HAPİSHANE OLGUNLUKTUR
HAPİSHANE OLGUNLUKTUR
Bediüzzaman hazretleri hapishaneye ‘Medrese-i Yusûfiye’ yani Yusuf peygamberin medrese ve mektebi der. Ders yeri,terbiye ve olgunlaşma yuvasıdır.
Hz. Âdem ve onun şahsında zürriyeti yani evlatları dünya hapishanesine sırf olgunlaşmak için cennet sarayından dünya hapis ve zindanına indirilmiştir.
Diyebiliriz ki;dünya hapishanesine ve onun hücrelerine girmeyen olgunlaşamaz. İşte anne karnı bir hapishane. .dünya hapishane..iftira ve haksızlığa uğrayıp düşülen hapis,hapishane.. Peygamberler –Yusuf Aleyhisselam gibi),büyükler (Bediüzzaman gibi) hep hapse girmiş..hayatın sıkıntıları ayrı bir hapishane..ruh beden hapishanesinde talim görmekte..cüruf,budak ve fuzûliyatlarını aklamaktadır.
Sıcak ve rahat bir eve göre okullar ve zahmetli üniversite eğitimi bir hapishane..insanlar ise orada cehaletten kurtulmaktalar…
Bir batılının ifadesiyle:”Üniversiteli hapishaneye girmekle tahsilini ikmal eder.”
Bir nevi okuldan alınanı hayatta uygulamak ve gerçekleştirmekle zirveye terakki başlar.
İnandığını yaşamayan,yaşadığı şeye inanmayan insan olgun bir insan değildir.
Hak bildiğini ve inandığını rahatının kaçması korkusuyla terk eden bir insan ne kadar olgun bir insandır?
Günah kirleri ve dikenleri üzerinde yürüyen bir insan ne derece sağlıklı ve hedefe varıcı olabilir?
Hadis-i Kudsi-de:”Eğer siz (Melekler gibi) günah işlemeseydiniz,sizi helak eder,günah işleyen (günaha meyilli) bir kavim yaratırdım.”
Nasıl ki sorulan sorular öğrenci için bir engel ve aşama ise;günahlar ve şerlerde insanlar için bir imtihan vesilesidir.
İnsanlar günah ve şerler ile;cennet ve cehenneme ayrıştırılmaktadırlar.
Devlevî-nin dediği gibi:”İnsanın kuyuya düşmesi körlüğündendir. Eğer gözlü düşerse o hayvanlığındandır.”der.
Günahlarında mahiyeti farklı farklı kuyulardan oluşur. Günahların büyüklüğü nisbetin de,kuyunun boğuculuğu da farklılık arz eder.
Hadis-de:”Eğer şeytanlar Adem oğullarının gönüllerinde dolaşmasaydı,onlar,göklerin gizliliklerini ve melekût alemini görürlerdi.”
Maarif-de:”şeytan,damarda kan gibi dolaşmaktadır.”buyurulur.[1]
Hapishane dirilmedir. Hayat hapishanede dirilir. Hayat da hapishane olursa dirilme olur.
Toprak altındaki hapishanede kalıp terbiye görmeyen tohum,yeryüzüne çıkıp ta sünbül veremez.
Nizamî-nin ifadesiyle:”Yerden bir nebat yaprağı bitmemiştir ki bir doludan zarar görmesin.”
Zira günahlara karşı yapılacak mücadele de elbette ufak tefek zararlar olacaktır. Ancak mesele Takvâdır. Yani şirki terk,maâsiden yani günahlardan uzak,mâsivaullahı kalben terktir.
Ve neticede bütün kâinatı bir Kur’an gibi okumaktır.
Nefis ve şeytanla mücadele edip saadeti yakalamak,olgunlaşmaktır.
