KADININ FERYADI
KADININ FERYADI
Vatanın sadık evlatlarından,yine vatanın muhafazakâr ve düşünen ve sorumluluk taşıyan,yada bu hisse sahib vatan muhafızları ve bekçileri olan idarecilerine…
İslâmın emniyet,sadakat,dürüstlük,fazilet gibi dünyevi ve uhrevi açıdan koymuş olduğu TESETTÜR gibi ilahi bir emri,kokmuş ve kokuşmuş heveslerine sığdıramayıp FUHŞİYATI teşvik ve neşreden sefih tabiatlı birkaç müstehcen-perest insanın zevkinin ve hayvani duygularının tatmini için,koca bir müslüman-Türk milletinin ruhlarına nüfuz eden ahlakını pest-payeleyip çiğneyen,bir avuç nefis-perest ve sorumsuz insanları nazarı itibara alıp da;%-99-u müslüman olan bir milletin Din-Ahlak-Namus ve Haysiyet gibi yüce duygularını nazarı itibara almamak,acaba ne ile tevil edilebilir?
Milletin ahlakını bozmak için değil fertler,cemiyetler çalışmaktadır.
Tamiri için ise;değil devlet ve cemiyetler,ancak cüz-i olarak fertler çalışmaktadır.
Televizyon kanalları evlere,kanalizasyon gibi akmakta,diğer neşriyatlar da bunu sorumsuzca bunu takviye etmektedir.
Bizi tehdit eden bu durum,batıyı yıkmıştır. Aynı akibete düşmeyelim. Gençliğimize,kadınımıza,geleceğimize ve değerlerimize sahib olalım.
Tarihi açıdan aleme baktığımız da;bir çok devlet ve milletler kadını ticaret malı,kendi nefislerini tatmin edici bir eşya ve kıymetsiz ve değersiz olduklarını ifade edip,onların ruhlarının hayvan ruhu olduğunu söylemekte tereddüt göstermemişlerdir.
Halbuki İslâmiyet geldikten sonra kadının en yüksek makama,ulvi bir ruh ve şefkate sahib olup,-şefkat Kahramanı- olarak ihraz ettiğini görmekteyiz.
Kadının örtüsünü kadına bir mahfaza yani çeşitli çirkeflere düşmek ve alet olmaktan koruyan bir sed yapmıştır. Böyle bir seti kırmak ve yıkmak,kadını ve kadının öz benliğini yıkmak demektir.
Şu durumda kadın bir bozuk para gibi harcanmak istenmekte ve her geçen günde bu çirkef girdabına sevk edilmektedir.
KADININ BU FERYADINA KULAK VERİLMELİDİR….
Aman Allahım!…Bu ne haldir ki;körpe dimağlar törpülenmekte,cehennem istekle parsellenmekte…Yeni yetişen nesil buna sevk edilmekte…madde manaya galebe ettirilmekte…
Edebin timsali kadın
Manan gitti kaldı adın
Yapılırken senin yadın
Şimdiyse kaldı FERYADIN…
İSLÂMDA KADIN
Âyette:”Kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yarattık.”[1]
Cenâb-ı Hak tabiatta bulunan her şeyi çift olarak yarattığı gibi,(yer-gök,iyi-kötü gibi) insanları da kadın ve erkek olarak çift yaratmıştır.-Kalbe mukabil bir kalb olan bu çift- çiftlerin en azizidir.
Kadın psikolog Cecile Sauvage şöyle der:”Bir kadın,bir erkeğe bağlanmadıktan sonra,kişiliğini kazanamaz.. erkeksiz kadın,oraya buraya saçılmış bir çiçek demetine benzer.”[2]
G.Gardony:”Çiçek koku vermek,ateş ısıtmak,kadın da mesut etmek için yaratılmıştır.”der.
Kadına ilk nazarların çevrilişi Hz. Âdem’in cennetten çıkarılması ve Kâbil’in Hâbil’i öldürmesiyle başlar. İlk imtihanın gelişmesi şu şekilde olur:
“Kâbil (Kayn) ve kız kardeşinin (Klima) cennette, Hâbil ve kız kardeşinin dünyada doğub,evlenmede bir öncekiyle bir sonrası olması gerekirken (Âdem’in şeriatına göre caizdir.) Kâbil kendi kardeşinin çok güzel olmasından istememesi üzerine Hz. Âdem ona:”Ey oğlum,kurban takdim et,kardeşinde kurban takdim etsin. Allah hanginizin kurbanını kabul ederse kız onunla evlenir,dedi. Kayn (Kâbil) ekin biçmekle,Hâbil’de hayvan beslemekle geçiniyordu. Kâbil buğdayı,Hâbil’de koyunlarının en iyisinden birini kurban etti. Allah beyaz bir ateş gönderdi. Bu ateş Hâbil’in kurbanını yaktı. Kayn’ınkini olduğu gibi bıraktı. Böylece Kâbil’in kız kardeşiyle Hâbil’in evlenmesine hükmedilmiş oldu.
Neticede bunu çekemeyip şeytana aldanan Kâbil,kardeşi Hâbil’i hayvanlarını otlatmakta iken öldürdü.”[3]
Hz. Havva cennetteki doğumunda doğum sancısı çekmemiş,dünyadakinde çekmiştir.
Allah bir şeye emrederse o şey hasen ve güzel olur. nehyeder ve yasaklarsa o şey kabih ve çirkin olur. İnsanlığın ilk dönemindeki Hz. Âdem’in çocuklarının evliliği de bu kabildendir.
Neslin çoğalması için bu bir zaruret olduğundan Allah buna müsaade etmiştir. Fıkhen de:”Zaruretler haramı helal ederler.”
Kadın ve erkek fıtratları icabı farklı olarak yaratılmışlardır. Bu durum küçük yaşta seçtikleri oyuncaklarda da görülür. Biri bebek seçerken,diğeri silah ve benzeri şeyleri seçer. Birinin binası evlat ve sevgi ve şefkati üzerine kurulurken,diğerinin kaba ve kabaca şeyler üzerine…
Konuşma konuları da farklılık arz eder.
Biri bir şeyler icad etmeye çalışırken,öbürü taklide çalışır. mesela mimar Sinan şaheser bir bina yaparken,kadın bunu beze nakşeder.
Erkek zorbalıklarla elde edilirken,kadın bir iki şatafatlı söze bakar. Kadın şefkatinden ne küçük şeye karşı müteessir olurken,erkek tınmaz bile…
Volter diyor:”Bizim papazlarımız İstanbulun fethini bir türlü hazmedemedikleri için İstanbulun fethine karşı çıkamamışlardır. Fakat bu münasebetle İslam’da kadın konusunu istismar etmek suretiyle müslümanlığı ve Müslüman-Türkleri çirkin göstermişlerdir.”
Acaba bizdekiler kimden yanadırlar?
Medeniyet kadınları yuvalarından çıkarmış ve uçurmuştur. Oysa kadının yeri onun yuvası ve evidir.
Çünkü insanın ilk muallimi,terbiye edip yetiştiricisi onun annesidir. Buda yuvada mümkündür.
Evden kopuk,iç hizmetin yapılmadığı bir ailede evlat terbiye ve eğitimden ve anne şefkatinden mahrum olarak yetişecektir.
Her şey anaya gebe… iyi-kötü,Hz. İbrahim’de,Nemrut’da…
Her şey ondan doğar;cennet de,cehennem de…İkisini de o doldurur.
“Toprak,tohuma ana;kaynak çağlayana;Havva insanoğluna;Meryem bir ruha;Amine bütün bir hakikata,varlığın sırrına,sırların özüne…”[4]
Öz’de onda,kışır da…
Kadın her yönüyle annelik üzerine yaratılmıştır. Peyami Safa’nın deyimiyle:”Kadının ebediyeti,zekâsında değil,rahmindedir.”[5]
Analığı tatmayan,ana olmayan kadın dengeli ve normal değildir.
Kadını bir zevk aleti olarak gören şimdiki medeniyet,onu yuvasından uçurmak ve elinden en bariz vasfı olan anneliğini almakla zulmün katmerlisini ona reva görmüştür.
O şefkat kahramanı kadın;bu zulme layık mıdır? Rızasıyla girmişse,belki evet. Ancak yine de insanlık hesabıyla acır,kurtulması için fiili ve kavli duamızı yaparız.
Sattığı kasedleri milyonları bulan,sevdiklerinin sahte tebessüm ve alkışlarıyla bir çoklarını hayran bırakan batılı müzik sanatçısı bir kadın,sahib olduğu bu kadar şeylere rağmen,sahi olmadığı annelikten dolayı intihar etmeden önce yazdığı mektubta şöyle diyordu:”Anne olup çocuğum olsaydı,intiharı düşünmezdim.”
Fakru zaruret içerisinde olan bir çok anneler bu sanatçının sahib olduğuna sahib değiller. ancak ondan daha önemlisi anneliğe sahibtirler.
M.C.Beyhen şöyle der:”Kadınları rızık peşinde evlerinden çıkarmak suretiyle zaman onların başına bela olmuştur. Bundan sonra kadınları hüzün ve nedamet kapladı. Buna en büyük delil yakın zamanda Amerika’daki gallob enstitüsünün yaptığı ankettir. enstitü,A.B.D.’de her ortamda çalışan kadınların çalışmaktan gayelerinin ne olduğuna dair de genel bir anket yapmıştır:”Şu zamanda kadınlar mutlak surette yorulmuşlardır. Amerika kadınlarının %-65’i evlerine dönmeyi tercih etmektedirler.Önceden kadın,evinden çıkmak gayesini elde ettiğini sanıyordu.Bu gün ise yoldaki sürçmeler,ayağının derisini yüzdü. çalışma gücünü bitirdi. Kadın yuvasına çocuklarını bağrına basmak için tekrar dönmek istiyor.”[6]
Şu medeniyet o aziz varlığı pespaye gayelerine bir köprü yapmış,bir-iki kişinin köleliğinden kurtarmış,binlerce kişinin kölesi haline getirmiş. onu –medeni köle- yapmıştır. Veyl olsun…
“Yeni maddi felsefede kadının iffeti,büyük bir köleliğe maruz kalmıştır. Güzelliği ve namusu servet ve kazanca hizmet için kullanılmıştır.
