TESETTÜR
TESETTÜR
Tesettür;dini,ilâhi bir haktır.
Allah’ın verdiği,dinin kabul ve onayladığı bir haktır.
Kişisel bir haktır.Anayasal ve insan hakları gereği,-Bir kimsenin eğitim hakkından mahrum edilemeyeceği-açıkça belirtilmiş olup,bir eğitim hakkıdır.
Toplumda görülen böyle bir problemi çözmek amacıyla 411 milletvekilinin oyuyla verilmiş olan tesettür hakkı,bir lütuf değil belki gasbedilmiş bir hakkın tekrar hak sahibine iadesidir.
Anayasa mahkemesinin ise bunu reddetmesi,gasbedilen hakkın verilmesiyle tekrar gasbedenlere verilmesidir.
Bu ise hukuki bir skandaldır.
Hukukun üzerinde silinmez bir lekedir..o da hukuken kabullenilmiş ve anaylanmış bir leke!…
Tıpkı bin senedir unutulmayan haçlı seferlerinin bıraktığı ayıp ve leke gibi bir kayıptır.
Siyasallaşan hukukun,hukukun ötesinde siyasi bir karardır.
*En normal bir meselede bile,o meselenin mütehassısı olan kişilerine danışılır.
Hakim bile bir yaralama olayında,adli tıbbın otopsi kararına,kendi kararını bina eder,ona göre hükmeder.
En önemli bir mesele olan Dini konularda da ehil ve otoriter olanlara danışmadan verilecek olan karar da bir yetki gasbıdır..haddi aşmak,kişilik yetersizliği ve seviyeli bir davranış değildir.
Bu meselede söz sahibi Diyanet ve İlâhiyat camiasıdır.
Bunların dışında sinek vızıltısı kabilinden olan münferid sözler geçersiz ve tutarsızdır.
*İslam alimlerinin bu konuda bir ihtilafı yoktur.Dinin bakışı nettir ve ayetle sabittir.
*Ayette:” Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! “
Ve iffetli davranılması gerektiği belirtilmektedir.
*“Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
*”Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
“vel hafizîne furucehum vel hafizati……..eaddelahu lehum mağfiratev ve ecran azîma.”Ahzab.35.
*”Cilbab’ın mâhiyeti hakkında birkaç görüş vardır:
l- Cilbab. bütün vücudu örten uzun gömlek veya entaridir.
2-Entari üzerine giyilen geniş elbisedir.
3- Başı. boynu ve çevresini örten atkıdır.
4- Üst tarafı göbeğe kadar örten ve ridâ denilen örtüdür.
Sibeveyhrnin üstadı olan Halil; “Bu mânâlardan hangisi kasdedilirse caizdir” diyor(2). Müslüman kadın, el ve yüzü müstesna bütün vücudunu örtmek mecburiyetindedir. Bir kimse buna inanır fakat uygulamazsa günahkâr olur. Amma inkâr ederse dinden çıkar, mürted olur.
*Cilbab calib olmamalı,dafi olmalı.Yani nazarları kendisine çekici bir şekilde,dikkat çekici olmamalı.
M. Vehbi Efendi:” Çarşaf dâfi’ olacak,câlib olmayacak ki,çarşaftan maksad hasıl olsun.”der.
Yörelere göre farklı giysiler olabilir.Çarşaf gibi.Ölçü bu değil,örtünmenin güzel bir şekildeki oluşumudur.
Hadisde:” — İyi giyimin örneğini verip yayılmasına sebeb olan hanımlar sebeb olduklarının sevabına lâyık olmaktalar. Kötü giyimin örneğini verip yayılmasına sebeb olan hanımlar da kötü giyimin vebaline mâruz kalmaktalar.”buyurulur.
*Kadının feryadına kulak vermeli.
*Üzerinde en çok oyun oynanan bir fert olmuştur.İlk fitne onunla başlamış,gömülmüş.harcanmış ve harcanma aracı olarak kullanılmış.
*Hadis-de”Gençlerinizin en hayırlısı (akıl ve inançta) ihtiyarlara benzeyeninizdir. İhtiyarlarınızın da en şerlisi (sefâhet ve dalalette) gençlere benzeyenlerinizdir.”buyurulmuş.
