SATILMAYAN (GEÇMEYEN ) HELAL MAL
SATILMAYAN (GEÇMEYEN ) HELAL MAL
Köyleri üzüm bağları ve bekmeziyle meşhur olmuştu. İlçeyi-ili hemen hemen orası beslerdi üzümüyle.
Yine bir bağ bozumu mevsimiydi. Üzümlerin güzelleri seçilmiş;bekmez,basdık,kesme ve kurutmalıklar olarak ayrılmıştı. Bekmezi gerçekten de her zamanki gibi idi. En uzak yerlerden gelir,sipariş verip,alırlardı. Bir sene öncesinden avans bile verilir,ayrılması sağlanırdı.
Ancak bu sene için ne önceden sipariş verilmiş,ne de gelip alınmıştı! Mecburen pazara götürmek gerekecekti. Bu düşünce ile gerekli hazırlıklar yapıldı,bekmezler yüklenerek,pazarın yoluna koyuldular.
Ancak uzun yol gidilmemiş olmasına rağmen ,bir çeşmenin başında konaklamak üzere duruldu. Daha sonra öğrendiğim üzere her sene bu adet devam edermiş. Bu senede devam ettiriyorlardı bu adetlerini.
Adetleri ise;Yarım olan tuluklar musluğun ağzına dayanır,doldurularak tamamlanırdı.Mehmet dayının ise pek niyeti yok gibiydi. Helal malına haram karıştırmak niyetinde değildi,olmadı da…
İleride pişman olacağını düşünerek,arkadaşları ısrar ettiler:- Mehmet dayı!gel sen de bekmezine su kat! Bizden ayrı davranma,ayrı kalma! Pişman olursun sonra! dedilerse de tokat gibi etki yapan bu sözlerine pek de aldırış etmedi. Zaten bir şey dese de dinlemeyeceklerdi kendisini. Bir şey de demedi.
Neticede pazara varıldı. Mallar sergilendi. Öğleye varmadan arkadaşlarının yarısına kadar su karıştırmış oldukları bekmezleri iyi fiyata da satılmış,köyün yolunu tutmuşlardı bile. Kendisi ise hala bir kilo bile satamamıştı. Oysa fiyat diğerlerininkiyle ayniydi! Her sene kapışılan bekmezin akibeti bu mu olacaktı?
Arkadaşları giderayak yine kendisini uyarmışlardı fakat vicdanı müsaade etmiyordu.
O gece handa kaldı. Gözüne uyku girmiyor,devamlı düşünüyor..düşünüyordu. Bir türlü vicdandan karar çıkmıyordu. Sıkıntılıda olsa o gece geçmişti. Geçmişti de gündüz nasıl geçecekti?
Korktuğu başına gelmiş,ikinci günde satamamıştı.
Katsamıydı ne? Nefsinden fetva aradı ve fetvayı da buldu; Sırf satılıp-satılmayacağını öğrenmek için suyu katacaktı! Hele nasıl olacaktı? Bir denemeliydi!
İstemeye istemeye Mehmet amca bekmeze su kattı. Fiyatta bir değişiklik olmamıştı. Fiyat aynıydı. Sadece bu seferki sulu idi.
Aman Allahım! Mehmet Amca da öğlene kalmadan bitirmişti!
Ama bir türlü anlayamamıştı bu işin sırrını??? Köyde diğer arkadaşlarına ulaşmak için adeta uçarcasına gidiyordu. Çünki onlar bu işin sırrını biliyorlardı demek ki!
Köye vardığında da ilk işi onlara varmak oldu. Sebebini sordu.
Onlar kendisini takdir ettikten sonra bu işin sırrını da tecrübelerine dayanarak anlatmaya başladılar:
Mehmet Amca! Paralar helal değil ki,onlarla helal mal alınsın! Doğru olan senin yaptığındır. Ancak insanlar kazançlarına haram kattıklarından,ona bu helal mal,layık ve denk gelmediğinden satılmıyor. Haram karıştırmayınca satılmıyor,karıştırınca satılıyor! Allah affetsin!
