BERAT KANDİLİ

BERAT KANDİLİ

 

            Âyette:” Ha, Mim. Apaçık Kitab’a andolsun ki, Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü Biz, insanları uyarmaktayız. Her hikmetli iş o mübarek gecede ayırd edilir.”[1]

            Âyette geçen ‘Mübarek gece’ ile kasdedilen Beraat gecesidir.

            Kadir gecesinden sonra ikinci Kadir olarak değerlendirilen Beraat gecesi önemi itibarıyla;

            Kur’an-ı Kerim o gecede toplu olarak dünya semasına inmiş,kadir gecesinden itibaren ise 23 sene de Mekke-Medine de tamamlanmıştır.

            “Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev’inden olması cihetiyle, Leyle-i Kadrin kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadirde otuz bin olduğu gibi, bu Leyle-i Beratta herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur’ân’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhûr-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.”[2]

            Bir çekirdek nasılki bir ağacın tümünü içinde barındırıyorsa,bir çekirdek mesabesinde olan Berat gecesi de bir yıllık oluşumu ve gelişimi bir çip gibi içerisinde barındırmaktır.

            -“Hem İmam-ı Ali (r.a.) onuncu mertebe-i tâdâdında onuncu sûre olarak ve kıyamet ve Leyle-i Berâta bakan deyip mânâ-yı işârîsiyle “Onuncu Söz” namında ve mertebesinde olan Haşir Risalesine işaretle beraber, o risalenin fevkalâde ehemmiyetini ve gayet muhkem olduğunu ve o zamanın dumanlı karanlıklarını izale eden bir Leyle-i Berâtın bir kandili hükmünde bulunmasına ve haşir ve kıyametin bir alâmeti olan duhan, hem Leyle-i Berâtın senevî olarak hikmetli tefrik ve taksim-i umûr noktalarıyla ve başka karineler ile îmaen ve remzen haber veriyor.” [3]

            Fahruddin Razî de şöyle kaydetmiştir: Rivayet olunur ki: Atıyye-i Harûrî, İbnü Abbas hazretlerinden “Gerçekten biz onu kadir gecesinde indirdik.” (Kadr, 97/1) ifadesi ile “Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik.” (Duhan, 44/3) ifadesini şöyle sordu: Yüce Allah Kur’ân’ı ayların hepsinde indirmiş iken bu nasıl sahih olur? İbnü Abbas (r.a.) hazretleri de dedi ki: Ey İbnü Esved! Ben helak olsam da bu nefsinde kalsa cevabını da bulamazsan helak olacaktın. Kur’ân cümleten (toptan) Levh-i mahfuzdan Beyti Ma’mura indi ki o dünya semasıdır. Sonra onun arkasından olayların çeşitlerine göre, durumdan duruma nazil oldu.
Demek ki, Kur’ân’ın bir toptan inişi, bir de kısım kısım inişi vardır. Toptan inmesi bir defada olmuştur. Buna daha çok “İnzal” deyimi uygundur. Kısım kısım inmesi de Peygamber’e azar azar yirmi üç senede olmuştur. Buna da “Tenzil” deyimi uygundur. Bunların aynı mânâda kullanıldıkları yadırganmadığı gibi, “tenzil”in her necmi (kısım kısım inmesi) ayrıca düşünüldüğü zaman yine “inzal” denilmek uygun olacağından birinin bir gecede birinin de diğer gecede olması iki rivayetin uzlaştırılmasına daha uygun gelecektir. Şu halde “mübarek gece”nin “berat gecesi” olması, “Gerçekten biz onu kadir gecesi indirdik.” (Kadr 97/1) buyurulmasına aykırı olmayacaktır.

 

            *Berat gecesi varlıkların özellikle insanların yıllık mukadderat proğramıdır.

            Yıllık bütçe toplantılarında nasılki bakanlıkların genel giderleri ve onlara ayrılan paylar taksim edilirse,berat gecesi de özellikle insanların o yılda doğum-ölüm,rızık,hastalık,savaş vs gibi olayların yıllık proğramlanarak,onların uygulayıcısı olan dört büyük meleklere tevdi edilir.

            Mesela ecel süre ve müddet demektir.O senede süresi belirlenen insanın süresinin dolduğunda ölmesidir.

            Mevlananın Mesnevisinde anlatılan bir olayda;Süleyman peygamber zamanında hocanın birisi evden çıkınca Azraili görür.Bakar ki Azrail kendisine bakıp gülmekte.Bu korku ve telaş ile aralarının iyi olup tanıştığı Süleyman peygamberin yanına gider ve kendisini buradan uzaklaştırmasını söyler.Süleyman peygamberin sebebini sorması üzerine verdiği cevapta;

Azrailin kendisine güldüğünü,bununda hayra alamet olmadığını söyler.Süleyman peygamber nereye göndermesini sorduğunda da hoca bizzat kendi isteği ile, Hindistanın, lahor’un, Sinca kasabasına göndermesini ister.

