HAPİSHANE RUHUN Mİ’RACI
HAPİSHANE RUHUN Mİ’RACI
Cenâb-ı Hak ayette:”Dedik ki;hepiniz cennetten inin. Şayet benden size bir hidayet gelir de her kim ona tabi olursa onlar için her hangi bir korku yoktur ve onlar üzülmezler.”[1]
Lugat anlamıyla cennet,bahçe anlamına gelip,güzelliği ifade eder. Dünya ise,-İnin- tabiri kıymetli,değerli,yüce,taht gibi bir yerden düşüp,tenzili,aşağı veya aşağılığı ifade eden yere inmek demektir.
Diğer bir ifadeyle;Saraydan zindana gönderilmeyi,rahat ve huzurlu bir yerden rahat ve huzurun olmadığı bir yere gitmeyi ifade eder.
İnilen yer olan cennet;”Gözlerin görmediği,kulakların işitmediği ve insan kalbine doğmayan şeylerin bulunduğu yeri ifade eder”ken,diğeri olan dünya;”Eddünya Sicnul mü’mini ve cennetül Kafiri.”Yani;”Dünya (cennete göre) mü’minin zindanı,hapishanesi,sıkıntı yeri,kafirin de cennetidir. (cehenneme nisbeten)”
O halde mü’minin bulunduğu yer bir zindan,bir hapishane,başka bir ifadeyle Islahhane,iyileştirme yeridir.
Âyetlerde:”Dönüş O’nadır.”[2]denilmekle,O’ndan gelen insanın neticede O’na döneceği anlatılmaktadır. Maksad bura değil.O ve Oradır.
O halde O’nsuz ve O’ndan uzak olan varlıklar,özellikle insanlar karanlık,yokluk ve zindanda olmaya mahkumdurlar. Allah’ın emir ve yasakları da ona yakınlık ve uzaklık kabilindendir.
İnsanın ilk yaratılışı hususunda meleklerin insanın yaratılması yönündeki korkuları,büsbütün yersiz değildir. Ancak meleklerin hastalık hususundaki teşhisleri doğru olmakla beraber (yani,yer yüzünde fesad çıkaracak,orada kan dökecek.)[3],tedavideki isabet yanlıştır. Yani insan denilen varlığın yaratılması yönündeki oylar;Zira Allah bunu bildiğinden;”Sizin bilemiyeceğinizi her halde ben bilirim.”[4] Meleklerden taraf değil,yaratma yönünü tercih etmiştir.
Bunun üzerine Allah,Talim ve Teklifte meleklerin bilmediğini uygulamaya koymuştur. Bunda da uzun,zincirleme olarak zindan ve hapishaneler,meşakkatli bir hayat rol oynar.
Allah ruh cevherini beden hapishanesinde hapseder,terbiye eder. Beden kıskacı ve çarkları arasında yoğurur.
Beden ruhun hapishanesidir. İki zıd kutbun bir arada bulunduğu yer.
Manevi alemin,ruhlar aleminin mahsulü olan ruhla,maddi alemin,toprağın,bir damla suyun mahsulü ve onunla şekillenen et-kemik-kandan müteşekkil bir cesetten oluşan insan.
Tanımadığınız yiyecek,giyecek,barınacak,bir çok yönüyle sizden farklı olan cinlerle beraber yaşayabilirsiniz. Eğer bir de yaşamaya mecbursanız! Ruhla beden de istekleri farklı olmakla beraber olmakla beraber yaşamak zorundasınız. Ruhun istekleri ali ve yüce,bedenin ise adi ve süfli.
Ruh,ebedden ve ebedi zattan başkasına razı olmazken,beden nefsin ve nefsin hoşuna giden şeylerin peşindedir.
Ruh padişahı beden çadırında barındırılmaktadır.
Cennette yaşayan,her duygusunun memnun edildiği bir hayattan,bir çok isteklerin doyurulmadığı ve doyurulmaya müsait olmayan dünya hapishanesine indirilmiş ve ihraç edilmiştir insan…
Anne karnı da ayrı bir hapishane. Organlarınız var,o yönden zenginsiniz, ancak kullanamıyorsunuz. Orası da hapis hapis içindedir. Kur’an-ın ifadesiyle;-Üç karanlık devre-Tecrid. Üç aşama.
Anne karnından dünyaya geldik yani gönderildik. geldiğiniz yerden memnun musunuz? Elbet,hayır. Hiç hapishaneden memnun olunur mu?
Ancak geldiğimiz dünya birinci yerden pek de o kadar farklı değil. birincisi olan anne karnı kapalı hapishane,dünya ise üstü açık hapishane. Bu seferde atmosferin kıskacı altındayız.
Bir yandan ruhun boyutları ebede uzanırken,beden dar ve sıkıcı dünyanın ve mengeneleri arasında sıkışmaktadır.
Dünya hapishanesinde en fazla memnun olanlar,bedenini en fazla memnun edenler ve onun için çalışanlardır. Çünkü oda dünya hapishanesinde ruhun hapishanesidir.
Görüyor musun,adam ne güzel hapishanede ! kalıyor?
Ruhunu memnun etmeye çalışanlar ve ruhun memnun olacağı yer için çalışanlar,dünyadan en az nasiblenenler,belki cefada en fazla nasiblenenler onlardır. Zira hapishanenin kurallarıyla,sarayın kuralları bir değildir. Buda içinde yaşayanların yaşayışlarının farklılığından kaynaklanmaktadır.
