MÜMTAZ GENÇLER

MÜMTAZ GENÇLER

“Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız.”

Yıllarca hasretle bekleyip,yollarını gözlediğimiz bir gençliktir mümtaz gençler. Zira bunların dünyası genç ve dinamik bir dünyadır. Taze bir hayatın,taze insanlarıdır bu mümtaz gençler. Bu dünyaları içerisine girilip gezilecek bir dünyadır mümtaz gençlerin dünyası. Bir sürü sürü halindeki gençler içerisinde mümtazdır bu mümtaz gençlerin hayatı. Mümtaz gençler ve mümtaz gençlik cennete aid bir kavram ve yaşayıştır. Hayatın en verimli döneminde bu mümtaz gençlerin ürünleri de kendileri gibi mümtazdır. Bu mümtaz gençler rasulullahın müjdelemiş olduğu bir gençliktir.

Bu mümtaz gençler önlerinde bulunan bir çok barajları,engelleri,aşamaları,kaleleri,zirveleri ve de berzahları aşan farklı şahsiyetlerdir. Hayat berzahının en zor ve tehlikeli devresini aşan bu insanlar,bundan sonraki devreleri de aşacak olan kişilerdir bunlar.

Bu mümtaz gençler deli-dolu,kanı deli gibi akan delikanlılardan olmayıp,istikamet üzere kanı akıllıca akıp,akıllı ve olgun kişilerdir. Akıllı ve dirayetli olup,nefis ve hislerine kapılmayan istikbal vadeden farklı bir nesildir bu mümtaz şahsiyetler. Bunlar zamanın kendilerini bitirip kişiler olmayıp,kazancını bilen,zamanı yaşatmak,ebedi kılıp sermaye olarak kullanan kimselerdir. Fani olanı baki kılan bir gençliktir,bu mümtaz gençlik…

Değerleri değersiz kılmaz. Değerli şeyleri değerlendirip,değersizlerin kendilerinde değerlendiği,değerlerine sahib, değerli bir şahsiyete sahib kimselerdir.

Gençliğin kıymet ve ehemmiyetinin,kıymetli şeylerde olduğunun şuurunda bir gençliktir bu mümtaz gençlik.

Bugünkü gençliğin yarınki gençlik olmasını arzulayıp,bu uğurda gayret gösterenlerdendir. Gençliğini bitirip,geride bırakan bir genç ve gençlik bitmeye,tükenmeye ve de unutulmaya mahkum bir gençlik olduğunu bilir. Gününü gün eden bir gencin,yarını şimdiden tükenen bir genç olduğu basiretindedir. Onlar için yarınlar mazide kaldığı için tükenen müflis bir gençlik peşinde gitmez.

Mümtaz gençlik,geleceğe hazır bir gençliktir. Geleceği olan,geleceğe ümid bağlayan,sigortalanmış bir gençliktir. Müflis nesil;sigortasız,emniyetsiz,aşı boş,hayatı toz-pembe görüp,is-den,sis-den ve de sefâhetin pisliklerinden önünü göremeyen bir gençliktir. Böyle bir genç ve gençlik dizginleri başkalarının elinde olan mahkum bir gençliktir. Mümtaz genç ise maddeye ve manaya,nefsin desise ve hilelerine ve de nesillere hakim bir gençliktir.

Mümtaz genç için hayatın mana ve hakikatı tam bir hakikat manzumesidir. Hayatın manası hayatın boynuna takılmış birer incidir. Hayat onunla kıymet bulur.

Kıymetli şeylerin müşterileri de çok olur. Onlara çokları talib olur. İşte böyle mümtaz gençlerin önüne çok tuzaklar kurulmuş,başları çok ağrıtılmış,onları asıllarından koparmak uğruna,çok kopuk kopmuşlar seferber olmuşlar. Dünyalarını,olmayıp tükettikleri şahsiyetlerini,her şey ile tek bağlantıları olan hayatlarını da bu uğurda feda dahi etmişler,tıpkı mümtaz şahsiyetlerin fedakarlıkları derecesinde,menfi fedakarlık…

Bu mümtaz şahsiyetlere cennet talib olmuş,ötelerden talebler gelmiş,Allah onların talibi olduğu matlub insanlar olmuşlar.

Bu mümtaz gençlere bir girdaba doğru çekilmektedirler. O girdab ki,zahiren tatlı,hakikatta ise acı bir çıkmaz ve de bir sondur. Küfürden sonra mü’min için en tehlikeli bir yoldur. Aynı zamanda boş bırakılan bir gençliğe sunulan alternatifsiz bir alternatiftir. İradenin,kalb ve vicdan gibi alınan duyguların karşısına dikilen nefis canavarıdır.

Böyle bir gencin dünyaya bakışı ve dünya görüşü kördür ve nefis hesabınadır. Görüş mesafesi kısır ve de kasırdır. İleriyi,ebedi alemi görecek gözden mahrum bırakıldığı gibi,aklın gözüne de perdeler çekilmektedir. İşte sefâhet o perdelerdendir.