*Yani Bediüzzaman-ın izahıyla;”Gençlerinizin en iyisi,temkinde ve sefâhetlerden çekilmekte ihtiyarlara benzeyenlerdir. ve ihtiyarlarınızın en fenası,sefahette ve başını gaflete sokmakta gençlere benzeyenlerdir.”
*Gençliğin kurtarılmasında,sefâhetin engellenmesinde en büyük amil-ister erkek,ister kadın için,ister doğrudan –ister dolaylı olsun; Tesettürün toplumda yerleşmesi ile “mümkündür.
*Tesettürün sebeb ve hikmeti ise;Kadının korunmaya değer,değerli bir varlık olmasındandır. Yani kadının yüz kimliği ve şahsı belirlerken yapısı itibariyle çekici olmasından ve kendisine yapılacak her türlü menfi durumdan engellenmesi için örtüsü ona bir siper,bir kalkan ve bir zırh olmaktadır.
*Mücerret yani soyut olarak kadını ele alıb,örtünmesinin önemi muhterem,hürmete ve korunmaya değer bir varlık olmasındandır. Mesela;değerli mücevherlerin bir çok sargıya sarılması hatta çelik kasalar içerisinde gizli kasalara konulub korunması veya saklanması onun kıymetini düşürmez. Belki yükseltir.
*Orduda herkes insan ve asker olduğu halde rütbeleri farklı bir giyim içinde olması eşitsizlikten değil,belki adalet ve ölçünün bir gereğidir.
Eğer örtünmek o kadar önemli bir şey olmamış olsaydı,Cenâb-ı Hak insanlara da diğer canlılar gibi doğuştan gelen bir giysi,kıllı bir elbise giydirebilirdi
*Toplumdaki problem kapanmadan dolayı değil,açılmadan dolayı kaynaklanmaktadır.
*O. Yüksel Serdengeçti-nin dediği gibi;kadına hürriyet dediler,ev esaretinden kurtardık deyip,bir kocaya bağlanmaktan kurtaranlar, kendilerinin,binlerce insanın göz hapsine,kendi heveslerinin tatminine mahkum ettiler.
Bir bağdan kurtardılar ki-oda ne derece bir bağdır-konuşulub, düşünülebilir. Binlerce bağ ile bağladılar kadını.
Böylece kadının örtünmesi onun ruhunun ve kişiliğinin bir hürriyeti olup,ruhun bedene üstünlüğüdür.
*Kadının inancıyla beraber,namusuna denk tutulan bu tesettür emri, fransızın K.Maraş-da bir kadının örtülmesine saldırması karşısında def’ine kadar varmıştır.
Bu bilindiği için toplum hep bu noktadan tahrik edilmekte,isyana teşvik edilmektedir.
*İffeti az,kadınlara karşı zaafı olan Cüleybib-e Allah rasulü sordu:
“ Cüleybib! Duydum ki kadınlara sarkıntılık yapıyormuşsun. Şimdi bana söyle,aynı şeyin senin annene yapılmasını ister misin?
Hayır,ya rasulallah,istemem.
Unutma,senin sarkıntılık yaptığın da birisinin annesidir. Aynı şeyin senin kız kardeşine yapılmasını ister misin?
Hayır,ey Allahın rasulü!
Unutma,senin sarkıntılık yaptığında birisinin kız kardeşidir!
Ve Allah rasulü,Cüleybib-e daha bir çok yakınını sayar. Halana,teyzene böyle şeyler yapılmasını ister misin der,o da hepsine:” Hayır”cevabını verir.
Allah rasulü (SAM) de yine sözünü tekrar eder:
Senin sarkıntılık yaptığın da birinin halasıdır,teyzesidir.
Cüleybib,ikna olmuş ve rasulullahın duasına da mazhar olmuştu.
Sahabi yeminle;”Cüleybib o andan itibaren Medine-nin en iffetli gençlerinden biri olmuştu.”
Bir müddet sonra iştirak ettiği savaşta şehit olmuş. Herkes yakınını ararken,rasulullah da Cüleybib-i aramış ve bulamamış.