Binlerce randevu evleri,dans salonları,çıplaklık kampları,müstehcen dergiler,seviyesiz filimler,kadının şeref ve ırzıyla yapılan ucuz ticarete apaçık bir delildir.
Garplı erkek,kadını,hissetmediği yönden köle haline getirdi. Çünkü kadını,arzularını tatmin edecek,meyillerine ve iştiyaklarına cevab verecek her yerde kullandı.”[7]
Öyle bir vahşet ki,dehşetlere denk…Cehalet asrına Rahmet! okutturacak derecede…
CEHALET ASRINDA KADIN :
-Kocası ölen kadının üzerine kim cübbesini,giysisini atarsa kadın onun olurdu. İtiraza da hakkı olmazdı.
-Asil çocuğa sahib olmak için başkasıyla yatmasına müsaade edilirdi.
-Kadın çocuk doğurunca aileye girmiş sayılıp,doğum yapmadan da ölürse kocasına baş sağlığı dilenilmezdi.
-Kadın on kadar erkekle yatar,doğan çocuğu onlardan istediği birine verir,oda reddedemezdi.
-Fahişelik yapan kadının kapısına bayrak asılır,doğurduğu çocuk hangisine benzerse –reddetmeksizin- ona verilirdi.[8]
ROMA HUKUKUNA GÖRE KADIN :
Avrupa da iki türlü evlilik vardır:1)Koca dilediği takdirde kadını satabilir,istediği cezayı verir,hatta ölüm cezasıyla cezalandırabilirdi. Kadının bütün kazandıkları kocasının olurdu.
2)Karı babasının hakimiyeti altında idi. Bu defa baba onu kocasından alabilirdi ve mutlak bir hakkaniyete sahibti.”[9]
Kadın istediği kadar koca değiştirebilirdi.
Bu hususta Romalı filozof Seneka (M.S.Ö.73):”Zamanımız Roma’sında boşanma hadisesi artık ayıp sayılmamaktadır. Kadınlar bir ömür boyu,yaşlarının sayısından daha fazla erkekle evlenebiliyorlar.”
Batının her şeyi gibi,aile müessesesi de bozuktu.
İslâmdan önceki babayı:”Kızının namusunu yabancılara çiğnetme,kızını öldürmezsen namusu çiğnenecek.”diye aldatan şeytan;şimdi de namusunu satmaya,ekonomik,fakirlik,geçim zorluğu altında söylediği yaftalar ve safsatalarla yoldan çıkarmaktadır.
Ancak ikisi arasında şu fark var ki;Birincisinde kadın dünyasını kaybederken,diğerinde de ebedi ahiret hayatını kaybettiği gibi,gençliğinde gördüğü iltifatları ihtiyarlığında görmemekle dünyada da sille-i tedibi yemektedir. Çift taraflı zillet…
İSLAMDA KADIN :
Getirdiği saadetle buna saykal vuran İslam;kızların diri diri gömülmelerini ortadan kaldırmış,[10] ve hadiste:”Kimin bir kız çocuğu olursa,onu diri diri gömmezse,onu hakir görmezse ve erkek çocuğunu ondan daha fazla kayırmazsa,Allah o kişiyi cennetine koyar.”[11]
“Kim iki kız evladına,büyüyüp yetişinceye kadar,bakar beslerse,o ve ben hesap gününde (iki parmağını işaret ederek) böyle beraber geliriz.”[12]
“İlim öğrenmek her kadın ve erkeğe farzdır.”(Beyhaki)
Kadınlara adetli günlerinde ve doğumdan sonra kırk gün namaz ve oruçtan muaf tutulmuş,namazı kaza etmezken,farz olan orucu istedikleri günde kaza edebilmeleri,Cuma namazının farz olmayışı onların gözetilmiş olduklarını göstermektedir.
Kur’an-da erkek adıyla anılan bir sure bulunmazken,kadın demek olan büyük bir sure olan –Nisa- suresi –kadın-anlamına olup,anların adıyla anılmaktadır.
İslâmiyet:”Kadının insan olduğunu kabul etmiştir. Ona istiklal ve şahsiyet vermiştir. Onu dine,ibadete ve cennete girmeğe ehil saymıştır. Alış verişlerde ona erkek gibi söz hakkı vermiş,iyiliği emir ve kötülüğü yasak etme gibi toplumun ortaklaşa yapacağı işlerde davette bulunma vazifesi yüklemiştir. Yine öğretmekle vazifeli saymıştır. Kadınlığına uygun gelen işlerde çalışmasına müsaade etmiştir,mirasta hak tanımış,evlenmede fikrinin alınmasını şart koşmuştur. mal ve akitlerdeki velayette de kadının erkeğe denkliğini beyan etmiştir.”[13]
Evlenecek kişiler başlı başına ehil olup,kişilikte eşittirler. Akitte kadınında sözü alınır,istemediğinde zorlanamaz.[14]
Ancak velisi bu mesele de araştırma ve soruşturma hususunda daha fazla bilgiye sahib olabileceğinden onun görüşü ağırlık kazanabilir,sıhhatli olmak şartıyla…
-Miras hususunda da kadına bir erkeğe iki vermekle;kardeşlerinin,babamızın malını niye yabancılara verdin-diyerek sahib çıkmama durumlarını da ortadan kaldırmış,kız kocasının aldığı iki hisseyle de yine eşit olarak üçe tamamlamış olmaktadır.
“İslâmiyet bir kadın hakkına hükmetmiştir ki ondan,kadın İslamiyetten evvel ve sonra (hatta bu asra kadar) mahrum bırakılmıştır. Bu hak müstakil mülkiyet hakkıdır. İslam şeriatına göre kadının parası,ğayrı menkulü veya diğer eşyası üzerindeki hakkın,tam olduğu kabul edilir. Bu hak evliliğiyle,dul ve bekarlığıyla değişmez.
Kadının malını satması,satın alması,bütün mülkünü veya bir kısmını kiraya vermesi veya ipotek gibi hususlarda tam hak sahibidir. Kadının dişiliğinden dolayı küçük ve ikinci sınıf görüldüğüne dair şeriatın hiçbir yerinde bir işaret yoktur. Şurası keza mühimdir ki,kadın bu haklara evlilik öncesi sahib olduğu gibi,bu haklar evlendikten sonra kazandıkları için de geçerlidir.
Mesela zannedildiği gibi 1938’de Fransız kanunları,kadınların kontrat yapabileceklerine müsait oluşlarını tanımak için tam islah edilmedi. Hala bir evli kadının,kendi özel mal varlığından,bir yere vermeden veya dağıtmadan önce,kocasının müsaadesini temin edip etmediği sorulur.”[15]
Kadın mürüvvetini korumalı,fesadı uyandırmamalıdır. Hadiste:”Kadın namahremdir.(Dışarı)çıktığı zaman,şeytan onu takib eder.”(Tirmizi)
Bu durum çerçevesinde kadınında yapması gereken işler vardır. Ebe ve hemşirelik gibi. İslâmda ilk hemşire Rüfeyda olup,Medine’lidir. Harbte yaralananları karşılıksız tedavi ederdi.
İslâmiyet;din sadece erkeklere değil, kadınlara da şamildir. Aynı sorumluluk altına onlarda girmektedir.
Mesela,Efendimizin de buyurduğu,en değerli üç kadın olan Fir’av-nın karısı Hz. Âsiye,Hz.İsa’nın annesi Hz. Meryem ve kendi hanımı olan Hz. Hatice’ye,değil başı boş milyonlarca serseri,acaba binlerce salih insan dahi onlara yetişebilirler mi?
Veli olan Rabiat-ül Adeviyye’ye şu zamanın binlerce insanı ona ulaşabilir mi? İşte kimmiş üstün? Neredeymiş üstünlük? Görülsün ve bilinsin…
Kadın ve kadın ile alakalı olan ayet ve hükümler,erkekler ile ilgili olan,doğrudan erkekleri ilgilendiren ayetlerden daha fazlacadır.[16]
Kur’an-daki hitab[17] hem erkeğe,hem de kadınadır. Zaten;”Ya eyyühellezine amenu”-“Ey iman edenler”derken,mana ve gramer yönünden her ikisi de dahildir. Bu ifade tarzı İslâmiyetten önce ve şimdi de Araplar arasında aynı şekilde kullanılmaktadır.[18]
-Eşitliği iddia edenler şunu da bilmelidirler ki;kendi kulakları merkeblerinkinden kısadır. Buda bir eşitsizliktir. Kendileri merkeblerine değil,merkebleri ve bir çok varlıklar kendilerine hizmet etmektedirler. Oysa buda eşitsizliğe aykırıdır. Acaba ne buyururlar?
Efendimizin:”Cennet annelerin ayakları altındadır.”ifadesiyle,cennet babaların değil,annelerin rızasına ve ayakları altına serilmiştir.
Ve Efendimiz:”iyilik yapmayı,ancak kime yapması gerektiğini söyleyen bir sahabiye,üç kere tekrar ile –annene- derken,dördüncüsün de,-babana-demiştir. Bununla da anne denilen,aziz varlık olan kadının layık olduğu ve olacağı mevkiyi a’layı da belirtmiş olmaktadır. Beşeriyet şimdiye kadar bu makamı vermemiş ve veremeyecektir de. Düşüncesi ve uygulamasıyla…
“Kur’an-ın muhtelif bir çok surelerinde erkek ve kadın zikredilmekle beraber,şu surelerde kadınları ilgilendiren hususlara ağırlık verilmektedir.Bunlar:Nisa,Yusuf,Nur,Ahzab,Mümtahine,Talak,Tahrim sureleri.”[19]
AİLE HAYATI
Dünya hayatı başlangıç da aile hayatı ile başlarken,netice ve son olan cennet hayatı da aile üzerine kurulur.
