VELİLER ŞÂHI HAZRETİ ALİ
VELİLER ŞÂHI HAZRETİ ALİ
(Doğumunun 1436. yılı Anısına)
Peygamber Efendimizin amcası Ebu Talib’in oğlu olan Hz. Ali;hem yeğeni,hem de damadıdır. Annesinin adı ise;Fatıma binti Esed b. Haşim’dir.
Peygamberimiz otuz yaşlarında iken Hz. Ali doğmuştur. Ona Ali ismini de Efendimiz koymuş ve kendi dilini de ağzına vererek uyutuncaya kadar emzirmiştir. Annesi de Esed (Haydar) ismini koymuştur.[1]
Yaşıtları olan zatlar;Zübeyir bin Avvam,Talha bin Ubeydullah ve Sa’d bin Ebi Vakkas’dır.
peygamber Efendimizin Mekke’de zuhur eden bir kıtlık üzerine,fakir durumda olan amcasının yükünü hafifletmek için yanına almıştır. Beş yaşında hicrete kadar yanında kalmıştır.[2]
Efendimiz Hz. Ali’yi hem maddi,hem de manevi sahada şah-ı Velayet olacak o zatı kendi fidanlığında ve fideliğinde koruma altına alarak,mübarek eleriyle ihtimamla yetiştirmiştir.
İstikbalde gelecek ümmetinin değerli şahsiyetleri olan Abdulkadir-i Geylani,Mehdi gibi zatlara üstad olarak yetiştirmiştir.
A N N E S İ
Haşim oğullarından olan annesi,Peygamberimizle soyu Haşim’le birleşir. Kendisi Haşim oğulları kadınları içinde,Haşimi erkek sulbünden ilk erkek çocuğu dünyaya getiren kadın olarak da bilinir.
Hz. Ali’nin Talib,Akil ve Cafer adında üç kardeşi olup,kendisi en küçüğüdür.
Ümmehani (Hind),Cümane,Reyta ve Esma adında dört kız kardeşi vardır.
Efendimiz kendisine mürebbilik yapan bu ahlak ve haya sahibi müslüman olan üstün vasıflı yengesini evinde ziyaret eder ve kuşluk uykusunu orada uyurdu.
H. 4. yılda vefat ettiğinde Efendimiz:”Bugün,annem vefat etti.” buyurarak üzüntüsünü dile getirmiş ve kendi gömleğini çıkararak kefen yapıp,cenaze namazını kıldırarak cenazesinin üzerine yetmiş tekbir getirdiğini Hz. Ali nakletmektedir.
Peygamberimiz:”Ebu Talib’den sonra bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır.”
“Ona cennet elbiselerinden giydirilsin diye gömleğimi kefen olarak giydirdim.”
“Kabir hayatı,kendisine mülayim ve kolay gelsin diye de,kabirde yanına uzandım.”buyurmuştur.
Kendisinin yetişmesinde;evladlarından önce kendisinin yedirilip-içirilmesinde ve yetişmesinde büyük emeği geçen ve –annem- dediği Fatıma binti Esed’in kabrinde ağlamış ve ona uzunca duada bulunmuştur. [3]
MÜSLÜMAN OLUŞU
Hz. Ali,İslâmla ilk şereflenen müslümanlardandır.
Daha çocuk yaşta idi,yani on yaşlarında olduğu halde,bu büyük çocuk üzerine damlayan huzmeler halindeki nurun etki ve tesiriyle,kimseye danışmadan kendi iradesiyle tercih etmiş ve büyüklerin bile söyleyemeyeceği şu sözü de o zaman söylemişti:”Allah beni yaratırken Ebu Talib’e sormadı ki,bende ona ibadet etmek için gidip kendisine danışayım.”
Cebrail ilk vahyi getirmesinden sonra,Peygamberimiz görsün diye abdest alıp,beraber namaz kılmışlardır.
