UYDURMA HADİS UYDURMACASI

UYDURMA HADİS UYDURMACASI

Sönük bir ipe hülyalar kurulmaktadır.

Dine vurmak için zayıf ipe sarılmaktadır.

Kaynağından gelenlerle, kaynağı akıl olduğunu söyleyenlerin, kaynağa müracaat ettiğini söyleyenlerin mücadelesi yaşanmaktadır.

Bulunduğumuz dönemde hem içten ve hem de dışarıdan saldırılar yakın hedeften vurulmaya çalışılmaktadır.

“Benden bilerek yalan birşey haber veren, Cehennemdeki yerini hazırlasın.” Hadisi mucibince bu durum yalan uyduran için ne kadar büyük bir tehdid ise, aynı şekilde sahih olan bir hadise de hadis değildir diyenin durumu da en az uyduran kadar büyük bir cürümdür.

-”Oryantalistlerin en büyük referansları, İsrailiyata dayalı bir takım rivayetler ve asılsız haberlerdir.”

 

*Selahattin Polat hoca zayıf hadisle ilgili yaptığı araştırmada şu noktalara değinir:

” Ahmed b. Hanbel’in amel edebileceğini söylediği-, zayıf hadisin hasen hadis olmayıp, kabul şartlarını taşımayan hadisler olduğuna şu rivayette de karineler vardır : «Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah babasına soruyor : Bir beldede hadisin sahihini sakiminden

ayıramayan bir hadisçi ile bir rey ehlinden başka fetva soracak kimse olmasa, ahalinin başına bir iş gelince hangisinden sormaları gerekir?

Ahmed b. Hanbel cevap veriyor: Hadisçiden sormaları gerekir, reyciden değil. Zayıf hadis reyden kuvvetlidir.»

Bundan anlaşıldığına göre Ahmed b. Hanbel’in kasdettiği zayıf, ıstilahi zayıftır. Sakim burada, zayıf manasına gelmeseydi, sahihin salıih olmayandan ayırımından söz edilmezdi~ .”

 

-” (Başkasına göre zayıf olan Müslim’e göre sika olabilir.”

 

*” İbn Mehdi (198/813) der ki: (Hadis ilmi bazen ilham işidir. Hadis illetleri bilginine,

bunu nereden bildin ? diye sorsan sana delil getiremez.

İbn. Mehdi’ye soruldu : Sen bazan şu hadis sahih, şu hadis değildir diyorsun. Bunu nasıl biliyorsun? Cevap verdi z (Sarraf’a gidip elindeki gümüş dirhemleri gösteriyorsun. Şu saf, şu sahtedir diyor.

Sen ona bunu nereden biliyorsun diye soruyor musun, yoksa ona itimad edip teslim mi oluyorsun?

Soru soran: İtimad ediyorum, dedi.

O zaman İbn Mehdi: «İşte bu da böyledir. Uzun hadis öğrenimi, münazaralar ve tecrübelerle bu meleke hasıl olur» dedi. [1]

Şu halde bir alim tarafından zayıf hükmü verilmiş bir ravi veya hadis hakkında, başkalarının ne dediklerini de araştırıp ona göre karar vermek gerekecektir. Hakkında farklı hükümler verilen bir hadisle, ittifakla zayıf sayılan bir_ hadisin değeri amel etme bakımından farklı olacaktır.”

 

” Suyuti bu hususa şöyle dikkat çekmektedir: Zayıf isnadlı bir hadis gördüğün zaman, bu hadis bu isnadla zayıftır demen gerekir. Hadisin metni zayıftır veya hadis zayıftır deme. Çünkü başka bir sahih isnadı bulunabilir.

-Fakat bir hadis imamı : «Bu hadis sahih bir veliden rivayet edilmiştir veya «Sabit bir isnadı yoktur diyebilir, yahutta za’fını açıklamak suretiyle zayıftır diyebilir.” [2]

 

*” Zühri (125;’742) nin huzurunda bir hadis rivayet edildi. Zühri: «Ben bu hadisi bilmiyorum, dedi.

O zaman : «Sen Rasulullah’ın bütün hadislerini biliyor musun·? diye sordular.

«Hayır cevabını verince, «Yarısını biliyor musun ? dediler.