Aile kutsal bir yuvadır. İnsanlığın,toplumun bir çekirdeğini oluşturur. Öyle bir çekirdek ki,hem cennete,hem de cehenneme hamiledir.
Dinin perspektifiyle,peygamberlerin tarif ettiği nurla –her şeye olduğu gibi- aileye de o şekilde bakmayanlar ya ifrat yada tefrit etmişlerdir. yani bir yandan kadına layık olduğu yeri vermezken,diğer yandan da aşırı hareketiyle o nazik ve zarif vücuda taşıyamayacağı yükü yüklemekle zulmetmiştir.
Didin gösterdiği kıstas ve mihenk ise;Vasattır. Onu layık olduğu mevkiye oturtturup,gerçek kıymet ve değerine sarmıştır.
-Aile hukukunun önemi hususunda:”Kur’an-ı Kerim-in tam 23 yerinde,nikahtan,aile hukukundan söz edilir. 80’e yakın yerinde,zevc ezvac gibi tabirler,evlenme ile ilgili hükümler anılır. 10 yerinde boşanma hükümleri anlatılır.”[20]
-Ailelerin kurulmasındaki amaç;ailede bulunan bütün fertlerin ve temel olarak karı ile kocanın birbirlerinde SÜKÛN [21] bulmaları için vardır.
Dalgalarıyla yorucu bir hayattan sükun,rahat ve huzura erdirici bir hayata geçmeyi sağlar.
Ailede fertler birbirleriyle yardımlaşırlar.
Kişinin imanlı,hürmet ve merhametle techiz olmuş aile hayatı,cennet hayatıdır. Aksi takdirde;cehennemi andıracak bir hayata dönecektir.
Kadın yaratılışı icabı zarif ve naziktir. Erkek ise Müfessir Razi’nin dediği gibi:”Yaratılışı icabı,ailenin diğer bireylerine göre güç,kuvvet,azim,dayanıklılık,riyaset ve geçimin temini gibi konularda daha ehildir. Bu ehliyet,biyolojik yönden erkeğe,vehbi olarak verilmiş bir özelliktir.”[22]
Buradaki farklılık vazifenin farklılığından olup,bu da taksimi gerektirmektedir.
Hakiki üstünlük de erkeklik ile değildir. Çünkü erkeğe yüklenilen bu yük üstünlüğün değil,yükümlülüğün ve sorumluluğun ifadesidir. Fazilet değil,yüktür.
Babanın aile reisi oluşu”Fransa kanununda da,743 sayılı Türk medeni kanununun 152. maddesinde de aynıdır.”[23]
AİLEYİ YIKANLAR
Aile küçük bir devlet,devlet de büyük bir aile olduğundan,küçük ailede meydana gelecek bir çatlaklık,büyük aile olan devleti de menfi yönden etkileyecektir.
Mesela tanımadığımız bir memlekete veya devlete gittiğimizde şahit olduğumuz bir-iki aile,o millet hakkında hüküm vermemizde en adil şahit ve delil olacaktır.
Ailede çatlak var,yoksa çatlaklar mı var?
Evvela çatlaklıklar meydana getirip,şimdi de o mukaddes yuvayı yıkanlar ve yıkmaya çalışanlar maneviyattan yoksun ve körü körüne hempaları olan batıyı takib edenlerdir.
Aslında bu insanlar kadını tanımamaktadırlar. Veya bazı inkilab sevdalılarıdırlar ki,kadın ve aileyi inkilabları uğruna feda etmektedirler.
Yani inkilab ve onu düzenlemeyi kadına göre değil de,kadını o inkilaba göre düzenlemekte ve feda etmektedir. Artık bundan sonra onu yont yont,düzelt. Belki Nasreddin Hocanın,tüyleri yolunmuş kuşuna benzer…
Kanunlar insanlar içindir,insanlar kanunlar için değildir.
1943 yılında yapılan maarif şurasında okumuş!büyük ilim adamı! sıfatıyla konuşmacı prof. Sadrettin Celal Antel ailenin inkilablar önünde ne gibi engel olduğunu şöyle keşfeder:”Aile bir zehirdir. İnkilaba muhalefet ruhu aileden geliyor.”Bu prof. kendince haklıdır. Çünkü;maneviyatın önünde –kale gibi- ilk ve son engeli aile teşkil etmektedir. Tabiri caizse; milletlerin ve fertlerin –müsbet veya menfi yönde- değişmelerinde ailelerin onayı gerekmektedir. Bu onay alınamıyorsa,çeşitli vesilelerle yıpratılma yoluna gidilmekte,evlatlarla aileler karşı karşıya getirilmekte,bunu da inkilablara aykırılıkla desteklemek suretiyle dejenere edilmeye ve yıkılmaya gidilmektedir. Sayın prof-umuzun da yaptığı budur.
1710’da İngilizlerce görevlendirilen casus Hempher’in aileyle ilgili planından biri olarak:”İslâmi nikah,aile yapılarını güçlü tutmakta ve müslümanların hızla çoğalmalarını sağlamaktadır.
Çok önemlidir;buna mutlaka mani olmalıyız. Kanuni yasaklarla birden fazla evliliğe müsaade olunmamalı ve doğum kontrolü uygulanmalıdır.
Evlenmeleri her vesile ile zorlaştırınız ve geciktiriniz.
Nikâhsız beraberlikleri teşvik ediniz.
Müslüman kadınların örtüleri açılmadıkça onlara fesadın bulaşması mümkün değildir.
Kadınların güzelliklerini göstermeye meylini tahrik ederek örtülerini kaldırmalısınız. Müslümanlığı yok etmek için bu yol çok tesirlidir.
Bu iş için gayri müslim kadınları alet etmelisiniz.
Ayrıca”İslâmın kadına değer vermediğini”telkin ederek onları ailelerinden ve yuvalarından soğutmalısınız.
Huzursuzluk çıkararak boşanmaları arttırmalısınız.
Aile çatısını çökertmeden İslâmı mağlub etmemiz çok zordur.”[24]
Aşırı harcama ve israf da aileyi sarsar,neticede yıkar. Gayrı meşru yola ve rüşvete sevk eder.
İsraf sefahete,sefahet sefalete götürür.
Nitekim Yavuz Sultan Selim debdebeli giyinen oğlu Şehzade Süleymana şöyle der:”Sen böyle giyinirsen,anan ne giyinsin Süleyman? Anana takacak zinet bırakmamışsın…”
TESETTÜR
Kur’an-ı Kerim-in kesin emirlerinden olan Tesettür[25];Din ve fıkıh yönünden;”Kadınların ve erkeklerin başkasına,namahremlere vücutlarının haram kısmını göstermemeleri…[26]
Kadın avrettir. Böylece de;hem kendini örter,hem de başkalarının kendilerine bakmamaları için onların da gözlerini örter. Harama,günaha ve fitneye düşmelerine o avretlik ve tesettür bir set teşkil etmiş olur.
Kur’an-ı Kerim tesettür emriyle;şefkat kahramanı ve değerli bir hayat arkadaşı olan kadınları aşağılıktan ve aşağılanmaktan,zilletten,yabani ve yabancıların göz hapsine almakla manevi esirlikten ve sefalete düşmekten kurtarıyor.
Tesettür;aile fertleri arasındaki karşılıklı emniyeti,samimi hürmeti ve muhabbeti de tesis etmektedir. Tesettürsüzlük ise bunları ortadan kaldırmaktadır.
Tesettürsüzlük;kadının en güzel vasfı olan SADAKAT’ı da ortadan kaldırıyor.
Tesettürsüzlük;Neslin çoğalmasına değil,azalmasına sebebtir. Çünkü kişi ailesinin açık-saçık olmasını istemediğinden bekar kalacak,geç evlenecek veya ğayrı meşru yola gidecek…
Muhitin de insan ahlakı üzerinde tesiri vardır. Avrupanın insanı da,memleketi gibi soğuk olduğundan Tesettürsüzlüğün bizdeki kadar fazla kötülükleri tahrike sebeb olmaz. Bu yönüyle de memleketimiz Avrupaya kıyas edilemez.
“Kadınların ahiret saadeti gibi,dünya saadetleri de ve fıtratlarındaki ulvi seciyeleri de…bozulmaktan kurtulmanın yegane çaresi,İslam dairesindeki dini terbiyeden başka yoktur.”[27]
Duygular bakımından tamamen sönmemiş ve bozulmamış her kadın başkaların pis bakışlarından elbette sıkılır ve rahatsız olur. Tesettür ise;kötü bakışların yaralayıcı oklarından kalkan gibi her iki tarafı da korur.
Diğer bir açıdan,Bediüzzaman hazretlerine göre tesettürün bir hikmeti ise:”Cenâb-ı Hak sanatını güzel göstermek istiyor ve çirkin şeyleri perdeliyor,diğer varlıklara karşı güzel göstermek ve insanın diğer nevilerdeki tasarruf ve münasebet ve kumandanlığına da işaret etmektedir.”
Gerçek hürriyet ve şahsiyet;tesettür de ve tesettür iledir.