Efendimiz eve gelerek Hz. Hatice’ye de göstermiş ve öğretmiştir.
Bunların bu şekilde abdest alıp namaz kıldıklarını gören Hz. Ali’de onlarla beraber abdest alıp namaz kılmaya başlamıştır.[4]
EVLENMESİ
Hz. Ali,Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma’yla Medine’ye geldikten beş ay sonra Receb ayında nikahlanmış ve Hicretin ikinci yılında Bedir gazasından sonra Zilhicce ayında da evlenmiştir.
Hz. Fatıma’nın sağlığında başka kadınla evlenmeyib ondan;Hasan,Hüseyin ve ölü doğan Muhsin adlı üç oğlan,Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adlı iki kız çocukları olmuştur.
Hz. Fatıma’nın vefatından sonra ise bir çok defa evlenmiş ve çok sayıda çocuğu olmuştur.[5]
İslâmiyete fıtri taraftar ve muhabbet-dar olan Şerifler Hz. Hasan’dan,Seyyidler ise Hz. Hüseyin’in neslinden gelmektedir.
Hz. Ali aynı zamanda Peygamberimizin katibi ve vahiy kâtibliğini yapmış ve Hudeybiye anlaşmasını da yine o yazmıştır.
Peygamber Efendimizin cenazesini bizzat kendisi yıkamıştır.
Peygamberimizin mescidine açılan kapılardan sadece Hz. Ali’nin kapısını açık bırakmıştır.
İ L M İ
Hz. Ali’nin ilimde ise büyük vukûfiyeti vardır. Peygamberimiz:”Ben ilmin şehriyim,Ali’de kapısıdır.”buyurarak,Peygamberimizin veya onun getirdiği din ve Kur’an-a Hz. Ali kapısından girilerek haberdar olunacağı veciz olarak ifade edilmiştir.
Hz. Ali:”Yemin ederim ki ben;Kur’an-ı Kerim-den inen her ayetin nerede indiğini,neye ve kime dair olduğunu bilirim.”
”Bana kitabullahdan sorunuz;her ayetin gecede mi,gündüzde mi,ovada mı,dağda mı nazil olduğunu bilirim.”
Küçüklüğünden beri peygamberimizle beraber oluşu,o zatın ahlakıyla ahlaklanmasına ve en ince sırrına vakıf olmasına sebeb olmuştur.
Peygamberimiz cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hz. Ali için:”Sen bendensin;ben de sendenim. Sen bana bağlısın,ben de sana bağlıyım.”
“Cennet,ashabımdan üç kişiydi;Ali’yi,Ammar’ı,Bilal’i özler.”diyerek layık olduğu iltifatta bulunmuştur.[6]
Peygamberimizin Medine’ye hicret ettiklerinde müslümanları ikişer ikişer karışık olarak birbirleriyle kardeş ilan ettiğinde kendisi de Hz. Ali’ye:”Sen de benim kardeşimsin. Sen,bana varissin,ben de sana varisim.”buyurmuştur. Diğer rivayette ise:”Sen,dünyada ve ahirette benim kardeşimsin.”demiştir.[7]
İbni Abbas onun hakkında:”içi hikmet ve ilimle dolu idi. Vallahi,ona ilmin onda dokuzu verilmiştir. Yine,Allah’a yemin ederim ki,o,ilmin geri kalan onda birini de,sizinle ortaktır.”demiştir.
Muaviye onun şehid olduğunu duyduğunda:”Fıkıh ve ilim,Ebu Talib’in oğlunun ölümüyle gitti.”demiştir.
İbni Mesud:”Hz. Ali,Medinelilerin feraizi hakkında sözü,Ali’den daha kuvvetli olan yoktur.”demiştir.[8]
Yirmi Harici Hz. Ali’ye gelerek tek tek şu aynı soruları sordukları halde,onlara ayrı ayrı cevablar vermiştir.
SORU:”Ya Ali,ilim mi üstün,yoksa mal mı?”
