten ibarettir. Güzel! Ben değiştirmedim. Ben doktor kontrolünde, şiş manladığımda rejim yapar, kesin sonuçlara varırım. Oysa sen mide veya oniki parmak bağırsağı ülseri olsan, her dört saatte bir yemek yemen gerekir. Oysa sen oruç tutuyor ve az kalsın yok oluyorsun. Ramazan ayından önce ve sonra yaptıkların, düşündüklerin ile ramazan ayındaki yaptıkların ve düşündüklerin arasında aç kalmanın ötesinde bir fark yok! Yalnızca bu ay boyunca ikimizin de zamanı boşa harcanmış oluyor. Hayat, yemek ve açlık! Benim mesajımın anlam ve içeriği bu ay boyunca yitmektedir.”
-Kendisini
tekzib edercesine;” Geçen yıl ben sizinle hacca geldim. (Buna benzer bir
konuşmayı geçen yılkı hac döneminde Medine’de yaptım.) Dedim ki:
Ben
ne kervanın vaizi ne de ruhanisiyim. Ne sizin önderiniz ne de sizin gibi bir
hacıyım. Ben hac, namaz, oruç İbrahim ve Muhammed (s.) ve vahy ile işi olmayan
bir kuşaktan geldim. Onlar bunların tümüne yabancılaşmışlardır. Size
söylüyorum; siz buraya gelmişsiniz, ne yapıyorsunuz? Aslında ne tür bir iş
için buraya gelmişsiniz. Bu amelinizin anlamı nedir? Ama ben ne yaptığınızı
görüyorum.”
-“Ana,
baba! Dinsiz diye yargıladığın ben biliyorum ki; benim ve toplumumun para
kazanmasının yolu, sahip olduğumuz servet ve kaynakları kollamak, düşmanın
elindekini geri almaktan geçer. Bilim, teknik, düşünce, mantık ve bilinç
donanımıyla işe koyulmaktan geçer.
Hem
görmüyor musun, siz mü’min dua okuyucuları, yoksul ve geri kalmış iken şu kafir
ve dinsizler ileri gitmiş ve yeryüzü nimetlerine sahip!”
-Fazlaca da zihinleri bulandırmaya gerek yoktur.
–Beni Şeriati konuş nda detaylı araştırmaya sevkeden sebebin en önemli noktası;
1-Yeni yetişen neslin kendi şablon şahsiyetini iyi seçmesi.
2-Koskocaman adamların! Ölçüsüz insandan ölçülü gördüğü sözleri alarak ölçüsüzlüğe kapı açmaları.
3-Şerri def ve zararı engelleme amaçlı olması…
Daha Şehadet kitabının hemen girişinde;” Yöneten, zorlayan, alçaltan ve öç alan Allah’ın adıyla. Ya da Ebu Zerr’in dediği gibi: “Ey güçsüz bırakılmışların Rabbi!”
Bunun için insaf ehli ne diyebilir?
Zaten bir insanın istikameti sözünün başında anlaşıldığı gibi, cümlelerinin istikametli olmayışından ve aralarında münasebet bulunmamasından da anlaşılır.
Detaylarda boğmak istemiyorum.
Batıl şeyleri tasvir ederek, safi zihinleri idlal edip zarar verilmesini düşünmüyorum.
Elbette her batıl düşüncenin bile herşeyinin batıl olması düşünülemediği gibi, kendine taraftar bulan sapık düşüncelerin içinde dahi hak gibi görünen noktalar bulunabilir.
Burada mesele doğruyu görüp de batıldan habersiz kalmamak ve batıla kaymamaktır.
-Fikirdeki netsizlik ve bocalamaları dile yamuk olarak yansıyor.
“Din ordusu, dünya ordusunun daha önce açmış olduğu yollardan kolaylıkla geçip ilerliyordu. Sonunda ışığın kaynağını ele geçirerek direnişi etkisiz hale getirdi. Böylece tüm resmî din adamlarınca gayet iyi bilinen o meşhur iksiri kullanarak; Fravun’ları boğan, Karun’ları öldüren, Belam’ları ezen Musa’dan; öncekileri aratacak kadar cani, materyalist ve kurnaz bir Musa çıkarmıştı. Bu iksir, sevgiler ve barışlar İsa’sından dinsiz ve yalancı bir Sezar çıkaran iksirin ta kendisiydi!”