“Tesettür etmeyip de bütün güzellik ve süs püsleriyle kendini yabancı gözlere vaz’ ve teşhir eden bir kadın tabiidir ki;istiklal ve hürriyetini ve vakar ve izzetini muhafaza edemez.”[28]
-Yürüyüşleri hususunda ise;”Yani baştan ayağa örtündükten başka yürürken de edeb-ü vakar ile yürüsünler,örtüp gizledikleri sun’i veya hılki ziynetler bilinsin diye bacak oynatıp ayak çalmasınlar,çapkın yürüyüşle nazarı dikkati celb etmesinler,çünkü erkekleri tahrik eder,şüphe uyandırır.”[29]
Âyette:”Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.”[30]
-Kendilerini başkalarına teşhir edip gösterenler,cahiliye adetinden olan Halhal ve de ökçelerini yere vurmak suretiyle yapılan çalımlı yürüme Kur’an-ca yasaklanmıştır.
Çünkü bu bir fitneye vesiledir. Peygamber diliyle de:”Fitne uyumaktadır,uyandırana Allah lanet etsin.”tehdidine mâsadak olur.
Şairin ifadesiyle:”Yapraklar arasından rüzgar geçince,işrik ağacının hışırtısı gibi,o (sevgili) yürüyüp geçtiği zaman,ziynetinin baştan çıkartan sesini işitirsin.”[31]
-Cahiliye dönemindeki örtünme şekli;”Müfessirlerin nakline göre cahiliye kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar,yakaları önlerinden açılır,gerdanları ve gerdanlıkları münkeşif olurdu(açılırdı),ziynetleri görünürdü.”[32]
Şu anda bizlerdekinin yani örtmek ile örtmemek arasında bocalayanların durumu da,bundan farklı değildir.
Medeniyet,çağdaşlık,moda yutturmacalarıyla açılmaya yapılan teşvik,tıpkı sanat adına ilk çağ Yunan resim ve heykellerindeki çıplak resimlerle,fuhşa yapılan davetiye gibidir.
Daha önce Bizansı yıkan fuhuş,bu günde batıyı sarsarken,bizi de kıskaca almaya çalışmaktadır.
Nitekim:”1710’da bir İngiliz ajanı İslâmı yok etmek için Tesettürün mutlaka kaldırılmasını istiyordu.”[33]
Lozan’ın gizli maddelerinden:1)İslâmiyet,şeriat,dini esaslara sırt çevirerek kaldırılması.
2)Hilafetin kaldırılarak,halifenin sürülmesi.
3)Medrese,zaviye,dini takviye edici bütün müesseselerin kaldırılması ve şer’i mahkemelerin kapatılması.
4)TESETTÜRÜN kaldırılarak yasaklanması.
5)İslâm alemiyle ve Türklerle irtibatın ve bağların koparılması.
Evet. Bütün bunlar yapıldı ve yapılmaya da devam edilmektedir.
Bütün bunca açıklık ve tesettür düşmanlığı neden ileri gelmektedir? Nedir bunun bunca sebebi?
Mesele bunun temelinde ve kök yapısındadır.
Bunda emre itaatsizlik,emir dinlememezlik,bütün bütün,mutlak olarak hür olma düşüncesi vardır. Belki bunun altında;nefsin zebunu ve kölesi olmak yatar.
Zahiri zevk ve serbestlikle beraber,ebedi bir elem ve hapis söz konusudur.
Açıklık-saçıklık,olmaya ki bir hastalığın neticesi ola? Ruh hastalığı mı? Kalb,akıl hastalığı mı? İnanç ve iman hastalığı mı?Öldürmeyip çektiren müzmin,sahibine kabre kadar çektiren illet…
-Kadın niçin tezyin ediliyor? Teşhir için mi? Niçin teşhir? Kocası için mi,başkası için mi???
Ahmed Yesevi hazretlerinin dediği gibi:”Kitabına eğilmiş çocuk,aşını pişiren kadın,tarlasını süren çiftçi,tezgahtaki sanatkar,fenalık düşünmeye vakit bulamaz.”
“18. asrın sonları ile 20. asrın başlarında fahişe sınıfını ticari bir işletme olarak düşünme eğiliminde olan Fransa,İngiltere,İtalya gibi sömürgeci güçler 20. asrın başlarında bu sınıfı tam müesseseleşmiş ekonomik bir altyapı haline getirmeyi başardılar.”[34]
Bu fuhuşların altında fakirlik ilk temel sebeb değildir. Belki israf;lüks ve sefahet ve fuhşu,sefahet de sefalet ve rezilliği netice vermektedir.
Bunca menfiliklere rağmen İslam alimlerinin müjdeli haberleri ve bunu hisseden batılıların itirafı ki,onlardan biri olan Fransa kültür bakanlığı yapan-Andre Malraux’un dediği gibi:”21. asır ya Spritüalist (maneviyatçı) bir asır olacak veya hiç var olmayacaktır.”
KADIN HÜRRİYETİ VE TESETTÜR
Amerikalı kadın yazar Elisyan Stanböri’nin,Mısır’da bir ay kaldıktan sonra Kahire’de yayınlanan El-Cumhuriye gazetesindeki yazısında:”Arap toplumu kamil ve salim bir toplumdur. Bu toplumun gençlerini makul ölçüler içerisinde geleneklerine bağlı tutması lazımdır. Çünkü bu toplum Avrupa ve Amerika toplumuna benzememektedir. Zira müslümanlar da atalardan devralınan bir takım gelenekler kadının hayatını sınırlamakta,anne babaya karşı saygı icab ettirmektedir. Bundan daha önemlisi de Avrupa ve Amerika’da aile ve toplum hayatını tehdit eden kadın erkek ilişkilerini yasaklamaktadır.
Arap toplumunun bilhassa genç kızlar için vazettiği kayıd ve nizamlar son derece faydalıdır. Bunun için ben size ahlak ve geleneklerinize sımsıkı sarılmanızı öğütlerim. Kadınlarla erkeklerin karışmasına mani olun. Bilhassa genç kızlarınızı tarihten devraldığınız terbiye kuralları ile yetiştirin. Bu,Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi kadınların her yere serbestçe girip çıkmasından daha hayırlıdır. Hem sizin için,hem insanlık için daha hayırlıdır.
Amerikanın son derece büyük bir toplum olması,birbirine yabancı kadın ve erkeklerin hiçbir evlilik bağı olmadan münasebet kurmalarına sebeb olmuştur. Bu başıboşluk,bir yandan hapishanelerin ve akıl hastanelerinin dolmasına,bir yandan da yirmi yaşın altındaki kızların barlarda,pavyonlarda,randevu evlerinde erkeklere satılmalarına yol açmıştır. İşte bu bizim gençlere verdiğimiz hürriyetten doğmaktadır. Avrupa ve Amerika toplumlarında kadınlarla erkeklerin iç içe yaşaması,kadınlara verilen aşırı hürriyet aile düzeninin tehdit ettiği gibi ahlak ve fazileti de sarsmaktadır. Çünkü daha yirmisine basmamış bir genç kız hürriyet,medeniyet ve her şeyin serbestliği adına içki içiyor;uyuşturucu maddeler kullanıyor,hatta annesinin bilgisi altında istediği erkekle flört ediyor. Öyle ki birkaç dakika evleniyor,birkaç sat sonra da ayrılıyor.”[35]
Dün müşrik Peygamber Efendimize:”Emin” derken,bu günde batılı O’nun getirmiş olduğu hükümlere;”Emin” ve “Amin” demekte ve isabetliliğinde boyun bükmektedir
Cumhuriyet dönemi tezadlar dönemidir. Bir nümune olarak bunu yazar Yakub Kadri’de görebiliriz. Hayatının ilk zikzaksız dönemlerinde Tesettür hakkında yazmış olduğu ilginç ve nefis yazısında şöyle der:”Bu çirkin asrın ve bu çirkin muhitin yegane süsü,yegane güzelliği sizin çarşafınız,sizin peçenizdir. Yalnız bunlardır ki,gözlere hala bakmak tahammülünü,bakmak arzusunu veriyor. Niçin ondan müşteki gibisiniz? O mazrufa bu zarftan daha muvafık ne olabilir? Sizi böyle gördükçe,bir kadının başka türlü nasıl giyinebileceğini düşünüyorum ve çarşafsız,peçesiz bir kadın tahayyül edemiyorum.
Siz,bizim aşkımızın,hürmetimizin,siz bizim kıskançlığımızın muti mahbubeleri değil misiniz? Vücudunuzun şeklini alan bu dilfirid mahbesi sizin etrafınıza,sizin yüzünüz üstüne biz ördük;bizim ihtimamımız,bizim muhabbetimiz ördü. Sizi güneşten,havadan,sizi kem nazardan sakındık da böyle yaptık. Yazık değil mi ki o saçlara güneş vursun,o yüzü havalar,tozlar hırpalasın? Yazık değil mi ki,-maazallah- o gözlerin harimine kolayca,laubali bir yabancı gözün kıvılcımı sıçrasın? Düşündük ki,belki bilmeyerek,belki farkına varmayarak birine gülüverirsiniz. Nazarlarınız belki,bilâ-ihtiyar,birinin üstünde fazlaca tevakkuf ediverir. Onun için yüzünüzü örttük. Zira,tebessümlerinizin,bakışlarınızın kıymetini biz anlıyor,biz biliyorduk. Gönlümüz onların,öyle lüzumsuz yere heder olmasına acıdı da bir ipek mahfaza içinde muhafazalarına lüzum gördük. Çünkü siz,hılkaten müsrifsiniz,hazinelerinizin pahasını bilmezsiniz;her şeyde dahil olan hilkat,bütün cömertlik kabiliyetini size verdi,sizin kalbinize döktü,fakat öyle bir ifrat ile ki,nihayet böyle bir tedbire ihtiyaç hissetti.
…Sizin açıldığınız ve sizin kıskançlık mahbesini yıktığınız yerlerde derhal evler yıkıldı,mabetler harab oldu,şehirler çöktü. Çünkü sizin mahbesleriniz o yerlerin surları idi,kaleleri idi.
