TÜRKLER VE OSMANLILAR

TÜRKLER VE OSMANLILAR

Aynı anne ve babanın evladı olarak,Hz.Âdemle başlayan insanlık,ikinci Âdem olan Hz.Nuh peygamberle devam etmiş,çoğalarak çeşitli bölgelere ayrılmıştır.Nitekim Nuh peygamberin oğlu olan Ham-Sam-Yafes’den,Afrika,Arap ve Türk ırklarının oluşmuş olduğu ifade edilir.

Kendilerinin Yafes’den olduğunu ifade eden Türkler tarih boyu içerisinde göçebe olarak yaşamış,sonuçta tek inançta olsa Şamanizm inancına sahib olmuşlardır.Savaşçı bir millettir.

Tarihin tüm bu seyri içerisinde en önemli dönüm noktası Hz.Ömer döneminde başlamış,751 Yılında Talas savaşıyla Ebu Müslim komutasındaki ordunun Arapların yanında Çinlilere karşı beraber mücadelesiyle gerçekleşmiştir.Türkler toplu olarak Müslüman olmuşlardır.Bu gelişim ikinci Ömer olan Hz.Ömer’in torunu Ömer bin Abdulaziz döneminde daha da bir gelişim içerisine girmiştir.

Selçuklu dönemi Türk milletinin kendini isbat ettiği dönemdir.Sanat yönüyle kültürün mezci,Nizamiye medreseleriyle ilk eğitim sisteminin temelinin atılarak Fatih Döneminde Sahn-ı saman medreseleriyle geliştirmesi,köklü yerleşiminde etkili olmuştur.Bir Konya,Kayseri,Kırşehir,Edirne,İstanbul,Bursa gibi yerler bunun canlı şahitleridir.Bir yandan taşa kazınan değerler,bir yandan zihne kazılmış,diğer yandan da bayraklaştırılarak tüm âfakta dalgalandırılmıştır.

Selçuklu sultanı Alparslanın Malazgirtte Romen Diyojene karşı giriştiği savaştaki başarısı Türklere anadolunun kapılarını açmış oldu.

Osman beyin Kur’an-a göstermiş olduğu saygı,küçük bir Söğüt kasabasından çıkan Osmanlıyı şahlandırmış,madde ile manayı,ruh ile cesedi,din ilimleriyle fen ilimlerini beraber götürmeleri muvaffakiyete sebeb olmuştur.

Siyasi alanda ise tüm ırk,din ve kültürde olan insanları tak bir çatı altında toplaması kücüne daha da bir güç katmış oldu.

Osmanlı padişahları genellikle veli kimselerdir.Maddi ve mânevi yönden pişmiş kimselerdir.Yunus’un dediği gibi:

Taptuğun tapusunda,

Kul olduk kapusunda,

Miskin Yunus hiç idik

Piştik Elhamdülillah…

-”Eyyüb Sabri pâşa, (Mir’ât-ül Haremeyn) kitabında diyor ki, sultan Abdülmecîd hân, Mustafâ Reşîd Pâşanın mason olduğunu, islâmiyete uymıyan bir yol tuttuğunu anlayınca, kahrından, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunuyor, (irâde-i şâhâne) alınıyordu. Sırada bulunan bir kâğıd için (Medîne ehâlîsinin bir dilekçesi okunacak) bilgisi verildi. (Durun, okumayın! Beni oturtun!) buyurdu. Arkasına yastık koyup, oturtuldu. (Onlar, Resûlullah efendimizin komşularıdır. O mübârek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat, okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin!) buyurdu. Bir gün sonra vefât eyledi.”

Kur’an tarafından Türk milleti övünmüştür.Âyette:”Ey iman edenler!Sizden kim dininden dönerse (Bilsin ki):Allah,sevdiği ve kendisini seven,mü’minlere karşı alçak gönüllü,kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir.(Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar.Bu,Allah’ın,dilediğine verdiği lütfudur.Allah’ın lutfu ve ilmi geniştir.”(Mâide.54)

Peygamberin övügüsüne mahzar olan Fatih’de:”Kostantiniyye elbette fethedilecektir.Onu fetheden asker ne güzel askerdir ve onu fetheden komutan ne güzel komutandır.”buna liyakatını göstermiştir.Maddi ve manevi eğitimi beraber götürmüşür.