Sahabiye hitaben;” Hiç kaybınız var mı?” Onlar cevaben:”Hayır,ya rasulallah” cevabını alınca da,göz yaşlarını tutamadı ve ağlayarak,” Ama benim kaybım var!”deyip,eliyle yedi kişi arasındaki Cüleybib-i göstererek:” Evvela o yedi kişiyi öldürdü,sonra da onu öldürdüler.” ve devamla:
“Cüleybib bendendir. Ben de Cüleybib-denim.”
*Laikliğe aykırı gösterilmesi yönündeki bağlantısı ise;
Laiklik bir tarafsızlık ise,bu konuda da tarafsızlığını gösterib,açılana karışmadığı gibi,kapanana da karışmamalıdır.
Dinin kendisine karışmamasını isteyen laiklik,kendisi her vesile ile dine karışmakta,her türlü müdahaleyi zorbalıklarla da olsa yerine getirmeye çalışmaktadır.
*Cumhuriyetin kuruluşunda fıtrata uygun karar çıkarılmaması problemin bir asırdır devamına sebeb oluşturmuştur.Fıtri olmayan şey,mecrasından çıkarılan su gibidir..sel olur.
*Haydi kızlar okula kampanyası ile trilyonlar harcanmaktadır.
Oysa İmam Hatiblerde böyle bir kampanya başlatılmazken,hiçbir para harcamadan devletin başarısından daha fazla bir başarı göstermektedir.
Zira biri fıtri,değerlere değer verirken,diğerinde samimiyetten uzak bir resmiyet.
*Milyonlarca alkışlayana ve o kadar da satılan kasetleri olup,maddi her türlü imkana sahib batılı bir sanatçı,intihar etmeden önce yazmış olduğu yazısında;”Eğer anne olsaydım intihar etmeyi düşünmezdim.”diyor.
Hadis-de:”Cennet annelerin ayakları altındadır.”buyrulmaktadır.
*Boşanmanın önemli sebebi tesettürsüzlük ve güven duygusunun kalkmasıdır.
*Kur’an-ı Kerim-de Nisa (kadın)suresi var,rical suresi yok.
*Erkek Evin Direği,Kadın Erkeğin Direği…
*Hz. Haticenin öldüğü yıla –Hüzün yılı- denilmektedir.Kim eşinin öldüğü yılı şimdiye kadar hüzün yılı olarak ilan etmiştir?
*Bediüzzamanın talebelerinden Doktor sadullah Nutku’ya,meslek hayatında en ibretli bulduğu bir hatırasını anlatması istenildiğinde şöyle der:
Bir gün muayene için yaşlı bir kadın getirmişlerdi. Muayene esnasında kadın aniden ölmüştü. Artık yapacak bir şey yoktu. O sırada kadının beyi;
Zaten pekte hoşnut değildim. Devamlı dır-dır ederdi,diye şikâyetlerde bulundu.
Birden ölmüş olan kadın yattığı yerden doğrularak;Hayır,yalan söylüyor. Bana az mı çektirdi,deyip geri düşmüştü
Hepimiz bu olaya çok şaşırmıştık.
*-Bediüzzaman hazretleri talebeleriyle birlikte bir mezardan geçerken,yeni gömülmüş bir mezarın başında durur ve talebelerine gitmelerini söyler. Kendisinden iki yaş büyük olan Molla Rasulün dışında hepsi gider.
Tefekküre dalar ve bir ara tebessüm eder. Ayrıldıkları sırada Molla rasul ısrarla tebessümünün sebebini sorduğunda,Bediüzzaman şöyle izah eder:
Bu yeni konulmuş bir kadın mezarı idi. Kadın ipe boncuk saplarken ölmüş olup,kabrindede ipe boncuk saplamakla meşguldü. Öyleki,kıyamet kopacağı zaman diyecekki;Allah ,Allah. Nede çabuk kıyamet koptu. Daha ipe boncuğumu saplamadım.
Hadiste:”Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz,nasıl ölürseniz öylede dirilirsiniz.”buyurulur.
*Kadın da erkek gibi bir kul-dur.