Cevaben: -İlim maldan üstündür. Zira ilim seni korur,halbuki sen malı korursun.
-İlim harcandıkça artar,mal harcandıkça azalır.
-İlim sayesinde düşmanlar dost olur,fakat mal böyle değil.
-İlim dünyadan uzaklaştırır,ahirete yaklaştırır;mal ise böyle değildir.
-Ölüm sebebiyle ilim,sahibinin mülkiyetinden çıkmaz,fakat mal böyle değildir.
-İlim sahibine sirayet eden bir nurdur,mal ise buna muhaliftir.
-İlim Allah’ın kelamından çıkar,mal ise topraktan çıkar.
-İlim peygamberlerin sevgilisidir. Mal ise Nemrud, Fir’avn, Haman ve Karun’ların sevgilisidir.
-İlim kendine hizmet edilendir,mal ise hizmet edendir.
-İlim ruhun gıdasıdır,mal ise cesedin gıdasıdır.
-Ürkme zamanlarında ilim sana arkadaş olur,mal ise sana ürküntü verir.
-Yolculukta ilim senin arkadaşındır,mal,mal ise yolculukta senin düşmanındır.
-Tek başına ilim taatsız da olsa kurtulmana sebeb olur,fakat mal böyle değildir.
-İlim peygamberlerin mirasıdır,mal ise eşkiyanın mirasıdır.
-Kıyamet gününde ilmin hesabı yoktur,fakat malın helal ise hesabı,haram ise azabı vardır.
-İlmin sahibi şefaat edecek,malın sahibi ise şefaat edilecektir.
-İlim sahibi asla unutulmaz,fakat mal sahibi unutulur.
-İlim kalbi nurlandırır,mal ise karartıp katılaştırır.
-İlmin sahibi Allah’a kulluğu,mal sahibi ise Allah’lığı iddia eder. (Fir’avn gibi)
…Ve devamla:”Bu konuda bana daha soru sorsaydınız,yaşadığım müddet başka başka cevaplar verirdim.”buyurdu.”[9]
“Alimler kendi ilimleriyle amel etmediklerinden dolayı,insanlar ilme rağbet etmiyor.”
“İman kalb de beyaz bir nokta meydana getirir. İman ziyadeleşince nokta da artar. Kul,imanı tam manasıyla olgunlaştırınca kalbin tamamı beyazlaşır. Nifak,kalb de siyah nokta meydana getirir.Nifak artınca siyah nokta da artar. Kul,nifaka dalarsa kalbin tamamı kararır.”
“Cenneti arzulayan kimse,dünyada şehvetlerinden uzaklaşır.”
Kamil,olgun bir insan olmanın esaslarını sıralarken:
1)Rahat hayata,çetin hayatı ve mücadeleyi tercih etmek.
2)Allah’ın irade ve mağfiretine sığınmayı,kendi kapasitesine güvenmeye tercih etmek.
3)Tevazu,büyüklük ve gösterişe tercih edilmeli.
4)Az yemek,fuzuli yemeğe tercih edilmeli.
5)Ahiret dünya hayatına tercih edilmeli.[10]
“Dünya bir cifedir. Ondan bir şey isteyen,köpeklerle dalaşmaya dayanıklı olmalı.”
“Sizin için korktuğum şeylerin en başında,hevaya uymak ve uzun emelli olmak gelir. Hevaya uymak hak yoldan alır. Uzun emelli olmak ise,ahireti unutturur.”
“Bilgisiz yapılan ibadette hayır yoktur. Anlayış vermeyen ilimde hayır yoktur. Tefekküre götürmeyen kıraatta hayır yoktur.”
“Kalbler;içi boş kablara benzer;hayırlı olan hayırla dolu olanıdır.”
“Takva;hataya devamı bırakmak ve amellere güvenip aldanmamaktır.”der.