NOT: Başkasının yanlışı,yanlış yapmayı gerektirmez. Bu bir ibret ve ders içindir. Dinen ve fıkhen su karıştırmayı,helalı haram yapmayı gerektirmez ve meşru kılmaz.
– – HELALDA HASSASİYET
– Önemli olan Allahın rızasıdır. Onun memnuniyeti doğrultusunda insanların hukukunun gözetilmesidir.
– Ecdad bu konuda öyle hassasiyet göstermiştir ki; kendi tarlasından ayrılıp da ,komşusunun tarlasından geçmek mecburiyetinde olduğu zaman; geçtikten sonra tamamen ayrılmadan ayakkabısını çıkarır,içerisine girmiş olan toprağı silkeleyerek,onun toprağından öylece ayrılırdı. Toprağı ayakkabısına bulaşmamış,onun hakkı kendisine geçmemiş olurdu.
– O derece hassas idi.
– Ancak hissin körelmiş olması,hassasiyeti de kör etmiştir.
** Osmanlı zamanında çokca tutulup manzum eserlerden olan iki kardeş olan Ahmet ve Mehmet-in yazmış olduğu hikayemsi ve nasiha tarzındaki eserleri olan Muhammediye ve Ahmediyedir.
Bunlardan Ahmet sürekli gayret ettiği halde bir türlü ne maddi ne de manevi yönden kardeşine yetişememektedir.
Sebebini annesine sorar ve şu cevabı alır:
-Ben sizi ve hizmetinizi kesinlikle abdestsiz olarak yapmadım.Ancak küçükken bir gün sen çokca ağlıyordun.O anda da benim abdestim yoktu.Abdest alıp gelmede epey zaman alacaktı.Sen ise ağlamaktan çatlayacak hale gelmiştin.Ben de mecburen abdestsiz olarak seni emzirdim.
İşte kardeşin Muhammedin senden olan farkı buradan kaynaklanmaktadır.
**Yine Bediüzzaman Said Nursinin genç yaşında adeta İstanbuldaki tüm alimlere meydan okurcasına,Beyazıd daki Şekerci iş hanına asmış olduğu –Burada her soruya cevab verilir fakat soru sorulmaz.-her gün her dalda yüzlerce insan gelip cevabını alınca bu durum dikkatini çeken birkaç kişi memleketine gidip araştırmak isterler.Ve evine varırlar.Babasını sorduklarında babası tarlaya gitmiştir.O arada annesine bu çocuğu nasıl büyüttüklerini sorarlar.Anne ise,kesinlikle abdestsiz olarak onu emzirmediğini söyler.
Akşama doğru baba tarladan gelmektedir.Fakat önüne katmış olduğu iki büyük baş hayvanın ağızları kapalıdır.
Sorarlar,bizde hasat zamanı hayvanların ağızları bağlanır taki hasadı yemesinler diye.Oysa şimdi hasat zamanı olmadığı halde siz neden bunların ağızlarını bağladınız diye sorarlar.
Aldıkları cevab ise gayet ilginçtir.
-Benim tarla epey ilerdedir.Yolda gelirken sağlı sollu komşuların tarlaları bulunmaktadır.Hayvanlar yanlışlıkla onların tarlalarına girip bir şey yemesin ve zarar vermesin diye ağızlarını bağladım der.
Onlarda başka soru sormaya ihtiyaç duymadan,elbette böyle anne ve babadan,böylede evlad olur diyerek,geriye dönerler.
**Yavuzunda Mısır seferine giderken özellikle askerlerini bir bağdan geçirdikten sonra heybelerini araması meşhurdur.Birisinin heybesinden bir salkım üzüm çıkmıştır.Araştırdığında bu askerinde üzüm tiyeğine bir salkım üzümün parasını koyduğunu tesbit eder ve Mısırı fetheder.
19/11/1999
MEHMET ÖZÇELİK