İttihad-ı İslâmın tesisine vesile olan Yavuz Sultan Selim’de;Geçilmesi imkansız sina çölünü geçerken atından inmiş,sebebi sorulduğunda da,Hz.Peygamber önde yaya yürürken,ben nasıl olurda ata binerim,demiştir.

Şeyhul İslâm İbni kemâl-in atının ayağından sıçrayan çamuru,herkes ters bir tepki göstermesini beklerken,öldüğünde bu elbisesinin tabutunun üzerine konulmasını emretmeiş ve-Alimlerin atının ayağından sıçrayan çamurun,kendileri için bir şeref olacağını ifade etmiştir.

Ölümü anında baş ucunda bulunan Hasan Can-ın,-Padişahım Allah’la olma zamanı yakındır,sözüne karşı,Hasan Can,Hasan Can!şimdiye kadar bizi kiminle sanırsın,diyerek manevi dünyasını dışa yansıtmıştır.

Kanuni dönemi hem zirveyi hem de inişi birleştiren dönemdir.Şu olay bunu net olarak yansıtmaktadır;

Osmanlı sürekli olarak kendisini kontrol edip yön verecek olan Halifelik müessesesini tesis ederek,mânevi canibini sürekli canlı ve ayakta tutmuştur.Maddi ve mânevi sorumluluğunu ve yüklerini tüm milletle paylaşmıştır.

” Sa’d-ı Teftezani şöyle demiştir:

“Hilafet (İmamet-i Uzma), Peygamber (A.S.M.)’a niyabeten din ve dünya işlerinin tanzim ve ikamesi için umumi riyasettir”.

Batıdan 40 çeşmeleri getirten Kanuni,iltifat ve takdir görmek amacıyla ins ve cinin müftüsü olan Şeyhulislâm Zenbilli Ali Efendiye,-Ne dersiniz?dediğinde bu zat veciz olarak geleceğe ışık tutan şu sözü söylemiştir;

Kanuni!Kanuni!Öyle bir bok sıçtın ki,bu 40 çeşmeler üzerinden 40 sene aksalar yine de onu temizleyemezler.

Körü körüne batıya açılış dönemi başlamış ve bu durum inişi hızlandırmıştır.

Nitekim bunu takib eden dönemlerde Osmanlının hatlarının kırılma noktaları;1839’da 1.Tanzimatla başlamış,1856’da gayr-ı Müslimlerden alınan ve önemli bir gelir kaynağı olan cizyeyi kaldırmış,1908’de de 2.Meşrutiyet uygulanmıştır.

Elbette her yıkılışın altında bazı olumsuzluklar vardır.Mesela: ”Üçüncü Murad’ın cenaze namazının kılındığı 27 Ocak’ın hemen ertesi günü, “Kanunnâme-i Âl-i Osman”ın “Nizâm-ı Âlem” maddesine uyularak Üçüncü Murad’ın on dokuz şehzâdesi idâm edilmiş ve bu haber İstanbulluyu yasa boğmuştur!.. Üç-beşi hariç hemen hepsi ana kucağında olan bu yavruların en büyükleri Mustafa’nın babasının ölümünü duyduğunda söylediği: “Nâsiyemde Kâtib-i Kudret ne yazdı bilmedim/Ah kim bu gülşen-i âlemde hergiz gülmedim” mısraları meşhurdur.”(Mustafa Müftüoğlu.milli gazete.17-1-2003.)

Koca Veli Sultan II.Abdulhamid Han o zor şartlar altında devleti 33 sene ayakta tutmuş,iç ve dış entrikalara karşı sürekli uyanık davranmıştır.Ustalığı ve siyaseti ile saldırıları boşa çıkarmıştır.

Sürekli savaş hali içerisinde olmasına karşı,Medine demiryolu projesini hayata geçirmiş,asırlardır Yahudilerin hayalleri olan Filistin korunmuştur.