GADİR HUM
Hz. Peygamber Mekke ile Medine arasında bulunan Hum suyu başında bir konuşma yapmış,Allah’a hamdu senadan ve ashabına bazı öğütlerde bulunduktan sonra onları vefatını müteakib Allah’ın kitabına sarılmaya ve Ehli Beytine sahib çıkmaya teşvik etmiştir.(Müslim.Müsned)
Yani Şiilerin hilafeti vasiyet yoluyla Hz. Ali’ye tahsis ettiğine dair ileri sürülen rivayetlerin asılsız olduğuna dair Hz. Aişe (Tuhaf şey,Rasulullah Ali’ye ne zaman vasiyet etmiş?) diyerek,olmadığını söyler.[11]
HİLAFETİ
Mısri,Kufi,Basri zorbaların Hz. Osman’ı şehid etmelerinden sonra,boş kalab hilafete birinin atanması meselesi çıkıyordu.
İşin vehametini anlayan Hz. Ali yapılan ısrarları kabul etmemekte diretiyor ve ferasetiyle şöyle diyordu:”Beni bırakınız,başkasını arayınız. Önümüze bir iş çıkacak ki onun akıllar almaz,gönüller mütehammil olmaz şekil ve renkleri vardır. Bence emir olmaktan ise vezir olmak evladır. Siz her kimi intihab ederseniz,ben de ona bey’at ve cümleden ziyade itaat ederim.”
Ancak görevi almaması alması tehlikesinden geri değildi ve görevi istemese de devr aldı.
Artık en önemli mesele olan Hz. Osman’ın katillerinin bulunması idi. Fitne ateşleri yakılıyor,yanıyor ve alevlendirilmeye çalışılıyordu.
Ancak katil belli olmadığından Hz. Ali sabrı tavsiye ediyordu. Yani Hz. Ali Adaleti Mahza denilen;Hak haktır,küçüğüne büyüğüne bakılmaz,bir kişi de olsa hakkı mahfuzdur,masumdur,kuralı gereği,katil belli olmadan bazı hakların feda edilemeyeceğini söylüyordu. Ayette de:”Kim bir nefsi haksız yere öldürür veya yer yüzünde fesad çıkarırsa o bütün insanları öldürmüş gibidir.”
Hz. Talha,Zübeyir ve Aişe-i Sıddıka taraftarları ise,durum Hz. Ebubekir ve Ömer Ömer zamanındaki safvette olmadığından Adaleti İzafiye olan küllün,umumun selameti için cüzün,ferdin feda edileceğini savunuyorlardı.
Ancak bu –Allah için- bir içtihad neticesi olduğundan isabet eden Hz. Ali iki,diğerleri bir sevab alır. Zira düşünce,İslâmiyetin menfaatının esas olmasıdır.
Bu harbde hem ölen,hem de öldüren ikisi de cennetliktir.[12]
Hz. Ali –Velilerin şahı- demek olan Şahı Velayet ünvanına layık bir şahsiyet olup,maneviyatta sultandır.
Bu iki tarafın muharebesi olan Cemel Vak’ası,zahiren şer olmakla beraber hakikatta bir çok hayırları doğurmuştur.