Hapishane ruhun miracıdır. Mü’min oradan yükselir ve terakki eder.Mahpusların piri olan Yusuf Peygamber Mısır azizliğine oradan yükselmiştir. 12 yıllık bir hapishane hayatı. O da bir nebi için…
Nebiler nebisi,her şey kendisi için yaratılan Efendimiz için ise,Mekke tam bir hapishane,kabuslu bir zindan hayatı. Zira kavim ve kabilesi,herkes aleyhinde ve düşman…
Ahmed bin Hanbel’de;-Kur’an mahluk (yaratılmış) değildir.-dediği için hapishanenin şerefli misafiri olmuştur.
İmam-ı azam Ebu Hanife hapishanede kırbaçlanmış,neticede onun tesiriyle ölmüştür.
Asrın çilekeşi,iman abidesi Bediüzzamanın 28 senelik hayatı hep zindanlarda ve hapishanelerde geçmiştir. Zindanlardan zindanlık,zindan gibi kararmış insanları kurtarmış,onları cennete ehil olacak insanlar haline getirmiştir.
Hapishaneleri Yusuf’(AS)un medreseleri haline getirip,irfan sahibi kıldığı bu insanları dışarıdakilere üstad eylemiştir. Bedenen cehennem içerisinde olan bu insanlar,ruhen cennet hayatı yaşamaktadırlar. Bedenen cennet hayatı yaşayan muhalifleri ise,manen,ruhen cehennemi bir hayatı ve haleti yaşamaktadırlar.
-Türkiye’de –Huzur yok-diyen Celal Bayar’a Serdengeçti;-hapis olan Bediüzzamanın ve talebelerinin bulunduğu koğuşu tavsiye ederek,gerçek huzurun kaynağının nerede olduğunu da göstermiş oluyordu.Bunda dolayı o zat;”Allah’ı tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır,huzurludur,manen saraylardadır. Onu unutan ve tanımayan,itaat etmeyen saraylarda da olsa zindandadır,bedbahttır.”der.
İşte zindan ve sarayın ölçüsü.
Asrın çilekeş insanları din mazlumlarıdır. çünkü bunlar dünyayı ahirete,maddeyi manaya,faniyi ukbâya,hevâ ve istekleri Hudâya,nefsi ruha tercih etmemişlerdir.
Dünyada da,ahirette de cennete giden yol cehennemden geçer.
yunus Emre,Mevlâna ve bir çok âbidler saraylarda ve saray gibi yerlerde yetişmemişlerdir. Mağaralardaki uzlet hayatı,inzivaya çekilme,ruhu değil,nefsi terk etme ve hapsetmeleri onları gönüllere sultan eylemiş,o gönüllerin kilitli ve paslı kapılarını açmışlardır.
Köşklerde,saraylarda,avâneleri içerisinde tantanalı bir hayat yaşayan Fir’avn,Nemrut,Karun gibi her şeyleriyle gitmiş,Musa,İbrahim,Hz. Muhammed (SAM) gibileri,dinleri ve mensublarıyla hala yaşamaktadırlar. Unutulmuşlar gibi değil. Devamlı yâd edilerek…
Vücutta yerleşen bir hücre oraya gelinceye kadar bir çok mutfaklarda piştikten sonra ancak oraya yerleşmektedir. Mesela,bir buğday tanesi toprağın karanlıkları ve ezici vaziyetinden sonra fırının alevlerinde pişer,ağız değirmeninde üğüdülür,midede ayrıştırıldıktan sonra eğer uygun görülürse vücutta münasib bir yere oturabilir,aksi takdirde dışlanır.
Mevlâna’nın:”Hamdım,Pişdim,Yandım”sözü gibi.
Âyette:”Kolayca,zorluk çekmeden cenneti kazanacağınızı mı düşünüyorsunuz?”
Efendimiz de:”Cennet zorluklarla kuşatılmıştır.”buyurur.
Bunlarda göstermektedir ki:”cennet ucuz değil,cehennem dahi lüzumsuz değil.”Ahirete giden yolda,uzun hapis hayatı neticesi olarak kazanılmaktadır.
Dünya hapishanesindeki hapis müddeti bittikten sonra,Azrail’in refakatinde kabir hapishanesine nakledilecek. Eğer ruh bedenin hapsinde yani emrinde idiyse,hapis müddeti daha ağır bir şekilde devam edecek. Ancak bedenin,nefsin emirlerine boyun eğmemiş,zahmetli bir hapis hayatı yaşamış ise,artık ameli nisbetinde cennete girişin başlangıçları belirmiş olacaktır.
Ancak hapis müddeti bitmiş değildir. Bunu,mahkeme salonunda sorguya çekilme demek olan Mahşerdeki sorgu ve sual takib edecektir.
Arkasından ebedi karargaha giden yol.
Bu yol ya ebedi zindan,hapishane ve hüsranla sonuçlanacak. Veya geçici zindanlardan ebedi saraylara,cennetlere geçiş…
İnsan bir yolcudur. Yolculuk ise;Ruhlar aleminden,anne karnından,çocukluktan,gençlikten ihtiyarlığa,kabre,haşre,sırattan cennete veya cehenneme giden uzun bir yolculuğu vardır.
12-9-1991
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Bakara.38.
[2] Bakara.156.
[3] Bakara.30.
[4] Bakara.30.