«Ümit ederim, dedi.

Bunun üzerine: «Bu hadisi de bilmediğin yarıdan fazla dediler.

Aynı konuşmanın Şa’bi (103/721) ile bir genç arasında geçtiği, İbn Ebi Aişe’den nakledilmektedir.

-Meşhur hadis imamlarının durumu böyle olursa, başkalarının bir hadise zayıftır hükmünü vermelerinin ne kadar güç olduğu takdir edilebilir.”

 

*” Bütün zayıf hadisler za’f bakımından eşit değildir. Bir kısmının za’fı şiddetli iken bir kısmınınki hafiftir. Zayıf hadislerle amel konusunda bu husus önemlidir. Çünkü bazı alimler za’fı şiddetli olmayan hadislerle bazı konularda’ amel edilebileceği görüşündedirler.

 

*“Bazı kaynaklarda ahkam dışında kalan fedail konularında zayıf hadislerle amel etmenin caiz olduğuna alimler icma etmişlerdir, denilmektedir.[3]

 

*” Leknevi bu itirazı cevaplandırmakta ve zayıf hadisle hangi hükümlerin sabit olacağını şu şekilde tesbit etmektedir :

«Bir amelin faziletine dair zayıf bir hadis bulunur, bu amelde haram veya mekruh olma ihtimali olmazsa, o hadisle amel etmek caiz hatta müstehabtır.

 

*” Suyuti (911/1505) : Amellerin faziletleriyle ilgili konularda zayıf hadise müsamaha edilir.»[4]

Burada Suyuti’nin aynı mahiyette iki ifadesine daha yer verilmiştir.

 

*” Mesela İbn Abbas’tan nakledilen «Boşama hakkı kocaya aittir, hadisinin bütün tarikleri zayıftır. Fakat Kur’an-ı Kerim’deki, boşama fiilini erkeğe izafe eden ayetlerde işari olarak bu hükmü desteklemesi neticesi fukaha bu hadisle amel etmiştir. Yine «Gündüz namazları dilsizdir, hadisi merfü değildir ve batıldır. Fakat bu

hadis başka hadislerdeki işari birtakım karinelerle ve müslümanların gündüz namazlarında sessiz okuma tatbikatının nesilden nesile nakledilmesiyle desteklenmektedir, Bu yüzden fukaha bu hadisle de amel etmiştir. [5]

 

*” Şafii, «Varis için vasiyyet yoktur, hadisi hakkında: «Hadisçiler bu hadisi sabit görmezler. Fakat ulema bu hadisi kabul edip amel ettikleri için fukaha vasiyyet ayetinin bu hadisle mensuh olduğunu belirtmişlerdir» der.

-Tirmizi’nin Süneninde İbn Abbas’ dan, «Kim özürsüz olarak iki namazın arasını cemederse büyük günah kapılarından birine girmiş demektir, şeklinde bir hadis nakledilir, demektedir.

Tirmizi bu hadisin zayıf olduğunu fakat alimlerin bu hadise uygun amel edegeldikleri

için sefer ve arefe dışında namazların cemedilmeyeceğini söylemektedir.

 

*İbn Hacer der ki : Alimler bir hadisin medlulüyle amel etmede ittifak ederlerse hadis kabul edilir. Hatta o hadisle amel etmek vacip olur. Bunu usul alimlerinden pek çoğu açık bir şekilde ifade etmişlerdir.» [6]

 

* İmam Şafii, Taif yakınındaki Vecc denilen yerde avlanmanın haram olduğunu, «Mekke’de, yasaklanan zamanlarda namaz kılmanın caiz olduğunu, «kusan kişinin abdest almasına dair zayıf hadislerle amel etmiş ve bunları kıyasa tercih etmiştir.

İmam Malik de mürsel, munkatı hadisleri ve sahabi sözünü kıyasa tercih ederdi.

Ahmed b. Hanbel, bir meselede nass, sahabi kavli, mürsel veya zayıf hadis bulunmadığı zaman kıyasa başvururdu.

«Zayıf hadisi reyden daha çok severim» derdi.

İmamı Şafii mürselle amel edilmeyeceği görüşünde olmasına rağmen, bir konuda başka delil bulamadığı zaman mürselle amel eder, onu kıyasa tercih ederdi.