Maddi her güç yani cinler, rüzgar ve hayvanlar emrinde olan Süleyman peygamber üç aylık yola yani Filistinden Hindistanın Lahorun Sinca kasabasına üç saat içerisinde ulaştırır

Aradan geçen bir hafta sonra Azrail bir sebeble Süleyman peygamberin yanına uğradığında geçen haftaki hocaya gülüş sebebini sorar.

Azrail bir daha gülerek meseleyi kendisinin de daha hala çözemediğini söyleyerek şöyle anlatır;

Allah bana geçen hafta ruhunu alacağım insanların listesini vermişti. Listede hocanın da ismi vardı.Ancak Allah bana hocanın ruhunu Hindistanın,Lahor’un,Sinca kasabasında almamı söylemesi üzerine,hocanın bu üç aylık yola üç saatte nasıl ulaşabileceğini düşünerek hayretimden güldüm ve Allahın hikmetinden sorulmaz diye de düşündüm.Ve bana verilen adrese gittiğimde hocanın orada hazır bulunduğunu görünce ruhunu aldım.Ancak oraya nasıl geldiğini hala çözmüş değilim,diyerek ilahi hikmeti dile getirmesi üzerine olayın diğer yönünü Süleyman peygamber özetle;Kendisinin gülmesinden dolayı hocanın telaşa kapıldığını,yanına gelip bizzat kendi isteğiyle oraya ulaştırmamı istemesi üzerine ben de onu oraya gönderdim diyerek kaderi planın eksik bilinen noktasını da tamamlamış oldu.

İnsanlar hayat ve yaşantılarıyla,kaderin hesabını kendi  iradeleriyle tamamlamaktadırlar.

           

            Düşündürmesi açısından bir fıkra anlatılır:

            Adamın birisine Azrail ruhunu almak üzere gelir.Adam bir süre verilmesini,bazı yapması gereken işlerinin olduğunu söyler.Bu arada süre dolduğunda öyle bir işte bulunmalıdır ki,Azrail ruhunu alamasın.

            Karada,denizde bulunan işleri düşünür ve sonunda havada pilot olmaya karar verir.Böylece pilotken Azrailin gelipte arkasında bulunan üç yüz kişinin de ruhunu alamayacağını ve böylece kurtaracağını düşünür.

            Nitekim pilotken Azrail gelir ve ruhunu alacağını söyler.Bunun üzerine pilot;

            Tamam da,arkamda üç yüz kişi var,onların durumu ne olacak?

            Azrail cevaben;

            Biliyor musun,ben bu üç yüz kişiyi buraya toplayana kadar,bu zaman süresi içerisinde neler çektim?der.

 

            7 sene önce komşumuzdan biri,diğer sene bir diğeri,diğer sene de benim pederim ölmüştü.Her sene mukadderat gereği birisi gitmekteydi.

            Pederim anlatmıştı;

            Abdurrahman Efendi inançlı ve ibadetine ihtimam gösteren bir insan idi.

            O gece mübarek gecelerden, berâate vesile olacak Beraat gecesi idi. Böylece o geceyi değerlendirecek, cemaatle  ibadete iştirak edecekti. Bu amaçla abdestini aldı. Namaza hazırlanmıştı. Yatsı ezanının okunmasını beklemekte idi.

            Komşusu Cemal ise kendisinin tam tersine ilgisiz bir insan idi.

            Ezanı beklemekte olan Abdurrahman bir anda komşusu Cemalle karşılaşır. Onunla konuşmaya başlayan Cemal, çok da lafazan biridir. Sürekli konuşur. Abdurrahman Bey ise sırf saygısından ve komşuluk hürmetinden dolayı onu dinler. faydalı olabilirim düşüncesiyle sorularını da cevaplayıp, bir şeyler anlatır.

            Sohbet o kadar koyulaşmıştır ki; ne kadar bir zamanın geçtiğinden sadece Abdurrahman Bey habersizdir. Cemal ise işi önceden planladığından, o hal çerçevesinde konuşmasını bitirir.

            Bu anda Cemal Abdurrahman Beye sorar:

            -Abdurrahman, sen hiç şeytan gördün mü?

            O da gayet saf ve masum bir şekilde; Allah korusun Cemal! Allah kimseye göstermesin!

            Söze devam eden Cemal;işte şeytan benim,görmediysen gör,der. Ve sebebini de açıklamaya başlar:

            -Ben bu gecenin Beraat gecesi olduğunu bildiğimden dedim ki;Bu gece beraat ve namaz gecesi,dur ki ben şu Abdurrahmanı namazdan alıkoymak için lafa tutayım,ibadetten alıkoyayım,dedim ve işte yaptım.