……………
Söze başlarken size demiştim ki,bu çirkin asrın,bu çirkin muhitin yegane süsü,yegane güzelliği sizin çarşafınız,sizin peçenizdir. Memnun ve müsterih yaşamak için bu kanaat size yetmez mi? Halbuki benim ruhumu sadece bu kanaat dolduruyor:Peçeniz ve çarşafınız… Bunlardır ki,bana muhabbeti öğretiyor,hayata muhabbeti,aşka muhabbeti, memlekete muhabbeti…Zira sizin bu örtüleriniz,bu süsleriniz değil midir ki,minarelerin ve o âl râyetten sonra bu serseri ruha bir râz-âşina melce ve bir emin mersa saaadeti veriyor.
Peçenizin kudsiyetini şuradan anlayınız ki,bir yabancı elin ona uzanması ihtimali bile,gayz nedir,kin nedir hiç bilmeyen bu tembel ve yorgun ruhta beldeler yıkacak,burç ve barutlar devirtecek bir ateş alevliyor.
Gördünüz mü? Peçenizden bahsederken haşin adımlarla yüksek surlar etrafında dolaşan bir eski kahraman gibi söz söylemeye başladım. Belki bunların hiç birini yapmayacağım,fakat emin olunuz ki,şu dakikada çok samimiyim. Size,sizin örtülerinize ve süslerinize doğru teveccüh edince,kendimi her şeye kadir farz ediyorum. Tarih,menakıbı beşeriyeyi dolduran en büyük kahramanlılar bana bir çocuk oyuncağı gibi geliyor.
Sakın onları çıkarmayınız,sakın onları atmayınız. Bu çirkin asrın,bu çirkin muhitin ortasında asalet ve zerafete yegane dal olarak bunlar,sade bunlar kaldı. İnsanlar senelerden beri,insanlığı terzil için ve cemiyetlere manzaraların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. Bu güruha peyrev (yem) olmak size yakışır mı? Ben sizi zamanların ve insanların fevkinde,onların haricinde biliyorum. Siz mestur ruhlardan değil misiniz? Dünya yüzünde tek başına kalan ulvi bir dinin ilahı sizi bu sıfatla sair mahlukat arasında mümtaz kılmamış mıydı? Siz onun halk ettiği cennet-asa alemin meleklerisiniz. O “Kitabında” sizin isminizi zikretti. O vakitten beri siz mukaddesat meyanına girdiniz;artık ne hale,ne maziye,ne de atiye mensubsunuz. Yalnız unutmayınız ki,sizi bu mevkiye bizim aşkımız,bizim hürmetimiz,bizim kıskancımız is’ad etti(yükseltti).”[36]
Tesettüre yapılan bu hücumda;Avrupa medeniyeti ve felsefesiyle,İngiliz ifsadatı yatmaktadır.[37]
KADINLA ERKEĞİN BAŞBAŞA KALMALARI :
Efendimiz:Kadınla erkeğin baş başa kalması halinde üçüncüsünün şeytan olacağını belirtirken;[38] Rabbimiz de;Kendisinin de ismet,masumluk ve günahsızlık sıfatı olan Yusuf Peygamberin köle olarak satılmış iken,Züleyha’nın odasında bulunduğunda:”Gerçekten kadın ona meyletmiş,oda kadına meyletmişti. eğer Yusuf (AS) Rabb’ının (ilâhi bürhanını) görmeseydi olacak olan olurdu.”[39] buyurmaktadır.
Hadiste:”Kadın olmasaydı erkek kesinlikle cennete girerdi.”ve bir diğerinde:”Kadınlar olmasaydı Allah taâlaya gerçek manada ibadet olunurdu.”[40]
Buda kadınların günaha daha fazla meyyal oluşlarından kaynaklanmaktadır.
Bir rivayette babasını görüp,onun sakındırmış olduğu da nakledilir.
Yine Peygamberimiz A’ma olan Ümmü Mektum geldiğinde,Ümmü Seleme’nin perde arkasına geçmesini söyler,o da:”onun a’ma olup,kendilerini görmediğini söylediğinde; Efendimiz:”O sizi görmüyorsa,sizde mi onu görmüyorsunuz?”[41] diyerek; ”İnsanları kötülüğe sevk eden nefsin”[42],kadın-erkek her ikisinde de olduğunu belirtmiştir.
Hadiste:”Sakın bir erkek,yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın.”[43]buyurulmaktadır.
KADINLARIN GÖRÜNMELERİNDE MÜSAADE EDİLENLER (MAHREMLER ):
Kur’an-ı Kerim-de,kadınların görünmelerinde müsaade edilenler şöyle sıralanmaktadır:[44] 1)Kocaları. 2) Babaları. 3)Kayınbabalar. 4) Oğulları. 5)Üveyoğulları. 6)Kardeşleri. 7 Biraderlerinin oğulları. 8)Kız kardeşlerinin oğulları. 9)Müslüman kadınlar. 10) Cariyeler. 11)Erkekliği olmayanlar. 12)Küçük çocuklar.[45]
Ancak bunlar,işin ruhsat ve cevaz yönü olup,takva yönü değildir. Yani,işin en uygun ve güzel olan yönü,tesettüre devamlı riayet edilmiş olmasıdır. Buradaki müsaade,zorluklar durumunda meydana gelebilecek ruhsatlardır.
NİKÂHA TEŞVİK
Gerek nefsin korunması,gerek dinin tamamlanması,gerek neslin çoğalması gibi açılardan,Kur’an ve hadiste nikaha çokça teşvik yapılmıştır.[46]
Adaletiyle meşhur,Hz. Ömer’in torunlarından Emevi hükümdarı Ömer bin Abdulaziz’in şöyle örnek bir uygulamasına şahit oluruz:
Her gün halkın arasına gönderdiği adamı,halka şöyle nida da bulunur: “Miskin var mı? Borçlu var mı? Evlenmek isteyen var mı? Yetim var mı? Varsa gelsinler de ihtiyaçlarını karşılayayım.”[47]
Evlilikte;erkek için isabetli seçim esas olduğu gibi,kız içinde geçerlidir. Çünki,aile sadece erkeğin değil,kadınındır da…
Dikkat! Yıldırım nikahı yıldırabilir!
Evlilikte,evlenecek eşlerin birbirlerine denk (Kefâet) olması gerekir. Ancak bu denkliğin en önemlisi:Din’de,Ahlak’da ve Terbiyede olan denkliktir.[48]
Evlenmede esas,neslin çoğalması ve devamıdır. Bu mukaddes müessesenin de,sağlam temeller üzere kurulması esastır. Aksi takdir de:”Hayvan,her şeyde ancak sevki fıtrisine uyar. Halbuki insan,bilhassa cinsiyet konusunda düşüncesiyle sevki fıtrisini idare eder,ona hakim olur. Ve ancak böyle hareket etmekle insan sıfatına,o büyük ideale varabilir.
Hayvanlar çiftleşir,yalnız insan evlenir.
Hayvan dünyası için evlenmek diye bir şey yoktur. Hayvanlar,sırf sevki fıtrilerinin zoruyla fizyolojik ihtiyacı rast gele sokağın veya ormanın her hangi bir köşesinde, tanışmadan,anlaşmadan giderirler.
Fizyolojik tatmin,aşkın zevk tarafı,ancak bir vasıtadır. Ve eğer bu olmazsa,mesela geçici bir şekilde birleşmek imkansızlığı varsa,ihtiyarlık gelmişse,başka bir çok unsurlar kalblerin birleşerek kalmasını ve böylece yuvanın muvazenesini kuvvetle sağlar. çünkü bu muvazene,çocukların gelişmesi ve yetişmesi için elzemdir.
Söylediğimiz gibi,cinsi uzuvların hedefi mukaddestir. Birleşme fiili de yüzlerce seneden eri insan nevinin devamını temin eden son derece faydalı bir fiildir.”[49]
-Evliliğin bir çok hikmet yönlerinden biri de;malın ve zenginliğin belli ellerde birikimini ve sürekliliğini engellemesidir. Bununla nesiller korunur. Aileler teessüs eder. Soylu milletler ve kişiler oluşur. Aynı zamanda bütün dinlerin de üzerinde durup,teşvik ettiği bir meseledir.
“Beşeriyet aleminin bir ahenk ve intizam dairesinde devamı nikaha bağlıdır.
Neslin artması,kadınların nafaka ve barınma,nefislerini helak olmaktan koruma,aileler arasında yakınlık,yardımlaşma,umumi ahlakı temin,evladı terbiye,insanlara faydalı olma,insanlarla iyi geçinme,vatana bağlılık gibi hususlar hep nikahın devamıyla mümkündür.”[50]
Böyle bir aile binası kurulurken de,onun harcı durumunda olan düğünlerin,İslâmi adet ve usullerle yapılması sıhhatli ve sürekli bir ailenin şartıdır.
Kadın,kendisinin zineti olan edeb ve hayayı korumalıdır. Bunu kaybeden kadın,her şeyini kaybetmiş demektir. “Edebden mahrum olan Allah’ın lutfundan da mahrum olur.” Haya damarı çatlayanın,hayatı da yıkılır.
Araplar şunlarla evlenmeyi tavsiye etmez:
“1)Ennane : İnleyen kadın.
2) Mennane : Yaptığını kocasının başına kakan.
3) Hennane : Eski kocasında ve onun çocuklarında gözü olan.
4 Hadaka : her gördüğünü canı çeken.
5) Bereka : Devamlı süslenen ve sofrada dövüşüp,tek başına yemek yiye.
6) Şeddaka : geveze kadın.[51]
Hadiste:”Çocuk olur korkusuyla evlenmeyi terk eden bizden değildir.”(İbni Mace)
“Nikah benim sünnetimdir,kim sünnetimden yüz çevirirse,benden değildir.”buyurulmaktadır.