*Prof Gaston Jezz:”Ben,garplı bir aile hukuku profesörü olarak diyeceğim ki,Türk milletinin aile nizamını elinden alınız,geride çok bir şeyler kalmaz.”der.
Şu bir gerçek ve tarihen sabittir ki;Batıda değil kadının varlığı,adının varlığı bile söz konusu olmayıp,milyonlarcası rahatlıkla öldürülmüş,bir meta olarak kullanılmıştır.
Rusyada da durum bundan geri değildir. Bu konuda İbni Fazlan-ın seyahatnamesinde:”Zengin bir adam ölünce cariyelerden ya da kızlardan birisi ona kurban ediliyor. Cariye ölünün yakıldığı gün yakılıyor. Kurban edilecek kız şu şekilde belirleniyor;
Ölünün yakınları cariyelere sorarlar:”onunla hanginiz ölmek ister”diye. Kızlardan biri;”Ben”der. Bunu söyleyince artık bir daha vaz geçemez. Vaz geçmek istese de artık onu bırakmazlar.”
İngiliz papazlarından Dor 1888’deki bir sözünde:”Bundan yüz sene evveline gelinceye kadar kadın;erkeğin sofrasına oturmak hakkını haiz olmadığı gibi,sual sorulmadan söze başlaması da caiz değildi…
Ve Time gazetesinin 1932 yılındaki bir yazı serisinde:”1840 tarihine kadar bir erkek karısını,boynuna bir tasma takarak pazara götürüp satmak hakkını haizdi.”denilir.
Ve hristiyanlık kadını,günahın anası,fitnenin de kaynağı olarak görmektedir.
*Haya,kadının süsü ve zinetidir.
Allah’a karşı gösterilecek haya,onun emredip,müsaade ettiklerini anlamak,edeb ve hayayı takınmaktır.
Cemiyete karışmakla kendini eriten kadın,korunmak için zırhı olan tesettürünü takınması gerekir.
*- İçinizden, kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun varlığının belgelerindendir.”
*Kadın bu dünyada artı ve eksi iki akım ve uca sahiptir.Öldürür de,oldurur da…Soldurur da,neşeyle doldurur da…
*Kadın erkeğin imtihanı..en büyük sınavı..sınavın en büyük sorusu…
*Yakup Kadri Karaosmanoğlu uzunca yazısının bir bölümünde:“Bu çirkin asrın, bu çirkin muhîtin yegane süsü, yegane güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. Memnun ve müsterih (huzurlu) yaşamak için bu kanaat size kifayet etmez mi? Halbuki benim ruhumu sadece bu kanaat dolduruyor: Peçeniz ve çarşafınız… Bunlardır ki; bana muhabbeti öğretiyor, hayata muhabbeti, aşka muhabbeti, memlekete muhabbeti öğretiyor.”
“Sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız. Bu çirkin asrın, bu çirkin muhîtin ortasında, asalet (soyluluk) ve zerafete yegane dal (delil ve alamet) olarak, bunlar, sade bunlar kaldı.
Bana inanınız bütün bu evler, bu mabedler ile bu şehirler sizin için yapıldı ve sizin açıldığınız, sizin kıskançlık mahbesini yıktığınız yerlerde derhal evler yıkıldı, mabedler harap oldu, şehirler çöktü. Çünkü, sizin mahbesleriniz, o yerlerin surları idi, kaleleriydi.”
*Tevfik Fikret de;“Elbet sefîl olursa kadın. alçalır beşer.”
*Kadın mahrem..Kâbe gibi..Mescidi haram..harem bölge..hürmet ve saygı yeri.
Mahremiyeti dokunulmazlığından ve hürmetten dolayıdır..yoksa öcü olmasından dolayı değildir.
O hürmete layık insanların ayağını kaydıranları Allah kahretsin…
*İnsanlık kafilesi bir zincirler halkası gibidir.Mahremiyetsizlik o halkayı zedeler ve koparır.
Zinanın dinde büyük günahlardan sayılmasındaki sebeb;bu mahreme ve mahremiyete tecavüzden ve bağı koparıştan dolayıdır.
Zina hakka tecavüz,hukuka taarruz,insana hürmetsizliktir.