-Şeriatinin tarlası patlamaya hazır mayınlarla çevrili.. Onun tarlasında gezenlere tavsiyem; Eğer gezmek istiyorsanız, çok dikkatli olun!!!
Kendi fikir yapısında ve hayatında netleşmemiş bir insanın, istikametli insanlara vereceği bir şey yoktur.
-1970-lerde de kendisini iranda arayan muhafazakar bir kısım insanlar, bizdeki siyasi veya belli cephelere adeta cephe almak amacıyla, özellikle tepki gösteren iranın muhalifini kendisine ölçü almıştır.
-1970- lerdeki solculuk-devrimcilik de böylebir tepkiyle ortaya çıktı.
Bu mevsimsel bir değişim gibi.
Çünkü sağda da solda da mücahit olanlar müteahhit oldu. Fakirlik edebiyatı yapan solcular trilyoner oldu.
Dava da bitti. Kendileri gibi…
Aslında burada kendisini bulamayan veya burada kendisini aramayanların, Şeriatide bulmaya çalışmasıdır.
Ne kadar bulacak, onu kendisine ne kadar adepte edecek veya ne kadar ona adapte olacaktır.
Yeniye sürekli ilgimiz olmuştur. Bu bazen elektronikte, bazen fikirde bazen de görünümde kendisini gösterir.
Oysa o yeni ne kadar yenidir.
Kullanılıp demode olmuş ve çöpe atılmış yeni cilalı versiyonlar mı?
Hiç söylenmemişler mi?
Ya da geride kalanlara göre eskideki yeniler mi?
-Şeriati, kendi içinde çelişkilerini barındırmış biridir.
İnişli çıkışlı bir hayata sahiptir.
Farklı bir şeyler ortaya koyma çabası içerisine girmiştir ancak sağlıklı ve istikametli bir ölçüye yeterli derecede sahip olmayıp, mantığıyla çözme yoluna gitmesi çelişkileri de, doğruları da içinde barındırmaktadır.
İnsanlara istikameti vermekten ziyade, suyu bulandırarak durultmaya çalışmaktadır.
Tevhid de dahi yüksek ulvi manaların ötesinde, devrimci manaları arar.
Unutulmamalıdır ki o bir din adamı değil, fikir!? Adamıdır.
Fikirleri de ne kadar istikametlidir?
-1970 lerde başlayan ve Humeyni hareketiyle sürdürülen iran rüzgarının günümüzdeki dalgalarından bir dalgadır Şeriati dalgası.
Bu topraklardan çıkmayan, buranın insanının vücuduna oturmayan ancak giydirilmeye çalışılan cilalı giysilerdir.
Doğu ile batı sentezi denemeleri yapar.
İslama yeni bir katkı sunmadan ziyade, dengeli dengesiz sarsmakla yeni şeylerin çıkmasını tetikler.
-İslâm Sosyolojisi Üzerine Kitabının ön sözünde;” Ali Şeriati İslam’ı yeniden tanıttı. İmam Ayetullah Humeyni’nin emirlerini can-u gönülden dinleyen ve bunlara itat eden bi neslin yetişmesinde Şeriati’nin inkar edilmez bi önemi ve etkisi vardır. Devrim boyunca İran’ın her yanında yapılan gösterilerde, Ali Şeriati’nin sözleri, kitaplarından alınan cümleler çarpıcı sloganlar halinde söylendi, pankartlara yazıldı, adeta bir parola gibi kullanıldı.”
-Şeriatinin Hac adlı kitabından;
-“Eğer siz, günümüz İslâm’ını çökmüş olan diğer dünya dinleriyle mukayese ederseniz, benim bu yargımı, doğru bulmayabilirsiniz. Fakat böyle bir mukayese doğru değildir. Her hakikatin sapma derecesini, o hakikatin kendi serüveni içinde değerlendirmek, ilk seyir çizgisi ve ilk hareket noktasıyla ölçmek gerek.” “Ve yine biz, aynı yöntemle, İslâm mezhepleri arasında bir mukayese yapsak, İslâm dahilinde bulunan Şia’yı, dinler arasında İslâm’ı nasıl görüyorsak öyle görürüz.” Hayret! Diğer dinlerin “hakikat’i ile “realite”si arasında karşılaştırma yapıldığında “ihtilaf” kelimesi kullanılabilir. Halbuki İslâm ve Şia’nın tarihî yazgısıyla İslâm ve Şia’nın “tabiat”ı mukayese edildiğinde, böyle bir kelime, tam olarak uygun düşmez. Onun yerine “tezat” veya “tenakuz” sözcüğünü kullanmak, daha uygun olur.”