Ebu Davud ve Nesai’nin, başka delil bulunmadığında, reye tercih edilerek zayıf hadisle amel edileceği görüşünde oldukları nakledilmektedir.

Çünkü bu iki hadis imamına göre, zayıf hadis reyden kuvvetlidir.

 

* Zayıf hadislerin hiçbir işe yaramayacağı kanaati son derece yanlıştır.[7]

 

*İmam Ahmed’in (v.241) el-Müsned’inde ise 876 sahabenin hadisleri yer almaktadır.

Ayrıca müsned’de toplam 27.634 hadis diğer nüshaya göre ise 27.718 hadis mevcuttur. İmam Ahmed’in Müsned’i, dört kişilik heyet çalışmasıyla hadisleri, baştan sona ve bir de her bir sahibinin müsnedinin bulunduğu bölüm içinde ayrı ayrı numaralandırılarak yeni dizgi ve baskısı yapılarak istifade kolaylığı sağlanmıştır. [8]

 

*İmam Buhari (v. 256) ve Müslim (v.261), müttefikan 149 sahabeden; Buhari müstakil olarak 208; Müslim müstakil olarak 213 sahabeden hadis tahriç etmiştir. [9]

 

*İmam Ahmed’in Müsned’indeki 3851 Ebu Hureyre hadisini tetkik eden Ahmed Muhammed Şakir, bu rakamın yaklaşık yarısının mükerrer olduğundan yola çıkarak, İmam Ahmed’e ait Müsned’de tekrarlar sayılmazsa 1579 Ebu Hureyre hadisinin mevcut bulunduğunu tespit eder. [10]

 

*Hadis ilminin meşhur imamlarından olan İmam el-Buhari (v.256) “100 bin sahih, 200 bin gayr-i sahih hadis ezberimdedir; Cami’u’s-Sahih’i yaklaşık 600 bin hadis içinden seçtim, demiştir.

İmam Müslim b.Haccac (v. 261) ise el-Camiu’s-Sahih’i kendi kulağıyla bizzat İşitmiş olduğu 300 bin hadis arasından seçtiğini ve 15 yılda tamamladığını söylemiştir.

Hafıza dahilerinden biri olan İmam Ahmed b. Hanbel (v. 241), gerek hadislerin sayısı hakkında, gerekse 30 bine yakın rivayet bulunan Müsned’i hakkında şöyle demiştir:

“Hadislerinden sahih olanlar, 700 bin civarındadır.

Bu Müsned’i 750 bin hadisten seçtim.

 

Ebu Zür’a er Razi (v. 264) İmam Ahmed’in oğlu Abdullah’ın da bulunduğu bir mecliste “İmam Ahmed’in hıfzında bir milyon hadis vardır” der.

Ancak kendisine “Bunu nereden biliyorsun?” diye sorarlar. O da “İmam Alımed’le

müzakere ettim. Her babda ezberlediği miktarı tetkik ederek tahminde bulundum” cevabını vermiştir.

 

*”Ameller, niyetler e göredir” hadisini, Hafız Ebu İsmail el-Herevi (v.311), sadece Yahya b. Saidel-Ensari (v. 143)’in tabakasına (muasırlarına) varmak üzere 700 tarikten kaydedip tespit etmiştir. Yahya b. Said’in şeyhleri olan tabiin ile sahabenin her birine varan tarihler de buna ilave edilecek olursa, bu hadisin turukunun daha büyük rakamlara ulaştığı görülecektir.

 

*İmam Buhari, bir defasında sahabeden Enes (R.A)’den hadis alan ravileri

zihninden geçirir. Kısa bir müddet içinde 300 ravi ismiyle ve rivayetiyle

zihninde canlanır.

İmam ez- Zehebi’nin naklettiğine göre İmam Buhari:”Ben, bin adamı aşkın kimseden hadis yazmışımdır.”