İnsan zürriyetiyle şeytan zürriyetinin arasındaki perdeyi kaldıran ve yırtan zinadır.
*İslamiyet girdiği yerlerde yanlış uygulamaları kaldırmıştır.
“Açıktır ki, bu tatbikatı her şeye ve nasıl olursa olsun, uygulamak söz konusu değildi. Bir misal: İslam öncesi Mısır’da genç güzel bir kızı, bereket kaynağı olan Nil tanrısına kurban olarak sunmaktan ibaret olan bir tatbikat hüküm sürüyordu. Her sene, böyle bir genç güzel kız araştırılıp bulunuyor, diri diri Nil nehrine atılmadan önce, ziynet ve süs eşyalarıyla donatılıyordu. Nil’in bereket dolu taşmaları, Tanrı tarafından kabul edilmiş olan bu kurban takdimine atfediliyordu. Müslümanlar Mısır’a geldikleri zaman, ordu kumandanı Amr İbni el-As bu uygulamayı yasak etti. Gel gör ki, tesadüfen o sene yağmurlar gecikmiş ve Nil nehrinin taşması gerçekleşmemişti. Halk endişelenmeye, mırıldanmaya başladı; müslüman validen bu uygulamayı zorunlu kılmasını istediler. Vali de, detaylarını açıklayarak, durumu halifeye bildirdi. Derken şöyle cevap geldi: “Bu zarfta Nil’e hitaben bir mektup var, mektubu alıcısına gönder”. Hakikaten de aşağıdaki şekilde kaleme alınmış, Nil’ e hitap eden bir mektup bulunuyordu: “Ey Nil! Eğer kendi iradenle kabarıyorsan, bil ki sana ihtiyacım yok! Eğer, bilakis seni taşıran Allah ise, Allah ‘tan seni taşırmasını niyaz ediyorum”. Bu mektup Nil’ e atıldı ve ertesi gün o ana kadar duyulmamış seller oldu: Yalnız bir gecede su, on iki dirsek yükseldi. İşte o zamandan beri bu cani ve vahşiyane adet kaldırılmış oldu. Bir başka örnek de şu: Hz. Ömer zamanında, Hindistan’ a giden müslümanlar orada, bir önceki kadar acımasız ve vahşi, ama esasında açıklanabilir bir uygulamayla karsılaştılar: Evlilik ebedi bir ilişki olduğundan, zevce kocasından sonra yaşayamazdı. Şayet, tesadüfen koca karısından önce ölürse dul kadın, kocasının cesedi yakılırken kendisini ateşe atarak canına kıymak zorundaydı. Müslümanlar hakim oldukları bölgelerde bu uygulamayı kaldırdılar.”
*Osmanlıda Gayrı Müslimlerin hukuku ile ilgili olarak;
”Seyahatnâme’de, XVII. y.y. Anadolusunda karşımıza çıkan gayrimüslim
toplulukların kendilerine has bir takım kıyafetler giydiklerine şahit oluyoruz. Yalnız şu hususa dikkat çekmeliyiz ki; Osmanlı toplumunda zimmîlere kılık kıyafetleri açısından İslâm hukukuna uygun olarak çeşitli kısıtlamalar getirilmiş;
örneğin gayrimüslim kadınların müslüman tarz ve kıyafetinde giyinmeleri
yasaklanmıştır.
Osmanlı Devleti’nde kıyafet sınırlaması getirilirken,gayrimüslimleri dışlama, sindirme ve toplumdan tecrit etme hedeflenmemiş;aksine toplum düzeninin sağlanması amaçlanmıştır.
Yine Seyahatnâme’de geçen bazı olaylar, XVII. y.y.da da zimmîlerin
“cizye” denilen güvenlik vergisini vererek askerlik hizmetinden muaf
tutulduklarını göstermektedir.
Ayrıca gayrimüslimlere bazı alanlarda gümrük vergisinden muafiyet de tanınmıştır. Dolayısıyla gayrimüslim cemaatlerin devlete karşı tek yükümlülükleri, cizye ile siyaset alanında bazı yasaklara uymalarıdır.
MEHMET ÖZÇELİK
26-02-2010