Hadis-de:”Savaşa hazır olduğunuz müddetçe refah içinde yaşarsınız.”[2]
Bu cihad ise;İslam hukukçularınca üç devrede ele alınmıştır:
1)Yüksek bir gayeye ulaşmak için bizzat peygamber tarafından ve sahabe tarafından ve sahabe denilen onun etrafındaki arkadaşlarının yardımıyla yapılan manevi cihad ki,buna cihadı kebir adı verilmiştir.
2)Manevi cihad ile varılan yüksek gayenin savunulması için ilk ümmet devrinde yapılan savaşların ifadesi olan cihad-ı sağir (küçük cihad) dir. Buda bir takım âdab ve şartlar dahilinde yürütülmüştür.
3)Peygamberin vefatından sonra olan cihaddır. Bu devirdeki cihad ilk zamandaki hamlenin hızı ile ve İslâmın ilk asırlarında her iki cephesi itibariyle çok yüksek bir tekamüle ermiştir.
Birincisi,Kur’an-ın emirlerini yayma.
İkincisi,savaş şeklinde gelişmiş ve sosyal bir ibadet halini almıştır.”[3]
Cennet sarayından dünya hapishane ve zindanına gönderilen bu insanlar burada eğitim ve talimlerini yapıp,vazifelerini bitirdikten sonra diplomalarını alarak başarıyla tekrar geldikleri yer olan cennete gidecek,ebedi rü’yete,cemâlullahı temaşaya mazhar olacaklardır.
Aksi takdirde imanı olan günahkarlar ikmale kalarak başarana,temizlenene,tasfiye işlemi bitene kadar cehennemde kalacaklardır.
İman kaydı olmayan veya kaybeden insanlar ise;ebedi cehennem hapsinde müebbed hapse mahkum olacaklardır.
Dünya ümitsizlik yeri,ahiret ise ümid yurdudur.”Ümitsizlikte çok ümit vardır. kara gecenin sonu beyazdır.”der Nizami.
Şu dünya hapishanesinde gerek millet olarak biz ve gerekse de tüm İslam alemi ayrı bir hapis hayatı yaşamaktayız.
İnşaallah insanımız hapishane tahsilini bitirmek üzere. Üçte ikisini ikmal ve itmam etmiş.
Bitirmenin verdiği bir rehavet olmakla beraber,iş yeniden baştan başlıyor demektir.
Çünkü diploma alınmıştır. İnsanımız daha diplomasını almamış,liyakat kesb etmemiştir. Sıkıntı,musibet ve belalar bunun en zahir birer delilleridir.
Geniş çapta ise,işte İslam alemi. Onlarda diplomalarını alma aşamasında…
Bütün bunlarla beraber dünyada acâib değişimler gözlenmektedir. Fransız ihtilali gibi isyanlar hapishanelerden başlatılmışlardır. Haber-de:”Cezaevleri örgüt kampı.”[4]
Oraların Yusuf peygamberin bir medresesi haline getirilmesi gerektir. Din görevlilerince oraya düşmüş insanlar eğitilmeli,sanat erbabınca sanat öğretilmelidir.
Aksi takdirde oralar eğitim yuvaları olmaktan ziyade,fesat yuvaları haline dönüşür.
Hattat Emrullah Demirkaya-nın Bediüzzamana hat şeklinde yazıp verdiği dörtlükte yani Bediüzzamanın aynen kendisini tasvir etmiş olduğunu,söyleyerek,kabul ettiği hat yazısında;
Ağlatırsa gam yeme,bendesini Cebbâr-ı Hakim.
lutfuna mazhar düşüp na-gah bir gün güldürür.
Bu meseldir”Tu’reful eşyâ-u min ezdâdiha
Pes ânun içün,kahrın evvel,lutfun sonra bildirir.
22-1-1995
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Sh.132.
[2] Hadislerle Müslümanlık. Y. Kandehlevi. 2 / 416.
[3] Büyük islam tarihi.-Heyet- 12 / 355.
[4] Zaman gaz.17-1-1995.