Amr b. Ali el- Fellas (v. 249) “Buhari’nin adeta bilmediği hadis, hadis değildir” diyerek O’nun hadisteki otoritesine dikkat çekmiştir. Buhari, Bağdat’a ilk geldiğinde

O’nun ilim ve ezberdeki otoritesini tartmak için kalabalık bir topluluk, on kişiyi, onar tane hadisin metin ve isnadını karıştırarak Buhari’nin karşısına çıkarır ve bu rivayetleri sorarlar. Buhari, her birini dinledikçe “Ben böyle bir hadis bilmiyorum” diyerek akabinde bütün bu 100 hadisin asıl sened ve metinlerini doğru olan şekliyle onlara okutmuştur. Bağdat uleması da büyük bir şaşkınlıkla O’nun kuvvetli hıfzını ve dirayetini takdir etmişlerdir.

*“Biliniz ki bana Kur’ân ve beraberinde bir misli daha verilmiştir. Haberiniz olsun ki yakın bir gelecekte mal ve mülk (zenginliği) ile mağrûr olan bir kimse çıkıp koltuğuna yaslanarak şöyle diyecek: ‘Size düşen Kur’an’a sarılmaktır. Onun helâl dediğini helâl, haram dediğini de haram sayınız.’ Bilin ki; ehlî merkeplerin etleri, azı dişli vahşi hayvanların etleri, kendi rızâsıyla bıraktığı dışında zimmînin kaybettiği mal da helâl değildir.” [11]   

 ” Sizden biriniz süslü koltuğuna yaslanmış adama, benim hadislerimden biri okunur da o kişinin vaziyetini hiç bozmadan `Bizlerle sizler arasında Allahu Teala`nın kitabı (Kuran-ı Kerim) vardır. Ondan bulduğumuz helal şeyleri helal sayıyoruz, haram olarak bulduğumuz şeyleri de haram kabul ediyoruz` deme zamanı yaklaşmıştır. Sizleri de ikaz ediyorum. Kuran-ı Kerim`de bulunan bütün hükümler haktır ve Resulullah`ın haram kıldığı şeyler Allah`ın haram kıldığı şeyler gibidir.” [12]

*Rasûlullah (s.a.) sıcak bir günde Bakî’ul-Garkad kabristanına geldi. Yeni defn edilmiş iki kişinin kabriyle karşılaştı ve durdu:

Bugün buraya kimi defn ettiniz?

Ey Allah’ın Rasülü, falan ve falan kişileri defn etmiştik, acaba ne var ki?

“Biri idrardan temizlenmezdi, biri de koğuculuk yapardı” dedi ve Yaş bir hurma çubuğu aldı, onu ikiye böldü ve kabirlere dikti.

Ashab:

Niçin böyle yaptın ey Allah’ın Resulü? dediler. -Azabları hafiflesin diye” buyurdu.” [13]

 

*Hz. Peygamberin safları düzeltmelerini isterken “Saflarınızı düzgü tutun; şüphesiz ben arkamda sizi görüyorum” dediği sahih hadisle sabittir. [14]

 

*Ayetlerin sebebi nüzulü olduğu gibi, hadislerinde sebebi vürudu vardır.

 

*Bazı haberlerden öğrendiğimize göre mesela •Osman İbn Affan, bir gün mescide giderek bir yere oturmuş, orada pişmiş yemek yemiş, namaz kılmış ve sıra da şöyle demiştir: Rasulullahın yerinde oturdum, onun taamından yedim ve onun namazından kıldım.

Ali İbn Ebi Talibten nakledilen bir haber de şöyledir: “Ben, ayak üstlerinden ziyade ayak altlarının meshe daha layık olduğunu zannediyordum. Fakat Allah’ın elçisini gördüm ki o,”Ayaklarının altını değil üstünü meshediyordu”.[15]

Bu ve buna benzer haberler, sahabenin, Hazreti Peygamberin sünnetine ne derece ehemmiyet verdiklerini göstermektedir.