İşte mümtaz gençler,hem o göze sahibtirler,hem de öyle perdeleri aşmış,perde ötesi bir kimliğe sahib şahsiyetlerdir.

Gencin bakışı kör ve hissi olduğu gibi,gençliğe ve gence bakışta onun kadar körce bir bakıştır. Körce ve körü körüne bir hayata ve hayvaniyete sevkediştir. Oynayan ve hoplayan ve de zıplayan bir gençlik bekleyenler,sonunda onların oynaklık ve hoppalalıklarından da şikayete hakları olmayacaktır. Çünkü öyle bir nesli kendi istedi ve de elde etti. Hayırlı olsun. Hem üst katta zıplamasına müsaade edeceksin,sonrada şikayette bulunacaksın?

Fakat mümtaz gençlik,kalb ve ruhun cimnastiğiyle tecrübeli,ağırlıklı,her yönüyle sağlıklı bir nesildir. Mesele ve problemlerini bilen,kolaylıkla çözüm yollarına yönelen ve bulan problemsiz kişiliğe sahib kişilerdir. Çareleri tüketen değil,hal çareleri üreten üreticilerdir. Modası geçmişlerle uğraşmaz,yeni moda ve modeller çıkarırlar. Zira sefâhet ve eğlenceler tâa cehalet asrında kalıp bir fayda sağlamayan modası geçmiş modellerdir. Bu modası geçmiş modeller geçmişte geçmiş olan modellerdir. Bunlar üretimi değil,tüketimi arttırdığını bilip,yeni formüller üretirler.

Mümtaz gençler gençleri kendileri gibi mümtaz yollara sevk ederken,kendilerinden geçmiş gençlerde,kendileri gibi seçkin olmayan geçkin yollara yönlendirirler.

Genç de büyük bir potansiyel ve enerji vardır. öyle ki bununla dünyayı bile yerinden oynatırken,evreni lerzeye getirebilir. Bu bir infilak da olabilir,kainat çapında bir tamir ve başarı da olabilir. O halde böyle bir güç yabana atılmamalı,insanlığın sonsuza dek yararına olacak yönde sarf edilmelidir. Bu genç saadete hazırlanmalı,hayra yönlendirilmelidir. Aynı zamanda ruhuna uygun bir eğitim ve terbiye verilmelidir. Allah’ın ve rasulünün gösterdiği terbiye sistemleri ile yetiştirilmelidir.

Mevlâna’nın dediği gibi:”Hamdım. Piştim. yandım.” İşte bu genç bu devrelerden geçirilerek pişirilmelidir. Hamlıktan kurtarılmalıdır. Pişmeden yenilmez,yanmadan olunmaz,olmadan bulunmaz,bulunmadan varılmaz,varmadan hakka kavuşulmaz,hak ile olunmaz. O’nun rü’yeti,O’nun marifeti,O’nun muhabbeti,O’nun rızası ve cenneti elde edilemez. İşte mümtaz genç,bu merhaleleri aşan gençtir.

Mümtaz genci mümtaz kılan,kimliğini bilip,sahib olmasıdır. Kimliksizlik ise belirsizliği,oda şahsiyetsizliği netice verir. Zira bir civciv,civcivliğini koruyarak kaldığı sürece,başkalarına özenip taklide çalışan bir filden daha üstün ve de büyüktür.

Batı kültürüyle yoğrulmuş,kendi eğitiminden ziyade başkalarının eğitimini almış,onların değersizliklerini değer kabul etmiş bir genç de şuna benzer:

Bir tavuk yüz senede ördeği taklid etse,ördek gibi olamaz. Olamadığı gibi kendi yürüyüşünü de unutur. Ne kendi gibi yürür,ne de onlar gibi. Bir berzah karanlığında,bir bocalama içinde bocalamaya başlar. Ne idüğü belirsiz melez,nesli kesik bir kişi ve kişileri temsil ederler.Tıpkı katır gibi… İki ayrı ırktan,bir acib yaratık olarak ortaya çıkar. Hiçbir tarafa mal olamadığı gibi,hiçbir tarafta onu kendi tarafına almaz. Kimliksiz ve vasıfsız bir şey???

Mümtaz genç ihtiyar gibi yaşar,genç gibi ibadet eder. Elli sene sonraki gerçek yüzünü ve çehresini görür. Onun da ötesinde ahiretteki son neticeyi görür ve öyle yürür. geçirdiği yıllara acımaz. Büyük bir oohh çeker. Bâd-ı hevâ geçiren ihtiyarlar gibi aaahh aah demez. Önceki gayret ve çabalar ona onu dedirttirmez. Önceden düşünür ve ona göre yaşar. Önce yaşayıp da sonra düşünme yoluna gitmez. Ekinini ekim zamanı eker,biçim zamanı da biçer. Ekim zamanı oynayıp,keyif edenlere bir yandan gülerken,diğer yandan da acır. İhtiyarlık gençliğin mahsulüdür. Nasıl bir gençlik ekilirse,öylesine de bir ihtiyarlık biçilir,derilir.