TEADDÜD-Ü ZEVCAT
İslâmiyette birden fazla kadınla evlilik,esas değildir. Yani islâmiyet bir evliliği birden dörde çıkarmış değildir,belki yaygın olan çok evliliği (8,10 gibi) dörde indirmiştir. Bunu da gayet ağır şartlarla kayıdlamıştır. Her konuda;yedirmek,giydirmek,memnun etmek konularında –Adaletle muamelede bulunmak,hepsine aynı ölçü içerisinde davranmak şartıyla dörde kadar müsaade etmiştir. Buda bir müsaadeden ibaret olup,emir değildir.
Âyette:” Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer,üçer,dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın;yahut da sahib olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.”[52]
İslâmiyet vermiş olduğu bu müsaadesiyle de,zinanın yollarını kapamış olmaktadır.
“Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında –Adil- davranmaya güç yetiremezsiniz;bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir,günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”[53]
Şimdiki dört evliliğe karşı çıkan medeniyet ise,bir çok fahişehanelerin açılmasına göz yumarken,erkeğinde dörde bedel kırk kadınla gayrı meşru hayat geçirmelerine yol açmış olmaktadır.
Oysa İslâmiyet hakiki hükmüyle zinayı engelleyip,sefahete giden kapıları da kapamış olmaktadır.
Çok evlilik hristiyanlık ve yahudilikte de vardır. İslamiyet ise denge olan orta yolu tutmuştur.
Bunu görülen uygulamalarından biri de Almanya’da şöyle olmuştur:
“2. Dünya savaşından sonra batı Almanya,kendi dinleri tarafından yasaklandığı halde,İslamın mübah kıldığı çok evliliği toplumun selameti bakımından benimseyerek teşvik etmiştir. Alman kadınını sokak fuhşundan ve bunun sonucu olarak ortaya çıkacak ğayrı meşru çocuklar ve diğer fenalıklardan kurtarmanın yolunu çok evlilikte görmüşlerdir. Alman üniversitelerinin çoğu hocaları Almanya da kadın mesellerinin halledilmesi için çok evlilikten başka çare olmadığını ifade etmişlerdir. Hatta bir kadın prof:”Benim on kadınla birlikte bir iffetli erkeğin himayesinde yaşamam,haysiyetsiz bir erkeğin tek karısı olmamdan veya hiç evlenmeden tek başıma yaşamamdan daha iyidir. Bu yalnız benim değil,bütün Alman kadınların görüşüdür.”demiştir.
Alman gençleri,1948 yılında,memleket meselelerinin halli için Münih’de düzenledikleri bir kongrede 2. Dünya savaşından sonra azalan erkek sayısı nedeniyle ortaya çıkan dengesizliğin doğurduğu kötülüklerin önlenmesi içi çok evliliğin uygulanması yolunda bir karar alarak bunu hükümetlerine tavsiye etmişlerdir.”[54]
“Bir tek kadınla evlilik batıda sözde kalmıştır. Gerçekte ise sorumsuz bir şekilde çok kadınla evlenme usulü alıp yürümüştür. Erkek,metresinden bıkınca ne yapıyor? Onu başından savıyor. O da yavaş yavaş kaldırım yosması,sokak kadını haline geliyor.”(Dr.A.Besant)
“…Bir tek kadınla evlenmenin Hz. İsa tarafından savunulduğu hususu doğru değildir. mesele içtima-i,ahlaki ve dini bakımdan ele alındığı takdirde,birden fazla kadınla evlenmenin,medeniyetin en yüksek değer ölçülerine aykırı olmadığı isbat edilebilir. Bu dava,batıda kimsesiz ve bahtsız kadınların meselesinin halli için bir devadır,bir ilaçtır. Tersini iddia etmek fuhşun,metres hayatının ve evde kalmış kızların davalarının devam etmesi ve çoğalması demektir.”[55]
Hadiste:”Bir kimsenin iki karısı olursa ikisi arasında –adalet –yapmazsa,kıyamet gününde vücudunun bir tarafı çarpık olarak haşrolur.”[56]
Her şeyi madde ile ve hayvani duygularının tatmini açısından değerlendiren bazı insanlar,erkek dörde kadar evlenirken,kadın niye birkaç erkekle evlenmesin? Veya erkeğe cennette bir çok huri ve zevce verilirken,kadına neden verilmesin? demekte ve kadınları savunduklarını iddia etmektedirler.
Evvela o insanlar bununla o zarif yapılı kadınlara taşıyamayacakları hem annelik,hem de babalık yükünü yüklemektedirler.
Bizde;bunu iddia eden erkeklerin de,kadınlar gibi hamile kalıp,çocuk doğurmalarını istememiz elbette yersiz olmayacaktır.
-Eğer kadın bir çok erkekle evlenirse,çocuk kime ait olacaktır? Hangisi şefkat edecek,barındıracak,koruyacak,yardım elini uzatıp,evladım diyecektir?
Erkek bir çok kadını idare ve yönlendirme gücüne sahib olup,kadın bu güce sahib değildir.
Kadın fıtratı gereği zarif,nazik ve incedir. Erkek gibi kaba değildir. Onun zorlanması, kırılması demektir.
Bir yönüyle de kadın alıcı olup,verici değildir.
Ayette:”Onlar için cennette tertemiz eşler vardır.”[57] Bu ifade sadece erkek için değil,kadın için de geçerlidir. Yani:”Onlar için o cennetler de tertemiz,pampak çiftler,eşler yani erkek için zevceler,kadınlar için zevcler vardır.”[58]
Yani bu iddia da bulunan kişi,eğer az bir namus sahibi ise;babasının meşru olarak annesinden başka bir kadınla evlenmiş olmasına normal bakarken,annesinin başka erkeklerle de düşüp-kalkmasına normal bakmayacaktır. Hatta bazılarının bunu namus meselesi yapıp,öldürmeye kadar gitmeleri de durumun çirkinliğini gösterir.
Domuz tabiatlı kıskanma duygusunu yitiren insanlar bahsimizden hariçtir.
Kadına özgürlük! Eşitlik,diyenlerin kadını ne hale getirdiklerinin işte örnekleri:
“1988 istatistiklerine göre (Emniyet raporu) Türkiye’de 500 bin kadın kendini satarak geçindiriyor.”[59]
Her halde medeniler? Bunu öz gördüklerinden olsa gerek ki,tesettürlüleri ve evdekileri de yoldan çıkarmak için her türlü kanuni ve manevi baskı,çeşitli yayınlarıyla ifsad çabasındadırlar.
Birden fazla evliliğe karşı çıkan bu gayrı medeniler,binlerce evliliğe acaba neden göz yummaktadırlar?
“Teaddüd-ü zevcata (çok evliliğe) mani olunabilir ama taaddüd-ü firaşa (çok kadınla yatmaya) mani olunamaz.”
Gayrı meşru çok kadınla yatan nadanlar,-varsa utanma-utansın.
Meşru olarak ailedeki nefsani,hayvani istek;gayrı meşru aile dışında hayvanca istektir.
Kadın fıtratı gereği,hissidir. Şefkati gereği zaiftir. Bu zaafından dolayı bazı su-i istimaller yağılmaktadır.
Bunlardan dolayı bazı devlet görevlerinin yükümlülüğü erkekler için bir vazife ve görevdir.
Mesela boşanma hakkı erkeğe ait olmakla beraber kadında mahkemeye baş vurup,hakimin velayetinde boşanabilir.
İslâmiyet her konuda kadını korumakla kalmamış,onun önündeki tuzakları da kaldırmıştır.
Ne mutlu kadın erkek eşitliği isteyenlere! Kadına tango erkek elbisesi,erkeğe fistan.. Bundan böyle bizde artık,hep beraber cicili-bicili fistan ve etek giyeceğiz! Nasıl?
PEYGAMBERİMİZİN İFFETİ
O zat (ASM) bir iffet abidesidir. Yaşar ve emreder. Bütün güzel ahlak onda cem olmuştur.
Peygamberimizin çok evliliği olan husus:”İlgili âyetin gelmesinden önce olup ve bu hüküm hayatının son senelerine rastlar.”[60]
Bununla beraber o:”Rasulullah bizzat,mü’minler üzerinde bir rüçhaniyete sahibtir;ve bunun bir neticesi olarak onun zevceleri,(Mü’minlerin) analarıdır. Rasulullah’a ne bir eza ve sıkıntı vermeniz size (yakışır) ve ne de ondan sonra onun zevceleriyle evlenmeniz.”[61]
Peygamber Efendimiz 25 yaşında iken 40 yaşında dul olan Hz. Haticeyle 23 sene beraber yaşamış,onunla peygamberliğin 8 yılına kadar beraber kalmıştır.
Ve 50 yaşından sonra evlenip,Hz.Âişe’nin dışındaki hanımları da dul ve yaşlıdırlar.Çok evlenmesinin hikmetleri de şöyle özetlenir:
“1)Talimi 2)Teşrii Hikmet 3)İçtima-i Hikmet 4)Siyasi Hikmet.”[62]
Sıcak bölge olan bir yerde 25 yaşında ve dul bir kadınla 40 yaşında olduğu halde onunla evlenmesi ve bunu 23 sene devam ettirmesi elbette iffetin ve nefsi için olmadığının en açık delilidir.
Hz. Hatice’nin vefatından 4,5 sene sonra bir çok kadınla evlenmesinin ise hikmetlerinden;Dinin aile içi hüküm ve örneklerinin aileleri vasıtasıyla ümmete bildirilmesi ve nümune-i imtisal olması,aile mahremiyetine vakıf olan hanımları vasıtasıyla olmuştur.
Ve zevcelerinin mensub olduğu kabilelerle akrabalık bağlarının kurulmasıyla onların fıtri olarak dine taraftarlıkları da sağlanmış oluyor. “Mesela;Mahzum oğulları;Ümmü Seleme vasıtasıyla;Emeviler,Ümmü Habibe vasıtasıyla;Haşimiler,Zeyneb binti Cahş vasıtasıyla;kendilerini ona yakın kabul edip,bahtiyar sayıyorlardı.”[63]
Hz. Aişe ile evlenmesiyle Hz. Ebubekir arasındaki bağ daha da kuvvetlenmiş,zeki olan Hz. Âişeyle de dinin aile meseleleri korunmuş ve ümmete nakledilmiş oluyordu.