 

*Resuli Ekrem (s.a.v.) Buyurdu’ki ;Abbas oğullarının içinden doğudan sancaklı kişiler çıkacak. Onların önce gelenlerinin ve sonra gelenlerinin işi adam öldürmek olacak , onlara yardım etmeyin . Allah onlara yardım etmez. Kim onların sancağı altında yürürse yahut bayrağını taşırsa, Allah’u Teala kıyamet günü onu cehennemine koyar. Gerçekten onlar Allahın en şerli yaratıklarıdır. Onlar benden olduklarını iddia edecekler , Dikkat edin ben onlardan beriyim ve onlarda benden beridir. Onların alametleri şudur ; Saçlarını uzatırlar ve siyah giyerler. Onları desteklemek için oturmayın , çarşılar’da onlarla alışveriş yapmayın, Onlara yol göstermeyin ve onlara su vermeyin , çünkü onların ” Haykırdıkları Tekbir ” ile sema ehli rahatsız olur.[16]

*Ka’b bin Züheyr hırka-i saadeti istanbulda, diğeri ise Veysel Karani de olan hırka-i şeriftir.

*Hadiste; “Bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle düzeltin. Buna güç yetiremiyorsanız dilinizle düzeltin. Buna da güç yetiremiyorsanız  içinizden buğz edin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır.” Bu mana itibarıyla, özellikle hanımların en çok dert yandığı çocukların evdeki dağınıklıkları, odalarını düzeltmeyip, evin düzenine uymamalarıdır.

Bu hadis ona da şamildir.

Yani bir eşyayı ortada gördüğünüzde onu yerine koyun, görülen eksiklikleri giderin, manalarını da çıkarabiliriz.

*”Hem Sahabeler, Kur’ân’ın ve âyetlerin hıfzından sonra, en ziyade Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ef’al ve akvâlinin muhafazasına, bahusus ahkâma ve mu’cizâta dair ahvâline bütün kuvvetleriyle çalıştıklarını ve sıhhatlerine pek çok dikkat ettiklerini, tarih ve siyer şehadet ediyor. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü ehâdisiye şehadet ediyor.

Hem Asr-ı Saadette, mu’cizâtı ve medar-ı ahkâm ehâdisi, kitabetle çoklar kaydedip yazdılar. Hususan Abâdile-i Seb’a kitabetle kaydettiler. Hususan, Tercümanü’l-Kur’ân olan Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Amr ibni’l-Âs, bahusus otuz kırk sene sonra Tâbiînin binler muhakkikleri, ehâdisi ve mu’cizâtı yazıyla kaydettiler.
Daha ondan sonra, başta dört imam-ı müçtehid ve binler muhakkik muhaddisler naklettiler, yazıyla muhafaza ettiler.

Daha Hicretten iki yüz sene sonra, başta Buharî, Müslim, Kütüb-ü Sitte-i makbule vazife-i hıfzı omuzlarına aldılar. İbni Cevzî gibi şiddetli binler münekkitler çıkıp, bazı mülhidlerin veya fikirsiz veya hıfzsız veya nâdanların karıştırdıkları mevzu ehâdisi tefrik ettiler, gösterdiler.

Sonra, ehl-i keşfin tasdikiyle, yetmiş defa Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm temessül edip yakaza halinde onun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin Süyutî gibi allâmeler ve muhakkikler, ehâdis-i sahihanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler. İşte, bahsedeceğimiz hadiseler, mucizeler, böyle elden ele-kuvvetli, emin, müteaddit ve çok, belki hadsiz ellerden-sağlam olarak bize gelmiş. Elhamdü lillâhi hâzâ min fadli Rabbî.
İşte buna binaen, “Bu zamana kadar uzun mesafeden gelen, şu zamandan tâ o zamana kadar bu hadiseleri, nasıl bileceğiz ki karışmamış ve sâfidir?” hatıra gelmemelidir.

…..İşte, hoca-i kâinat olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâmın kudsî medresesi ve tekkesi olan suffenin demirbaş bir mühim talebesi ve müridi ve kuvve-i hafızanın ziyadesi için dua-yı Nebeviyeye mazhar olan Hazret-i Ebu Hüreyre, gazve-i Tebük gibi bir mecma-ı nâsta vukuunu haber verdiği şu mucize-i bereket, mânen bir ordu sözü kadar kati ve kuvvetli olmak gerektir.

