Geçmişten Günümüze Bediüzzaman
Geçmişten Günümüze Bediüzzaman
-Bundan yüz sene önce Bediüzzaman; vatanın izzetini korumak üzere doğuda ruslar ve onların maşası olan Ermenilerle fiili mücadele etmekte;
Yıkılmalar dönemi, yıkılmayan kalmamış, bir yandan cephede rus ve ermeni ile savaşırken, diğer yandan alemi islama gelen darbeleri önce kendisinde hissetmekte;
-İlmin izzetini korumak üzere düşmanın kurşunlarına aldırmadan , Habib kâtibine – Yaz- diyerek mükemmel bir tefsir örneği olan İşarat-ül İ’caz-ı yazdırmakta;
-Rusyaya esir düştüğünde rus komutan Çarın yeğeni Nikola Nikolaviç-e karşı ayağa kalkmamakla İslâmın izzetini korumakta;
-İngiliz işgali altındaki istanbulda, İngiliz Muhibler Cemiyeti yani ingilizi sevenler derneği kurulmuş, boğazımıza bastıkları bir halde iken, milletin izzetini korumak üzere; -Tükürün zalimlerin o hayasız yüzüne, tükürün- diye haykırıp ölümü hakir görmekte;
-Lozanda Lorg Gürzon-un direktifiyle istiklalimiz tanınırken, istikbalimiz elimizden alınmış, -Din öldürülecektir- kararıyla lozanın iç yüzünü ortaya koyarak, – Din hayatın hayatı, hem nuru hem esası ,ihya-yı din ile olur şu milletin ihyası.- hakikatını yüzlerine vurarak, Dinin ihyası için meydana atılmakta;
-Gladiston-un –Bu Kur’an Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakiki hakim olamayız. Ya bu Kur’an-ı ortadan kaldırmalıyız ya da Müslümanları bundan soğutmalıyız- gizli planına karşı;
-Ben de Kur’an-ın sönmez ve söndürülmez bir hakikat olduğunu tüm dünyaya işittireceğim- diyerek Kur’an-ı Kerim-in izzetini koruyarak ilan ve tebliğde bulunmakta;
-Hurşit Paşanın pencereden asılan 15 kadar insanı göstererek tehdit-vari; -Sende mi şeriat istemişsin?- sözüne karşı;
– Eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa her gün biri kesilse, hakikat-ı Kur’aniyeye feda olan bu başı zendekaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.
Fakat ihtilalcilerin istediği gibi değil… ,diyerek İmanın izzetini koruyup, küfre meydan okuyan adam…
-Zorlu dönemlerin insanları da zorlu oluyor.
624 yıldır devam eden, 24 milyon m2- ye hakim Osmanlı yıkılmış, devletler yetim kalmıştı.
Bir yandan külleri savrulmuş, diğer yandan küllerinden yeni bir devlet oluşturulmaya çalışılmış.
En önemlisi ise; eskiyle yeniyi, geçmişle geleceği birleştirmek üzere köprü görevi görecek bir değere ihtiyaç vardı.
Yeni devlet ve lafzen ve görünürde eskinin devamı, manen ise tamamen ondan kopuk idi.
İcraatları taban tabana zıt, adeta bin yıllık birikimin içi boşaltılmış,, kendi insanına zulmeden bir devlet doğmuştu.
Bediüzzaman milleti adına bu zulmü çekti.
Gelen nesle hitab ediyor, gelen neslin önünde durmayın, çekilin diyerek, milletin sahiplendiği bu kişiye, devlet düşman kesiliyordu.
Zulüm üzerine zulüm, hapisler, zehirlemeler, nefiyler onu yıldırmıyordu.
Bir asırlık iman mücadelesi neticesini veriyordu.
İman sarayının odalarını göstererek adeta aynel yakin derecesinde, görmek istemeyenlerin gözlerine hakikatları sokuyordu.
Küfrün beli kırılmıştı, bir daha doğrulmamak üzere.
Eserleri dünya dillerine çevriliyordu.
Şimdiye kadar hep Arapçadan Türkçeye çeviriler yapılırken, ilk defa Türkçeden tüm dillere çeviriler yapılıyor, dünyaya yayılıyordu.
Asrın adamı, asrının adamı, muasır şahsiyet, asırlara manen hükmeder hale geliyordu.
Ortaya koyduğu reçeteler insanlara deva, insanlığa şifa oluyordu.
Ekilen nur tohumları milyonlarca sünbül veriyordu.
Zulmetler dağılmış, asır nur asrı oluyordu.
Allah zulmetler içerisinden nuru ve nurunu çıkarıyordu.