1.Dünya savaşına girmemize sebeb olan Mithat paşanın bu uygulamasına karşı,tüm dünya devletlerine karşı politika geliştirmiş olmasına rağmen,kendisinin bulunmaması ve basiretsizliklerden dolayı kayıplar başlamıştır.

1908’de hal’ini sunanlar içinde Müslüman bir kimse bulunmamış,Yahudi,Ermeni ve Rum temsilciler bulunmuştur.

Bu çöküş dünyadaki bir çok değişimi de beraberinde getirmiştir.

Ortadoğu ve Balkanlarda kaynayan ve kaynatılan kazanlar dinmek bilmemiş,Filistin elimizden çıkmış,Musul-Kerkük el değiştirmiş,tek tek sahib olduğumuz yerler kaybedilmiştir.Bugün bile oradan arta kalan mirasla geçinmekteyiz.

Lozan’da Lord Gürzon ve Haim Naum’un aldığı kararlar Osmanlının yıkılmakla kalmayıp,benliğini yitirmesinde önemli rol oynamıştır.

Bu değişim değil bizlere dünyaya dahi bir fayda sağlamamış,sürekli huzursuzluklar devam edegelmiştir.

Osmanlı aranmaktadır.Nitekim Osmanlının çöküşünden sonra orta doğu ve balkanlarda pek çok sorunun cevaplanamadığını belirten Guardian yazarı Ash,”Osmanlı imparatorluğunu yeniden canlandırmak gerekir.”(Yeni Şafak.28-3-2003) itirafında bulunmuştur.

Osmanlının boş bıraktığı yeri Amerika 1945’de süper devlet olarak almış ancak yerini dolduramamıştır.Çünki hareket tarzı menfaat ve keyfi hareket üzerine oturmaktadır.

80 senelik kendi idaremizde bile,59 tane hükumet gelmekle,her bir hükumete 1,5 yıl bile düşmemektedir.Dünya sürekli ihtilallerle,karışıklıklarda,el değiştirmelerle çalkalanmaktadır.

Nerede bir Türk varsa müslümandır.Müslüman olmayan Türkler dahi Türklükten çıkmışlardır.Moğollar ve Macarlar gibi.Türklerde din,etle cilt gibi birbiriyle kaynaşmıştır.

Ancak şu anda biz gerçek dinimizi yaşamamakla beraber yansıtamamız,tarihimizi bile bir asır ötesine gidemeyerek bilemeyişimiz,içte birlik ve beraberlikteki kopukluklar bizleri yıkan en önemli faktörler arasındadır.

624 yıl gerek bizlere gerekse de dünyaya sahiblik eden Osmanlıya bizler ise sahib çıkamadığımız gibi,sürgüne göndermişiz.

Amerikalı John Dawson ile evli olan II.Abdulhaim’in torunu Nadine Sultana Amerika’da yaşamaktadır.Ve “Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’nda Batı’ya yardım ettiği için yıkıldı”itirafında bulunmaktadır.

Kendisine sorulan bir soruya verdiği cevapta:”Osmanlı’nın politikaları ile ABD ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerin bugünkü politikaları arasında ne tür farklar var?

Bildiğiniz gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda halkların kendi kültürlerini yaşama ve koruma hakkı vardı. Çok farklı sosyal, etnik ve dini gruplar mevcuttu imparatorluk içinde. Ama öyle bir sistem vardı ki neredeyse her grubun kendine ait bir idaresi bulunuyordu. Tarih ne söylerse söylesin ben inanıyorum ki bu çok büyük bir toleranstı. Tabii bunda İslam’ın, Osmanlı İmparatorluğu’nun politikaları üzerindeki etkisinin rolü büyük. Farklı dinlere mensup kişiler de bu yüzden tolore edildi. Tabii ki bütünüyle eşit olamazsanız. Ama Osmanlı İmparatorluğu’nun yaptığı şey farklılıklara saygı göstermekti. İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu zayıflarken koloniler edindi farklı yöntemlerle. Sömürü amaçlıydı bu.