Kocası Ebu Selemeyi kaybeden Ümmü Seleme evlatlarıyla mağdur bir durumda ortada kalmışken,Rasulullahın onlara kucak açarak maddi-manevi destek oluyordu.
Hz. Zeyneb ile olan evliliği ise,İlâhi akid [64] neticesinde gerçekleşiyordu.
Gayrı müslim olan Cüveyriye binti Haris’le kabilesi ve Hz. Ali’nin Hayberi fethetmesiyle Emir’in kızı Safiyye binti Huyey ile de kabilesinin gönülleri fethedilerek İslâmiyete ısınmaları sağlanmış oluyordu.
Cüveyriye’den olan İbrahim’in dışındaki bütün çocukları da Hz. Hatice’den olmuştur.
Bu evliliklerde bilemediğimiz daha nice hikmetler mevcuttur.
Bir batılı Efendimizi:”En büyük problemleri kahve içme kolaylığı içinde halleden bir şahsiyet.”olarak görmekte iken,bizimkiler suyu yokuşa sürme çaba ve inadı içerisinde çırpınmaktadırlar.
KADIN HAKKINDA NE DEDİLER ?
-“Erkekler kusurlarını akıllarıyla,kadınlarda kalpleriyle düzeltirler.”(Bauchene)
-“Erkekte,hareket halinde enerji vardır. Kadında üstü örtülü,içi kaynayan bir enerji..”(V. de Velde)
-“Bir çok erkekler yalnız kadınlara karşı duydukları zaaftan ötürü mücrimdirler.”(Napoleon)
-“Aili bir inkilab olsun diyen me’yus olur.
Başka bir şey kazanamaz,sade bir deyyus olur.”
-“Beşer hayvani münasebetlerini,insani zevklerle süsler.”
-“Güneş çiçekler için ne ise,rahat ve neş’e de kadınlar için odur. Her ikisi de işlediklerine renk ve güzellik verir;fazlası da kurutur.”
-“Kadınlarda itidali gözetenler azdır;bunun içindir ki,büyük eğlenceye kapılanlardan onurlarını koruyanlar azdır.”
-“Evet,büyük zevkler dalga gibidir. Bunlara kapılan bir kadın fırtınalı bir denizde sandalla dolaşan bir adam gibi,bir müddet batar çıkar;nihayet kendini kurtaramayıp boğulur gider.”
-“Lokantadaki piliç kızartmasına niçin ipekli don giydirmiyorlar? İştah niçin alenidir de,şehvet gizli?”(P.Safa)
-“Avradı er zapt edemez,ar zapt eder.”(Türk Atasözü)
-“Erkek,kadının giyinişine önem verir,zira kadının görünüşü vitrindir. Lakin vitrinin arkasında,ruh ve akılda da bazı şeyler arar.”
-“Moda kadınların erkeklere kendilerini beğendirmeleri içindir. Kadınlara beğendirecek değiliz kendimizi! Ama kadın hakları yanlıları kızacakmış bu sözlerime. Umurumda değil.”(Fransız artist B. Bardot)
-“Kim diyor ki,kadın,şimdi eskisi gibi yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor? Ya boya örtüleri? Bunların altında hakiki çehreyi görmek hiç kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı? Kadın ne yapardı bilmem…Fakat boyalar olmasa bilmem ki göz nasıl boyanırdı?
….Fakat,ipekler ve boyalar ruhun eksikliklerini bilmem ki,nasıl telafi edebilir.”(A.Haşim)
-“Yanmak bir çeşit örtünme,gizlenmedir. İnsanoğlunun hayvanlar gibi postu yoktur,dolayısıyla giyinir. Halbuki şimdi çok az giyiniyoruz,kendimizi çıplak hissediyoruz. Bu bizi üzüyor,gizlenmek,rengimizi değiştirip,adeta üzerimize kabuk bağlamak istiyoruz. Koyu renk camlı gözlük takmanın da esas gayesi kamuflajdır. Aslında çıplaklıktan hoşlanmıyor,bronz tenle,gözlükle kendimizi gizliyoruz.”(M.Davis)
-“Evet,açın kafesleri,açın haremleri…Ama,pek de çabuk açmayın,yoksa mahpus yavru kuşlar,tecrübesiz kanatlarının onları nereye götüreceğini öğrenmeden önce çılgınca bir uçuşa kalkışırlar.(P.Loti)
-“Mini etek,,kadınlarımızı fahişelere çevirdi…Mini etek çıktı çıkalı,evli barklı mazbut hanımları fahişelerden ayırmak imkanı kalmadı. Batı kadınının giydiği elbiseler yukarıdan aşağıya şehvet ifadesi. Satılacak malı olan kimse onu teşhir eder. Mini etek giyen batılı kadınlar da kendilerini birer fahişe gibi teşhir ediyor,elaleme gösteriyor ve çirkin hadiselere sebeb oluyor..”Muhammed Ali Clay)
-“Çarşaf dâfi’ (engelleyici,defedici) olacak,câlib (çekici) olmayacak ki çarşaftan maksad hasıl olsun.”(M.Vehbi Efendi)
-“Açılmak ilahi bir cezadır.[65]
-“Ezeli ilahımız,kainatın kralı,beni kadın yaratmadığın için sana hamdolsun.”(Yahudilerin sabah duası)[66]
-“Kadını tahrik edip,örtüsünü açmasına sebeb olacaksınız. Sebeb olarak da,örtü gerçek İslâmi bir emir değildir. Abbasiler zamanında ihdas edilmiş bir adettir. Bunun için,insanlar peygamberin zevcelerini görüyorlardı ve kadın bütün işlere katılıyordu diyeceksiniz. Kadını açtıktan sonra,gençleri ona karşı tahrik edip,her ikisinin arasında fesadın hasıl olmasını gerçekleştireceksiniz. Müslümanlığı yok etmek için,bu iş,çok tesirlidir. evvela,bu işi gayrı müslim kadınlara yaptıracaksınız. Sonra,müslüman kadın kendiliğinden bozulup,bunların yaptığını yapacaktır.
…Doğum sınırlandırılacak ve adamın birden fazla evliliğine mani olunacak. Evlenmeğe bazı şartlar konulacak. Mesela,denilecek ki;Arap iranlıyla,İranlı arabla,Türk arabla evlenemez.
…Müslüman kadınlar,o kadar güzel örtünüyorlar ki,onlara fesadın bulaşması kabil değildir.”[67]
-“Şeriata uyan kadın,cennetin nimetlerindendir. Hislerine uyan,şeriata uymayan kadın şerdir.”(Hadis)
-“Ensar hanımları ne iyi hanımlar. Utanma duyguları,dinlerini öğrenmelerine mani olmadı.”(Hz. Âişe)
-“Erkeklerden kadınlara,kadınlardan da erkeklere benzeyenlere Allah lanet etsin.”(Hadis)
-“Namahremden kaçan iffetli bir hanım,huzur ve saadet menbaıdır. kendini herkese teşhir etmekten zevk duyan açık saçık bir kadın ise,huzursuzluk ve şüphe kaynağıdır. Allahım sen bizi öyle kadınlardan koru.”(Sadi Şirazi)
-“Fezari hanımına:”Sana olan muhabbetimin azalmamasını,sevgimin zedelenmemesini istersen,öfkeli bulunduğum zaman bana karşılık verme. Kendi halinden iki de bir şikayette bulunarak,bana takat getiremeyeceğim yükler yükleme. Bilirsin ki,bir kalpte eziyet ile sevgi bir arada durmaz. Kırgınlık girince memnuniyet gider.”[68]
-“İnsan eski eşya almaz iken,nasıl kullanılmış kadın alır,hayret!”(Fani)
-“Sırat kıldan ince ise,ailenin kuruluşu da ondan incedir.”(Fani)
-“Kadın,bir kaburga gibidir. Kadın bir eğri kaburgadan yaratıldı.Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın.Kırılması da talaktır.”[69]
-“Çocuklarınızı yedi yaşına geldiklerinde onlara namazı emrediniz. On yaşlarına gelip şayet namaz kılmazlarsa onları dövünüz.”(Ebu Davud-Salat)
-“Küçük yaşta kendisine İslâmi terbiye verilmeyen bir çocuğun İslâmiyete yatkınlığı ve yaşaması,bir gayrı müslimin İslâmiyete girmesi gibi zordur.”
-“Sen o kadına baktın mı? (git) bir bak! Zira onu görmen aranızda sevginin devamına sebeb olur.”8Müslim-Nikah)
-“Bir kadın;beş vaktini kılar,orucunu tutar,namusunu korur,kocasına itaat ederse,Rabbisinin cennetine gider.”(İbni Hayyan)
-“Kişinin elde ettiği hazinenin en güzelini size haber vereyim mi? O,baktığın zaman seni mesrur eden,emredince itaat eden,sen olmadığın zaman malını ve namusunu koruyan saliha bir kadındır.”(Ebu Davud)
-“Benim kadınlara ihtiyacım yok.”(Darimi-Buhari)
-“Peygamberimiz Hz. Ebubekirin kızı Esma’ya:”Ya Esma! Bir kız erginlik çağına geldiğinde,yüzü ve iki eli müstesna,artık bir tarafının görünmesine imkan bırakmaması gerekir.”(Ebu Davud)
-“Rasulullah zevcesi Sevde’ye:”Allahın ihtiyaçlarınızı gidermek üzere dışarı çıkmanıza müsaade etmiştir.”
-“Kadınlara camileri yasak etmeyiniz.”[70]
-“Aile mimari bir eserdir;düşünülerek ve planlı kurulmalıdır.”