Gençlik elbette gidecek. Eğer meşru dairede geçmişse yerine binler lezzet bırakarak gidecek. Eğer ğayrı meşru geçmiş ise,ödenmesi güç hesap ve faturalar geriye bırakaraktan sönüp yok olacaktır.

Evet. Nasıl bir gençliğe talibsiniz? Nasıl bir ihtiyarlık beklemektesiniz? İstikbal vadeden bir gençlik içinde misiniz? Yoksa geleceği karanlık ve meçhullerle dolu bir gençlik hayatı içerisinde misiniz? İhtiyarların sizi nasıl gördüğünü hiç onlara sorup,onların gözleriyle kendinize baktınız mı? Eldeki büyük sermayeler nerede ve nerelerde harcanmaktadır. Harcanmakta mıyız?

“Sizdeki gençlik katiyen gidecek Eğer siz daire-i meşruâda kalmazsanız,bir gün o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada,hem kabirde,hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etmezseniz o gençlik manen baki kalacak ve ebedi bir gençlik kazanmasına sebeb olacak.

Elhasıl,gençlik gidecek. Sefâhette gitmiş ise hem dünyada,hem ahirette binler bela ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle su-i istimal ile israfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere,taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefalethanelere ve elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz;hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz. Elbette hastahanelerin ekseriyetle lisanı halinden gençlik saikasıyla israfat ve su-i istimalden gelen hastalıktan eninler ve eyvahlar işiteceğiniz gibi;hapishanelerden dahi ekseriyetle gençliğin taşkınlık saikasıyla ğayrı meşru dairedeki harekatın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin teessüflerini işiteceksiniz. Ve kabristandan ve mütemadiyen oraya girenler için kapıları açılıp kapanan o alemi berzahta –ehli keşfel kubûrun müşahedatıyla ve bütün ehli hakikatın tasdikiyle ve şehadetiyle- ekser azaplar gençlik su-i istimalâtının neticesi olduğunu bileceksiniz. Hem nevi insanın ekseriyetini teşkil eden ihtiyarlardan ve hastalardan sorunuz. Elbette ekseriyeti mutlaka ile esefler,hasretler ile eyvah gençliğimizi bâd-ı hevâ,belki zararlı zayi ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız.”diyecekler. Çünkü beş-on senelik gençliğin ğayrı meşru zevki için dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azab ve zarar ve ahirette cehennem ve sakar belasını çeken adam en acınacak bir halde “Errâdi bid-darari Lâ yunzeru leh” sırrıyla hiç acınmaya müstahak olmaz. Çünkü zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve layık değildir. Cenâb-ı Hak bizi ve sizi bu zamanın cazibedar fitnesinden kurtarsın ve muhafaza eylesin,amin”

“Evet,o şirin,güzel gençlik nimetine istikametle,taatte şükretse;hem ziyadeleşir,hem bakileşir,hem lezzetlenir. Yoksa hem belalı olur,hem elemli,gamlı,kabuslu olur,gider. Hem akrabasına,hem vatanına,hem milletine muzır bir serseri hükmüne geçirmeğe sebebiyyet verir.”

Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatları dairesinde bulunur. Yoksa dünyevi bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesi yedirir on tokat vurur gibi hayatın lezzetini kaçırır.

“O’nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır,bedbahttır.”

“Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve ahireti unutup,dünyaya talib bedbaht nefsim! Bilirmisin neye benzersin? Deve kuşuna…Avcıyı görür,uçamıyor;başını uma sokuyor,ta avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarda. Avcı görür. Yalnız o,gözünü kum içinde kapamış,görmez.”

“Ey nefsim! Deme:”Zaman değişmiş,asır başkalaşmış,herkes dünyaya dalmış,hayata perestiş eder. Derdi maişetle sarhoştur.” Çünki:Ölüm değişmiyor. Firak,bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Aczi beşeri,fakr-ı insani değişmiyor,ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor,sür’at peyda ediyor.”

Evet,değerli gençler! İhtiyarlık size gelmeden evvel,siz bazen ihtiyarlığa hayâlen dahi olsa gidiniz. Kendinizi birde oradan seyrediniz.

Hadiste buyurulur:”Mûtû Kable en temûtü”,(Ölmeden evvel ölüme hazırlanınız.) Bizde diyoruz ki;ihtiyar olmadan evvel gençliğin kıymetini bilip,ihtiyarlığa öylece hazırlanınız.

Fâni ve geçici bir gençliği,ebedi ve sonsuz bir gençliğe feda etmek ister misiniz? Madem istemek insaniyetin ve aklın bir gereğidir. O halde baki fani olana tercih edilmelidir. Ta ki ebedi neticeler vermiş olsun…

Mümtaz genç! Ebedi ve sonsuz bir hayatta,Allah’ın mümtaz iltifatına mazhar gençtir. Her şeyiyle imtiyazlı bir gençtir,mümtaz genç ve gençler…

14-5-1994

MEHMET ÖZÇELİK

Loading

No ResponsesOcak 3rd, 2015