KESRETTEN VAHDETE
KESRETTEN VAHDETE
İslâmiyet vahdet dinidir.Her şeyde vahdeti esas alır.İmanda olduğu gibi,amel ve yaşantıda da vahdeti arar.
Vahdetten gelen insan da yine vahdete rücu etmektedir.
*Mevlana-ya sorulan;,nereden geldik sorusuna;Minallah,ilallah,der.
Allah’dan yani Bir’den geldik ve yine Bir’e gitmekteyiz.
Birliği olanda dirlik olur.Dirliği kaybeden Birliğin kaybıdır.
İnsanın ölümü vahdetini kaybetmesi iledir.
Kâinatın vahdeti Allah iledir.Bedenin vahdeti ruh iledir.Ruhda bozulma ve dağılma olursa beden de bozulur ve dağılır.
“Nefsini bilen Rabbisini bilir.”hakikatı,insanı iç dünyasına,kesretten yüzünü çevirip vahdete yönelmeyi teşvik etmektedir.
Vahdetini kaybeden kendisini başkasında arar.Her insanın kendisi yine kendisindedir.Kendimizi kaybedip aramamız vahdetimizi kaybetmiş olmamızdandır.
Dağılan insan dağlanır.Vahdet ise onu toplar ve toparlar.
“1. Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki,
2. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
3. Hayır! Yakında bileceksiniz!
4. Elbette yakında bileceksiniz!
5. Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız,
6. Mutlaka cehennem ateşini görürdünüz.
7. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz.
8. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.”
*“Hem, hiç mümkün olur mu ki, nev-i insanı şuurca kesrete mübtelâ, istidadca ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ sûretinde yaratıp, muallim bir rehber vâsıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini çevirmek istemesin?”
Peygamberler insanların vahdetini korumak için gönderilmiş ve insanları ilk önce vahdete çağırmışlardır.
*“Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i câm-ı aşk olan Mevlâna Câmi, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için, bak ne güzel söylemiş:
demiştir. (Haşiye.Yalnız bu satır Mevlâna Câmi’nin kelâmıdır.) Yani, yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor. Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor. Biri talep et; başkaları lâyık değiller. Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar, zevâl perdesinde saklanıyorlar. Biri bil; mârifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır. Biri söyle; Ona âit olmayan sözler, mâlâyânî sayılabilir.”
İnsanlar vahdeti kesrette aramaktadırlar.Tüm yorulmalar,mahcubiyetler, sıkıntılar Bir’e müracaat etmemek ve O Bir’in kapısını çalmamaktadır.
Bir’in kapısını çalmayan bütün kapıları çalma mecburiyetinde kalır.
*”Ey nefis! Mükerreren söylediğimiz gibi, insan, şecere-i hilkatin meyvesi olduğundan, meyve gibi en uzak ve en câmi’ ve umuma bakar ve umumun cihetü’l-vahdetini içinde saklar bir kalb çekirdeğini taşıyan ve yüzü kesrete, fenâya, dünyaya bakan bir mahlûktur. Ubûdiyet ise, onun yüzünü fenâdan bekâya, halktan Hakka, kesretten vahdete, müntehâdan mebde’ye çeviren bir hayt-ı vuslat, yahut mebde’ ve müntehâ ortasında bir nokta-i ittisâldir.”
İbadet Bir ile yapılan sözleşmenin günde beş defa yenilenmesidir.Kesrete dalarak dağılan duyguların toplanmasıdır.
*”Hem Rabbü’l-âlemîn, meyve-i âlem olan insana âlemi içine alacak bir vüs’at-i istidad verdiğinden ve bir ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ ettiğinden; ve hissiyâtça kesrete ve dünyaya mübtelâ olduğundan, bir rehber vâsıtasıyla yüzlerini kesretten Vahdete, fânîden bâkîye çevirmek istemesine mukabil, en âzamî bir derecede, en eblâğ bir sûrette, Kur’ân vâsıtasıyla en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve risâletin vazifesini en ekmel bir tarzda ifâ eden, yine bilbedâhe o zâttır.”
Kur’an-ı Kerim vahdetin sözlü belgesidir.Vahdetin şahididir.Tüm insanları bir çatı atında toplamaktadır.Gönülleri,dilleri,bedenleri bir kılmaktadır.