Amerika’nın durumu ise farklı. Amerika’nın kültürü yok açıkçası, tarihi yok.” Yeni Şafak.5-5-2003.

1300-1600 yılları arasındaki Osmanlı padişahları şunlardır:

I.Osman Gazi.1281-1324.

Orhan Gazi.1324-1360.

I.Murad Hüdavendigâr.1360-1389.

I.Yıldırım Beyazıd.1389-1402.

Fetret Devri.1402-1413.

I.Mehmet Çelebi.1413-1421.

II.Murat.1421-1444.

II.Mehmet.(Fatih)1444-1446.

II.Murat.1446-1451.

II.Mehmet.(Fatih)1451-1481.

II.Beyazıd.1481-1512.

I.Selim.(Yavuz)1512-1520.

I.Süleyman.(Kanuni)1520-1566.

II.Selim.(Sarı)1566-1574.

III.Murad.1574-1595.

III.Mehmet.1959-1603.

1600-1908 Yıllarında Osmanlı Sultanları:

III.Mehmet.1595-1603.

I.Ahmet.1603-1617.

I.Mustafa.1617-1618..

II.Osman.(Genç)1618-1622.

I.Mustafa.1622-1623.

IV.Murat.1623-1640.

İbrahim.1640-1648.

IV.Mehmet(Avcı)1648-1687.

II.Süleyman.1689-1691.

II.Ahmet.1691-1695.

II.Mustafa.1695-1703.

III.Ahmet.1703-1730.

I.Mahmut.1730-1754.

III.Osman.1754-1757.

III.Mustafa.1757-1774.

I.Abdulhamit.1774-1789.

III.Selim.1789-1807.

IV.Mustafa.1807-1808.

II.Mahmut.1808-1839.

Abdulmecid.1839-1861.

Abdulaziz.1861-1876.

V.Murat.1876.

II.Abdulhamid.1876-1909.(Bak.Osmanlı Devleti-Heyet-3/447)

Bugün ise kendimizi,batıyı ve İslâm dünyasını özetleyecek olursak;

”- Demokrasi ; aristokrasi ayrımı olan batının eşitlik anlayışıdır. Bizde aristokrasi yok ki böyle bir hürriyet arayışı olsun.

Anayasa ; Osmanlı ırk, lisan, millet olarak o kadar farklıdır ki böyle bir yapıya Avrupalının aklı ermez. Bu birlik İslam birliğidir.

– Avrupa’da ise mütecanis unsurlar asırlar sonra birlik sağlamışlardır. Onların yapısına uygun bir meşrutiyet bizim yapımızı dağıtmak demektir.

– Taklitçilik milli ve batılı diye ayrım getirdi. Özellikle adliye ve maarifte bütün problem meşrutiyet dahil ne istersek hep aşırıya kaçmamızdır.”Said Halim Paşa.Buhranlarımız.)

”- Partiler ve kavgalar bize siyasi hürriyet getirecek zannedip kurduk. Husumet ve rekabeti körükledik. Mebuslar birbirlerine şiddetle düşmanlık yapınca meşrutiyet (demokrasi) yükseliyor sanıp safdilane memnun olduk. Oysa hakikat tam aksidir. İnsanlar siyasi çekişme yerine sevgi ve dostlukla daha verimli olurlar.

– Fenciler rekabet olmadığı için müthiş bir hızla ilerliyorlar. Bizdeki çekişmeler, partiler ve millet vekilleri suni oluşturulmuştur. Milli ve ırki yönler körükleniyor.

– Kötü niyetli azınlıklar ve partiler meclise meşrutiyet (demokrasi) diye girdiler.

– Osmanlı düşmanı olup her değişikliği iyi zannedip, örf ve adetleri bir anda değiştirmeye kalkıştık. Taklitçiliğin sonu bugünkü gibi anarşidir.

– Batılı demokrasiye, adaletsizliğe, baskıya karşı savaşarak eğitim ve vatanseverlikle ulaşmıştır. Bizde baskı yoktur ki demokrasi arayışı olsun. Komşudan ısmarlama olmaz. “S.H.Paşa.Buhranlarımız)

”- Kadın hürriyeti medeniyet başlatmaz, batırır. Hak eden hürriyeti kendisi alır. Bizde kadınlardan gaspedilmiş bir hürriyet değil, içtimai yapımız böyledir.