-“Aile kralların bile giremediği bir kaledir.”
-“Zayıf bir dalda kurulan bir yuva güvenlikte olamaz.”
-Hadislerde:”Kadınlar zayıf ve avret yaratılmıştır. Zayıflıklarına çare,susmaktır. Avretliklerine çare,onları evde bulundurmaktır.”
“Hanımının fena huylarına sabredene,Eyyub(AS)’Un belalara sabretmesinin sevabı verilir. Kocasının fena huylarına sabreden kadına,fir’avunun karısı Asiye’nin sevabı verilir.”
-“Namaz kılınız,kölelere iyi muamele ediniz. Elinizde esir gibi bulunan kadınlarınızın sözlerine sabrediniz,onlarla iyi geçininiz.”[71]
“Allah öpücüğe varıncaya kadar her hususta çocuklar arasında adaletli davranmanızı sever.”[72]
-“Kadınlara Cuma,cenaze,birde cihad hariç,erkeklere farz olanların hepsi farz kılınmıştır.”[73]
-“Kızlara karşı nefret duymayın,zira onlar kıymetli can yoldaşlarıdır.”
-“Zira bende kızların babasıyım ve anneleri de kıymetli can yoldaşlarıdır.”[74]
-“Ey Ali,bakışına bakış ekleme. Zira ilk bakış sanadır,ama ikinci bakış aleyhinedir.”[75]
Ve devamında:”Beni Ademe zina mutlaka yazılmıştır. Bakmak gözün zinası,konuşmak dilin zinası,dinlemek kulağın zinası,tokalaşmak elin zinası,yürümek ayağın zinasıdır. İnsan nefsi bunları arzu eder. Namusu da ya bunu tekzib eder veya tasdik eder.”(Buhari-Müslim)
-Haramdan sakınarak gözünü yuman mü’min sevab kazanır. Peygamberimiz:”Bir müslüman,bir kadının güzelliğini gördükten sonra gözünü sakınırsa,Allah-u taala ona zevk alacağı bir ibadet nasib eder.”(Ahmed bin Hanbel)
-Bediüzzamanın ifadesiyle aile:”İnsanın,hususen müslümanın tahassüngâhı (sığınma yeri) ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır.”[76]
“…Kadınların açılmasından medeni beşerde kötü ahlak inkişaf eder.”
“…İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi,onun validesidir.”
-Erginlik çağına ermeden ölen çocuklar,ayetin hükmüyle cennet de;ebedi kalacaklardır.[77] Ancak ibadetini yapıp,çocukluğunu,ibadetlerini,mükellefiyetini yaparak geçiren bir çocuk ise cennette diğerleri gibi –sevab cihetiyle olup günah cihetiyle olmaksızın- 33 yaşında olarak kalacaktır.
-“Her iyi kadın,erkek için mukaddes bir kalkandır.”(H.E.Adıvar)
-Şeytanın alet ve vasıtası olan kötü kadınlar;erkekleri bir yönüyle mesud ederse,binler yönüyle de bedbaht ve talihsiz eder.
-“Kadını örtüsü korur.”Kadınlar güller gibidir,bir defa açıldılar mı,yaprakları hemen dökülmeye başlar.”(Shakespeare)
-Kadın-erkek eşitliği,kadının erkeğe üstünlük sağlaması içindir.Dizginleri ellerine verip,hissi hareket etmelerine sebeb olurlar.[78]
5-11-1991
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Rum.21.
[2] Bilinmeyen Kadın.Vehbi Vakkasoğlu.Sh.37.
[3] Tarihül Ümemi vel Müluk.(Milletler ve Hükümdarlar Tarihi.Taberi. Çevr.Z.K.Ugan,A.Temir. 1 / 138.
[4] Çağ ve nesil. M. A. Şahin.Sh.134.
[5] Bilinmeyen Kadın.age.sh.51.
[6] İslama yönelen yıkıcı hareketler.M.Abdulhamid.Çevr.M.S.Yeprem,H.Güleç.Sh.214.
[7] Age.sh.214-215.
[8] Bak. İslam Ahlakı.M.Y.Kandemir.sh.78.
[9] Age.sh.82,İslam Hukuku.Doç.H.Karaman.sh.109,Bak.Hz. Peygamberin Sünnetinde terbiye. Doç.İ.Canan.sh.333.
[10] Tekvir.8-9,Nahl.58-59.
[11] İbni hanbel.N.1957.
[12] Age.2104.
[13] İslama yönelen yıkıcı hareketler.age.sh.217.
[14] İbni Hanbel.2469,İbni Mace.1873.
[15] Zaman Gazetesi.13-6-1991.Prof.C.A.Bedevi(Kanada)Terc.H.H.Korkmaz.
[16] Kur’an-ı Kerim ve açıklamalı meali.(Heyet)Aile düzeni.sh.15.Cidde.
[17] Tevbe.71-72,Ahzab.35.
[18] Hak Dini Kur’an dili.E.H.Yazır. 7 / 5035.
[19] Sohbetler-Hatıralar. Ahmet Coşkun.sh.459.
[20] Büyük Sevablar.C.Yıldırm.sh.487.
[21] Rum.21.
[22] Nisa.34,Kur’an-ı Kerim-de sosyal münasebetler.Adab-ı muaşeret.Z.Duman.sh.84.
[23] Age.sh.85,88.
[24] Zafer Dergisi.İ.E.Şumnu.1991.Mart.sh.28.
[25] Ahzab.33,53,59,Nur.31.
[26] Yeni Lugat. Abdullah Yeğin.sh.721.
[27] Lem’alar.B.Said Nursi.sh190.
[28] Yeni Lugat.age.sh722.
[29] Hak Dini Kur’an Dili.age. 5 / 3508.
[30] Nur.31
[31] Adab-ı Muaşeret.Z.Duman.age.sh.163.
[32] Hak Dini Kur’an Dili.age. 5 / 3506.
[33] Zaman gazt.M.Kaflas.7-12-1990.
[34] Kadının değeri-ölçüsü-örtüsü.N.Kutsal.sh.58.
[35] Ahkam Tefsiri.M.Ali Sabuni(Arapçası) 2 / 389,Tercemesi.M.Taşkesenlioğlu. 2 / 334,(El-Cumhuriye.9-1-1962)
[36] Bilinmeyen kadın.age.sh.174-176.
[37] Tarihçe-i Hayat.B.Said Nursi.sh.221.
[38] Kütüb-ü Sitte Muhyasarı.Terc.Prof.İ.Canan. 10 / 225.
[39] Yusuf.24.
[40] Feyizler. (III) M.Özdağ.65.
[41] Kütüb-ü Sitte Muhtasarı.age. 10 / 229.
[42] Yusuf.53.
[43] K.S.Muhtasarı.age. 10 / 225.
[44] Nur.31.
[45] Bak.Adab-ı Muaşeret.age. sh. 167.
[46] Tac (Hadis kitabı,Arapçası) M.Ali Nasif. 2 / 277.
[47] İslam (3) Said Havva.sh.160.
[48] Tac. age. 2 / 285.
[49] Dr.J.Cornot.Bilinmeyen kadın.age.sh.149.
[50] Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu. Ömer Nasuhi Bilmen. 2 / 44,397.
[51] İhya-i Ulumuddin. İmam-ı Gazali. 2 / 101.
[52] Nisa.3.
[53] Nisa.129,Bak.Ahzab.50,İslam Ansiklopedisi. TDV. 2 / 200.
[54] Ahkam tefsiri terc.age. 1 / 360.
[55] J.E.C.M.Farlane.İslamda kadın ve özel halleri. C.Kaplan.sh.114,İslam Peygamberi. Prof.M.Hamidullah.Terc.Prof.S.Tuğ. 2 / 666.
[56] Ed-Daremi.Nikah.
[57] Bakara.25.
[58] Hak dini Kur’an dili.age. 1 / 276.
[59] Cumhuriyet gaz.7-1-1988.
[60] İslam Peygamberi.age. 2 / 669.
[61] Ahzab.6,50,52-53.
[62] Ahkam tefsiri terc.age. 2 / 282.
[63] Asrı getirdiği tereddütler.( I) M.A.Şahin.sh.81 ve zaman gazt.12-6-1991,bak.Ahkam tefsiri terc.age. 2 / 290.
[64] Ahzab.37.
[65] A’raf.20-22,26.
[66] İslamiyette kadın öğretimi.Prof.M.T.Okiç.sh.7.
[67] (İngiliz Casusu) Hempher’in itirafları.M.Sıddık Gümüş.sh.49,51,41,
[68] aile Hayatımız. Ahmet Şahin.sh.270.
[69] Müslim-Rida.Tecrid-i Sarih (Arapça) Ahmed bin Abdullah. 2 / 121, K.S.Muhtasarı.age. 10 / 76.
[70] Buhari-Müslim.İslam Peygamberi.age. 2 / 1070.
[71] Kimyayı Saadet.(İslam terbiyesi)İmam Gazali.sh.195.
[72] K.S.Muhtasarı.age. 2 / 498.
[73] Age. 10 / 101.
[74] Age. 10 / 102.
[75] Tirmizi-Ebu Davud.Age. 10 / 230,Ahkam tefsiri (Arapça) age. 2 / 151,Tercümesi.age. 2 / 166.
[76] Lem’alar.age.sh.190.
[77] Vakıa.17.
[78] Erkeğin kadından üstünlükleri için bak.Tefsir-i Kebir Terc.-Heyet_ 5 / 202,Şeytanın insanı avladığı üç yol:Şehvet,Gazab,Heva.bak.age. 1 / 372, Aile ve Kadın gibi konular için bak.Güzel Sözler Antolojisi. Bilal Eren. 1 / 47,55,87,94,113,157,245,267,323, 2 / 9,42,54,102,124,189,216,222,246,275.