….İşte şu sâfi, hâlis süt gibi lâtîf, şüphesiz mucize-i bâhire-i bereket, beş yüz bin hadisi hıfzına alan Hazret-i Buharî başta olarak, Kütüb-ü Sitte-i sahiha ile nakilleri, gözle görmek kadar kati olmakla beraber, medrese-i kudsiye-i Ahmediye (a.s.m.) olan suffenin namdar, sadık, hafız bir şakirdi olan Ebu Hüreyre’nin, umum Ehl-i Suffeyi mânen işhad ederek, âdetâ umumunu temsil edip şu ihbarı tevatür derecesinde kati telâkki etmeyenin, ya kalbi bozuk veya aklı yok. Acaba, Hazret-i Ebu Hüreyre gibi sadık ve bütün hayatını hadise ve dine vakfeden,
-“Benden bilerek yalan bir şey haber veren, Cehennemdeki yerini hazırlasın.” [17]– hadisini işiten ve nakleden, hiç mümkün müdür ki, hıfzındaki ehâdis-i Nebeviyenin kıymetini ve sıhhatini şüpheye düşürüp Ehl-i Suffenin tekzibine hedef edecek muhalif bir söz ve asılsız bir vak’a söylesin? Hâşâ!” [18]

 

*Dördüncü suâl: “Sahabelere karşı iddiâ-i rüçhan nereden çıkıyor, kim çıkarıyor? Şu zamanda, bu meseleyi medâr-ı bahsetmek nedendir? Hem, müçtehidîn-i izâma karşı müsâvât dâvâ etmek neden ileri geliyor?”

Elcevap: Şu meseleyi söyleyen iki kısımdır.

Bir kısmı, sâfî ehl-i diyânet ve ehl-i ilimdir ki, bâzı ehâdisi görmüşler; şu zamanda ehl-i takvâ ve salâhatı teşvik ve terğib için öyle mebhaslar açıyorlar. Bu kısma karşı sözümüz yok. Zâten onlar azdırlar, çabuk da intibâha gelirler.

Diğer kısım ise, gayet müthiş mağrur insanlardır ki, mezhebsizliklerini müçtehidîn-i izâma müsâvât dâvâsı altında neşretmek istiyorlar ve dinsizliklerini Sahabeye karşı müsâvât dâvâsı altında icrâ etmek istiyorlar.
Çünkü, evvelen, o ehl-i dalâlet sefâhete girmiş, sefâhette tiryaki olmuş, sefâhete mâni olan tekâlif-i şer’iyeyi yapamıyor. Kendine bir bahane bulmak için der ki:
“Şu mesâil, içtihâdiyedirler. O mesâilde mezhebler birbirine muhâlif gidiyor. Hem, onlar da bizim gibi insanlardır, hatâ edebilirler. Öyle ise, biz de onlar gibi içtihad ederiz, istediğimiz gibi ibâdetimizi yaparız. Onlara tâbi olmaya ne mecburiyetimiz var?”
İşte bu bedbahtlar, bu desîse-i şeytâniye ile, başlarını mezâhibin zincirinden çıkarıyorlar. Bunların şu dâvâları ne kadar çürük, ne kadar esassız olduğu Yirmi Yedinci Sözde katî bir sûrette gösterildiğinden, ona havale ederiz.

Sâniyen, o kısım ehl-i dalâlet baktılar ki, müçtehidînlerde iş bitmiyor. Onların omuzlarındaki, yalnız nazariyât-ı diniyedir. Halbuki, bu kısım ehl-i dalâlet, zarûriyât-ı diniyeyi terk ve tağyir etmek istiyorlar. “Onlardan daha iyiyiz” deseler, meseleleri tamam olmuyor. Çünkü, müçtehidîn, nazariyâta ve katî olmayan teferruâta karışabilirler. Halbuki, bu mezhebsiz ehl-i dalâlet, zarûriyât-ı diniyede dahi fikirlerini karıştırmak ve kàbil-i tebdil olmayan mesâili tebdil etmek ve katî erkân-ı İslâmiyeye karşı gelmek istediklerinden, elbette zarûriyât-ı diniyenin hameleleri ve direkleri olan Sahabelere ilişecekler.