            Abdurrahman Bey ise gerçekten saatine bakar ki, epeyce de vakit geçmiş. Yine de Cemalden ümidini kesmez ve ona;-Namaza ne zaman başlayacağını, sorar.

            Cemal ise daha genç olduğunu,belki ilerde kılabileceğini söyler ve ayrılırlar.

            Biri şeytanlığını yapmış onu ibadetten alıkoymuş iken, öbürüde aldanmanın hüznünü yaşamaktadır.

            Bir şer bütün hayırların şuursuzca ortaya çıkmasına sebeb olmakta ve bir şer binlercesini kendisiyle meşgul edip uğraştırmaktadır. Mesela bir hırsız için hapishaneler, polisler,kilitler,kasalar ve yalanlar ile güvensizlikler oluşmaktadır.

            Bu düşünceyle Abdurrahman Bey eve gelir. Cemalden ayrılalı 15-20 dakika ancak olmuştur. Hanımı kendisine, Cemalin öldüğü haberini verince önce irkilir, sonra da inanmak istemez. Çünkü daha az önce beraberlerdi.

            Bu şaşkınlık ile hanımına bir yanlışlığın olabileceğini söylerse de hanımı;  gerçekten öldüğünü, evlerinden de hala ağıtların gelmekte olduğunu söyler.

            Cemal gerçekten de ölmüştür. Böylece ölüm her şeyden insana daha yakın olduğunu bir daha göstermiş olmaktadır. Hem  ölüm ona ulaşmış, hem de yaşı ölüme yanaşmıştır. Diyebiliriz ki; Hala ne diye oyunda oynaştasın.

           Sen ki artık ölecek yaştasın.

            Kişi kendisinin de ölecekler listesinde olduğunu düşünerek, hiç vakit geçirmeden Allah’ın rızasına uygun yaşamasıdır.

 

            Bu gecede yıllardır dikkatimi çeken bir nokta da; Yağmurun yağması,en azından çiselemesidir.

            Bu gecede maddi ve manevi rahmet beraber yağmaktadır.

            Bu gecede rahmet kapıları açıktır.

 

            Bu geceyi Kur’an okuyarak, Peygamber Efendimize salavat getirerek ve varsa kaza namazını kılarak değerlendirmek gerektir.

            Veya bin ihlas okumalı, Cevşen okumalı,İman Hakikatlarından okuyarak o geceyi ihya etmelidir.

 

            Başka zamanda yapılan iyiliklere bire on sevab verilirken kadir gecesinde bire otuz bin,berat gecesinde ise yirmi bin sevab verilmektedir.

 

            “Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah’a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.”[4]

            Bu gecede ve bu sene süresi içerisinde yapılan manevi atmosferler otomatikman değişimde önemli roller oynayacaktır. Şöyle ki;

            Kelime-i Tayyibe denilen güzel sözler, dualar, manevi hizmetler göğe doğru yükselir.Ağırlığıyla beraber kelime-i habise de göğe yükselir.İkisi bir mücadeleye girer.Hangi hangisine galebe ederse,o durum yer yüzüne akseder.yani iyi kelimeler kötü kelimelere galib gelirse,aynı durum yer yüzüne aksedip,yer yüzünde iyiler kötülere hakim pozisyonuna gelir.

            Aksi durumda ise,aksi olup,kötüler iyilere üstün gelir.

 

            (Şaban ayının 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim.” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

            (Allahü teâlâ, Şabanın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabîlesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]

            Recep, Allah’ın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, ümmetimin ayıdır.

            Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir:
“Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, Senden yine Sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Kendini sena ettiğin gibi yücesin.”

            “Şaban ayının on beşinci gecesi kılınacak olan namaz ; yüz rekattır. Bu namazın her rekatında, Fatihadan sonra on kere ihlas süresi okunur. Yüz rekat kılan kişi bin defa ihlas süresini okumuş olur.
Bu namaza hayır namazı da denmiştir. Geçmiş büyükler bu namazı toplu halde cemaatle de kılmışlardır. Bu namazın çok fazileti olduğu gibi, hesaplanama-yacak kadarda çok sevabı vardır.

Hasan-ı Basri Rahmetullahı Aleyh’den gelen rivayete göre:
“Otuz sahabeden dinledim, bu namaz için şöyle dediler: “Her kim bu namazı, berat gecesi kılar ise. Allah-u Teala’nın yetmiş rahmet nazarı ona ulaşır. Her nazarda, kendisinin yetmiş ihtiyacı yerine gelir. Bunların en küçüğü, Allah-u Teala’nın mağfiretidir. “

            MEHMET ÖZÇELİK

[1] Duhan.1-4.

[2] Şualar.B.Said Nursi.433.

[3] Şualar | Sekizinci Şuâ | 631-2

[4] Fatır.10.

Loading

No ResponsesMayıs 10th, 2017