Baharda esen şiddetli rüzgar ve yağmur çiçeklerin açılmasına vesile olduğu gibi,öyle de bu fırtınalarda müslümanların:”İslamiyet tehlikededir,yangın var.”diyerek her taifeyi İslâmiyetin muhafazasına sevk etti.[13]
O zatın neslinden maddi sultanlar gelmemesine mukabil,manevi sultanlar,aktablar,insanlığa ışık tutacak önder şahsiyetler çıkmış olmaktadır.[14]
Bu olaylar bir yandan da Peygamberimizi doğrulayarak onun:”Hz. Hasan’ın altı ay hilafetiyle;Cihar-ı yar-ı Güzinin (Hulefa-i Raşidinin) zamanı hilafetlerini;”Benden sonra hilafet otuz yıl olacaktır.” ve onlardan sonra saltanat şekline girmesini,sonra o saltanattan Ceberut (zorbalık) ve fesadı ümmet olacağını haber vermiş,haber verdiği gibi çıkmış.[15]
Ve yine Hz. Ömer,Osman ve Ali’nin de şehid olacağını gaybi gözüyle görmüş ve haber vermiştir.[16]
Peygamberimiz Hz. Ali’ye:”Sen de Hz. İsa gibi(AS) iki kısım insan felakete gider. Biri,ifratı muhabbet (aşırı sevgi,Şialar ve Rafiziler),diğeri,İfratı adavetle.. (aşırı düşmanlıkla,Hariciler gibi.) [17]
Ve Hz. Aişe için;”İçinizde birisi mühim bir fitnenin başına gelecek ve etrafında çoklar katledilecek.”[18]
Hav’eb denilen taşlık bir yerde,köpeklerin havlamalarını duyacaklarını da söylemiştir. Cemel vak’ası başlayacağı zaman Hz. Âişe deve (Cemel)’de gece vakti giderken Hav’eb mevkiinde köpeklerin ulumasını işittiğinde Peygamberimizin sözünü hatırlayarak hemen oradakilere Hevdec’den:”Burası Hav’eb mi?” diye soruyor. Onlar durumu anlayıp, Hz. Âişe’nin döneceği korkusuyla –Hayır- cevabını veriyorlar. Neticede iki taraf karşılaşıyor.
İçinde cennetle müjdelenenlerden Hz. Talha’nın da bulunup on üç bin kişinin şehid olduğu bu dahili muharebe için Hz. ali şöyle der:”Din kardeşlerimiz olup üzerimize Bağy ve Huruç ettiler.”[19]
İmam-ı Azam Ebu Hanife’de:”Hz. Ali’nin evâmir ve âmâli malumumuz olmasa bağiler hakkında ne muamele olunmak lazım geleceğini bilemezdik”der.[20]
Peygamberimiz Hz. Ali için:”Ya Ali,ben Kur’an-ın tenzili üzere mukatele ettim,sen de tevili üzerine mukatele edeceksin.”buyurmuştur.[21]
Hz. Ali ile Hz. Muaviye’nin Sıffin’deki muharebesi ise,Hilafet ve Saltanat muharebesidir. Hz. Hasan ve Hüseyin ise,Emevilere karşı muharebesi Din ve milliyet muharebesidir.”[22]
Bu savaşta tereddüt gösterenlere karşı Hz. Ali:”Bana,hakdan udul ile(Sapmayla) cemaattan huruç edip ayrılanlar ile,yani Havaric ile mukatele etmek üzere emrolundu.”diyerek,kendisiyle beraber olan Ebu Eyyubel Ensari’de:”Rasulullah (SAM) bana nakz-ı ahd eden (sözünü bozan) cevr ve zulüm eyleyen ve hakdan udul ile cemaattan huruc edip ayrılan kimseler ile mukatele eylemek üzere emretti.”demiştir.
Peygamber efendimiz:”Baği bir taife,Ammar-ı katledecek.” Sonra Sıffin’de katledildi. Hz. Ali,onu Muaviyenin taraftarları baği olduklarına hüccet gösterdi. Fakat Muaviye tevil etti. Amr ibnul As dedi:”Baği yalınız onun katilleridir,umumumuz değiliz.”[23]
Sıffin’de:içerisinde 26’sı Bedir’den olan yirmi beş bin şehid olurken,bağilerden de kırk beş bin kişi öldürülmüştür.[24]
ŞEHİDLİĞİ
Harici’lerden üç kişi Hicaz’da toplanarak intikam alma hırsıyla,Abdurrahman ibni Mülcem el-Muradi;Hz. Ali’yi, berk ibni Abdullah et-Temimi Muaviye’yi,Amr ibni bekiriz-Sa’di’de;Amr ibni As’ı zehirli kılıçla öldürmeye karar alırlar.