-“ Ve Hacc: Müslümanlar arasında her yıl tekrar edilen en çirkin, en mantıksız eylem! Ve işte insanî kılavuzluğu, özgürlükçü ruhu ve devrimci sorumluluğu, Ali’yi seven müslümanlara ilham eden, Şia’nın kendine özgü en ileri itikadî ve amelî boyutları: İmamet, Aşûra ve intizâr.”
-Şeriati hüküm ve beyanlarında kendi yanlışlarını yanlışlar üzerine doğru diye bina ediyor.
Meselelere kendi şia görüşü ve batılı bakışıyla bakıp sentez ederek, farklı ve de devrimci bir görüşle ortaya koyuyor.
İslamın doğru bakışından ziyade, yanlışlarımızı ele alarak kendi doğrularını, kendi tozlu fikir penceresinden nazarlara veriyor.
-“ Allah seni kendine benzeterek yaratmıştır.
… Senin fıtratına yerleşmiş, seninle yuvadaş olmuştur.
… Allah’ın ruhu, “varlığının” bedeninde”
Fikir üretip sözü uzattıkça, Olumsuzluğa açık yorumlar ortaya çıkıyor.
-“Ve
sen ey çamur! Allah’ın ruhunu ara. Geri dön ve
O’ndan
bir haber al.”
Muğlak ifade…
-Hac ibadetinde bile isyanı ve devrimi dillendirmektedir.
-Elbette Şeriatinin kitabının hülasası bunlardan ibaret değil, güzel ifade, dikkat çekici cümleler bulunmaktadır.
Bizim burada yaptığımız kitabın seyri esnasında ayağa ve göze batan çakıl taşlarını temizlemektir.
Tenkid edenler kitaplarını okudunmu diye tenkid ederlerken, kendilerinin acaba okuyarak mı ve tüm yönleriyle değerlendirerek mi kanaat verdiklerini gerçekten merak ediyorum.
Yoksa bir iştah ile bir cümlenin verdiği etkiyle mi konuşmaktadırlar?
Yoksa insanlar ilgileri olmadığı halde bazen bakıyorsunuz bir ateistin, bir batılının hatta ahlaksız birinin kitabını alanı olmadığı halde okuyabiliyor.
Burada esas olan seçiciliktir.
Şablonu olmayan bir insan okursa, okuduğu o şeyle kendisinin şablonu olur.
Onuda Kuran ve Hadisten sayar.
-Hayat çarşı ve pazarında her bünyeye uygun meta bulunmakta ve müşterisi olmaktadır.
Bu kaçınılmazdır.
Önemli olan o metaa ne kadar ihtiyaç olduğu ve ne kadar yararlı olduğudur.
İçinde durulmamış bir insanın tavrını görürsünüz Şeriati de…
Okurken bana bir ruh vermedi, sıkıcı geldi, dünyamı açmadı.
-Şeriatinin yaptığı bir çıkıştır.
Ancak beraberinde bir çok çöküş ve yıkışı getiren bir çıkıştır.
Aslında Şeriati geçmişten günümüze İranın isyancı ve farklı ruhunu yansıtmaktadır.
MEHMET ÖZÇELİK
25-01-2019
[1] Bak. https://m.youtube.com/watch?v=5c9tZqaa_E4
[2] Bak. http://bilgeadamlar.net/?p=dergi&id=41
[3] http://bilgeadamlar.net/?p=dergi&id=41
[4] http://bilgeadamlar.net/?p=yazi&id=553
[5] https://www.aliseriati.com/kitaplar.php?Makale_id=224&Kat_id=20
[6] http://bilgeadamlar.net/?p=yazi&id=555
[7] http://bilgeadamlar.net/?p=yazi&id=557
[8] http://bilgeadamlar.net/?p=yazi&id=562
[9] http://bilgeadamlar.net/?p=yazi&id=562
[10] http://bilgeadamlar.net/?p=yazi&id=587