*”Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar, hikmet-i Rabbâniyenin birer mu’cizesi, san’at-ı İlâhiyenin birer hârikası, rahmet-i İlâhiyenin birer hediyesi, vahdet-i İlâhiyenin birer bürhan-ı maddîsi, âhirette eltâf-ı İlâhiyenin birer müjdecisi, kudretinin ihâtasına ve ilminin şümûlüne birer şâhid-i sâdık oldukları gibi; şunlar, âlem-i kesretin aktârında ve şu ağaç gibi tekessür etmiş bir nevi, âlemin etrafında, Vahdet aynalarıdırlar; enzârı kesretten Vahdete çeviriyorlar. Lisân-ı hal ile herbirisi der: “Dal budak salmış şu koca ağacın içinde dağılma, boğulma; bütün o ağaç bizdedir. Onun kesreti, vahdetimizde dahildir.” Hattâ her meyvenin kalbi hükmünde olan herbir çekirdek dahi, Vahdetin birer maddî aynası oldukları gibi, zikr-i kalbî-i hafî ile, koca ağacın zikr-i cehrî sûretiyle çektiği ve okuduğu bütün esmâyı zikreder, okur.”
Ağaçlar arasında bile bu vahdeti kaldırırsanız,değil tüm dünyadaki elmalar arasında birliği tesis etmek,bir ağaçtaki elmalar arasında dahi bir birlik sağlayamazsınız.
Kâinatın ve dünyadaki her şeyin arasına nüfuz eden bir vahdet vardır.
*”Nasıl imkândan vücûb görünüyor; infiâlden fiil ve kesretten vahdet-bunların vücudu, onların vücuduna katiyen delâlet eder. Öyle de, mevcudât üstünde görünen mahlûkıyet ve merzûkıyet gibi sıfatlar dahi sâniiyet, rezzâkıyet gibi şe’nlerin vücudlarına katî delâlet ediyor. Şu sıfâtın vücudu dahi, bizzarure ve bilbedâhe, bir Hallâk ve bir Rezzâk Sâni-i Rahîmin vücuduna delâlet eder.”
Her şey başlangıçta bir babadan sudur ettiği gibi,nihayetinde de bir avlata son bulmaktadır.
Bir şeyden her şey ve her şeyden de bir şey yaratılmaktadır.
*”Maahaza, kesretin vahidden suduru, vâhidin kesretten sudûru kadar zahmet değildir, daha kolaydır. Meselâ, bir kumandanın efrad-ı kesireye verdiği intizam ve yaptırdığı işleri, o efrad-ı kesire, kendi başlarına büyük bir müşkilâttan sonra yapabilirler.”
*”Mesela, kamerin ahvaline veya istikbalin hakikatine dair ita-i malümat eden adama, bütün mamelekini ona feda etmeye hazırsın. Amma daire-i mülkünde bir arı hükmünde bulunan kamerin Halıkından haber getiren ve ezel, ebede, hayat-ı ebediyeye, hakaik-i esasiyeye, azim meselelere dair malümat ita eden ve seni manevi perişaniyetlerden, dalaletlerden kurtarıp kesretten vahdete doğru yol gösteren ve hayat-ı ebediyeye imanla mâ-ül-hayatı sana içirtmekle firak ve ayrılmak ateşlerinden kurtaran ve Halıkın marziyatını, metalibini tarif eden ve Sultan-ı Ezel, Ebedin muhaberesine tercümanlık yapan Resul-i Rahman’ı dinlemeye ve o Muhbir-i Sadıka imanla teslim olmaya mani olan nefsin heva ve hevesini terk etmiyorsun.”
Dalalette vahdetin kaybı vardır.Vahdetini kaybeden dalalete düşer.
*”Evet, fikr-i san’at, meyl-i mârifet, kesretten çıkar. Avrupa’nın darlığı ve deniz ve enharı olan vesait-i tabiiye-i münakale içinde dolaşması sebebiyle, tearüf ticareti, teavün iştirak-i mesaiyi intaç ettikleri gibi, temas dahi telâhuk-u efkârı, rekabet de müsâbakatı tevlit ederler. Ve bütün sanayiinin mâderi olan demir madeni, kesretle içinde bulunduğundan, o demir, medeniyetlerine öyle bir silâh-ı kuvvet vermiştir ki, dünyanın bütün enkaz-ı medeniyetlerini gasp ve garat edip gayet ağır bastı, mizan-ı zeminin muvazenetini bozdu.”
Tüm icadlar,bilimler,fikirler,sanatlar kesret içinde vahdetin bulunması iledir.
12-06-2011
MEHMET ÖZÇELİK