– Ciddi cemiyetler kadınlardan ulvi, bozuk cemaatler de kadınlardan süfli şeyler ister. Sosyal ve siyasi meseleler karıştırıldığı için Avrupa’daki feministlerin siyasi hak talepleri bizdekilere sosyal hak ve hürriyet talebi olarak aksetmiştir.” S.H.Paşa.Buhranlarımız)

– İslam dünyasının gerileme sebeplerini ilk batılılar ele aldılar ve bunun İslam şeriatından kaynaklandığını yaydılar.

– Müslümanlar bu iddiayı batılıların İslam’a olan kinine bağlayarak şiddetle tepki gösterdiler, batı ve batıcılar da bu tepkiye bağnazlık -taassup-yobazlık dediler.

– Düşüncemizdeki karışıklık gerçek sebebi yani neden tembel ve cahil kaldığımızı tesbiti geciktirdi.

– Milletlerin inandıkları dine kendi özelliklerinden verdikleri bir vakıadır. Eğer din mani olsaydı Japonlar ilerleyemezdi.

– Yeni Müslüman olan toplumlar eski cahiliyet dönemi adetlerinin tesirinden tam kurtulamadılar, neleri terkedeceklerinin bilemediler, din yeni ihtiyaçlara uygun tefsir edilemedi, çare İslam’ın bunlara tesirini arttırmakken tersi oldu.

– Türkler ise İslam’dan önceki medeniyetleri İslam’dan sonraki ilerlemesine mani olacak kadar köklü olmadığından yeni şeriatı tam temsil edip (Malik Bin Nebinin) ifadesi ile 6 asır tehlikelere set çektiler. Fakat onlardan Arap ve Acemlerden menfi etkilendiler.

– Batıya olan nefret onların medeniyetteki ilerlemelerini takibe engel oldu. İslam alemi felsefi ve metafizik kısır çekişmelerle uğraşırken batı yeni icatları ile istila etti.

– Müslüman liderler saadetimizin yolunun batıya benzemek olduğunu zannettiler. Oysa batı kendi anlayış ve ananelerine göre bir sistem kurmuştur. Bu bize uymaz.( Bilginin İslamileştirilmesi .Bak.12. söz, 3. esas, Hikmet-i felsefe ve Hikmet-i Kur’aniye)”(S.H.Paşa.Buhranlarımız)

”- İslam toplumlarında asırlardan beri tarafsızlık, insaf ve adalet hisleri yaygın oldukça ihtilaller olmamıştır. İhtilaller batıcılığın meyvesidir. Sağ-sol vb.” S.H.Paşa.Buhranlarımız)

– Hakimiyet milletindir ilkesi eskiden Kilise ve Krallığın yaptığını taklit eden hayali bir haktır. Temelinde kuvvet vardır.

– İnsanda doğuştan hak yoktur. Zamanla ‘söz geçirme hakkı, saygı hakkı, hürriyet hakkı, mutluluk hakkı’nı elde eder.

-Milli irade denen şey milletin çoğunu temsil etmeyen çoğu zaman suni milletvekilleriyle göstermelik bir hakimiyettir. Eskiden azınlık baskısı vardı şimdi çoğunluk.” (S.H.Paşa.Buhranlarımız)

Çörçil İnönüye yaptığı teklifle bizi de II.Dünya savaşına sokmaya çalışmıştır.

”2.Dünya Savaşı’ndan müttefiklerin galibiyeti, demokrasinin totaliter rejimlere galibiyeti olarak algılandı. İnönü’nün Demokrat Partiye müsaade etmesi, totaliter bir sistemi devam ettirmesinin mümkün olamayacağına inanması ve Rusya’nın karşısında Avrupa’nın Türkiye’yi yalnız bırakma endişesi idi.”(A.F.Başgil.27 Mayıs)

06-05-2003 / Mehmet ÖZÇELİK

Loading

No ResponsesOcak 3rd, 2015