Heyhât! Değil bunlar gibi insan sûretindeki hayvanlar, belki hakiki insanlar ve hakiki insanların en kâmilleri olan evliyânın büyükleri, Sahabenin küçüklerine karşı müsâvât dâvâsını kazanamadıkları, gayet katî bir sûrette Yirmi Yedinci Sözde ispat edilmiştir.
Allah’ım, “Sahabîlerime dil uzatmayınız. Biriniz Uhud Dağı kadar altını Allah yolunda harcasa, Sahabîlerimden birinin verdiği bir avuç kadar olmaz” (Allah’ın Resûlü doğru söyledi) [19]

Özetle:” Evet, fenn-i hadîsin muhakkikleri, nakkadları o derece hadîsle hususiyet peydâ etmişler ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tarz-ı ifadesine ve üslûb-u âlisine ve suret-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesb etmişler ki, yüz hadîs içinde bir mevzuu görse, “Mevzudur” der. “Bu hadîs olmaz ve Peygamberin sözü değildir” der, reddeder. Sarraf gibi, hadîsin cevherini tanır, başka sözü ona iltibas edemez. Yalnız, İbn-i Cevzî gibi bazı muhakkikler, tenkitte ifrat edip, bazı ehâdis-i sahihaya da mevzu demişler. Fakat her mevzu şeyin mânâsı yanlıştır demek değildir; belki “Bu söz hadîs değildir” demektir.”[20]

MEHMET ÖZÇELİK

 

[1] Suyüti, Tedrib,-1/252- 3.

[2] Suyuti; Tedrib, 1/296-7.

[3] Selvi, F. Muğis, 1/268.

[4] Leknevi, Ecvibe, 38.

[5] Mezkur hadisleri takviye eden karineler ve diğer deliller hakkında geniş bilgi için bkz : Muhammed Avvame, İmamların Fıkhi ihtilaflarında hadislerin rolü, 106-109.

[6] Leknevl, Ecvibe, 231.

[7] Mürsel hadislerle amel konusunda geniş bilgi için bkz : Selahattin Polat,Mürsel Hadisler ve Delil Olma Yönünden Değerleri (basılmamış doktora tezi), Erzurum – 1981.

[8] Bkz. Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, 1- VI, el- Mektebem’l- islami, BeyrUI 1413/1993. Müsned’in diğer baskısı için bkz. el- Müsned, Daru’- Fikr, Beyrut1991, X/555.

[9] el- Baisu’l- Hasis, s. 1 88; Muhammed Fuad Abdulbaki, el- Lü’lü’ ve’l- Mercan, 1/11.

[10] Bkz, el Baisu’l Hasis, s. 188.

[11] Ebû Dâvud, Sünen, Sünnet, 5.

[12] Ebu Davud, Süne, 6 hd:4604; Tirmizi İlim, 10 hd: 2664; İbn Mace Mukaddime, 2 Ahmed, Müsned, 1/6 IV,21; Tahavi, Şerhu mánia, IV 209; İbn Hibbam, I, 107 Darekutni, Sünen IV, 287.

[13] İmam Münzirî. et-Tergib ve Terhib, Tercümesi: Hadislerle İslam A.M. Büyükçınar ve arkadaşları, V, 387, 388.

[14] Bk. Buhari, Ezan, 71-2;  Müslim, Salat, 125(434);  Nesaî, İmamet, 27.

[15] Bu haberler için bkz. Ahmed İbn Hanbel, Musned, I. 378. hadis No. 505,İl. 103-4, hadis. N o 737.

[16] Raviler ; Tebarani’nin sağir’inde , Ebu Umame (ra) den ravayet etti.Hadis-i Şerif : 92 c.Ehadis 3. cilt-no: 8302 R.Ehadis 1.cilt No-1832.

[17] Buharî, İlim: 39; Cenâiz: 33; Enbiyâ: 50; Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70, İlim: 8, 13; Tefsir: 1; Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 4; Dârîmî, Mukaddime: 25, 46; Müsned, 1:70, 78.

[18] Mektubat, Sayfa 113-4,118,119.

[19] Müslim, Fedâil: 221; Tirmizî, Menâkıb: 58; İbn-i Mâce, Mukaddime: 11; Müsned, 3:11; Buhârî, Fedâilü Ashâbü’n-Nebî: 5.] buyuran Resûlün Muhammed’e salât ve selâm eyle. “Sözler, Sayfa 456-7.

[20] Mektubat.19.mektub.4.Nükteli İşaret.

Loading

No ResponsesAralık 28th, 2015