Kufe’ye gelen İbni Mülcem ramazanın 27’sinde sabah namazına giderken 63 yaşında olan Hz. Ali’yi şehid eder.
Mısır’a gelen Bekir’de yanlışlıkla Amr ibnul As’ın imamete vekil kıldığı Harice ibni Habibe’yi öldürür. Amr ibnul As kurtulur.
Şam’da olan Muaviye ise sabah namazına giderken,Berk tarafından uyluğundan yaralanır. Adamları müdahale ederek kurtulur. Ancak kılıç zehirli olduğundan Said adındaki doktor bunun iki şekilde tedavi edileceğini söyler. Biri demiri kızdırıp yaranın üzerine koymak,diğeri ise;bir şerbeti içecek fakat ondan sonra çocuğu olmayacak. Muaviye ikincisini kabul eder. Yara iyileşir,dediği gibi çocuğu olmaz.[25]
Şiilerin bir kısmının Hz. Ali’nin kıyametten önce dirileceğini [26] söylemelerine karşı Hz. Hasan:”Öyle olsa biz onun mirasını taksim etmezdik.”sözüyle izah eder.
Şiilerin Hz. Ali’ye olan bu muhabbetleri,Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e olan düşmanlıklarından kaynaklanmaktadır.
-Haşa- Hz. Ebubekir’in hilafeti gasbettiği,Hz. Ömer’in ise;onların köklü olan süper Sasani devletlerini bir daha doğrulamayacak bir şekilde yerle bir etmesindendir. Bu ezeli ve ebedi düşmanlıktır ki;onları Hz. Ali’ye muhabbete sevk etmiştir.
Her yerde ve her zaman olduğu gibi,burada da Ehli Sünnet vel Cemaatın yolu;ne ifrat,ne de tefrit olmayıp orta yoldur. Yani;
Allah için sevmek,Allah için buğzetmek…
6-8-1991
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Bak.İslam Tarihi. Mekke Dönemi. Asım Köksal. 2 / 119.
[2] İslam Ansiklopedisi.Diyanet. 2 / 371,Peygamberimizin Hayatı.Salih Suruç. 1 152,İ.Tarihi.age. 2 / 172.
[3] İ.Tarihi. Medine Devri. 4 / 135-137.
[4]Age. Mekke Devri 2 / 149,P.Hayatı. 1 / 200.
[5] İ.Ansiklopedisi. 2 / 371,392,P.Hayatı. 1 / 563.
[6] İ.Tarihi.Mekke Devri. 2 / 119.
[7] Tirmizi. İ.Tarihi. Medine Devri. 4 / 108.
[8] İ.Tarihi.Medine Devri. 1 / 217.
[9] Ta’lim-ül Müteallim. B. Ez-Zernuci, Terc. Dr.Y.V.Yavuz.38
[10] İslam’da Eğitim.B.Bayraklı.sh.166,244,259,273.
[11] İ.Ansiklopedisi. 2 / 377.
[12] Mektubat. B. Said Nursi.50.
[13] Bak.age.92.
[14] Bak.Lem’alar.B.Said Nursi.18.
[15] Mektubat.age.94.
[16] Age.96.
[17] Age.99,Nehcül Belağa. B.Işık,M.U.Taylan,F.Bozgöz.65,81,bak. İmam-ı Rabani ve İslam.Mevdudi.Terc.H.Karaman.97-98,161.
[18] Age.90.
[19] Bak.Yetmiş üç fırka.M. Uysal.68.
[20] Kısas-ı Enbiya.A.Cevdet Paşa. 2 / 256.
[21] Age. 2 / 302.
[22] Mektubat.51.
[23] Age. 99,K.Enbiya. 2 / 302.
[24] K.Enbiya. 2 / 314.
[25] Age. 2 / 344.
[26] Bak.73 fırka.25.